EN “GRİ —1939 in Iİ — 35 O Mmüteessif o olmuş na cümlesinin son ç ie 7 Yumuşamıştı Fakat e böy hisler ynuş, içim | w kırılmıştı. akra üğünü anlıyordu. çk asla sevmiyecekti. e İydi zaten! sonra kendi vg Vözile meşguliyeti. ve “ muvaffakiyetle 9 Şüphe etmiyorum. Mesai arka a yor Musunuz? İV adreslerile hepsi i Himatlarını ka tm Size şimdi hü vereceğim. Ma “A geleceğinizi bili. evine yeraltı yo “ezsiniz. Çünkü met i yüzbaşı Lorer ; toprağı kazmak! Km rinin Pazartesi ve perşem. saat sekizinde Yolu size göstere Ma karşı sizi o sokağr in açık olsun. Çi dren 1916 — 3 nli vatanperverlerin ir karşılıyacakları iç duyduğu endişe du; : genç kız vazifesi. hi en ve iti- ineğe de muvaffak £ nesanide Hay | Modevuya tam vaktir Vl Nakleden: Fethi KARDEŞ Frarsuazı, kalbini kemiren bir kışkançlık buhranı içinde bekle di. Yüzbaşı Gayyarın “onu bura” ya göndermek benim hoşuma gi- der mi saruyorsunuz?,, sözünü u. nutamıyor, buna türlü (manalar veriyordu. Müteakip günlerde de eski sür künetini elde edemedi, Düşünce lerinden kurtulamıyordu. Merkez kumandarlığında çok bir iş yok tu. Pransız casusluk teşkilâtı İse Pransvazın idaresinde mükemme. len işliyordu. Fransuazı ayın 20 sinde ve 24 ünde tekrar gördü. Hayrın dal- gın ve kederli hali merakını tah rik eden genç kız ona-karşı dosta ne muamelesinde devam “ediyor gözleri kederi dostça paylaşmağa hazır olduğunu Alsaslıya (açıkça wylüyordu, Bir gece Vandövre gitmek üzere ondan ayrılırken genç kız birder teklif etti: — Aksamları gelip sizinle çalış. sam nasıl olur? Bu omümkünol saydı çok sevinecektim. Tedbirsiz- lik mi olur dersiniz? Haym mesudane gülümsüyerek cevap verdi: — Niçin tedvirsizlik olsun? O gece mübhem bir ümide düş tü. Fakat sabaha karşı saat iki. de, vakit geçsin diye, traş o'urker, yüzüne o zamana kadar hiç yap" madığı bir şekilde (dikkatle ba kınca ve yüzbası Gayyarın yakt şıklı çehresini gözünün önüne ge. tirince bütün ümidi söndü. Fransuazı saat üçte (o kuyunun dibinde karşılayınca: — Ben düşündüm £ taşındım. akşamları buluşmağı doğru O bul madım, dedi. (Devamı var) Srorl Mektep değiş- tiren talebeler Maarif vekâleti bu seneki mek. tep maçları hakkında bazı karar tep değiştiren talebeler bir (sene İ müddetle spor hareketlerine işti Shim malümat toplar tâarruzunun ne za iin birkaç gün “mek omümkün emr İN İN in iyi nim e böy. Yorum, Geçen gün İm ene cerap verdi: Km Sizin için endişe Söyledim. Aklıma hi Yüzbaşı Gay- eri mu” yan . çe müstebit bi- Viya korumak gay dökunuyorsu” İl hafta evvel Ver Near, muamele edi bir itimat göstere. şuyordu. Havm ZE Siki fıkı dost ola amm edemiyete. Reçiriyor, git görünüyordu. it ini o batırlatar a leke mahzende İtibaren sizi ku Jan de n, böyle isüyo rak etmiyeceklerdir. —— Mektepliler arası maçlar fikstürü 1080-1980 senesi mekteplerara. st futbol, voleybol, maçlarına ge lecek haftadan itibaren (başlan mış olacaktır. Bu münasebetle bu maçlara ait fikstür yarın öğleden sonra, saat 14,te erkekler, saat 16 dada kız mektepleri beden terbiyesi hoca. ları tarafından çekilecektir. Kız mekteplerinin voleybol maç larında yan hakemliğini mektep talebeleri yapacaktır. Bu müna- sebetle maarif beden terbiyesi mekteplere gönderdiği bir tebliğ” de yan hakemliğini yapacak tale- belerin Tistesini istemiştir. —o— Bakırköy * sahasında maçlar İstanbul bölgesi beden terbiye. si taralından, ağustos ayı zarfm da İstanbul bölgesine bir liste ve remiyen Feriköy. o Rumel'a 'ar, Akın, Doğuspor, Armavutköy, Ha- liçoğlu, Bakırköy istiklâl klüpleri arasmda, bir devreli lik © usulile Bakırköy sahasında maçlar tertip edilmiştir. Dün akşam bu klüplere mensup murahhaslar bölge”e toplanarak bu hususta görüşmüşler ve maç. ların gelecek haftadan (itibaren Bakırköy sahasında başlanmasına karar vermişlerdir. Bu maçlara ait fikstür de pazar tesi günü akşamı çekilecektir. LA İnel Hindisinnda dünyanın 88 yılım vehşiler urunu Kraliçe bir ağ en eski insanları arasında y iL. Buseh geçirmiş bir Alınan seyyabı aç kütüğünden da va şişman olan bacaklarını uzatlı Bu orrhan kraliçesine kabilenin?) tamamile ödetlerine tabi olacağı | mızı ve taliimize razı olduğumuzu söyledik. Buraya bir erkek geldiğ vakit mutlaka kabile kadınlarını! o erkeğe görücü olarak çıkmaları İ ve mutlaka içlerinden bir tanesi nin erkeği misafir etmesi gösteri yor ki bu kabilede âdeta ir kadır lar ocumhuriyeti teşkil edilmiş Hele kabileye muvakkat dahi 0! sa kabul edilecek yabancı bir er kek meselesi, hiç şüphesiz. bu ka dırlar cumhuriyeti için en mühim ellerinden biri olmak gelirdi. Hintli uşağım Cavadi bana bx ormanlardaki kadın (kabilelerin den bahsetmiş olduğu için hazı yolumuz üzerine çıkmış olan br garip #detli nisanları © görmede geçmek istememiştim. Bu fırsatta erkeklerin o hent kadın vaziyetinde yaşadıkları be insanları da yakından © görmeğ karar vermiştim. Onun için ancak tıkabası ye mek yenildiği zaman görülecek ki buslu rüyalarda insana görüne devanalarına müşabih Dumgbal: nın her arzusunu kabule O hazır dim. Dumgba'a haşlanmış kaplum bağayı da yalayıp yuttuktan son ra önün.eki kapları asabi bir ha reketle iter itehez kendisine hi eden zavallı yarı (çıplak ve sor derece cılız erkekler O müthiş bi korku ile bu Kpları biranda dırıp götürdüler. Dumgbala şişman birer (ağar kütüğünden daha kalın olan ba e gl Uzat, derece şiş Arkâsmdi ge Yanlş kitap “Ne yapalım ki dayadı. şük bir tokmağı tutup temen koşun gelen kupkuru Hindiye gu emri veriyordu: - Ormana gelen iki köpeği( er <eği) görmek üzere bütün Şuımali ri çağırın! Göğüslerinde kaburga kemikle” rı görünen ve âdeta iki esmer tazı- benziyen Hintliler hemen fır. Biraz şonra ormanın den ültü feryatlar aksetme" dı, Herhalde Dumgbala' nin Şamali dediği kabile kadınları| | mühim içtimaa davet ediliyordu. Nitekim birkaç dakika sonra yüzlerinde hayret okunan yarı çı iri memeli, hemen hepsi yağlı, şişman olan (o bir çok kar| dınlar tümsek üzerinde oturmak” ta bulunan Dumgbalanın etrafını ıldılar. Bu kadınların çoğunun hiç te mizlenmemiş olduk'arı fik bakışta görülen suratlarında âdeta sakal ve bıyıkları vardr! Acaba “w kabile kadınları çok mu k lar, yoksa (asırlardan beri k hayatı yaşamaları on. ları erkekleştiriyor muydu? Bence cümlesi şişman * ve kısa boylu olün bu kadınların suratla” ndaki bu fazla gok yağlan. muş olmalarından ve sabahtan ak* şama kadar işsiz güçsüz bir hâlde üneş karşısında oturmalarından başka bir sebeble olmasa gerekti! (Devaniı var) ,, edikodusu en büyük hata musahhihten sadir oluyor! — Bir okuyucumuzdan (aldığımız bir başka mektup — Öğretmen Bay Mahir © Taşların gazelemizde bir hafta kıdar süren bir mektubunu takip etmiş olan bir okuyucumuzdan da dün bir mektup aldık, Olduğ gibi neşrediyoruz: Bir kaç gündenberi gazetenizde yazılmakta olan (Yanlış Kitap de- dikodusu akisleri) isimli sıra yazı. yı merak ve alâka ile takip etmek” teyim, Meslek icabı evvelce diğer gazetede neğredümiş olan yazıları okuduğum gibi sizinkindekileri de tabi! aynı dikkat ve ibretle tekip ettim. Yalnız bu yazılarda esas olarak Edebi Yeniliğimiz kitabınm müret- ©p ve muharrir katalarma işaret edildiği için İsmail Habib'in yazı- smda görünen noktalara ayrıca dikkat edilmemiş. Onun için ben o makalelerden 2 numarslısmda gör- düğüm şu noktayı size bildiriye” rum? (Nacinin Sully Prudbomme'dan tercüme ettiği,, Görler,, manzumesi- pin ikinci beyti: (S—S9, yeni labi, S—73) Toprak içinde şimdi © çeşmanı dilfiruz: ziveri ufk olmakladır heniz. Möcllif o kadar dikkatli ki her iki tabıda da “Hurşid, kelimesini virgülle ayırmış. Halbuki terkip yapılmayınca berbad olan vezni bir tarafa bırak, beylin manası şu ölü yor: “Gönül aydınla'an © gözler toprak içinde; güneş heniz ufku süzlemekle., Bunda ne mana, ne rapt var, Halbuki: “HMarştd zleri afk..., diye terkipli okununca bey- tin hakiki manası şu olur: “Gönlü aydırlalan » gözler loprak içinde de henüz (başka) ufukları süsliyen güneş olmakla devam ediyorlar... Neden böyle? Ç şiirin hiğe ruhu gözlerin fopra; girdikten sonra da şönmediği Mierine is ediyor. Zaten ondan sonroki bevit- ler de hep bu esas fikri teyit edip Hurştd, gitmektedir: Yok yok © dideler halümaz bence binigâh bardır Onların Görülüyor ki kaldırılan yalniz bir terkip değil, bozulan yalnız bir mısra da değil, şiirin bütün ru- hudur, Bu satırları aynen nakilden mak- sadım hem yazanın Üslübunun 43- letinden küçük bir örneği tekrar, hem de büyük bir tafra ile düzel. tilmek istenen ve mâna verilmeye kalkışılan şeyin (ne yapalım ki en büyük hata musahhihlen sidir © luyor) sözünü tekrarlatacak bir façlaya müncer olmasıdır. Mâna musahkihin vermek istedi- ği şekilde değil, yanlış kitab'a o e- seri alırken - alayiz bir dille dikka" ilnden bahsedilen - kitap sahibinin verdirmek istediği mânadır. Çünkü ortada mevzu olan şiirin asi? Ts dorment aw fond des tombeaux Et le soleli se löve eneore. Fransızca bilenlere gayet aşikâr. dt ki bunun manası: (Onlar me- zorlarm derinliklerinde uyuyorlar ve güneş gene doğmaktadır.) İs- mall Habib'in vermek istediği mâ- na İle asıl şiirin ruhu keybolmuyor mu? Bu ufak hatırlatmayı gazeteni - zin bir köşesine sıkıştırırsanız İleri” do hu bahsi araştırnenk olanları ufak bir hatıra olmaya yarar zan- nederim.” Bir başka öleme mazor Okuyucumuzun hakkı var; görü- lüyor ki misram astı, bizim (âlem gene ol ölem, devran gene ol dev yağı) misramı ifade ediyor ve “he- nüz” kelimesi Muallim Naci'nin teröümesinde (halâ) mânasını ver- | mektedir. İsmail Habib'in tenkidi | İ buna dikkat etinemiş oluyor. il sevgili aca bir iple asılı| evveline k bir davula bağlı kü.! vurunca | Sarayi Delikanlı, genç kızın yanma | oturur oturmaz İlk sözü: — Bugün ne kadar £ demek oldu. Genç kız da delikanlıyı bir gün hazaran daha se' i bulmasına rağmen bunu izhar medi, gülümsedi ve müjdeyi vet» di: — Annem, evlenmemize razı | oldu. Ulvi, Babamı da raz ede | ceğine emin. Babamın eski arka daşlarından birinin oğlu olman | işimizi kolaylaştıraca! Gerçi | babam beni başka birisine ver. meği tasariryordu amma annem- le benim sözlerimizden dışarı çu. kacağına ihtimal vermiyorum. — Tabi razr olacak. Eski | devrin zorba bahaları şimdi kaldı | mı?. Artık üzülecek bir şey yok demektir, Üzülecek bir şey var olmalı ki Semahatim yüzü bir keder bulu- tuyla gölgelendi: — Fakat saraylı halayı unutu” yoruz, — Bu işle halanın alâkası ne? Hem 6 asıl halan değil ki.. Semahat başını “ah bir bilsen, mânasına salladı: — Öyle deme Ulvi. Sen onun bizim Üzerimizde ne müthiş bir hâkimiyeti olduğunu bilmediğin için böyle söylüyorsun.. Öyle ak- si bir tabiatı vardır ki anlatamam. Bir mesele halkında fikrini alma- ğa kalksak derhal mâni olur, Giz lice yapmağa teşebbüs etsek hid- detinden yapmadığı kalmaz. Ulvi hayretle sordu: — Peki amma niçiri bu huysuz” tuklarına tahammül ediyorsunuz? İki sevgili bir pastahanede bur Yuşmuştu, Genç kız etrafta ken » dilörini Hifleyenkimse ölrladığı. nı anlamakiizere bakındı ve ac pa sini daha yavaşlatarak: — Senin defineden haberin yz galiba, dedi. Benim ehemmi- et verdiğim yok amma annemle ilin ve bilhassa babamın bütün ümitleri bu definede.. Ulvi şaşırmıştı! — Ne definesi Allah aşkına?.. Semahat anlattı: — Bu kimseye söylenmeyen bir alle sırrıdır. Lâkin sana söy- lemekte bir mahzur yok, tabii ... Saraylı halam çırak çıkarıldığı zaman şimdi oturduğumuz köşk kendisine verilmiş. Kocası ölüp işleri borulunca köşkü, istediği zaman gelip hayatımı orada ge girebilmesi şartiyle, babama sat. mış, Köşkün parasmıda borç- larına' vermiş. Beş senedenberi bizimle beraber oturuyor ve beş para masraf ettiği yok. — Bunun define ile alâkası ne? — Sarayk hala hakikatte beş parasiz kalış değil.. Bilâkis ta savvur edebileceğimlen çok altın beşi biryerdeleri, mücevherleri var, Bunları köşkün gizli bir ye- rinde saklamış; babam bundan *- min, Fakat nerede saklı olduğu” nu bilmiyor.. Bahçede mi gömü- güzelsin İ İ lü? Bodrumda mi, yokta evin bir duvürında mi?. Vivi güldü: — Mükemmel bir film mew zuu! Amerikada olsak bunu se naryo halinde yarar ve satarak zengin olurduk.. — Gülme Ulvi! Gülünecek şev değil bul. Bilsen zavallı babam bu define için ne kadar üzülüyör, geceleri uykusu kaçıyor. Saraylı halanm mütehakkim ve müste- bit haline hep bu define yüzün. den tabammill ediyoruz. Bir kaç defa ağzından sırrını almağa teşebbüs ettik, nafile!.... Saraylı hala ser verip sır verme- yen soydan! . Durdu. Düşlndü ve ilâve etti: — İşte bunun için senden sa” i rayh halanım gözüne hoş görün- meğe çalışmanı istiyorum. Saade- timiz onun dudaklarından çıka ı Hala cak bir kelimeye bağlı.. “Ben bu evlenmeğe razı değilim!.,, dedi mi, babamın bu sözü dinlemeğe mecburiyet duymasından korka rım. Bu sefer Ulvi düşünceye dal dı. Biraz sonra: — Niçin defineyi aramağa te- şeboüs (o etmiyorsunuz”. diye sordu.. Sonra Semahatın cevap vermesine vakit kalmadan ilâve etti : — Belki de ben defineyi bula- bilirim. Bir tecrübe etsek... Ben çok ümitliyim. Semahat sevinçle söylendi: — Ah şekerim, eğer defineyi bulursan babam seni öyle seve . cektir kil. . Ülvi neşeli idi: — Bulacağım diye kat'iyetle iddia etmiyorum tabil.. Bir kere arayacağım. Bulamasam bile sa- rayı hala benden çekineceği cihetle düşman tavrı takınmağı tehlikeli bulacaktır. ... Bir hafta sonra müstakbel kay“ nataşının köşküne gittiği zaman Ülvi, Semahatin annesiyle baba» $ı tarafından büyük bir muhab- betle karşılandı. Saraylı hala ise çok soğuk davranıyordu » Ulvi, nişanlısmın ebeveynini | kendisine tamamiyle bağlamak için defineyi bulabileceğine on. ları tamamiyle İnandırmağı lü- zumlu (görüyordu. İlk fırsatta sözü bu mevzua getirdi. Atıp tuttu: — Benim bu işde epey tetebbü- üm vardır, dedi. Hele Fransada uzün müddet bulunmuş arziyat mühendisi bir arkadaşım var ki, bu işin mütehassısı olmuş. Me selâ sizin köşkte eskiden kalma . define bulunması ihtimali yole s#dir . Sımahatın babası sevincinden yerinde hop oturuyor, hop kalkı- yordu, Gözleri sevinçle pırılda, yarak: —Ah evlâdem, diye atıldı. mâdemisi bu kadar ihtisasmız var. Burada bir tecrübe yapsanız... Belki hakikaten bir define bu- Tursunuz.. ... Vivi, o gece yatmak üzereyken oda kapısı sessizce açıldı. Deli kanlının içi titredi. Gelen acaba Semahat mı idi?. Fakat hayır! Bu, saraylı hala idi. Yalvardıt — Allah aşkına !Merhâmet e din... Kadın devam ediyordu: — Defineyi aramağa teşebbüs etmeyiniz. .Siz gençsiniz, Sema- hati seviyorsunuz. Onunla evle neceksiniz.. Defineyi arayacaktır nız da me olacak?. — Nişin? Bulacağımdan korku yorsunuz değil mi ?. — Hayır. Bulamıyacaksınız ; ondan korkuyorum! Çünkü bu takdirde fakir olduğğum meydâ- na çıkacak.. Yanlarında bir sığın. tı olacağım.. Belki de hiddetle beni kovacaklar. Bu yaştan sonra sokaklarda sürüneceğim. Dartlâ cezeye düşeceğim.. Allah rızası için, acıyın banal. Durdu, gözlerinin yaşını sil dikten sonra devam etti: — Beni sokağa atmamaları için kındimi zengin gösterdim, İnan- diler, Plânımı bozarsanız beni rahat yaşayışımdan, onları da tatlı ümitlerinden mahrum ede c-ktiniz. gJivi acıdı: — Peki, dedi, Bu kadar atıp tuttuktan sonra geri dönmek e. pey mi ,L8İ ama bir çaresini bu lurum elbet! Yalnız anlayama- dığım bir cihet var: Yanlarındı vaşadığınız aileye karşı neden bu kadar aksi ve mütehakkim müamele tdiyorsunur? İyi me amele ile kendinizi sevdirseniz “Lütfen sayfayı çeviriniz.