Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
İ mCİTEŞRIN — 1939 ğ j (DAMIM “ BN Üı,:""mıin görünüyordu ki h Gîwa:dauhşelenmn hissettiler ve tekrar ü- %hwwm kahmmrıvayetlm n“'llalıını.-ıtıonbegı,gaııııaıı: %mmndeddeemmve Çaldığım bazı — evrakı lçindeburaya kadar ide göze al- | Bravol Böyle bir taarruz vu- w "’ Valan uydurdunuz? 3,1 aYI'Ibirhık.âımlnı:ılc:ı. Rtar. ifa edilecek bir va- vıı'ıln ben bu şekil- qqmnm TMüşkülât ihtimalini evvel- Üştüm. Şmitin yerine “ Sonra başkaları gelecek> w xmudlhale ; %â'r etmqâ.tî Belki ben bir - lli a S$ebeb olur. Unuunaym e"Wuıı faydalı olabilmesi mevkıde bulunması kararıaştı Tatbik UFRE&Eâı Nakleden: Fethi KARDEŞ — Kolonel, dedi, sizden şahsi Dİr ricam vaâr. ' — Eğer benim elimde bır şeyse kabul, değilse de bütün.nüfuzumu kullanmağı vaadediyorum, — Şmniti buraya:ben — sürükle- dim. Beni belki de fazla — hassas bulacaksınız; fakat eğer kürşuna dizilirse benim yüzümden olacağı. için ıstırab çekeceğim. Biliyorsu- — Bu iş benim salâhiyetim da- hilinde değil. Maamafih karar ü- zerinde müessir olabileceğimden eminim. Şmiti de Komparsın (1) Haym: — Bir şey daha öğrenmek ister- dim, dedi. Fransaya ayak — basar basmaz yakalanmamın — hikmeti nedir? Beni acaba kim ele verdi? Bu suale cevap veren , yüzbaşı Gayyar oldu: — Friburgda yol arkadaşları. nizdan bir kadın sizi Alman zabit- lerile senli benli konuşurken gör- maüştü. — Fransuaz Villar mı? — Evet. Tuhaf bir tesadüf, ben onu tanırım. Daha doğrusu çocuk- 1uğunu bilirim. Yeni zabit çıktı- Bım vakit hizmet ettiğim — alayda babası benim yüzbaşımdı. O za- manlar on iki on üç yaşlarınday- di. Haym çok heyecanlanmıştı. Pencerenin önüne gitti ve dışarısı nı seyreder gibi yaparak — muha. taplarıma arkasını döndü. « Yüzbaşı, hayretle, sordu: — Ne oldüun dostum? Alsaslı mırıldandı: — Hiç, bir şey yök. O kızın beni bir Alman sandığını düşün- dükçe,.. — Ne olur sanki? Başkalarınım hakkınızda ne düşündüğü ile sizi ilk defa alâkadar görüyorum. Elli bin Sen Korentenli sizi Almanların en fenası biliyor. — Babası nerde şimdi? — Virtondaki — muharebelerde öldü.Kızcağızı bir iki kelime ile ta ziye etmeliyim. İşgal altındaki a- razide bulunanlardan başka zaval- lmmmn yakın akrabası kalmadığını sarııyorum, ailesi hep şimalde... (Devamı var) (1) Kompars Haymın casus ol. duğunu anlayan ve onun - larafın dan kaçımılıp Fransaya gönderilen Alman istihbarat zabitidir. HABER——AksamPom Hindistanda dünyanın en eski insanları âarasında —a— Yazan: L. Büseh 35 yılını vahşiler arasında geçirmiş bir Alman seyyahı İnsan bir kurHan sıcak denizler içinde teşekkül etmiştir ! Bu noktayı, harikulâde bir ze- kâsı öolduğuna artık hiçbir — şüpr hem kalmiyan bu garip Hintli bir tek sözle halletti: b — Sen dedi, insanın — maymun ceddine ait hiçbir iz bulunmadığı- ni söylüyorsun! Bulunmadı! ser bebi basit: Çünkü dünya yüzün- de böyle bir şey yoktur! Buha * Ruti şimdi alevlenmiş Ve müthiş bir zekâ parıltısile büş- bütün ateş parçaları gibi parıl pa- rıl yanmaya başlamış olan gözle- tinin içine şaşkın şaşkın — bakıp duruyordum, Bu garip Hintli insanın tabiati ni anlayış kudreti müthişti. Bizim hiç muhakeme etmeden kabul & diverdiğimiz şeyleri en basit mu- hakemelerle derhal manasızlığını ortaya döküveriyordu. Bu adamın bu müthiş zekâ kabiliyetleri önün” de ancak kekeliyerek; — Fakat.. diyebildim.. - Eğer insanın yeryüzüne gelişi böyle ol mamışsa başka ne süretle olmuş- tur!? Buha - Ruti beni acı bir istih- karla tepeden tırnağa kadar süzü- yordu. ÂAdeta böyle bir şeyi, yani, biz beyaz insanların kendi kendi- mizin nereden ve nasıl geldiğimizi bilmeyişimizi hiç affedilmez bir maskaralık telâkki ediyordu. — İnsan tek hücreli bir kurttan sizin derecelerinizle 36-37 derece sıcak sular, sıcak denizler - içinde teşekkül etmiştir! dedi. Zira arzın bu kanunu hâlâ heran, her sani- ye, her yerde aynen devam etmek tedir.! Galeyan içinde konuşan garıp Hindliye hayretle sordum: '— Srâak — denizlerde mi? Bu | hâlâ devam mrı etmekte? — Elbette! Ana rahminde ayni hâdise heran ayni suretle vukua gelmekte değil mi? İnsanın teşek- kül ettiği rahim su dolu ve 36.37 in san dereci hararetinde değil midir. — Eyet., — İşte insan tohumu dediğimiz tek başlı ve tek hücreli kurt bu sı- cak rahim içinde teşekkül — eder! Ve arzın üzerinde milyonlarca se- ne zarfında geçirdiği bütün değiş- meleri bu rahmin içinde bir sene. de geçirerek insan halinde, bir yumurta gibi yeryüzüne çıkar! — Bu çok döğru, Buha - Ruti! Buha - Ruti âdeta iki makinesinin adeseleri gibi boğuk bir ziya fışkıran gözlerini yüzüme dikerek: — Elbette doğru! Çünkü heran tıpkı yumurtlanarak Payni kanunla, ayni hâdise olarak vukua geliyor! dedi. Sonra birden: bire başınt havaya kaldırarak sor. du: — Peki dedi. Bu ne isbat eder? Evvelâ bu bozulmuş arzın üzerin: de milyonlarca sene zarfında vu- kua gelen değişmelerin bir rahim içinde ancak bir sene gibi kısa bir zamanda aynen tekerrür edebile- ceğini isbat etmez mi? — Muhakkak! — Demek ki yeryüzünde hâdise ler gayet ağırdır! O derece ki bir rahim kesesi içinde bir senede o. lan hâdiseler yeryüzünde ancak milyonlarca senede olabiliyor! — Evet, Buha - Ruti! — Sonra... Hindistanda birçok kadınlar rahimlerinden yarım kal muış çocuklar doğurmuşlardır! Muh telif değişme devrelerinde.. Kur- bağaya benzer mahlüklar, yılana benzer mahlüklar hattâ — memeli hayvanlara benzer mahlüklar gibi garip mahlüklar doğuranlar olmuş lardır! Şüphesiz bunlar henüz de. ğişme devrelerinde yumurtlarımış çocuklardan başka bir şey değil- dir! Fakat Hindistanda maymun doğuran hiçbir kadın — görülme- miştir! Ve esasen, ana rahminde insan tohumu şeldınl almadan ev- vel asla maymun şeklini — almaz! Halbuki sizin âlimlerinizin iddia. sına göre çocuk doğmadan biraz evvel maymun şeklinde — olması Tâzımgelmez mi? — Çok doğru, çok doğru, Buhâ Ruti! fakat.. — Ne fakatı? — Yani, demek isterim ki.. İn san, sıcak denizlerin içinde teşek- kül ettikten sonra mı karaya çık- mıştır? | (Devamı var) rötgen. Meçhul Rauf, koluma girdi ve: — Biraz yütüyelim, dedi, İlk- bahar güneşi iyidir, insanı genç- leştiriyor. Hem biz yaştakiler için yürümekten daha iyi ne var- dır? Göbek köyvermemek için bire bir! Arkdaşımın teklifini kabul et- tim ve yürüdük Kaldırımlarda, gölgelerimiz önümüzde — dar.set meğe başia?: Rauf gülümsiyerek bu gölgeleri gösterdi: — Dünyada bir gölgeden da- ha lâtif ne vardır? Hakikat daima çirkindir. Onun kat? vüzuhu biz de hülya için hiç bir imkân bırak maz ve yakalardığı zaman müt- laka sukutu hayalimizi mucip olur. Fakat gölge yakalanamaz, eli- mizi uzattığımız zaman kaçar ve böylece esrarımnı daima muhafaza eder, Önun gayri maddi ve her- cai görünüşü Aarkasında biz en harikulâde mevcudiyetler bulun duğunu tahayyül edebiliriz. Göl ge olmasaydı tabiat daha az gü- zel olac: k, hülya denilen zevkten mahrum kalacaktık! Kısa bir sükütu müteakkip de vam etti: — Bugün gevezelifimin — tut- tüğunu söyliyeceksin. Hakkın var. Belki bu, İlkbaharın verdiği neş'eden, belki de senin gibi se- vilen bir arkadaşla buluşmaktan ileri geliyor. Ben gölgeleri severim — vesse- lâm! Daima da sevdim, Bir genç liğin hatırasını asla unutamadım. Bu hatıra bana gölgeleri ebedi- yen sevdirecektir. Sana anlatma mış miydım?, — Hayır. — Öyle mi? Anlatayım öyley- se... Vakit geçer, fakat evvelâ bir cıgara ver bakalım. Cıgaraları yaktık. Rauf anlat- mağa başladı: — Hukuka devam ettiğim se- nelerde idi. Tam yirmi sene olu- yör. Çok çalışıyordum, Fakat gençliği de inkâr etmemiştim. Maceralarım oluyordu ve fevkar lâde aşklar tahayyül ediyordum. — Tabii bunlar hep hayalde kaldı? — Evet. Yaptığım birkaç te- şebbüs beni sukutu hayale uğra- | bevguı mış bir halde bıraktı. Her defa. sında “Gelecek sefer daha iyi e- çer ve körükörüne ambale ol- mam, karar vermeden önce iyice düşünürüm,, diye kendi kendime yeminler ederdim. Küçük bir pansiyonda oturu- yardum, Penceremin tam karşı- sında kocaman bir duvar bütün manzarayı kapatıyordu. — Sıcak yaz gecelerinde bile pencereden bakmağı içim istemiyordu. Ne görecektim sanki? Bununla be- raber, çalışarak geç vakte kadar uyanık kaldığım bir gece, sıcak- tan bunalır gibi oldum ve pen. cereye vaklaştım. Arkamda lâm- ba yanıyordu, gölgem — duvarın üzerine sinema gibi aksetti. Bu gölge bana, komşu bina- larda oturanların da gölgelerini seyretmek fikrini ilham etti. Pencereden eğildim. Bulundu - ğum bina kapkaranlıktı. Fakat bitişikte bir pencere aydınlıktı ve çıkan ışık, karşıki duvara zi- yadar bir müstatil şeklinde alk- setmişti. Bekledim. Biraz gonra duvarda bir gölze basıl oldu, bir kadın gölgesi.. Endamının — zarifliğin" den boynunun inceliğinden, göğ- sünün tatlr tedevvüründen onun genç bir kadına ait olduğu belliy- di. Pencerenin parmaklığına dar yanmış, hareketsiz duruyordu. Yalnızlığın Üüzerime pek ağır çöktüğü bu yaz gecesinde, kar. şımda beliren bu esrarengiz gü- zelliğin cazibesine kapıldım ve hiç düşünmmeden çocukça bir ha- rekette bulundum; parmaklarım" hareketimi — duvardaki anında tekrarladı. gölgem me bakıyor olmalı idi ki derhal geriledi ve kayboldu. Kalın bir perde pencereyi ve ayni zamanda duvardaki Iışıklı kısmı kapattı .. Ertesi akşam duvarı gözetle- aha ihtiyatlr ve düşünceli hare« ket ediyordum; lâmbamrı söndür. müştüm. Bunun mükâfatını gör. düm. Güzel komşumun gölgesi duvarda tekrar belirdi. Ona doyasıya baktım.. Bana “Lütfen sayfayı çeviriniz,, O PLANŞ A & la pitee d'cuvrage 7. © the loading table & the plece of goods T. A: der Ladetiseh &a das Werkstück 8. ŞÖVALELİ ARADA (şa- riyo) &. F: 8. İ: the vertical lifting truck 8. A: der Stapler (Hochhub- karren) 9. TERSİM TEZGÂHMI (imal edilecek şeyleri çizmek için) a nişankeş b gönye e prizm (menrsur) (yuvarlak şeyler için) d kalam (çelik kalem) e kalem * 9. F: la plağue de traçağga (plate - forme /. â dres. ser pour Je tracage des piâces â usiner) a Je trüsguln b Vöğguerre f. â branche Gpaisse (Gguerre Gpau. 488 le charlot  ehevalet 18e) o le prisşme rondes) point) (pour preceş d la pointe de traçagö e le polinteau 9. İ: the marking - off table (for marking off the pieces of work to be done) a the surface gauge b the try - sguare (trying . sğuare) or back . sguare c the prism (for round pieces of work) d the marking tool (the mark scraper, the drop- e the centre - polnt (the centre - punch) 9. A: die Anreifplatte (ReiB,, Richtplatte, zum An. zelehnen der zu bearbei: tenden Werkatilcke) a der Parallelreiğer b der Anschlaswinköl e das Prisma (für runde Werkstücke) d die ReiBnadel e& der Körner Montaj holünde apeil (toplantı) Fı Lappeal dans le hali de montage, İt Roll « Call in the Fitting - Shop; A; Der Betriaba- appoel in der Montagehaile (Rüsthalle) a geçme — demirlerden putrel (direk, mesnet) b şariyo (vinç ve hare- ket tertibatı ile bera, ber) © vinç çengell (kanca) Içift çengel) d makara e& kabin (odacık, makin ile) f ray g tripoler hat h hareket motörü (köp- | rüyü yana kaydırmak ;_ için) | 1 korkuluk | 1. F: le pont roulant | a la poutre; üne poütre | en treillis | b le chariot (avec le dis | positif de levage et 1 | dispositif de d&place. — | ment) o le erochet de grue (ero- 1 chet de eharge; un cro. ehet double) ! d le corps de Ja poulie MÜTEHARRİK KÖPRÜ 1 e la cabine (avec le con- ducteur du pont) f la vole de roulement g la ligne tripolajre h le moteur de tran- slation de la grue i le garde . corps (avec la balustrade) 1. İ: the travelling crane & İhe crane girder (the main girder, the crane bridge: a lattice girder or frame girder) b the travelling ecrab o1 erab (with the lifting gear and runway, ör traverse, of the crab (the driving gear for traversing |) e the crane hook (the lond hook; a double hook) d the block e the driver's (or atten. dant's) cab (the dri. ver's cage) ? the crane track or ralls (the track, the 485 Meçhul kadın da benim gölge. *& gİ Ü L la bir öpücük işareti yaptım, | meğe koyuldum. Fakat bu sefer —