HABER — Akşam Puatası MT Ye eee —ı9— e şe 30 yilan Vahşi? asia Giz caki tünan'tatı sende rlâdiseyi izah etmeye imân yoktu. Bu adamı bu ağaca nasıl Kaynatmışlar/ Yoksa burada tuan amsanları ağaç gibi nebatı insanla aşılamayı nu etini — 101 — yon yüzünü bir nefes rüzgâr kı. $suz bucaksız bir umman içinde şalkandık durduk. Asılsız şüpheler Nakleden: L. L. AA AA İS ee a ln kipi t | N) Si İN Bine, tak etuiği yet ğımiz ve çekeceğimiz - ssuraplu öülün dünyadan tecrit edilmiş va diyetimız onda hiç bir tesir yap mıyordu, O ki hayatın daima et emın, en rahat, en suni — taralım yaşamış ve bilmişti. Lâkın alde nıyordum. O da korkuyurdu; an cak bu korkuyu karşılıyacak ka dar cesurdu, Vücudu, — ct, belk korkunun bütün acılarını, sarsın ularını duyuyordu, Isin bu, vü cudundan ileriye geçmiyordu. Hal buki onun vücudile (o münasebet yoktur O, ruhtu, isiri. bir varlıktı ve öyle kalacaktı. Kendisi de göz eri kadar sakindi, Dehşeti lirtinalara rastladık ve şünler günü köpük saçan, müte hevvir dalgaların arasında bocala dık durduk, Bugünlerde sandalı mız mütemadiyen şimali şarkiye doğru aktı ve hedelimizden gitgide büsbütün vzaklaştık. Bifgün, v za mana kadar tutulduğumuz fırtına ardan çok daha şiddetlisine yaka andık. Bir müğdet < didiştikter onra önümdeki asli mücadele sah sesini görmekten 9 kadar bıklın ki bir aralık başımı rüzgârin aks istikametine çevirdim. Bu hareke tüm bir yere bakmak veya bir şeş görmek mâksat ve ümidile yapı! mamıştı. Fakat öyle bir şey gür düm ki gözlerime inanamadım, Günler günü yorgunluk ve uyku suzluk herhalde rüyelime tesir et meğe başlamış, başıma vurmuştu Sanki zama- ve mekânda kendi" mi tanımak, nerede olduğumu ta yin etmek istiyormuşüm gibi be men dönüp Moda baktım, onun nemli yanakları, uçan saçları, Ce” sur, iri kahverengi gözleri gözleri min aldahmadığını bana isbat et tü. Tekrar başımı rüzgarıfi aksi İsi kamete çevirdim ve tekrar o yük sek ve siyah Okayalığı gördüm Bu, simsiyah ve dimdik bavsyo yükselen bir sahildi ve kocaman beyaz köpüklü dalgalarla dövülüp duruyordu. — Mod, diye seslendim, Mod başını çevirdi ve o da gördü. — Alaska mı? diye haykırdı. — Maalesel değil,: diye cevap verdim. Sonra sordum: — Yüzme biliyor musun? Başını salladı. -- Ben de bilmiyorum, dedim Şu halde yüzmeğe lüzum kalma dan, kaya'arın arasında bir açık bularak sahile sokulmalıyız. Ama elimizi çok çabuk tutmamız lâzım (Devamı var) e li > Balkan güreşlerinde IM! teşkil edecek güreşçiler <a seçiliyor Haydarpaşa - 5. Bilgileri yendi rasında olacaktır: 55 kilo: Hüsevin, Kenan, 6! tilo: Yaşar, Celâl, Suat, 65 ki Yaşar Doğu, Yusuf Aslar 2 kilo: Celâl, Kandemir, 79 ki 'a: Mersinli Ahr-t, Advan, Va *it, 87 kilo: Mretafa, Mehmet *#rr siklet: Orsan oOMehmet “amam A biliyorlardı? Bu ağaç insanlaşıyor muydu? Yan misan şekide canli bu ameyva mi veriyordu? li bad Yu garp Ve yuvarlak vücutlu ada nu ağaca bağaamış değillerdi, Gayel sarıl surette görüyordum kı, adamın vücudu ağuca bağlan muş değil, tekerlek biçiminde da - a ge,miş ve ayaklarından ağaçlı «ay naşmıştı. Hâdıseyi izah “etmeye imkân yoktu, Bu adamı bu ağaça nasi kuynalmışlar? Yoksa Surada tu ian İnsanları ağaş gidi mebütu in anla aşılamayı mi biliyorlardı? İlk hayretim geçtikten sonra a damın bana dişsiz ağzını açarak sırıtmakta clduğunu gördüm. Ben de güldüm. Adam tasir bir Hindee ile: — Mawurala! Dedi. Bu adamın konuşması, hele es ki ve dağlı Hirit dilile konuşması eni sevindirdi, hem de (hayret düşürdü. (Muhur - Ala) sözü ise Hintii &abilelerin yabancıya söyledikleri meşhur tabirdi ki (dost gibi emin oly manasına gelir. Ben de gene bu kabileler arasın da âdet olan cevabi verdim; — Muş * Tulhil Yani: — Asla düşman olmuyacağım! Bu dağlı Hint kabileleri arasın da iki yabancının biribirerini ilk gördükleri zaman aralarında fena uk yapmıyacaklarina dair bir ne vi taahhütleridir. Ağaca yapışık, kımsesiz bir or- manda, her türlü yabancı hayvan ve yırtıcı küşların her nevi saldr tığarina hedet olması işten o bile olmıyan bu adamın benim kendi sine bir (o fenalık yapacağımdan korkması pek tuhaf şeydi! Onun ise bana fenalık yapmıya cağına dair taahhüdü o büsbütün gülünç. Çünkü bir ağaç dalına yapışık bir insanın her azası tam ve Ser besi bir insana ne fcnalık yapması trakânı vardır? Fakat bu garip ağaç adamının anladığım bir dilden (konuşması beni son derece memmun etmişti Karşımda kendi halini gayet tabi telâkki ederek hiçbir fevkalâdelik yokmuş “gibi gülen bu adama: — Sen Hintli bir fakir misin? Bü hali bir riyazet olarak mu ya gıyorsun? Adın nedir? diyesor dum, Adam uzun saçlarını gözlerinin unla salıyasak büşn Yeriye doğru ul — Avun Vehlavidir, dedi. Soma enin Urnakiaı levkalâ de uzamış parmağın uzaup bew gözlenerek: — Sen herhalde buralı değilsin! dedi, 5 — Evet, buralı değilim! Ağaç adam» tekru uzun saçları ar sikerek buşunu salladı: — Bunu anladım! Çünkü beni hiç İşitmemişsin! dedi. — Hayu, işitmedim! — Evet, anlaşılıyor! Çünkü e Ker bu tarallı olsan ve beni işit miş bulunsaydın bu ağaca yaklaş mazdın! — Yaklaşmaz mıydım? Niçin? Ağaç adamı nasırlı dudakla.ım gerip dişsiz ağzını açarak güldü: — Niçin mi? Çünkü benim a Kâcın yanına hiç kimse yakla;ma ya cesaret edemez de ondan! — Neden cesaret etmesinler? — Çünkü hemen kör olacakla” rini Zannederler! — Köt mü? — Evet! Ağaç adamı sonra mühim bir şey hatırlamış gibi birdenbire sor du: — Sen elini hiç gözüne sürdün mü? — Neden soruyorsun? — Sakın sürmel Çünkü bu ağa cn'suyu hakikateh alışmamış © lan insanların o gözlerini derhal kör eder) — Kör mü eder? — Evet! — Ben herhalde sürmemiş ola çağimi! i — Sakın da sürmet (Devamı var) Askerlik şubesine davet Beyoğlu Yerli Askerlik Şubesindra: Adlar: aşağıda yazılı yedek subay. anım askerlik münmeleliri tetkik ©- dilek üzere nüfus ve hüviyet cüz danlarile bezmü şubeye müracaatları ilân olunur. Lovazım asteğmen Ali oğlu Hulü m aza (38056) Piyade Hall oolu Hasan latanbul 320 (31513) Büvari teğmen Mustafa oğlu Nâ- sm Selânik 824 (30049) bevnam nsleğmen Hüseyin Hüznü oğlu asan Aziz 317 480019) Muhabere töğmen Mustafa (İhsan oğlu Eteyma 314 (15086) Tabib yüzbaşı İsmali oğlu Muhsi» Selanik 313 (05012) Tabi” yüzbaşı İsok oğlu Mişon İs tanbul 813 (14765) Beyoğlu Halkevi sa lonunda ri Dünkü Voleybol maçında Voleybol maçları yapmak üze. re (şehrimize gelen Siyasal 3ileiler Okulu volevbol ri ile Haydarpaşa lisesi wlevi “akımı arasında Bevoölu halke- vi salonunda bir müsabak” ya- yiimretir. Mutat merasimden sonra müsa. bakalara başlandı. Karşılaşmada baştan başa hâkim oyniyan Hay. nkü maçlar