4 Kasım 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

**DAH ÜMÜFREZESİ Hi aA | '-hzüş,hatm neden bu 1? Evet — Pransuaz 'îOmı, tayyare hü. ı“uarma g “henüz uykuda i- dığızamanbum— , Zamanda dolgun vücu- V."dm temasr onu elek. İ be ÜŞ gibi olmuştu. Bur n ber genç kıza karşı alâ- h “dme macidi ve şehevi bir ; &üın emindi. oîmuştu vye Haym dal- l:.arl?’—n'üruekte devam edi.- kta idi. Haym — dışarı ı u“"—' yürüdü. Bu — sırada # _ — Üzün boylu bir.. kadın Ğ w.' Ona bakmamıştı. Fakat Yan ç E&terken adımlarını — ya- yitlüş ŞUTMT ve tereddüt eder gör h. dÜ farketti. Ehemmiyet O da yürüdü. Yanmda olan kadınım yanından İp ettiği zannı hasıl İur mbsyo Labart, dedi. Ve kadına — baktı. Bu Ha Vıllardı Koyu renk bir Siymişti. Haym hemen şap di ve nezaket cümlele- başladı. Töp e heseli bir tavırla kendi | ü'* torduğu suallere — gene D verdi: —m Sizi lorduğume memnun ol. Tabit, fakat şaşırmadım. %thıyorum? Her akşam dolaşırım da... cidefleşti. Tatlı bir ses- Verdı xm— Lâkin buna rağmen i- w ı"İ N?eden hılmzn':i' ,%'%ı. *& etmeme imkân yoktu. x V ı%îiummm bılıyorum İyi » ğ“'!nı Sizin yerinizde ben de K 'l*m Yapardım. Fakat ben İ ;“q ğekilde'bir " karşdğına Yfete düşerdim. Siz hay- îıı y HU, wna sessizce birkaç adım Haym sordu: t bana bu itimat neden? ğ*a bu suale derhal cevap â tesadül ettiğine çok “—n © muş görünüyordu. l “'%, tll"“dlnız hayretimi mucip *'h %nı zamanda size söyle- “)ıqî“a lar için de utanıyorum. Sebebsiz yere mi yalan E*îîhız) ! j ]'k bir caddeye çıkmış- ”tıuaz iki yaşlı kadınla £ s ,' ei B “*s * Haym: 'f ğhıl: gördüğüme ©o kadar | Oldum ki beraber sokak. ığîagnammu sizin hesabı- | '!hgb Sitmiyecek dedikodula- ı' Olabileceğini bile düşüne- İ Ü) *”' &îhîhğ'mmyetı yok. — Benimle PRA, 7 Cay içmek ister misi. W aç iki dakikalık mesafede, hi;* Fa;ıa le barışırız. i ıı“srıa,_(îWmF&Ikat ben mütevazi %:C'ne davetinizi nasıl.. | I_âhhn söylemeğe basla- j ş%*nı kin böyle yapmanızın &hebi olacağını dü- h::m Sizi affediyorum, %mea onu takip et- he iyi bir kızdı. Ken. SIZ Yyere şüphelendi- | gönlünü almak düşün Ğavmmyordu. Onun: dosta hitap — edermiş B. (ü W AÇ İ hömd ) q—n tüi samimi konuşuyordu. . ı; î'qb!r halde lğtnükFransuazı pe- ! trakmıştı. Kederi. | %%qu"'*“ gözla izhar etmek de j î'k““"—”! O, bu kedere kendisi- "' Wa hâzrrlamışu Harbin 45 ' q“mı,, da ne kadar çok zabit “bn .1'1“!:—0: değildi. Baba- — arasında bulunması e gön'ınüz Başka tür-| k' '"(Ğck“onunbu şaşkınlığına | Nakleden: Fethi KARDEŞ ihtimalini çok defa düşünmüştü. Böylece kedere alıstıiğı için ölüm haberi onu hazırlıksız bulmamış- tı. Kendisini yeise kaptırmamağa evvelden karar vermişti. Faydalı bir işe girerek çalısşmakla kederini unutacaktı. Hastabakıcı olacaktı, şimdiden kurslara devam ediyor. du. Böylece bir meşguliyet — bul- muş olacaktı. Evinde, sabahtan akşama — ka- dar ağlayan ihtiyar — hizmetçi ile yalnızdı. Çalışmak — onu bu yal- nızlıktan da kurtaracaktı. Haym, Fransuazın evine girdi. ği zaman dikkatine çarpan şey, eş- yanın yerleştirişinde göçe hazırla- nılmış hissini veren tarz — oldu. Genç kız bu eyve Harekete hazır bir halde birkaç gün için otlurmaktaydı. Ancak bir kaç odayı açtırmıştı. İhtiyar hizmetçi bu yabancı mi- safiri merakla süzdü. — Terbiyeli bir adam hali vardı. Fakat hazır elbiseciden tedarik edilmiş kılığı ile tavırları arasında büyük bir te. zat göze çarpıyordu. İHanımı ile misalirine küçük bir salonda çay verdi. Dıvarda fotoğraf çıkarmak için bile gülümsemeğe razı olma- mış, iri bıyıklı, alnımın biçiminden 1 olduğu anlaşılan bir — zabi- V» ıOtoğrafı siyah bir tülle örtül- müştü. Fransuaz mırıldandı: — Babamın fotoğrafı. — Evyet, Kısa bir tereddütten sonra dü. şündüğü gibi kabaca söyledi: — Bu kafada bir adamın cephe- den dönmiyeceği muhakkaktı! Genç kız şaşırdı. Fakat kendini topladı, tasdik etti: — Eyet., Onun hayatında yegâ- ne kederi bir oğlu — olmamasıydı. Filvaki gençti, annem öldükten sonra tekrar evlenebilirdi. İsteme. di. gibi yetiştirdi değil mi? (Devamı var) Şişli Halkevinde dersler Şişli HalkeviNden: Bicki, dikis, &apka, çiçek, Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca derslerine başlanmıştır. Kayıtlı olanların ve yeniden ya. zılmak isteyenlerin acele gelme- leri, BAAT Malımızın uflacık bir. parçasını kanatir gençlik İçin ayırmak, Bun. dan daha zevkli bir vatan vazife- si düşünülebilir mi? yerleşmemişti. | Hindistanda düüyanın en eski ınsanları arasında Yazan: L. Busch 35 yıliını vahşiler arasımnda geçirmiş bir Alman seyyahı Beynimin ta içinde Nefis kokulu rüzgar esıyordu Bir müddet öylece bu garip ve başka kâinallar insanının — arka* sından bakarak olduğum — yerde düşünceler içinde kaldım. Sonra başımı yukarıya kaldırın. ca uzun orman ağaçlarının uçları, doğmakta olan fecirle sararmağa başlamış olduklarını gördüm. Yanımda hâlâ derin bir uyku halinde ayakta duran dev vücutlu Hintli uşağıma döndüm: — Haydi Cavadi! Hemen gide- lim! Ve ormandan ağır ağiır çıkmağa başladık. Ormanın sık ağaçları — içinden geniş tepelere çıktığımız — zaman güneş, parlak Hint güneşi bir kı: zıllık denizi halinde, âdeta bir kı- zillik tufanı gibi ufuklara yayıl. maktaydı. Ancak bol güneş ziyası gözlerime doluncadır ki kendi a- İrştiğimiz dünyamıza tekrar ayak- larımın değdiğini hisseder gibi ol- dum, Başımda şiddetli bir ağrı var. | dı. Bütün gece âdeta büyük bir kâ bus yaaşdığımı zannediyordum. Âdeta yıldızlara gidip tekrar arza dönmüş bir adam gibiydim. Gördüğüm ve duyduğum şeyle- rin baş dönmesile hâlâ sersem bir haldeydim, Köyümüze döndük. Hintli uşa- ğım o anlaşılamaz, esrarengiz şid- detli uyku ihtiyacile hemen yatıp derin derin uyumaya başladı. Fa. kat ben zerre kadar üyku ihtiyacı duynuyordum. Ruhunun — bütün temelleri yıkılmış bir adam gibi perişan, dağınık, sersem, şaşkın bir halde kırları dolaştım. Esrarengiz Hint insanlarile, asıl ) .Hintdistanla ilk temasımın sarsın> tısımı şiddetle duymaktaydım. Acaba dimağımızın mimarisini vücuda getiren bütün bilgi ve şu- urlarımızın bir hiç olduğunu anla- mak mı behni bu kadar sarsmıştı? Yoksa birden büsbütün nisanla. rım dimağlarındaki başka hakikat- lere ve başka bir kâinata değmek mi beni altüst etmişti? Bu garip hissiyatı tahlil edecek halde değildim. Fakat dimağımın âdeta sancıdığını, manevi ve mad- | di bir baş dönmesi içinde kendimi kaybettiğimi hissediyordum. Âdeta vakit ve mesafe mefhum- larını da * kaybetmiştim. Zira, âdetea, dimağı boş, kalası anlaşıl. maz, belirsiz hayaletlerle dolü ga- rip bir hayvan gibi nerelerde, ne kadar zaman dolaştığımı bilmiyor- dum. Kendime YTeldiğim zaman etra- fımdaki geni: ormanlar — üstünde güneşin tekrar silinmekte olduğu. nu ve akşamım alaca karanlığı bas- tırmakta olduğunu — farkettim. O vakit birdenbire titredim. Zira vücudumun âdeta sinirleri- me görünmez bir yıldırım düşmüş gibi ürperdiğini ve — canlandığını hissettim . Ortalıkta hiçbir ses, hiçbir gü- rültü, hiç bir hareket olmadığı ve bütün yapraklar sessiz, — durgun bir akşamın içinde Âdeta baygın bir halde kımıldamadan durduk. ları halde benim başımın üstünde sanki korkunç bir rüzgâr — esiyor, dimağımın etini üşütüyor gibi ol- maya başladı. Bu ani ve soğuk rüzgârın nere- den çıktığını anlamak için hay- retle etrafıma bakınıyordum. Tek bir yaprak kımrldamıyordu. - İğil. | dim, Rüzgâr sanki benimle beraber iğiliyordu. Başımdan doğru — müthiş bir cereyan gibi bu müz'iç rüzgâr es- mekteydi. Hayrette kaldım. Zira bu rüzgâr biraz sonra bü- tün damarlarımı üşütmeye, ta İ- liklerime kadar geçmeye başladı, O vakit bu rüzgâr nefis, bayıltı. cı bir kokunun şiddetle genzime sindiğini, hissettim. Bu — kokuyu, boğulacakmış gibi hızlı hızlı içime çekmeye başladım. O vakit bütün vücudumu derin bir hazzın ürper- meleri sarstığını duydum., Âdeta bir yaprak gibi, bu tatlı, bayıltıcı rüzgârları —emen ve da- lında mütemadiyen — titriyen bir yaprak gibi titremeye başladım. Dimağım eriyerek aydınlanmağa başlamış gibiydi : Bu kokuyu tanımıştım! Bütün canrma sinmekte ve bü- tün yücudumu titretmekte — olan bu kokuyu tanımıştım. Bu koku Dabaranganım, ağaç kadının, gece, ormanda, koyu sarı mehtap ışıkları altında duyduğum o bayıltıcı kokusuydu.. Bu kokuya karsı o kadar daya. nılmaz, o kadar delice bir iştiyak düydüm ki hayret ve dehşet için- de yattığım otun üstünden tekrar ayağa kalktım. (Devamı var) Kristof Kolomb'un Yumurtasına Doğr Ue. ,x. RAARAAASAK | AA Yazan: VASFİ RIZA ZOBU HAŞ ' - ÜaT Semeriny de gördüğüm neşeli İnsanlar bugün acaba nerede ve nasıl yaşıyor ? yoksa semiz tavuk yüzünden o güzel yerleribirakıp divarlar aşmajamıgittiler Viyanadan Münihe gilmek için evvelâ Salizburgu tutmak lüzım., Oraya gitmek için de, yakınlı u - zaklı dört tane ötomobil yolu var- dır. Birincisi düz gider. “Linz” şehrinin kenarından geçer “Lam - bahi” a gelir. Yukardan giden: Yüksek dağla- ra tırmanır; daracık, korkunç, a- ma yine asfalt döşeli yollardan kıv rila kıvrıla ilerler. Öteki: Biraz a- şağıya inerek, kaplıcalarile meş - huür olan “Baad-Işıl” dan geçerek nihayet Salizburga varır. Yukarıki yolun, zahmetinden ve kazadan korkmiıyanlar - için | vahşi bir güzelliği vardır.. “Vook- labrük” den sonraki dağ otelleri- nin zeykine doyum olmaz. Altmış üç kilometre; mütemadiyen dağla- ra tırmanır, dağlardan iner, fakat mütemadiyen ormanlar içinden yol alırsınız. Baad - Işıl içinden geçerek gi- den şose: Âsıl tüurist yolu olduğu için meşhür ve herkesçe malüm - dur. Fransuva Jozefin de büyük sarayını buraya yaptırması ve yazları burada geçirmesi, Bd. Işı- lın büsbütün şöhretini arttırmış - tır. İkinci yol: St. Pölten'den ayrı- lıp, cenuba doğru inerek Bürük - den kıvrılıp giden yolduür. Büu da, manzara itibarile fena değildir. Üçüncü yol: Semering yoludür ki, St. Mişelden Lizene doğru çr- kar.. Lizenden sonra da yukardan ve aşağıdan olmak üzere iki yolla Salizburga gitmek kabildir. Dördüncü yol: Yolların en gü - zeli, en zevklisi olanı da işte bu- dur... Viyanadan Salizburga git - mek için, herhangi yoldan, iki yüz belki iki yüz elli kilometre daha fazla yürümek lâzımdır ama, in - san bir an için düşünebilir: Acaba geçdiğim yerler mukaddes kitap - ların vaadettiği cennet midir? Yoksa acaibi sebâi alemden biri o- lan asma bahçe burası mıdır?” di- ye... İstanbul ve civarının en güzel yerlerini toplayın., Meselâ! Adala- rın çamlarını, Yalovanın kaplıca- otellerini, Çamlıcanın manzarası - Boşanma kolaylaştırılmalı mı? — aa f Hüseyin Cahit Yalçın kolay boşanmağa taraftar değil... “Izalesi İmkânsız görülen geçimsizliklerin zamanla düzel- mesi mümkündür, bu itibarla kolay boşanılmamalıdır,, diyor Telefonu çeviriyorum. — Karşı. | ma bir kadın çıkıyor ve soruyo - rum: — Hüseyin Cahit bey orada mı?, — Bir dakika ... . Sonra Hüseyin Cahit Yalçının sesi.. Anketimizin — mevzuunu anlattım. , — Ben, dedi, bu ak$am An - karaya gidiyorum. Fakat bu hu- susta düşündüklerimi şimdi söy. liyeyim . Hemen kâğıdı, kalemi aldım ve Hüseyin Cahidin söyledikleri- ni yazmağa başladım: — Ben kolay bosanmanın ta- raftarı değilim, Hayatta bhazı ka- rarlar vardır ki onları ittihaz et. merden evvel us-un düsünmire muhtacız, Her halde izdivac böy- | le ciddi bir teemmüle ihtiyaç gös terecek meseledir.. Karı — koca arasında bazı geçimsizlikler olur ki — izalesi imkânsız zannedilir. Fakat müşterek hayat aradaki pürüzleri siler. Yalnız bu müş. terek hayatın içtinabı imkânsız zorluklarına tahammül edebile . cek olgunluğu göstermek lâzım- dır. Yoksa hiçbir kadınla erkek, bir arada yaşıyamaz. İki mizacın biribirine uyabilmesi için epeyce çetin bir intibak hâdisesi vukua gelmelidir. Onun için boşanma: nın pek kolaylaştırılması bence musip değildir., oK odr Avultat Fast Elemon da bo. şanmanın kolaylaştırılması kında diyor ki: — Medeni kanunda bir tadilâ- ta hukukçularımız ve fikir adam- larımız arasında taraftar olan - lar ve olmıyanlar var, — Bunlar kendi noktai nazarlarına — göre bir takım mucip sebeplere istinat etmektedirler. Değiştirilmesi is. tenen hükümler son ve kat'i şek- lini almamış olmakla — beraber, bunlar için gösterilen esbabi mu- cibe tadile taraftar olanların mü- talzalarını daha varid göstermek tedir. Filhakika şimdiye kadar - tat. bikat sahasında bu değişikliğin daha faydalr olacağı —hükmünü verdiren sebepler eksik değildir. Bir Aarada yaşamak kuvvetini hak. | kaybeden karı, kocalar bu kanu- ni mecburiyet karşısında izdivaç rabıtasına nihayet vermek için ameli sahada arzu edilmiyen bir çok çarelere başvurmaktadırlar. Bu şerait altında devam eden aile münasebetinin amme menla. atine fayda temin etmiyeceğinde şüphe edilmemek lâzımdır. Vak. tim pek dar olduğu için size bu mevzu etrafında daha fazla iza- hat veremiyeceğim. Yalrız hazırlanan tar dilâtın kanaatini beslemekte olduğumu bildirmekle iktifa edeceğim, Esat Ekeman; bir lâyiha ha- zırlamakla meşgüuldü. Onun için 'daha çok izahat istemedim — ve teşekkür ederek ayrıldım. Kadri KAYABAL kabil değildir. ihtiyaca cevap vereceği | nı, Floryanın plâjmı, Uludağın tepesini ve tepesindeki karları, Bursaniın yemyeşil ovasını, Meri- cin akışını ve etralındaki ağaçla - rtın orman haline girmiş şeklini... Bütün bu güzel manzaraları yan- yana dizin.. O kadar — uzatın ki, dört yüz kilometre kadar olsun;.. Ondan sonra, bir ötomobilin için» de, bu emsalsiz manzaralar ara - sından saatlarca gidin.. İşte bu dünya cenneti, Viyana- dan kalkıp, Semeringe oradan ce- nuba inip, St. Mişel; buradan da İtalyanımn şimaline, yani Ayustur- yanın cenubuna Klagenfurta ka - dar inmekle görülmüş olur... Viyananın sıkıcı şehir havasın- dan kurtulmak, dağlarla, çam or- manları içinde kalmak için gidip Semeringde yatmağa karar ver - dik. Alp dağlarının çamlarla ör « tülü bir tepesinde, saray gibi o - tellerile fevkalâde olan bu sıhhat menbar yerde, bir gece bile kal » mak insanın bütün yorgunluğunu alıyor. Ayusturyalılar, cidden zevkli insanlarmış. Onların, dağlarına verdiği ehemmiyeti hiç bir millet bu kadar güzel — başaramamıştır. Otellerin inşa, teşkilât, — temizlik ve ucuzluk bakımından, eşini baş- ka yerlerde bulmak hemen hemen Gelen — seyahlarla geçinen İsviçrede bile hu kadar mebzul ve iyi idare edilen, sonra da bu kadar ucuza maledilen o - bi, parast hesaplı olan şarklıların. zenginler kadar mirasyedice yaşa - yabilecekleri verler, hiç şüphe yok ki: Bu Alp dağlarının sırtlarıdır. Ama, ne fayda ki, birkaç zaman için buraların hayaliyle yaşıya - cak, harbin biran evvel bitmesi i- çin dua edeceğiz. Salizburg, oradan da Münihe — gitmek için bu yolu tercih edip, — tâ cenuba Klagenlurta kadar İi - nenler en güzel seyahati yapmış olurlar.. Dünyanın en güzel çam ormanları arasından geçerek, Alp dağlarının tepelerine, 2600 metre yükseklere çıkarak, temmuzun sı- cak günlerinde, bu dağların üs - tündeki karların içinden kayıp geçmek doyulmaz bir zevktir. O göller, göl kenarı eğlenceleri, sıra — sıra yalı otelleri.. Sonra da bun « ların müşterileri: Dünyanın en —— güzel kadmları, en sıhhatli er - — kekleri. Hepsi neşeli, hepsi bah - — CiYAr,.. Zavallılar!.. Şimdi acaba ne hal — deler, oraları ne halde?.. İşte bu acı!.. Rahatsın. Mesutsun. Her şeyin var, Karın, çocuğun, anan, — baban, sevgilin ye paran.. Fakat — günün birinde bir macera merak - | İist çıkıyor. Karısı yüzünden, se - ni yerinden, vurdundan söküyor, — Heybeni arkana sırtlanıp yola dü- — züyor, — Nereye? — Efendi. komşunun tavufu - — na göz dikmiş; onuün için kav - — gayal.. , Eyvine hırsız girer, can ve mal — haylile herifin gırtlağına atılırsın. Tepelersen ne âlâ; kârın var.. Te- velenirsen; 'ne yapalım | — kader... — Trablusgarpte, Balkanlarda, Ara- — bistanda alt olduk: “Eh, ne yapas — lrm, kader” dedik... Çanakkaleye, — Anadoluya göz dikenleri: Sallasırt — edip geldikleri yere kadar savtır - — duk.. Memleket te harap oldu ama “oh »ne ölâ, bu da kârdır!” diye sevindik.. - Sıhhat ve-sağlık -bisde oldukça, kalan harabeleri mamu - — reye çeviririz, dedi. Dediğimiz gi- “Lütfen sayfayı çeviriniz,,

Bu sayıdan diğer sayfalar: