Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
S OG —— tsız Stenhavserin böyle bir ihti: ikta bulunacağını zaten tah Ya iYordum. %“ş Söylenmiş olmasına rağ" obödi b ükabele ea u sözleri duymuştu. | ,a%î;ht !dyıeeeydi de bir ihti- ârtık © Yapmış olmazdı. Çünkü | İlr 01 Onunla dost olduk, aramızda İrdır! İSmızl "a biraz evvelki bahse döne- îm etti: dlk Stenhax vserin vaadine sa TMin Mükemm“l Bunu ne ile te. ed'YOrsunuzş Ce kâfi değil mi? llr'm Nobodi, muhatabını gü" Pek, Tmekten çekinir gibi görüne- Âlfedersiniz, dedi, sizi tanır TMah Srefine nail — olmadım. Âl- ELtÜğini bi kadınların hizmet fi Lmiyordum. Fakat üni- kttımı;î Ve nişanlarınız. memle- ! “Ğu ü Yüksek bir mevkiiniz ol- ber h SöÖsteriyor. Bununla bera- | y%:iîmle konuştuğumu, salâhi- bi[mw he derecede olduğunu __“““ kadın hiddetle söylendi: , İhşk? İyet mi? Bu da ne de- N%We dair salâhiyet? 1 hayretle —muhatabına y d anî:'do“— sizinle bir iş hakkın" dunı aâ:üa geldiğimi — sanıyor- / k!eıı “nazel doktor onun sözünü zı eSı Yanıma — celbetmem ne ka;laşma yapmak, — ne de Etmek içindir. Sizi e- V tere yaşı Zularımı tebiiğ etmek Ü l RBetirttim. Ğîlhz detektifi müstehzi bir ta. şimdilik bu kadarcık! W ayağa kalktı: (%s Şakı 'üim : Hayatımıda u- ka , kcndımdcn baş” hm'"“n tmnm dinliyemem! istihlalla — dudak NobOdlnin üstündeki asze- Yt işaretle: %&egmze de itaat etmedi- “mli yle mi? ; Ask'n“kabele etti: mın dln ikte itaatin * tabil Al. başka yerlerde - uşak- a Hayl:&hku mi ediyorsunuz? B :“Nı% katiyen.. Bir vakıayı * bi ç) OTüm, Siz beni bir uşak" | F, ı,.n““"*"kde cüretinde bulundu- ğ !îk vaz; Bııe mukabele ettim. 5 % hllâfma N askerim, fakat k"'lîııı». Mecburi askerlik We askere alındım. msnuz, hiçbir mecbu: Mokken böyle kılık değiş- h» ’;_lkmetı nedir? Asker: | Namak sizi eğlendiri: Lat:'k-be:!m Cğlmdıneıî;or ; ! geldiğim yere, ya- rımı iniz başka bir yere gön- Ü tatsız mülâkatımız N'WDdi. kadının gözleri. tl ve kelimelerini tar- %_ överdz % Börüşmeğe ben talip Beni çağırtan .SİZSİ" Pok A ihtiya: Vaı_ k 3'3!'1 size % M'ntıkı b a ihtiyacımız müsavi hak- | ikl'luiz"ğş" Icap etmez mi? | :îhb,u% bu ise, mülâkatır | %%M söylemiş olduğum P deç hai “M etmeğe ve İrlan- Kulj nüf a'“hağa hazırmı_m lehiniz İ < eg T *—E & dedi; bu kadarcık mı? * | ' îîlrmşs lde, dedi, yanlış — kapı | | İTüz, Daha fazla konuşma" A < SA Tüzum kalmadı. Nakleden: Fethi' KARDEŞ ksi takd' 1e işinizle — katiyü.. meşgul olrtarı. Zaten M, Stenhav. serin banc kısaca sövlediklerinder anladığıma göre bu işe pek bece- riksizce başlanmış, şimdiden mu: vaffak olamamış nazarile bakılar bilir. İşte son sözüm budur madam. Casus kadın dikkatle dinlemişti. Birden sordu: — Benim kim olduğumu biliyör musunuz? -— Hayır. Söylememiştiniz! — Ben Matmazel Doktorum! Ceyms Nobodi gayet lâkayt ve sakin mukabele etti: — Öyle mi efendim. Ne dokto: ru? İsminizi de söylemediniz. Matmazel doktorun bu, kibrine dokunmuştu: — Nasıl? benden bahsedildiğini hiç işitmediniz mi? — Almanyada ben çok meşhurum. , — Olabilir etendim. Fakat ben İrlandada sizin şöhretinizi işitme- dim. Esasen isminizi de elân söyle- İ memiş bulunduğunuza göre “Mat- mazel Doktör,, diye ismi meçhül bir şöhreti ben nasıl beşfedebili. rim? _ — İsmimi öğrenmenize lüzum yok. Esasen onu pek az kimse bi- lir. Ben matmazel doktor diye ta- nılırım. Kayzerin huüsüsi ve mah- rem müşaviriyim. Mevzuubahs İr landa meselesini halletmeği bizzat imparator bana hâvale etti. Afallamış görünerek söylendi: — Mükemmel bir.. mevkiiniz var öyleyse! — Tabii... Fakat şimdi — bunu konuşacak değiliz. Bitaz evvel ba- na İrlanda işinin bir çıkmazda ol- duğunu söylemiştiniz. Neden? — M. Stenhavser, Vilhelmsha- fende tahşit edilmiş olan İrlanda- İrların vapura ettıklenm ği 'zmıştı. Acaba yanıl mış m:? Se)o Si rorlaı mrTalemne V| — Ay bunu size söyledi mi? — Evet. — Doğru, maalesef — vaziyet bu | merkezde, — Ne yapmalı şimdi? — Casus kadın mukabele ötti: — Ben de sizden bunu sormak istiyordum. Artık emir vermek mevzuubâahs değildi, fikir danışılıyordu. Nobo- dinin tehdidi tesirini göstermişti. (Devamı var) | Boha - Rutinin de izah ettiği bu basit tabiat hâdisesinin — neticesi harikulâde idi, Çünkü insan bu sayede — bütün 'bir kâinat içinde yalnız arz dedi- Himiz yumruk kadar bir taş par- | nız taş ve ateş yığınları da, bir bu 'inmekten imtina ; ikıyordum. Hindistanda dünyanın — |3— 34 yılını vahşiler arasında en eski insanları arasınıla Yuzan: L. Busech geçirmiş bir Alman seyyahı Sihirbaz “diğer yıl Jızlardaki insanlar hakıki i O halde Hintli sihirbaz iddia et- tiği hakikatlerde pek de — haksız ve aykırı değil. Fakat nasıl Arşimedin kolunun hamam kurnasındaki suya batma. sı pek ehemmiyetli bir hâdise de- ğil, fakat onun neticesi denizlerde dtitnavtlar ve havada tayyarele- rin yüzebilmesi gibi levkalâde ise, kâinatı — dolaşabiliyordu! İşte ö nümde Hint ormanlarının loöş ve vahşi mehtabı altında en olmiya: cak hayalleri dinlediğim bu hintli ! sihirbaz birkaç dela yıldızları dor. laştığından. gayet tabii bir lisanla bahsediyordu! Ona Merihte ve di- ğer yıldızlarda —insanlar — görüp görmediğini sormaktan kendimi a- lamadım. — Boha - Ruti dedim. Merih yıl- dızında, veya diğer yıldızlarda in sanlar var mı?.. Ne gördünüz? Bu. nu merak etmemek kabil mi? Boha - Ruti o şualar kaynayan koyu adeseler gibi gözlerile gayet acı ve müstehzi bir tebessümle yü: züme baktı: — Çok tuhaf sualler — soruyor- sun oğlum! dedi. — Niçin tuhaf? — Çünkü, ucu bucağı olmıyan çası üzerinde insan olduğunu na- sıl farzedersin? Demek bütün mil. yorlarca muazzam yıldızlar yal- cürük arz üzerinde insan yaratıl- mış!.. Bütün kâinat boş ha?.. Hayretle sihirbazın yüzüne ba- Evet, hakikaten 'bizim kendimiz hakkındaki bilgimiz ne kadar saç- ma idil Ucu bucağı olmıyan her — biri dünyadan milyonlar, milyarlarca defa büyük âlemlerin içinde ku- ru, mini mini arzın üzerinde yal' nız biz mi vardık? Bizim fen ve ilmimizin, vahşîle rin kendilerini dünyanın merkezi zannetmeleri gibi itkatlarından ne farkı vardı? Hintli sıhırbam heye- canla sordum nsanlardır ., d2di — Demek diğer yıldızlarda :. insanlar var, öyle mı Boha:- Rutı: Boha: Ruti kadın gibi arkasına toplanmamış saçlarile bır Tibet keşişini andıran başını havaya kal dırip iri ve parıltılı gözlerile, âdeta bir dürbünle seyredermiş gibi, yük sek orman ağaçlarının arasından. görünen yıldızlara baktı: — Elbette, oğlum! dedi. Hem o insanlar, yanı hakiki — kâinatın insanları bize benzemezler! Biz bu girdap içindeki yıldızın üzerinde bir nevi hayvanız! Hayvanlardan yavaş yavaş meydana gelebilmi- şizdir! Asıl kâinattaki insanlar ise böyle hayvan değildirler! — Onlar doğrudan doğruya insan — olarak yaratılmışlardır! Gayriihtiyari: — Oh! bu pek müthiş bir hü- küm, Boha - Ruti! diye — söylen. dim. Bizim hakikaten hayvan ol: duğumuz doğrudur! Demek diğer yıldızlarda -ördüğün insanlar bize hiç benzemiyorlar? Boha - Ruti esrarengiz tebessü- münü hâlâ muhafaza ediyordu: — Hayıt! dedi. Fakat — bu hal bizleri meyus etmemelidir. oğlum! Çünkü onların da kusurları var! Onlar da bizim gibi birçok acizle- rin azabile muztarintirler! (Devamı var) TİYATRO.AR ŞEHİR TIYATROSU Bu aıkşam 20,30 da Tepebaşı dram kısmında ROMEO JÜLYET saem ee — Kömedi kısmı: Gece: 2 KERE 2 Büro nakli Matbaa İşçileri Birliğinden: Cemiyet merkezi 1 Teşriniev- 'wel 1939 tarihinden itibaren An- kara caddesinde Adalet hanınm 3 üncü katında 20 numaraya nak- ledildiği muhterem azamıza bil- dirilir. Yeni Neşriyat Yeni sene takvimi - Üzün seneler Türk mathuüatına hizmel ederek bugün çalışamıyacak derecede ihtiyar, hasta ve malül kalan — Matbaa İşçileri menfaatine her sene olduğu gibi bu sene de za. rif bir şekilde bir duvar takvimi neşredilmiştir. Tavsiye ederiz. | tulduyor. Yapamıyacagım ıtıraf Rukiye Başak Hâlâ hatımdadır: 14 temmuz resmiğgeçidine yalnız gittiğin se. neydi. Ameliyattan yeni kaltmış olduğum için salon ve banyo o. dasından öteye geçemediğimi de hatırlryorum. Dikişlerimin ada - makıllı iyi olmadığını vehmeder ve bu merakımla doktor Fabreyi her zaman güldürürdüm. Sen de bana sanki komik bir erkek ço . cuğu imişim gibi gülümserdin. Büu tebessümlerin çok canımı sı. kardı, fakat bunu sana hiç bir zaman sövlemedim. Ö günü vuzuhla hatırlıyorum. Bir gün evvel hep yağmur yağ- mıştı, ve o sabah pencereyi acar. ken sevinçle bağırmıştın. Gök maviydi. güneş de venveni. Se. virc'ns istirak etmek icir. sana yaklaştım., Güzel havayı haber veren sabah sisinin icinde kilise . nin kocaman vığınimi görüvor - duk. Hattâ (All-hım ne cirkin!* bile dedin ve daha merhametle ilâve ettin: (Fakat bu güzel ha . vada, en çirkin şeyler güzelleşi. yor.) Actığımız radvo, bu mühteşem bayramın hazırlıklarını anlatı - yordu ve dalgaların uzaklığında sabırsızlanan atların tepinişleri. ni işidiyorduk. Semada bir pgrun tavyare ho. pencerede — bavraklar havanın en ufak nefesine takılı. yordu, ve cocuklar pazar elbise. lerivle sokasa iniyorlardı. Mesut tözüküyordun. Uzak değil, tam üç sene ev - veldi. Çok sevdiğim acık kursuni bir tayyörüm ve reneârenk ince bir eşarpın vardı. Giviniş tarzı. tnr her zaman sevdim. Bazı elbi . selerin seni o kadar gencleştirir. di ki, bana çok çabuk büyümüş bir kollej talehesi ile evlenmisim gibi gelirdi. Şapka —givmezdin. Sacların her zaman en güzel sü - sündü. “Mutfakta kahvaltıyr hazırlar . ken şarkt söylüyordun; nişanlı iken öğrettiğim eski bir toman . sı. Güneş saçlarını bakır ve kı. zıil renge boyuyordu. Fakat bir şeye dikkat ettim: Yalnız düsün. cen olduğu zaman şarkı söyler . sin ve o gün genç, taze sesini dinlerken ruhunu veva kalbini Üzen kederin ne olduğunu ken . di kendime sordum. Yüzün gü - lüyordu, resmiceçitleri her za - man seyrederdin. Sonra hazırlanın taze ve cicek kokunla bana iğildin, şakağım * dan hafifçe öptün, Başımı daha çevirmemiştim ki, senden Lbanyo suyunun ılik kokusu ve karşim . da yarı dolu çay fincazımdan baş. ka bir şey kalmarııştı. Hemen gitmiştin. Sokakta giderken se. na bakmak için, biraz yorgun, yerimden kaltktım. Yuvamızdan küçücük gözüküyordun, o kadar küçücük ki, Tresmigeçide — seni yalnız yolladığım için viodan &-. zabr duydum. Öğle yemeğine gelmiyecektin. — ÂAnnen yakmda Niel caddesinde otüuruyordu, ona gidecektin. Ha- zırladığın soğuk yemeği yalnız yedim. Önümde bardağıma da . yalr açık bir kitap vardı, fakat okumadım. Seni düşünüyordum. Senin hatıranla dolu yemeği bi. tirince, aptalca bir şey yaptım. .Gardrobuna doğru gittim. Sanki onlarda nazik vücudunun şeklini ve lavanta kokusunu bulacak . mışım gibi yüzümü kürklerine sürdüm. Bunu yaptım ve gülüm. ' sedim. Deli mi olmuştum? Ha « yır, iki aydanberi ilk defa bu ka. dar uzüun yanımdan ayrılmıştın, — seni özlemiştim. Gözlerim haya . linle dolu, elbiselerini kutularına yerleştirdim ve uzandım, Uyumamak için uğraştım, fa . kat uyku galip geldi. Hava sı . caktı, vantilâtör hafif hafif ho . rulduyorau. Rüyamda seni gör . düm. Uyandığım zaman epeyce geç olmalıydı. Rüyam o kadar seninle dolmuştu ki, yalnızlığı * ma alışıncaya kadar biraz vakit geçti. Sonra öoturdum ve saate bak - tım. Saat altıydı. Şimdiden feri azalmış olan güneş odada mail hüzmelerle geziniyordu. masımnı sabırsızlıkla bekliyordum. Alnım yanıyordu. Sen geldiğin zaman daha oturuyordum. Gözlerin parlak ve gittiğinden daha maviydiler. Buna rağmen, günlerini kalabalıkta — geşlrenler gibi üstün basın tozlu değildi ve sen yorgun gözükmiyordur. Saç ların biraz kabarmıştı, fakat bu çehreni daha munis yapıyordu. Güzeldin. cok güzeldin. Sana aş. (Lütfen saylam çeviriniz) 380 JOZEF BALSAMO JOZEF BALSAMO 37T Bırv serin hava almak icin akşam ol. yarak yere düşmüş olan kitabı aldı ve içindeki resmi gösterdi. Jak: — Evet, ınlııhm, dedi.. — Mösyö biliyor musunuz ki en büyük emelim sizin yanınızda bulunmak idi.. Biliyor musunuz ki en mühim arzum ancak bu sa. adete erişmekti.. — Dostum maalesef siz benim yatırmda — bulunmıyacaksınız . . Çünkü ben talebe yetiştirmekle meşgul olmam.. Misafir olmak bâhsine gelince gördünüz ki ben misâafir kabul edecek ve bahusus onu evimde alrkoyacak derecede zengin değilim.. Bu sözler Üüzerine fevkalâde kederleten Jilberin elini tutup sözüne devam etti: : K — Müteessir olma — evlâdım. Size rastgeldiğimdenberi halinizi araştırdım.. Sizde fena haller varsa da iyi haller de var. Kat'i arzunuzla hayvani meyle galebe- ye çalış, bahusus grurdan son de- rece sakın. Çünkü gürur deni- len kendini beğenmek hali felse feyi mahveder bir kuvvettir. Hiç bir şeyi hakir görmiyerek çalış.. İleride daha müsait bir iş bulun- caya kadar musiki kopyasiyle geçinmiye gayret et.. — ÖOh! yarabbim! Başıma ge- len şeylerden âdeta saşkın bir hale geldim.. — Evlâdım, başıtnırza pek sade ve pek tabif şeylerden başka bir şey gelmedi. Filhakika hassas kalbleri ve zeki akılları en ziya- de tahrik eden şeyler sade olan" lJardır Siz bilmediğim bir yerden kaçmışsınız.. Sizden sırrınızı sor madım.: Ormanlar arasında ko- şarken ot toplayan bir adama rastgeldiniz, bu adamın — yanın” da ekmek vardı. Siz aç ve ek- meksizdiniz.. O ekmeği — buldu- nuz. yideceğiniz yeri bilmiyordu nuz, bu adam size başınızı so- kacak bir yer gösterdi. Bu şah sın ismi Ruso idi, işte bu kadar.. Bunlar pek sade ve tabit şeyler- dir. Şimdi bu adam size diyor ki filosofluğun —birinci — kajdesi: “Kendi kendini idare et. ,, dir. Şimdi dostum siz bu notayı kop- ya edince bu günlük geçinme va: sıtanızı tedarik etmiş olursunuz. O halde haydi bakalım işe başla- yın, — Ah, mösyö ne kadar iyisi- niz. — Yatacak yere gelince o da : İuıyıtm fevkinde olarak size ve- riliyor. Yalnız gece okumaktan çekinin. Yahut okumak için ya- kacağınız mum kendi malınız ol Osun. Yoksa Terez ile beni kavga ettirirsin, şimdi karnınız aç mı?, — Hayır mösyö... — Dün akşamki yemekten bu tak: — Anladım mösyö, kemali cid- diyet ve samimiyetle teşekkür e- derim, Delikanir ihtiyarın vermekte olduğu beyaz kâğıdın Üzerine eğildi ve çalışmağa başladı. * * . * « ) * . * « 46 — Tilber bülyük bir gayretle çalışı- yor, elindeki beyaz kâğıt dikkat- le taklid edilmiş karalamalarla do luyordu. İhtiyar bir müddet Jil- berin bu suretle çalıştığına bak- tıktan sonra diğer masanım ba- şına geçip kese kâğıtlarına ba- sılmış bit takım yazıları tashihe başladı. y Bu süretle üç saat geçmiş ve şöminenin üzerindeki saat doku" 'zu vurmüştü. Bu sırada Terez acele içeriye girmişti. Jak başiını kaldırıp zevcesine baktı: Terez aceleyle dedi ki: — Çabuk, çabuk. .Salona geç. İşte prens geliyor. Yarabbim, ne vakit bu haşmetmeab alayı tü- kenecek? Hiç olmazsa geçen gön dük dö Sartr'ın yaptığı gibi bi- zimle beraber yemek yemek sev dasına düşmeseler!.. Jak. yavaş bir sesle sordu: — Hangi prens", — Prens dö Konti.. Jilber madamın söylediği bu ismi işidir işitmez elleri heyecan" la titrediğinden yazdığı musiki notası üzerine aceleyle bir nota- işaretinden ziyade lekeyi andı- ran bir (Sol) işareti koydu.: Jilber kendi kendine: — Bir prens, bir dük diye söy lendi.. Jak, gülerek odadan çıkıp ka- pıyı kapadı, o zaman Jiıber otra- tna bakırdı, yalnız bu unduğu- na tamamıiylt emniyet peyda et- tikten sonra başını kaldırıp: '—— Fakat ben — neredeyim? Prensler, altesler, mösyö Jakın hanesinde! Dük dö Şartr Prens dö konti bir nota — kopyacısının evinde! Şayanı hayret döçrusu.. Delikanlı yeri cen kalkarak dışarıda ccreyan eden sözleri dinlemek üzere kapıya yaklaştı.. Kalbi duracak gibi şiddetle çar- pıyordu, Jak ile Prens arasında âdet olan selâm ve merasimden sonra, prens dedi ki: — Sizi beraber götürmek isti- yorum. — Niçin efendim? — Sizi velik'idin zevcesine tak dim için, aziz filstcfum, bu za * man felsefe izin yeni bir asır ola« cak.. — Hütnü teveccüihünüze te- şekkür ederim, fakat — refalati- niz mümkün değil. — Halbuki altı sene evvel n ©