Terakki leesi Top Şeref Stadı Saha komiseri: Hayri Ras Yalım, bölme sanat mektebi - 'Tİ caret sesi hakem 'Tarık Özer engin saat 14, Pertevniyal lise si - Darüşsafaka lisesi hakem Sami Acrköney saat 15:10, 4.21M0 cumartesi günü yapılacak voleybol maçları: B halkevi salonunda Baha Muhtar Em, re, Havrive - Işık lisesi hakem Nalli Moran #nat 14. Galatasa- “av , İstiklâl Neon haem Naili Moran, saat 1430, Havdarna. - İstanbul lisesi hakem Naj- 1 Moran, saat 15. darpaşalı'ar birinci seti 15-12. i. kinci seti de 15.13 kazanarak galip gelmişlerdir. Ruğbi takımı Galatas“rev #ror klfibü, mem. leketimizde ilk defa olarak bir ruğbi takımı teşkil etmeğe Li rar vermistir. Ancak ikinci bir ruğbi tak'mı mevcut olmadi#indan ” İatasa- raylılar bir takım daha teşkil ederek karşılıklı müsabakalar vanncskle rdrp, DevbelinmAs 3 martta vapı. Ve 'Pirkive'tros' birimleri ne 18 bölgenin fetirak'ettiklerini evvelce yazmıstık . Bu ayan ura İstanbul ” “or kişilik 3 takımla iştirak edecektir, * Avni, karısı Leylâ ile sevişerek | yorar. Burada kalmayı tercih # evlenmişti. Fakat karısının da o Bu sevip sevmediğini katiyetle bilmiyoruz, Onun içla biraz şüp helemmenize müsaade edebiliriz |. Her ne ise Avni, Leylâyı delice sevmekte devam ediyor, ve bu kadar güzel, sevimli bir kadının kocası olduğundan dolayı ken disini dünyanm en babtiyar er keği telâkki ediyordu. Leylâ ta bii, kocasının bu zayıf tarafın görüyor, azami istifadeyi elde et mekten çekinmiyordu. Bu yüz dendi ki tetzi ve şapkatıların du asıra alıyordu. Avni, belki de İşi yolunda olduğu için, bu masral yağmuruna #$ea çıkarmıyordu. Fakat bahtiyar koca, bütün s€ ven kocalara benzeyordu: Kıs kançtı. Aşk psikologlarının, aşkın yanında dalma kıskançlık bulun duğunu kabul ettiklerine bakılır sa bunü garip bir hölise olarak karşılamayacağınızı Ümit ederiz Avni, âzık bir adam olduğu cihet. le' kıskançlığın tazyıkını hisse”i yor ve bu zaafının sik sık meyda na çıkmasına mani olamıyordu " Şüphe yok ki bu da Leylânın ho şuna gitmiyordu. Evlensli üç sene olmuştu. Bu zaman zarfında Leylânın, kendi sini şüpheye düşürecek hiç bir hareketile o karşıdaşmamıştı. Fa kat bir gün nihayet bu da başın geldi. Avni sabahleyin erkenden mevsimin neş'eli tangosu olan: “Gözlerini çıkarsam” şarkısını is rkla çalarak yazıhanesine girip masa Üstünde kendisini bekliyen bir mektupla karşılaşmca birdenbi re keyfinin kaçtığını hissetti, Bu da bu nev'inden olan bütün mek tuplar gibi imzasızdı, Mektubun muhteviyatı oku yalım: “Bay Avni, Sizi takdir ettiğimden ve saa detinizle yakından alâkadar ol duğumdan şunu bildirmeği bi vazif bilifim; Çüdrrasıya sevmekte olduğu nuzu bildiğim refikanız, sevgi ve emniyetinizi suiistima! ederek, saadetinizi çalan bir erkeği sık sik evinizde kabul etmektedir Modası geçmiş fakat yüzde yüz müsbet netice veren seyahat usu lünün bu zamanda zannedersem büyük yardımı dokunacaktır. Ari bir seyahate çıkacağınızı bahane ederek valizinizi alıp vefasızla vedalaşırsınız. Biraz sonra, treni kaçırdığımz obehenssile Ansızın eve dönersiniz. İşin ötesi kabili yetinize bağlı. Size acıyorum, bay Ayni, Sizinle alâkadar olduğum ve böyle bir hareketle sizi Üz“ü gümden dolayı bans düşmanlık beslemiyeceğinizi ümit ederim. Bir arkadaşımı” Avni bir yanardağı dönmüştü Mektup vazıhtı. Bir kaç kere da ha okudu; ezberliyecekmiş gibi sinirli sinirli, dolaşarak, yüksek sesle tekrar, tekrar okudu, Bir aralık: * Belki de Leylâya iftira < diyorlar?” diye düşündü. Nihayet! şu neticeye vardı: “.