ie İTE: ETRİN — 1039 ML ÜL üz zamma İİ N —04— Nakieden: Fethi KARDEŞ Ai Mesleğe girmesi ber) rehberin arkasında (o ve Haymın ç #idiyor mu sanıyor-| önünde yürüyordu. y ış. Ben emri. Haym bir buhran (içindeydi. Sagi Zaten bi: | Hislerini tahlil edemiyordu: Genç istediğiniz | kızı tekrar gördüğüne sevinmişti SE düğünü ündüğünüzü san) Fakat ayni zamanda üzülüyordu. Zavallı kimöilir ne korkunç tehli. d tâyyarenin etrafı» Z e Pransuaz o Villarn ne yardım etti. un yerine (o geçti. hin ona verdi ve ni- ç dönerek: » dedi, ismimi söyle İM, Gİnde yüzbaşı Gayyar Kk havalanıyorum. Rüz- ik kalkarım. Bundan " Svisini ben yapa. “siye kadar Allaha" Mİ. Pervaneyel yl va tayyarenin ön Mi AN nn si. Tavyare ZE va Pürüdü. Hızlandı. Bir Piç,“ ve nihayet havala. İZ ley, ? ie Ni iler arasındaki rehr Bidiyoruz. Hepinize N mm | K,,, sonra matmazel ku Ayem papaz Gay. Lorana olduğu N Sieceksiniz. h e belediye reisi Fur sl Verdi ; 5 bize güvenebilir. 4 üre doğru bir & j ep , dei, halefleri” -R olacağım. a cane tasdik et- VİN er , a aralar lar. Fransuaz «© arasında VS nakiller İman ei ba er Yapılmıştır. Lis Nin tarih muatlimli” Kalin Şi Gi : Suk, iklari orta zekteb di Ma Turhan, E- a e yardım- aret, İstanbul b he Yardımet mus EĞ ey, Asıkgöz, Eyüb di Ş€ yardımcı mu ç Map, © Ziya, Eyüb orta Lime muallim a Kadıköy üçüncü f terbiyesi yar- i 1 İsmall, Uskü- ama almanca Fethi, E, vi Mektebi © fran - ' SI enallimliğine v 0 Nİ mektebi ing - Maallimliğine Ner. # Bali çrtamektebi musiki AZ liğine Merzifon Wiki mnallimi En - İN s8 # £, w) MA ş tamektebi riyaziye İlfino Ayşe Mu- ei ortamekte, e maine Mn Yüncü ortamekte- a muallimliğine d Ka ortamektebi a Muallim'iğine de kelere maruzdu. Onu seviyordu. Bundan artık şüphesi kalmamıştı. Çiftliğe saba hın saat beşinde vardılar. Köylü onlara kahve pişirdi ve ikisini de mutfakta yalnız bıraktı. e Haym bu fırsattan derhal istifade (etti. Sert bir tavır'a: — Matmazel, dedi, bu işi be nim fikrimi sormadan yapmama, Tıydımız,. Genç kız isyan etti: — Yüzbaşı Loranm bana anlât- tığ: vazifeyi yapacak kabiliyette" yim. Size bunu isbat edeceğim. Gözlerinde bir hiddet şulesi pr” rıldıyordu, Devam etti: — Sizden başka türlü bir kabul göreteğimi umuyord n. Bara kü çük bir kız muamelesi yapıyorsu” nuz. Aldardığınızı da size isbat edeceğim. — Fakat matmazel, maksadum yanlış anlıyorsun, bu o hareketim size sempati duyduğumdan, ef. mat bekliyorum, Bana itimat ede ceksiniz, sizi buna mecbur edece. Zim. Göreceksiniz. (Devamı var) Hastalara bakılmıyor mu? Doktor Behçet Sabite göre bu: Üniversite haricinde kalanların iddiasıdır “.- Hastanelerin üniversiteye hizmet etmesi tenkid edilecek bir İş olmasa gerek. Üniversite dok- torlarının hastalardan bir kısmına! bakıp, diğerlerine aldırmamaları. na ise imkân yoktur. Bu üniversite haricinde kalmış olanların iddiasıdır. Yelniz yatak meselesi mevzuubahs olabilir, ki bu da bütçe meselesidir... Tıp fakültesi dekanı (OAhmet Kemal de yatak © ihtiyacınm bu sene kısmen O karşılanabileceğini bu sene 470 yalak daha ilâve edi" leceğini söyie..iştir. —ö a Rektörlük kitapları tetkik ettiriyor fik, orta ve lise kitapları gibi üniversite kitaplarının da bir hay» Wi yanlışlarla dolu olduğu iddiası. na karşı rektörlük kitapların tet- kikine lüzum görmüş ve İşi tedris heyetlerine havale etmiştir. ei Üniversitede inkılâp dersleri başladı Üniversitede (o buğün inkılâp derslerinin başlaması münasebeti” le merasim yapılmış, Hikmet Ba. yur tarafından inkılâbı hukuk ve içtimai cephesi meyzulu (ilk ders verilmiştir. İZ ek Ekmeğe on para zam istediler Fırmcılar dün gene belediyeye müracaat ederek undan Gön ke pekleri satamadıklarını ve çuval tedarikinde zorluk çektiklerini ile. ri sürerek on para zam (( İstemiş” -— çektir, t “HABER — Akşam Postası Hindistanda dünyanın en eski insanları urasında Yazan: 1, Buseh 85 yılını vahşiler arasında geçirmiş bir Alman seyyahı Orman kraliçesi avuç avuç pat.ayasıya yemek yıyordu ME a— Erkek, bu kadın kabilelerinde hem kadının bütün hayat hizmet lerini görmekle, hem de emrettiğ zaman ölmexle mükellef! Aruga kabilesinin reisi Dume bala isminde gayet iri, şişman dev anası gibi, fakat sevimli (o yüzlü bir kadındı. Bu kadın (püsküllü şallara sarılı olarak, fakat yalın ayak yaşıyan, aşağı yukarı iki in san boynunda bir orman kraliçesi. dir. Vücuduna hergün gayet mak bul kokularla masaj yaptırır, ba şına yabani horoz ve tavus tüy lerinden muhteşem hotozlar kor püsküllü şallarına da sarılıp, en büyük vazifesi olarak, on on beş erkeğin önüne getirdikleri muhte if yemekleri akşamlara kadar yi yip durur! Itiraf ederim ki ber ömrümde bu kadar obur bir ka dın görmedim. Hintli eşsğımla bizi Irırşılayar kabile adamlarının refakatinde kendisinin yanına ilk götürüldü ğüm zaman bu orman O krâliçes' gene ayni haşmetle kalın bir ağa cın önündeki set Üzerine hağda: kurmuş, önünde tahta bir kap i- çinde kendisine mahsus olarak pi- şirilmiş pirinçli bir garip yemeği avuçlarile patlayasıya yemektey- di, Ablâk ve krorrm kıvrım gerdan. Ir yüzünden aşağı terler akmak taydı. Benim gibi Hintliye benzemi: yen bir insanm oralara gelmiş ol masma O kadar hayret etti ki bu hayreti yüzünden bir kap daha yemek yemesi lâzım geldi. çirmek için karımı şişlresiye ye dikten sonra sakinleşebiliyordu! Dumgbala beni ve uşağımı, ye meği yediği müddetçe uzun uza dıya süzdükten sonra: — Sizin yanınızda konuşacak aklı başında bir Şamali yok mu? diye sordu. Şamali ne demek biliyor mu. sunuz? Aile reisi olan kadın! Yani kabilenin bu orman kra liçesi bizimle konuşabilmek için yanımızda lâf anlayacak bir ka dınımız olmayışına hayret ediyor” du! Bu koca karmlı orman krali. çesine bizim gibi budala erkekler" le de konuşmak meşakkatine kat lanmasını rica ettik, Dumgbala dedi ki: — Biz Cavahlileri misafir ka bul etmeyiz! Fakat siz silâhsız ve dost olarak geldiğiniz için size yi. yecek ve içecek verebilir ve sizi kuvankide yatırabilirim! Kadın azmanı orman kraliçesi- nin misafir kabul (etmediklerini söylediği cavahli (tem (köpek), hem (erkek) manasma gelir! Bize ikram edeceğini müjdele diği kuvanhi ise ormanın ağaçla. rında erkeklerin tünediği tünekti. Püskü'lü şalın içinde yedi ger danlı orman kraliçesine orada çok kalmıyacağumızı, çok uzaklara git meye mecbur olduğumuzu Söyli- yerek biz köpeklere (gösterdiği bu lütuftan dolayı teşekkür ettim. Dumgbala yandaki Hintli w RENE Yanlış kitan (Baş tarafı 1 incide) ri de seslerine uygun olar:? yazmak! Meselâ, buzağı, kırağı giz ke- Hmeleri iki hece olarak buz: bir manzumeye bu-za-gı, kı-ra- gı gibi heceliyerek korlardı. “E debi yeniliğimiz" müellifi bu ve. şağımdan ziyade bana gayet bÜ.| gin ananesinin şöyle böyle Kemal diye okuyoruz ya? Eskiler ai | Macar Harıciye Kont a A yük bir dikkatle dikdik bakıp süz mekteydi. — Sen herhalde bu memlekei lerden değilsin! dedi. Bizim âdet lerimizi bilmezsin! Sizin burada kalmanız için sizi bütün (kabile Şamalilerinin (kabile kadınları. nın) birer birer görmesi lâzımdır. İçlerinden birisi sizin (Okalmanızı istemezse kabul edemeyiz! Bura da kalabilmeniz için Şamalilerden birisinin sizi b:ğenip yanına al ması lâzımdır! Buna razı mısr nız? Dumgbala köcaman iri dişleri arasından tükürükler sıçrayarak kabilesinin misafir (kabul etme âdetlerini söylerken, dikkat ettim. Suda pişmiş bir büyük kaplum. bağayı dondurulmuş bir (krema tatlısı gibi löpür löpür yutmakta idi! .; (Devamı var) Nazırı Çaki Macar harici sıyaseiini anlatlı Budapeşte, 21 (Hususi) — Macar harlciye nazırı Kont Ça- ki, buğün, mebusan meclisin- dö harbin başlangıcındanberi ilk defa olarak Macar harlei siyasetine dair boyanatta bu- lunmuştur. Kont Çak! hülâsa olarak de- miştir ki: Macaristan Adil, geretli vel devamlı bir sulh istiyor. İstik- MA) ve emniyeti muhafaza için ber türlü tedbiri almıştır. Ma- cöristan taleplerini, dâlma Av- rupaünili menafli ile telif et mektedir. Harbi, mevzileştir. meğe gayret edenlere bütün mânasiyle müzakeret edor. Askeri maceraya girmek İste. miyor. 1920 denberi komşular» riyle anlaşmak taraftarıdır. Evvelce gelen Macar hükü- metleri de eyni ruhla çalışmış- tır. Avrupanın sulhunu düşü- nüyor. Orta Avrupada kuvvetli ve müstakil Macariştanın & hemmiyetini büyük devletler, şimdi daha iyi anlıyorlar.,, Macar hariciye nazırı bun- dan sonra Hitlerin Macar — Alman dostluğuna ve Magaris- tan hudutlarının katl olduğu na dair beyanatını tekrar et- miş, İtalya ile dostluğunun İlerleğiğini anlatmıştır. Yugos- lavya ile dostluk münasebet» lerinden ve Bulgaristanın t6- rakkilerini sempati Üe takip ettiğinden bahsettikten sonra, Romanya ile de aniaşmağa ba zır olduğunu söylemiş, İngilte- re ve Fransa ilo münasebetle rindeki vaziyetin değişmemiş olduğunu beyan etmiştir, İtanbul Basın Kurumu dinden: İstanbul Basın kurumu (o heyeti umumiyesi, Türk Basın (o birliğine ihak hususunda karar vermek ü- zere, 23 Ikinelteşrin 930 perşembe günü saat 13,30 da Kurumun Meyeğ İındaki merketinde toplamaktır. Sayın Üyelerimizin gelmelerini ri: ca ederiz. reisli- veşni uçuruyor, lerdir, Müracaat kabul edilmiye- HERE CM Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, İevralji, Kırıklık ve bütün ağrılarınızı o derhal keser. İcabında günde 3 pa alınabilir Zade Ekremin vasiyetile kırıldı. ğını, tabii ifadenin vezin ile itilâfı Mehmet Akifte sistemleştiğini anlattıktan sonra, kendi kitabın- da yarılmış bu bahislere Musta- fa Nihadın aykırılık gösterdiğini isbat edecek misallere geçiyor ve hocalık itiyadı, meslektaşmın nu. marasını kırmaya savaşıyor; dİ- yor ki: “Eski harflerde imlâ icabı “bu- 28", “buzağı” olarak yazıldığı İ- çin metinlere göre (muasır Türk edebivatı), her iki tabla da onu (buzağı) şeklinde yazarak bem hem de nazım tekâmülümüzde mühim bir hâdi. se olan o mazhariyeti ortadan kaldırıyor: (Senin buzağı büyü- müş, gök ağaç çiçek açmış!) (Başka bir misal alarak) aksiliğe bakm, müellif bu sefer de (kağ- ni) yı (kanı) diye yazarak hem vezni uçurmuş, hem de şairin el- den kaçırdığı mazhariyeti haksız yere kendisine vermiş: (biraz €- kin, buzağı, kanı, bir de sazlı de- re) ve bütün dördüncü makale- nin dörtte üçü işte bu indiyat ile dolu: — Şair (ağa) yerine (â) dedi; sen İse (ağa) yazıyorsun! — Şalr (ayağına) değil (aya. ma) diyor; sen ise (ayağına) ya- zıyorsun! — Şair mağara demez, (mara) der; sen ise (mağara) yazıyor - sun! Ve zavallı Mustafa Nihat, bü- tün bu çıkışmalara karşı gerçek. ten suç işlemiş gibi sinmiş duru. yor! Bu muahazeler bir okul öğ- retmeni kaleminden nasıl çıkabi- lir ve nasıl bir gazeteye makale mevzuu bir dava olarak verilöbi- 5? Bütün neşriyata tağmen benim müşahedem öğrencilerimizin bile bu iddialardaki hatayı farkedecek derecelerden yüksek olduğuna beni inandırmıştır; talebe, hoca. larının bu sakat ithamlarına kar- şı yine itimadını muhafaza edi- yorsa onun sanatkârlik değerini tanıyıp bu küçük münakaşaların üstünde bilmektendir ve hocala- rm kürsüde kalde olarak bellettik. leri yanında şahsi içtikadları ola” bileceğini pek tabit görmek ve iştihadlarmı da diledikleri gi- bi neşriyat ile telkinde ölan hak” ve salâhiyetlerini tanımaktandır. Biz de tamamile böyle düşünü. rüz; lâkin şahsi içtihadlarını tel kin ederken başka meslekdaşları- nı değil, hattâ talebesini bile bu kadar haşin bir dille imüahâze. ye hakları yoktur. Kelimelerin imlâsını vezne uy» durarak değiştirmek! Rica ede » rim, bu kaide nerede görülmüş » tür? Bizim bildiğimiz kelimenin kendi imlösile delâlet ettiği ses, eğer bir Jehce, bir talâffuz husu- siyeti olarak değişiyorsa, böyle bir değişikliğe cevaz verilmiştir: Fransız hikâyelerinde votre ye- rine vot, kendi dilimizde (tatlı) yerine da'iı diyenlerin, (geliyo. rüm) w (geliyo'm) gübi söyliyen- İerin bu hususiyetini tesbit mak- sadile yapıldığı gibi... Pakat hiç bir türkçe hocasr, bundan başka bir yerde, hiç bir şairi, arab veya Türk harflerile yazsını hiç bir kelimenin İmlâs nı vezin icin bozmaya mezun kıl- madı, Şairin bozmaya mezun ol- madığı bir imlâvı da bir edebiyat, tir edebiyat tarihi hocssı naklet- tiği metinlerde muhafaza ie mü. ksllef olur. Böyle yanan Müsta. fa Nihat doğru, yapmayan Mus- tafa Nihat yanlıştır. » Bu demek değildir ki şair keli dSdiKgdusu | meyi vezne okunduğu gibi almaz; bilâkis... Zaten kelimenin o im- lâsı o sesi vermek içindir,. şair de vezne tatbikında işte © sesi €- sas alır. Bunun için değil midir ki bu ünün şairi (kurbağa) yı (baya- ğı) ya, (bayağı)yı (dağ)a, (dağ)ı ( yumurtağ ) a, ( yumurcağı ) daha ileriye giderek meselâ (ib- da') a kafive yapmağa başlamış, (geleceğim) kelimesini kendi mışraında üç hece saydığı halde bunu (gelecim) şeklinde yazma. yı hatırına getirmemistir. İsmail Habib üstadımız imlâyı bir de vezin icanlarınm tesiri altına ko- yârak yeni bir anarsi doğurtmaya nasıl müsaade edebiliyor, velev manzum bir eserde (halil ağa) yazıp da (hill â) yazmıyan bir meslektaşı İle güne karşı nasd alaalahey ile çıkarabiliyor, an. İyamıyorum. İsmajl Habibin istediği imlâyı harf inkılâbı dahi kabul etmedi. Ve büsbütün fonetik bir imlâ yapılamadı; nahiv kendi hâkimis yetini tanitt. İmli dersini (olduğuna) Oo yazacaksınız, ©. kuma (dersini ( oldüna X okuyacaksmız diye belletti, Şair bu derse tâbi olmıyabilir; yine bu dersi makul bulmıyan öğret « men, edebiyatçı da bulunabilir; lâkin onların bu hareket veya fis kirleri bir tenkit için mihâk diye kabul olunamaz: o fikri kendile- rinden başkalarına kabul ettirin. ceye kadar... ... Sözümüzü - bitirmeden evvel kendi meslektaşlarınız için yeni bir imtihan meydanı açıldığını söylemek lâzımdır. Gördünüz: İsmail Habibin 3 buçuk hafta uğraşarak 1000 say- falrk bir kitapta bulduğu 79 imlâ, vezin, mâna hatası iddia ve isti- nadından belki 50 si,ayıri ayır bi ret hatadır; halbu kia beş maka- le binlerce Cumburiyet okuyucu- sunu İsmail Habibin ağır hüküm- lerine teşrik etmiştir; zira bun- lardan belki yüzde doksanmın benim gördüğüm teferrüata gir- mek için vakitleri de yoktur, ni” yetleri de... Sir gazeteciler ilmi ctüd mecmualarına ait bu tefer- rüatı gündelik gazetelere kabul etmekle üzerinize bir büyük yük almış oluyorsunuz. İsmail Habib bu hataları yeni gördüm diyor. Ben bir edebiyat tarihi hocasının kendi kitabına rakip olarak yıllardanberi halk €- linde dolaşan bir eseri beş yıl sonra okumasını başlı başına ku. sur sayarım; fakat bu onun gör“ düğü kitaptaki hataları ortaya dökmek hakkını kendinden nez” etmez. Bir öğretmen olan İsmail Ha- bibin bu neşriyatı gazeteye ver « meden resmi makamlara bildir - miş olmasındaki lüzum da Üsta - dın bu kademeyi aşmakta mües- sir olduğunu anlattığı zaruretten daha kuvvetli değildir. Ben ba yüzden de kendisine bir şey söy- lenmesini istemem: Öğretmenler memur oldukları kadar vatandaş. tırlar da... Biz onu vatandaş gibi konuştuğu zaman vatandaş gibi dinleriz. Memuriyet sıfatınm i- caplarını muhakeme ve müdafan edecek biz değiliz. Bu neşriyatın bir profesörlüğü ona vermemek yahud o mevkii kendine temin etmek maksatlari- e yapılmış olmasını bir kusur gibi gösterenler de bu neşriyat değru İse bunun bir hak, bir va- zife olacağını düşünmiyenlerdir. Ben yalnız bir noktaya göz diktim, Üzerine bakıyorum: Si- zin, meslektaşlarmızm, kususile bu hata isnadlarnı neşir ile İs- mail Habibe (ortaklık etmiş garetenin viciamna: Bir ilim adaminm bu kadar haksız yere hırpalandığını görüp anlayacak, teessür duyup: “AL danmışızı hatanın çoğu birdef” diyecek mi? Öğretmen Mahir TAŞLAR