24 Şubat 1940 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ bi İ Uçluz S SS Fakat bu iti L “ | mız mütemadiyen şimali da bili: Çeviren: Efdal NOGAN — 101 — _ yüzünü bir nefes rüzgâar kı- bucaksız bir umman içinde çalkandık durduk. ğimiz ve çekeceğimiz — ıstıraplar DÜütün dünyadan tecrit edilimiş va zdiyetimiz onda hiç bir tesir yap mıyordu, O ki hayatın daima eti emin, en rahat, en suni — taralını yaşamış ve bilmişti. Lâkin alda nıyordum. O da korkuyordu; an tak bu korkuyu karşılıyacak ka dar cesurdu. Vücudu, — eti, belki korkunun bütün acılarını, sarsın tıdarını duyuyordu, lâtin bu, vü cudundan ileriye geçmiyordu. Hal: buki onun vücudile — münasebet yoktu. Ö, ruhtu, isiri- bir varlıklı ve öyle kalacaktı. Kendisi de göz leri kadar sakindi. Dehşet'i fırtınalara rastladık w rünler günü köpük saçan, — müte: hevvir dalgaların arasında bocala dık durduk, Bugünlerde — sandalı- şarkiye doğru aktı ve hedelimizden gitgide büsbütün uzaklaştık. Birgün, o za mana kadar tutulduğumuz fırtına lardan çok daha şiddetlisine yaka andık. Bir müddet - didiştikter sonra önümdeki asli mücadele sah nesini görmekten © kadar bıktın ki bir aralık başımı rüzgârın aks tim bir yere bakmak veya bir şey görmek mâksat ve ümidile yapıl: mamıştı. Fakat öyle bir şey gör- düm ki gözlerime inanamadım. . suzluük herhalde rüyetime tesir et- meğe başlamış, başıma vurmuştu Sanki zama- ve mekânda kendi: | mi tanımak, nerede olduğumu ta yin etmek istiyormuşum gibi be men dönüp Moda baktım, onun nemli yanakları. uçan saçları, ce- sur, iri kahverengi gözleri gözleri- min aldanmadığını bana isbat et- i Pü. Tekrar başımı rüzgarıfi aksi İsti kamete çevirdim ve tekrar o yük: sek v3 siyah — kayalığı — gördüm Bu, simsiyah ve dimdik havaya yükselen bir sahildi ve kocaman beyaz köpüklü dalgalarla dövilüp duruyordu. — Mod, diye seslendim, - Mod başını çevirdi ve o da gördü. — Alaska mı? diye haykırdı. — Maalesel değil, - diye cevap verdim. Sonra sordum: — Yüzme biliyor musun? Başını salladı. ğ — Ben de bilmiyorum, - dedim Şu halde yüzmeğe lüzum kalma dan, kaya'arın arasında bir — açık ıstikametine çevirdim. Bu hareke | Günler günü yorgunluk ve uüykü bularak sahile sokulmalıyız. Ama | HAB Üludiğlaür — 139 — 3b yılını valişj * Akşam Pustası A e—i #a TÜ yakla ll geç di ldeğ DAK O Kaküüalü DEZ z eilâğ İuzudi. . Üuseli ağıldir e) eski tüsantarı arasında Hadiseyi izah etmeye imkân yoktu. Bu adamı bu agaca nasıl kaynatmışlar/ Yoksa burada tusan insanları agaç gibi nebatı. insanla aşılamayı nu biliyorlardı? Bu ağaç insanlaşıyor muydu? ( Yalur mmsan şekiliide Canlı bu meyva mu - veriyorduü? kier halde VU garıp Ve yüvaclak vücutlu ada a ağaca, bağıamış değillerdi. Gayet sarılı sürette gürüyordum kı, adamın vücudu ağaca bağlan * maş değil, tekerlek biçiminde da - a geçmiş ve ayaklarindan ağaçla saynaşmışlı. Hâdiseyi izah -etmeye imkân yoktu. Bu adamı bu ağaça nasil kaynatmışlar? Yoksa burada lu * lan insanları ağaç gibi nebatı in. sanla aşılamayı mı biliyorlardı? llk hayretim geçtikten. sonra a- damın bana dişsiz ağzını açarak sirıtmakta clduğunu gördüm. Ben de güldüm, Adam lasih bir Hindce ile: — Malıurala! Dedi. Bu adamın konuşması, hele e- ki ve dağlı Hint dilile konuşması beni sevindirdi, hem de — hayrete düşürdü. (Muhur - Ala) sözü ise Hintii kabilelerin yabancıya söyledikleri meşhur tabirdi ki (dost gibi emin ol) manasına gelir. Ben de gene bu kabileler arasın: da âdet olan cevabı verdim: — Muş “* Tülhil- Yani: — Asla düşman olmıyacağım! Bu dağlı Hint kabileleri arasın: da iki yabancının biribirnerini ilk- gördükleri zaman aralarında fena uk yapmıyacaklarina dair bir ne- vi taahhütleridir: Ağaca yapışık, kimsesiz bir or- manda, her türlü yabancı hayvan ve yırticı kuşların het nevi saldı tışlârına hedef olması jşten — bile olmıyan bu adamın benim kendi: sine bir — femalık - yapacağımdan korkması pek tuhaf şeydi! Onun ise bana fenalık yapmıya- cağına dair taahhüdü — büsbütün gülünç. Çünkü bir ağaç dalına yapışık bir insanın her azası tamı ve ser best bir insana ne fenalık yapması ımkânı vardır? Fakat bu garip ağaç adamının anladığım bir dilden — konuşması beni son derece memnun etmişti Karşımda kendi halini gayet tabii , telâkki ederek -hiçbir fevkalâdelik yokmuş -gibi gülen bu adama: — Sen Hintli bir fakir misin? Adam uzun saçlarını gözlerinin ol alnda sallıyarak bDaşını ileriye doğru uzallı: — Adım Dehlavidir, dedi. Sonra eğnin Urnasiaıı ievkalâ de uzanmış parmağılı uzalıp beul güslüerek: . — Sen herhalde buralı değilsin! — Evet, buralı değilim! Ağaç adamı tekrar uzun saçları" D dr sllkerek başını salladı: — Bunu anladım! Çünkü beni diç işilmemişsin! dedi. — Hayır, işitmedim! — Evet; anlaşılıyor! Çünkü e- ğer bu tarallı olsan ve beni işit miş bulunsaydın bu ağaca yaklaş- mazdın! — Yaklaşmaz mıydım? Niçin? - Ağaç adamı nasırlı dudakla. ni gerip dişsiz ağzını açarak güldü: — Niçin mi? Çünkü benim a- ğacın yanına hiç kimse yakla;ma: ya cesaret edemez de ondan! — Neden cesaret etmesinler? — Çünkü hemen kör olacakla- rını Zannederler! Ki — Köl mü? — Evet! Ağaç adamı sonra — mühim bir şey hatırlamış gibi birdenbire sor" du: — Sen elini hiç gözüne sürdün mü? — Neden soruyorsun? — Sakın sürme! Çünkü bu ağa:- cın'suyu hakikaten alışmamış ©- lan insanların — gözlerini derhal kör eder! ; "e Evet! — Bön herhalde sürmemiş ola: " Z Sakın da sürmet — - ' (Devamı var) Azskerlik şubesine davet Beyoğlu Yerli Askerlik Şubesindeu; Adları aşağıda yaztlı yedek subay- ların askerli: ,muameleleri tetkik e- dilmek üzere nüfua ve hüviyet cüz- danlarile hemen şübeye müracaatları ilân olunur. Levazım asteğmen All oğlu Hulü. Bi 322 (38058) * Piyade yüzbaşı — Halil oolu Hasan İstanbul 820 (31513) Büvari teğmen Mustafa oğlu Nâ- Zzım Selânik 324 (39049) Levazım asteğmen Hüseyin Hüsnü oğlu KHasan Aziz 317 (80519) Muhabere teğmen Mustafa oğlu Süleymm Si4 (18086) İhsan N Ve he 3 e leğ Te işti. x&% Ğ Ö 9 Ça A Balkan güreşlerinde Mi teşkil edecek güreşçiler akşam seçiliyo rasında olacaktır: : 56 kilo: Hüsevin, Kenan, 61 ilo: Yaşar, Celâl, Suat, 68 ki. lo: Yaşar Doğu, Yusuf Aslan 72 kilo: Celâl, Kandemir, 79 ki- 'at Mersinli Ahr--t, Adran, Va. “it, 87 kilo: Mustafa, Mehmet *Ürr siklet: Oshan — Mehmet “ameannlu Ahmet, SN £ 9 A S ç'h — —— - n , l" Ş KY 2 SARÜİZLAR e Z ,Wm..w Brryorar SA ÜÜ ZNELLERİLİLEİ : L LA MKY İ 'e AMi e -|" —Tabib İsmail Muhsin ü bn- tara: | elimizi çok çabuk tutmamız lâzım Bu hali bir riyazet _olarak_mı Açiği EBen __"ıgz :ğîoız) zi ?luşuydu pıyorsun? ÂAdın nedir?, — diye sor- | — yabi- yüzbaşı İsok oğlu Mişon İs: Pa'ar, çekti- (Devamı var) dum. tanbul S1â (14765) DA Beyoğlu Halkevi sa lonunda yapılan Dünkü Voleybol maçında “-Haydarpaşa - S. Bilgileri yendi Voleybol maçları yapmak üze. re — şehrimize gelen — Siyasar 3ilgiler Okulu voleybol takımı ile Haydarpaşa lisesi vhlevbol “akrmı arasında Bevoflu halke- vi salonunda bir müsabak” ya. mılmretir. k Mutat merasimden sonra müsa. bakalara başlandı. Karşılaşmada baştan başa hâkim oynıyan Hay. Terakki lisesi Top Şeref Stadı — Saha komiseri: Hayri Rasır Yalrm, bölee sanat mektehi - Ti caret lisesl hakem Tarık Özer engin saat 14, Pertevniyal lise- si - Darüşsafaka lisesi hakem Sami Acıköney saat 15.10 , 24-2.1943010 cı;ıoı:ıamai günü yapılacak ybol maçları: Beyoğlu halkevi salonunda nkü 'Enaçla-_r re, Havrive - Isık lisesi hakem Naili Moran saat 14, Galatasa- say - İstiklâl lisesi! harem Naili Moran, saât 14.30, Haydarna. sa . İstanbul lisesi hakem Nai- * Moran, saat 15. darpaşalı'ar birinci seti 15-12, i. kinci seti de 15-13 kazanarak galip gelmişlerdir. Ruğbi takımı Galatasarav avor klübü,'mem. leketimizde ilk defa olarak bir ruğbi takımı teşkil etmeğe ka. rar vermiatir. Ancak ikinci bir ruğbi takımı mevcut olmadıfından “ Jatasa- raylılar bir taktrm daha teskil ederek karşılıklı müsabakalar vanmacaklardır. " HevbelindtnAs 3 martta yapı. Yar-t Türtüive tros hirinsilikleri ne 18 bölgenin iştirak ettiklerini | evvelce yazmıstık . : Bu müsaba:—"m İstanbul. * Avni, karısı Leylâ ile sevişerek evlenmişti. Fakat karısının da o nu sevip sevmediğini katiyetle bilmiyoruz. Onun için biraz şüp helenmenize müsaade edebiliriz .Her ne ise Avni, Leylâyı delice sevmekte devam ediyor, ve bu kadar güzel, sevimli bir kadının kocası olduğundan dolayı ken disini dünyanın en bahtiyar er keği telâkki ediyordu. Leylâ ta bii, kocasının bu zayıf tarafını görüyor, azami istifadeyi elde et mekten çekinmiyordu. Bu yüz dendi ki terzi ve şapkacıların du asımı alıyordu. Avni, belki de işi yolunda olduğu için, bu masral yağmuruna &ea çıkarmıyordu. Fakat bahtiyar koca, bütün se" ven kocalara benzeyordu: Kıs kançtı. Aşk psikologlarının, aşkın yanında dalma kıskançlık bulun duğunu kabul ettiklerine bakılır sa bunü garip bir hâdise olarak karşılamayacağınızı Üümit ederiz. Avni, âzık bir adam olduğu cihet. le kıskançlığın tazyıkını hisse'i yor ve bu zaafının sık sık meyda na çıkmasına mani olamıyordu. “Şüphe yok ki bu da Leylânın ho şuna gitmiyordu. Evlensli üç sene olmuştu. Bu zaman zarfında Leylânın, kendi sini şüpheye düşürecek hiç bir hareketile karşılaşmamıştı. Fa kat bir gün nihayet bu da başımna geldi. Avni sabahleyin erkenden. mevsimin neş'eli tangosu olan: “Gözlerini çıkarsam” şarkısını 1s lıkla çalarak yazıhanesine girip 'masa Üstünde kendisini bekliyen bir mektupla karşılaşmca birdenbi re keyfinin kaçtığını hissetti. Bu da bu nev'inden olan bütün mek' tuplar gibi imzasızdı. Mektubun muhteviyatını oku yalım: Sizi takdir ettifimden ve saa detinizle yakından alâkadar ol duğumdan şunu bildirmeği bir vazif bilirim: Çıldırasıya sevmekte — olduğu nuzu bildiğim refikanız, sevgi ve emniyetinizi sulistima! ederek, saadetinizi çalar bir erkeği sık sık evinizde kabul etmektedir. Modası geçmiş fakat yüzde yüz müsbet netice veren seyahat usu lünün bu zamanda zannedersem büyük yardımı dokunacaktır. Ari bir seyahate çıkacağınızı bahanc ederek valiziniz! alrp vefasızla vedalaşırsınız. Biraz sonra, treni kaçırdığımz — behanesile ansızır eve dönersiniz. İşin ötesi kabili yetinize bağlı, Size acryorum, bay Ayvni. Sizinle alâkadar olduğum ğümden dolayı bana düşmanlık beslemiyeceğinizi Ümit ederim. Bir arkadaşınız” Avni bir yanardağa dönmüştü Mektup vazıhtı. Bir kaç kere da ha okudu: ezberliyecekmiş gibi sinirli sinirli, dolaşarak, yüksek sesle tekrar, tekrar okudu. Bir aralık: —- Belki de Leylâya iftira « diyorlar!" diye düşündü. Nihayet şu neticeye vardı: “— Buna emin olmak için tec rübe etmekten başka çare yok Mektuübu yazanın hakkı var. Se yahat usulü güzel bir kurnazlık Tatbik edeceğim.” Öğle yemeğinde mümkün ol duğu kadar sakin görünmeye gayret etti. Yemek esnasmda tecrübesine başladı: — Sevgilim, haberin var mı | yarın Ankaraya gidiyorum. — A, Sahih mi? Neden böyle birdenbire? var, Üç gün kalacağım, sen de / beraber gelmek ister misin? ve böyle bir hareketle sizi Üzlü | — Acele ve mühim bir işim' Asılsız şüpheler Nakleden: Le h. yorar, Burada kalmayı tercik a" derim, Âvni ısrarla: ' — Küçük bir seyahat zararlı değil hatâ faydalı bile olur. — Hayır, hayır.. Ben evdü kalmayı tercih ederim. Avni kendi kendine düşündü: “— Benimle gelmek istemedi” ğine: bakılırsa vaziyet biraz şüp” heli.” Ertesi gün saat lüiçe doğru va" lizlerini hazırladı, Leylâya: Saat 17 trenile gideceğim, dedi. Saat 16,15 de Leylâsını tükten sonra hareket etti, Şoför: — İstasyöna mı? diye sordu. , — Hayır! Modaya doğru çek. Avni, Modada bir birahaneye girerek yeşillikler arasında sa" bırsızlıkla saatlerin geçmesini bekledi. 19 a doğru sabrı tükenmişti: “— Tam vakıt, diye söylendk Hakikaten böyle bir şey varsa şimdi başbaşadırlar artık.” Bir otomobile atladı ve tekrar evine geldi. Anahtarile sokak ka" pisını âaçıp gürültü yapmamıya dikat ederek yavaş yavaş merdi" venleri çıktı. Salonun kapısını &* çınca Leylânın orada yapayalnız dikiş diktiğini gördü. Leylâ hay” retle: — A, sen misin? Neden çarça" buk döndün? — Treni kaçırdım, Leylât Valizini bırakıp odaları, dolab" ları, karyolanın altını ve bir insa" öp" run sokulabileceği her yeri araş” tırmaya başladı. Onun bu halini gören Leylâ: : — Ne arıyorsun, Avni? Biraz şaşkın: : — Hiç... diye mırıldandı. Bir makbuz kaybetim de... Leylâ ciddi ve sert bir tavırla haykırdı: i — O hapları sen başkasına yuttur, anladın mı? Ne bulmak istediğin? pekâlâ biliyorum. Hep" sini biliyorum... — Ne biliyorsun? —- İmzasız bir mektup aldığınt ve aptal gibi İnandığını... Avni hayret ederek: — Nereden biliyorsun? diye sordu. — Nereden mi biliyorum? Lâfa bak! O mektubu ben yar" dım, dostum! — Sen mi? — Evet... Ben. Seni denemek için yazdım., Bana emniyet edip etmediğini, karının aleyhine ya" zılarla dolu imzasız mektuplarâa inanıp inanmadığını öğrenmek (* çin yaptım. İnanmazsan mektuba dikkat et, mihayetinde bir yıldız işareti vardır... Avni mektubu açıp baktı. Har kikaten küçük bir yıldız. resmi vardı. Demek ki Leylâ yalan söy” lemiyordu... Leylâ devamsetti: — Tecrübem maalesef muvaf" 'akıyetle neticelendi. Böylece be" ni sevmediğini, bana emniyet et" mediğini öğrenmiş oldum... Âhi Ben betbaht bir kadınım!.., diye" rek hıçkırıklarla kendisini bir kolr" tuğa attı. Avni nazik bir vaziyette kalı mıştı. Demek böyle, ha? Leylâsı masumdu. Ne saadet! Yanına gitti.. Elinden tutarak: — Sevgilim, beni affet. Kaba" hatli olduğumu kabul ediyorum, Fakat seni o kadar çok seviya" Deli gibi olmuştum!. Affet beni. Dünyanın en namus" rüum kil... u kadınısın şüphesiz! Beni ne kadar sevdiğini şimdi unlıyorum, Yeni bir tuvalet yaptıracağı va* dinde bulunduktan sonra Leyil (Lütfen sayfayı çeviriniz) DA v

Bu sayıdan diğer sayfalar: