Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Kr Küı'n n hu% Zelnıu “Bahrimu. Yl tutulduğumuz da, ortalıkta — kimse Herk" kamarasında " burwae Serilmiş yatıyordu. n 'Gok b"!kı t etmiş bir iki yol- tumdmm’eı" kalmamıştı. Sinemaya girmeğe tsnağa — “Honun kapısına gel- Yol arkadaşlarından Üi “ Ğ ğîhn? ; # : K göa*'e"l)'lîn'laı", fenâlik A xyıcı' It? S Üs ne firtmaya dair. * k , Yşlar harp gemlleri fırtınaya Algalar — çarptıkça, tepelerine kadar çıkı- APurun sallanması zaten Dlğu:îm da görünce büs- * Nas - ;qm:ümg l dışarı fırla İöğtay M' m dü-hl fazla konu- hiı “Mg Ç İ'm Lerisinde, kapısı- l“hanm tklere mahsus,, yazı- :l“nduğu yerden içe- tı, h Va Mün, Yördü, GD Zehirle tedavi — eden 'ı"“yı söker,, tabirini Vardır ama deniz Talar gösteren filmler ölü Zühür etmemişti. Bu, u.%ı ukç& büyük bir prog- ım*o Rtk demr frenk %mqlmm acıklı halini 3 Sinemaya girmeğe *demedim, — Hevesim « “Yarın akşama!,, çekilmekten başka © Keşki örtesi akşam d'“l.l Yd Keşki o fırtınalı Balı filmler gösterilsey tmaya n '*'ı x”":ı%' * dar've külçük, Her ta- Yelerle doldurulmuş, e * Salon me- | rı:t“'-l'dıı bi g: | %:fî' Yerinden, herkesin Clq% * &Yaklarına basa- t'h n €rasmda sılıışarak | ilerledim, Otu- giremez ol- '"w Tb"““l gelecek felâ- âm önüme, ! Bİbİ beren el k'%;:mmku IZi saçlı, kazık ; kadmı oturmüş- tinden, beyaz perde *_ h:'ğ:.î.n hiç görünmüyordu, MWP kırmızı Baç- üzume bir yol düıen kom- ; ir &- Ni 'Ü!rı kenâıışn::n;uye_ ı h’“ tarafıma ak- Müz birliği etmiştik. beli gibi boynumun, yoktu.. Sal y bir melez... ll- M Afetile Kasımpaşa- | * "“—hmk. Ahretlik Müslesi — ortası bir Uzun İştihaâver olmı. “ndln dolayı o ta- -- razı değil.. “ Yer, olduk- Ynum sine. ““ Ağrıyacaktı. m Sun Perdeyi ve per- : İlnıdı Şeyi görecek- diyeceksiniz KUN b "“" zahmete kat- h*ıl&mıam çıkıp SÖylemesi kolay.. Ö * kaş Bdt ye Bi deyı Arak D CYE, on bi e ç :':2':.:' "ı"—'"—mm_wğmdi SÜD buradan çık- bir ö oni sebeb ola- '“*m terbiyesini kütür işiteyim.. "eı—m ğ“mEîerde kal- I Dat “Ştîry? Seseğim. — OU nl&'ıcak' Puflayacak, si- Otürma Ama, bütün Mağa karar ver- :—Tıd“ Zaman geçti. , Ühdanm da başladı., te ,, “kadan boyun v herkan Etçenler göründü: H niz önünde de bir I Tay ! n“m ıuyürı SABA sola kıvrılıp Ama ben?.. Üğe 'Pnnı 1 Glğ ürm Ka Üm, kim öldük- " dayanıkir birkaç ha-” Anrmdaki kal WM’WW!—MW,N—J 'Stof Kolomb'u "hurtasma Doğru... | akir, | | derim.. Vakıa bu adamlarla AAA NRAAARAADARADDARARADARARARARARARAARARARAN Meri'de bir Sinema safası 'leo.n: Vasfi Rıza Zobu a YA aç dın da rahatsız.. O da görebilmek için benim taraffma ifildi. Acaba — biraz ben de iğilip baksam mı? Hiç olmaz- sa kimler oynuyor, onu göreyim,. Böoynumu biraz kırdım.. Kızın saç- ları yüzüm2 değdi. Hafif çekildim. O, aksine, Biraz daha bana doğru iğildi. Elinde de hışırtiliı bir şey — var.. Bir kâğıt açtı. İçinden bir portakal çıkar- dı.. Muhakkak akşam yemeğinden a. yırmış, sofradan almıştır.. Baş par- mağının tırnağını, portakalın düğme- li taralından kabuğunun altına güöçir di.. Pis boğaz karı! hem sinema sey- redecek, hem yemiş yiyecek.. Bizim tiyatroların bazı müşterileri gibi.. “münasebetsiz insan,, yalnız — İstan. buldan değil, işte böyle Amerikadan da çıkıyor.. Tubh Allah müstahakkınmnı — versin! Soyulmuş portakalı ortasından yarar- ken fışkıran suları yüzüme ğöziüme sıçradı., Yanımdaki şişman herif de hududunu tecavüz edip bana — öyle abanmış ki portakal sularını silmek için, sağ cehimdeki mendilimi çıkar- mağa imkân yok.. Birden sırtımda bir fazlalık hisset- tim,. Kadın portakalın- bitirmiş bana doğrü iğilirken, müuvazenesini bulmak için bir istinat noktası aramış. Kolu. nu sol tarıfımdan uZzatıp, sandalye- | nin sağ tarafına isabet eden nokta- sını tutmak İstemiş. Eline daha kolay olarak, benim sağ omuşum geçmiş o- lacak ki, oraya çengellenmiş.. Biraz sikıca çekince, önümüzdeki iki adam &arasındaki boşlukta başbaşa saçsaça, hattâ yanak yanağa geldik. Kurtulmağa imkân yok.. Portakallı ıslak el, bütün kuvvetile boynumda ilmikli.. Bu, sulu yemişten, suratım gibi elbisem de kısmetini alıyor.. San ki bütün sinema halkı bizi seyredi. yormuş gibi geliyor bana... Çekilmek için kuvvetlice zorlaâasam, — büsbütün nazarı dikkati celbetmekten korku- yorum.. Acaba deli mi? Olığ.r mu olur! A« kıllr olan bir mahlük bu — haltı eder mi?.. Ya boğazımı sıkarsa?. Ya “İm- dat, bu adam bana tecavüz ediyor!,, diye bağırırsa? Vapur hademe ve Za- bitanı içinde ingilizceden başka lisan bilen yok.. Kendimi nasıl müdafaa e- işaretle konuşmaktan “pandomima,, mütehas- gısı oldum.; Oldum ama “hayır, ben ona değil, o bana durup — dürürken musallat oldu. Ben burada — sıkışmış kalmıştım,, gibi uzun izahatı işaretle nasıl anlatabilirim. Bilmiyorum ne kâdâs zaman geçti. Ve biz böyle sinema zanparaları gibi sarmaş dolaş ne kadar milddet otur- HABE '.—"_:'—25—._ şı. Iı&ıııı Pantolon Dilenci, kapıyı açan ev sahibine yalvardı: — Bana verecek eski bir pan - tolonunuz var mı? Adam cevanp verdi: — Karım evde yok, Yarm gelin de ona sörün. — Fakat ben erkek pantolonu istiyordum. — BSizi gördüğüm gündenberi eve gidiyorum, dışarı atıryorlar. Dalreye gidiyorum, dışarı atiyorlar, — Niçin? — Çünkü bambaşka bir vadam ol- dum! Yalan ; ÂAnnesi, çocuğu azarladı: — Yalan söylemek çok fena şeydir. Yalan söyliyen çocuklar ne olur bilir misin? — Bilirim anne, — Ne olür? — Tramyvayda huotsiz giderler! Parmaklık Mahbus, höcresine girdiği za - man penceredeki parmaklıkları görünce şaşırdı ve gardiyana Sor. du: — Neden pencereye parmaklık koydurdunuz? Buraya da hırsız gi- rer mi sanki! Karlı iş — Demek — fabrikatörsünüz” İşleriniz iyi gidiyor mu bari? — Hamdolsun, Bu sayede ser. vet bile yaptım. — Asansör malzemesi yapı. yorsunuz değil mi? — Evet, Yaptığım şundan i- baret! “Asansör bozuktur, işle. 'Miyor,, levhalari yapip — Batıyo. rum, | mi dışarı fırlattım.. Kendi duk,., Nihayet ışıklar yandı. Karı ya« kamı bıraktı. Olanca hızımla,; — gan- dalyaların üzerinden atlaâayarak kendi- kendime söyleniyorJum: , — Keşki gene fırtıma olsaydı, keş - ki fırtmalr havada da dalgalı filmler gösterilseydi de/ kır'lası n a“ımla ben bu sinemaya giremez olsaydım. Vasfi R. ZOBU R — ÂAkşam Postast AKA : Tesellî Doktor teselli etmek lüzumu., nu duydu: — Metin olunuz, kâynananızin ancak birkaç günlük ömrü kal- dı. Mühatabı silkti: i — Teşekkür ederim doktor. uğum, Fakat fazla üzülecel: bir cihet göremiyorum, Birkaç gün daha nasıl olsa tahammül I ederim, tevekkülle — omtız Bir usul — Ben mi? Eğer bir alacaklı ba- na mektup yazarak alacağını is - terse ona borç Ödemeği derhal ke- serim, — Mektup yazarak istemezse? — Mektup yazmasını beklerim, İmkân yok ki Kavga ettiklerini anlatıyor- du. Dedi ki: — Ona elimle vurmağa tenez. zül etmezdim. Ancak tekmeme lâyık biriydi. Fakat ne çare k buna imkân bulamadım, Sordular: — Neden? — Bacaklarım — meşguldü de, ondan.., — Neden? — Kaçmak için zim değil mi ya? koşmak lâ.,; — Arkadaşınızın baloya gelmiyece. ğine emin misliniz? — Hiç şüphem yok. Çünkü onun frakmı giyerek geldim, — Ücretiniz şimdilik bir sene sonra altmış İlra yaparız. — O halde bir sene sonra gelirim. kırk lira, ü Ü | mam " | iYİ Zevksizlik demek, — ev döşemek meselesinde lüzumsuzun ihtirasla kullanılması demektir. Bv döşer- ken dahilt dekorasyona ait bir şey alındığı zaman onun şeklinden da- ha evvel ne gibi bir lüzuma cevap verdiği düşünülmeli ve kendi göre- ceği vazifeyi en iyi görecek şeklin- de intihap etmelidir ki, zevksizli- ğin önüne geçilebilsin. Kendi işini iyi gören bir eşya hattâ tam son L G G G L dB LA AAA AAA AAA İA ABA ŞA AAA AAi üi Li üüüi ü ö ü üA ü di ddd d ö d ddi d İstanbulun soğukları ve sıcakları Eski İstanbullular, burada yaz ve kış mevsimleri önceden belli olmaz, lodos eserse yaz o. lur, poyraz eserse kış, derler- THİŞ. .. Atalarımızın bu sözlerinin doğruluğu İstanbulda hava ista- tistiklerinin neticesile de mey- dana çıkar. Burads on altı sene sırayla tutulan bir hararet istatistiğine göre, bu kadar müddette hbir senelik sicaklığının vasati dere- cesi, tabif santigrad hesabile, 13,7 dir. Bir kere bu vasat!i sıcak. lik İstanbulun arz derecesile hiç mütenasip — değildir, Bir sene içinde bu vasati dereceyi bulmak için tâ Kopenhag şehrine ka- dar çıkmak lâzımdır. Yine bu on altr sene içinde İstanbulda en yüksek hararet derecesile en aşağı derece arasmdaki Azami ve asgari hararet dereceleri daha ziyade hayret eder: farkları bulünca iİnsan arasında en büyük fark 54,9, en küçük fark 31,3... Bunlar için müstesnadır denilse on altı senenin vasatisi alınınca yine 33,3 derece eder, Gene İstanbullular aynı arz derecesinde bulunan şehirlerin hiç birinde görülemiyen büyük bir fark... Bir de vasati hararet 11,3, yaz mevsiminde 22.1 sonbaharda 17, kış mevsiminde 5,3. Yaz ile kış arasında fark 16,8 derece... Bu sayıların hepsi İstanbulda sıcaklığm kararsızlığını göste- rir. İstanbul bir sene Pekin veya Amerikadaki Baltimor şehir- lerine benzer, başka bir yıl da Fransanm cenubundaki Nis şeh- ri gibi tatlı olur. Ancak bu kadar soğukluk veya sıcaklık bir se. nenin vasati hesaplarma göre, yani yıl içinde farkları düşünür- geniz Alalarımızın dedikleri gibi, lodosa ve poyraza göre... Bu kararsızlıktan başka dirkat edilecek bir mesele daha var. İstanbulda en yüksek ve en aşağı hararet dereceleri arasm- kAAAAAMA AAA ADAAARA DA AA İA IAİA AAA , Yazan : Dr. G. A. daki büyük fark âcaba soğukların mır, yoksa sıcalşlarm mı fazla- liğından ileri gelir? Gene o on altı sene içinde İstanbulda hararet ancak bir de- fa 38,5 dereceye kadar çıkmış, geri kalan on beş yıl içinde en yükşek sıcaklık 29 ile 36 derecesinde olmuştur. Demek ki o ka. dar büyük fark burada sıcaklardan değil, soğukların fazlalığın- dan ileri gelir... Bit iklimde sıcaklık derecesinin hep bir kararda gitmemesi, oynak olması o iklimde yaşıyan insanlar için iyi bir şeydir. Pi- rimiz İpokrat hekim daha iki bin şu kadar yüz yıl önce, medeni- yet sıcaklık bir kararda olmıyan merikalıların en yeni: tecrübeleri dik ettirmiştir. memlekette çıktı, demişti. A- de büyük hekimin sözünü tas. Hararet derecesi bir kararda olmayıp da sık sık değişirse insanların zekâsı daha parlak olur, Meselâ bir üniversitenin kü- tüphanesinde hararet derecesi sık sık değiştirildiği vakıt tale- benin.riyaziye meselelerini daha muştur, kolayca'hallettüdcri sabit ol- Sıcaklık derecesinin kendi kendine ve sık sık dogıemer—'îne maruz bulunan İstanbulluların da zeki olmadıklarmı kadar kimse iddia etmemiştir, Fa gimdiye kat insana yalnız zekâ yetiş- mez. Amerikalıların tecrübelere göre sıcaklığın sık sık değişme. sile insanm çalışkanlıfı da artar. tirilen fabrikaların mahsulü daha Meselâ sıcaklığı sık sık değiş- cok olur. Halbuki İstanbulluların zekâları derecesinde çalışkan olma- dıklarmı iddia ederler, Bu gevşeklik - geçe burada hava tazyikinin vasati de gelse gerektir. Sıcaklık derecesi kararsız olan güzel İstanbülumuzda hava tazyiki da biraz daha olsaydı.mahalle kahvelerinin ilk vatfanı burası olmazdı... Fakat şu geçlei yolunu bütün dünyaya öğretmiş bir alâmet sayılabilir. n gün yazdığım gibi - recesi birax düşük olmasından AhASAĞA dünyada biraz da dinlenmek olmak da İstanbulun zekâsına . A kAAAMA KÖTÜ modaya uygun dahi olmasa moda- sı daha ziyade geçtikten sonra bi- le hoşunuza gidecektir. Çünkü gü- zel bir eşya daima sade ekonomik olan ve hangi iş için alımışsa o. na en elverişli olanıdır: Zevksizlikten — çekinmek - için size birkaç zevksizlik ve zevkte isa- bet nümunesi veriyoruz. 1 — Otrtada iki, iki daha döra e- der gibi hakikat vardır. O da bir lâmbanın ilk vazifesinin etrafı ay- dınlatmak olmasıdır. Eğer bir masa lâmbasının üstü- ne beyaz parşümenden düz bir a- pajur konulacak olursa odanın her tarafına ayni şekilde ziya verecek ve yarın da demode olmıyacaktır. Halbuki ikinci lâmbaya bakımiz. Şu yılanlar nasıl bir işe yarıyor? Bunların ne lüzumu var bu saçak- lar nedir? 2 — Fotoğraf. - çerçevesinin işi bir fotoğrafı muhafaza etmektir. Buünun için çerçevesinin fazla süs- lü olmasına ne lüzum vardır. Düz çerçeve nazarı dikkati yalnız için* deki fotoğrafa çekecektir. Bunun için düz çerçeve süslüsüne bin kere müreccahtır. 3'— Hokka takımı iş için yani yazı yazmak için kullanılır- Masa- nızın üzerinde bulunuşunun sebebi size faydalı olmasıdır. O halde ni- çin onu bir biblo gibi süslü intihap etmeli, Düz kristal bir hokka du- rurken, şu köpekli hokkanın yazı masası üzerinde işi ne? Bir köpek burada ne arıyor? Böyle bir sual aklınıza gelmiyor mu? oynuyorduk. Ben Alman tahtelbahiri idim, arkadaşlar a ddd 4 AA BAA AA beni batırdılar! — Harp oyunu