— Buna emin olmak için tec rübe etmekten başka çare yok Mektubu yazanın hakkı var, Se yahat usulü güzel bir kurnazlık Tatbik edeceğim.” Öğle yemeğinde mümkün ol Ii duğu kadar sakin görünmeye gayret etti. Yemek esnasmda tecrübesine başladı: — Sevgilim, haberin var mı yarın Arkaraya gidiyorum. — A, Sahih mi? Neden böyle birdenbire? ,— Acele ve mühim bir işim var. Üç gün kalacağım, sende beraber gelmek ister misin? Hayır. Seyahatler beni çok derim. Avni ısrarla: * — Küçük bir seyahat zararlı değil hatâ faydalı bile olur. — Hayır, bayır... Ben evde «almayı tercih ederim. Avni kendi kendine düşündü? “ Benimle gelmek istemedi" ğine bakılırsa vaziyet biraz şüp” beli.” Ertesi gün saat üçe doğru va" lizlerini hazırladı, Leylâya$ Saat jJ7 trenile gideceğim, dedi. Saat 16,15 de Leylâsım öp tükten sonra hareket etti, Şoför; — İstasyona mı? diye sordu. — Hayır! Modaya doğru çek. Avni, odada bir birahancye girerek yeşillikler arasında 87” bırsızlıkla saatlerin geçmesini bekledi. 19 a doğru sabri tükenmişti; “— Tam vakıt, diye söylendi, Hakikaten böyle bir şey varsa şimdi başbaşadırlar artık.” Bir otomobile atladı ve tekrar evine geldi. Anahtarile sokak ka” pısını açıp gürültü yapmamıya dikat ederek yavaş yavaş merdi" venleri çıktı, Salonun kapısını a çınca Leylinın orada yapayalnız dikiş diktiğini gördü. Leylâ hay” retle: — A, sen misin? Neden çarça" Yuk döndün? — Treni kaçırdım, Leylâ! Valizini bırakıp odaları, dola ları, karyolanın altını ve bir insa” mın sokulabileceği ber yeri araş turmaya başladı. Onun bu halini gören Leylâ: — Ne arıyorsun, Avni? Biraz şışkını — Hiç... diye mırıldandı. Bir makbuz kaybetim de... Leylâ ciddi ve sert bir tavırla haykırdı: — O hapları sen başkasına yuttur, anladın mı? Ne bulmak İstediğin? pekâlâ biliyorum. Hey” sini biliyorum... — Ne biliyorsun? — İmzasız bir mektup aldığını ve apts) gibi inandığını... Avni hayret ederek: — Nereden biliyorsun? diye sordu. — Nereden mi biliyorum? Lâfa baki O mektubu ben yar" dım, dostum! — Sen mi? — Evet... Ben. Seni denemek çin yazdım. Bana emniyet edip etmediğini, karının aleyhine ya” zlarla dolu imzasız mektuplara İnanıp inanmadığını öğrenmek çin yaptım. İnanmazsan mektuba dikkat et, nihayetinde bir yıldış işareti vardır... Avni mektubu açıp baktı, Ha” kikaten küçük bir yıldız resmi vardı, Demek ki Leylâ yalan söy” lemiyordu... Leylâ devamsetti: — Tecrübem maalesef muvaf” “akıyetle neticelendi. Böylece be” ni sevmediğini, bana emniyet et mediğini öğrenmiş okium... Ahl Ben betbaht bir kadınım!... diye” tek hıçkırıklarla kendisini bir kol” tuğa attı. Avni nazik bir vaziyette kal ruştı. Demek böyle, ha? Leylâs mâsurndu. Ne ssadet! Yanına gitti, Elinden tutarak; — Sevgilim, beni affet. Kaba” bhatli olduğumu kabul ediyorum. Fakat seni o kadır çok seviye” rum kit... Deli gibi olmuştum! Alet beni. Dünyanın en namus” iu kadınsın şüphesiz! Beni ne radar sevdiğini şimdi unlıyorumu Yeni bir tuvalet yaptıracağı va” dinde bulunduktan sonra Leyfi (Löten sayfayı çeviriniz) BE A AŞ gül melik