Bir gün evvel İngiliz kıtaları İklçikada mühim bir muvaffaki- *t kazanmışlardı. İprin şarkın Lilbeke üç kilometre mesafede ilceyş ehemmiyeti büyük bir kli iki gün süren şiddetli çar- Smalardan sonra zaptetmişlerdi. İdarruz topçu ateşi ve mayn İnfi- Wiarile iyi hazırlanmış olduğu wi İngilizlere pek az zayiata mal lüş, buna mukabil o Almanlar P8 zayiat vermişlerdi. mevkii tekrar âlmak için Ak nn bütün mukabil taarruz” geri püskürtülmekle kalma" “IX. dört bin Alman harp sahası“ İN serilmişti, İngiti bu muvaffakiyetten i “fâdeyi bilmişler ve Basse isti- inde ilerliyerek hatlarını © kadar götürmüşlerdi. Ceyms Nobodi bu muvaffakiye- W Biriştiği iş için bir. falıhayır Sletti ve refakatindeki iki zabit- beraber derhal cephedeki İngi- k Ordusu umumi (o kararçâhının lunduğu Laventi şatosuna hare “etti, i Büyük detektifin geleceğinden İsiliz hariciye nezareti vasıtasi- haberdar edilmiş olan Sir Dug- & Haig onu sabırsızlıkla bekliyor Kendisine vereceği o çok mü- © bir havadisi de vardı. gün evvel, yukarıda bahse n muharebeler esnasında bir İlâzim esir edilmişti. Üzerinde- * esirin imha etmeğe vakit bula” lığı ve çoğu “İrlanda komplo- na dair bazı evrak çıkmıştı. lardan bilhassa birisi, En İcens servis şefi general sir Bo- on Lavı endişeye düşürmüştü İtderal bunun üzerine ismi mülâ- CİN Arnold fon Holvaht olan esi" mütemmim malümat almak ü- *€ beyhude yere sıkı bir isticva- tabi tutrmuş, fakat müsbet hiç Betice alamamıştı. Kayzerin umumi karargâhının Metini taşıyan bu kâğrtta şurlar eayda: İngiliz generali sir Millon ten kumandası altında bul * İrlanda taburlarının ayın ön dünde İseghme ile Pasckendael a taarruza geçecekleri öğ” bmiştir, Bu faburların taarrı” münasebelile şu tedbirlerin & ast emrolunur ? İ — Bu tasrruz esnasında esir Irlanda bülün zabitler süratli vasıtalarla Vilhelmshc- deki dört numaralı üsera karar sevk ve yilzbaşı fon Salz- w emrine terkolunmaldır. >— Küçük zabitler ve neferlere , bunlar gayet sıkı bir ole tabi tutulmak, (İrlanda seferiyesinin teşkili hazır | yağnlan, Vilkelmshafendeki A Memaralı üsera okarargöhina wdan Sinn Fein'e gizli veya taraftarlıklarından şüphe e İmiyecek olanlar gönderilme” 4 5 2 İ diğerleri, yani İngiltereye sada" İri şüphe gölürmiyecek olan. g üsera (o karorgâhına — dir, ? — İmparator © hazretlerinin OAvem istihbarat şubesine mew mülâzim Arnold fon Holvakta İL ki maddelerin hüsnü tatbi- nezaret etmesi vazifesi veri ir. İcabıma göre hareket el- emrolunur. Doktor Mtet ve imzaları baska kâğıttar Yazılar hep daktilo ile yazılmış |, Pakat imzadan sonra (o haşiye İğde olan rakamlar hep el ya» LİL, 1246, 23, 614, 9-15, 355, 2 18-24, 163, 3-35, X-3-170, DİLİ 160, 1-24, 100-180, D.N. 6-25, 1-3, 23, 6333, 23, 1. 79, 1-14, 6-25, 13,61, 98, T. 13, 3-7, 19-33, 5-2, 623, KİZ, 18-6, 1024, 3-35, 1-9, ik 3-35, 1:12, 101-4448-6, 1- İp 16112, 458, 1704, 138, 12 145.8 Nakleden: Fethi KARDEŞ - Sir Bonington Lav, bilhassa bu | rakamların manasını (o anlayabil- mek için esiri isticvap etmişti, Fa- kat Alman zabiti: — Bilmiyorum! dan başka bir cevap vermemişti. Bu kâğıda, esirlere (o sorulacak #uallere dair bir talimatname İef- fedilmişti. Bunda (Almanlar hiç bir şeyi ihmal etmemişler, en © hemmiyetsiz bahislere dair bile su aller hazırlıyarak hiçbir şeyi tesa düfe bırakmamışlardı. Nobodi bunları okuyunca söy“ — Altanlar metodla çalışması nı biler insanlardır o vesselâm!, Harbi biz istemedik diyorlar ama insan harbi istemese harbe bu ka" dar ince bir dikkatle (Ohazırlanır mı? Dikkat ettiniz mi (general, bu sual talimatnameleri harpten biraz evvel kullandıkları talimat” namelerden pek az farklı. Sonra Doktor imzalı mektubu alarak tekrar tetkik etti. Elinde evirip çevirdi. Düşündü ve söylen diz — Çok kurnaz insanlarmış! Fakat biraz sonra ilâve etti: — Fakat beni kandıracak kadar kurmaz değil Mülâzim (Arnold fon Hotvahtın esir düştüğü zaman üzerinde bulunan kitabın nerede olduğunu biliyor musunuz gene ral? Sir Bonington Lav hayretle mu- hatabına baktı; — Bunu nereden keşfettiniz? Ceyms Nobodi gülümsiyerek ce vap verdi: — Keşletmedim general, otet- kiklerim neticesinde anladım. — Yani esirin yanmda bir kitap olduğunu bu mektuptan mı anla- diz? ' — Evet. Hattâ sade onu değil, daha mühim şeyleri de.. — Söyleyin lütfen... — Meselâ şimdiye kâdar faal yet merkezi Kielde olan bizim eski dost fon Salzmanın Baltık sahille- rinden ayrılarak şimal denizi sa- hiline geldiğini, yani (o İrlandaya daha yaklaştığını anladım. Bundan başka Irlanda O kuvvei seferiyesinin evvelce tahmin etti- Fim gibi Almanlardan mürekkep olmıyacağını, Alman üsera karar- gâhlarındaki Irlandalılardan teş * İ müthiş surett> karanlığa Hindistanda dünyanın en eski insanları arasında İp Yazan; L. Buseh 35 yılını vahşiler arasında geçirmiş bir Alman seyyabı Ölüm ormanında sihirbazın yanına gitmek istiyorduk Yaşına rağmen son derece dinç görünen ve ismine (Boho - Ruti) yani (Sema adamı) dediklerini öğrendiğim bu Hintli dağlı sihir bazın gözlerinin o böyle insanın ruhuna bakar gibi ve sanki baykuş gözleri gibi garip parlayışı, onun mukaddes ormanın kenarında da- ima geceleri yaşamasıydı. Böha - Ruti gündüzü kabul miyordu! Gündüz, onun içi kat değildi. Asıl hakikat gece; Boha - Ruti onun için yalnız ge- celeri yaşıyor. Bülün ömründe gü neş yüzü görmediği için (gözleri alışmış bulunuyordu. Bu (sebeble de iri İ kirpikli ve çok güzel, âdeta sehhar İ olan gözleri böyle tıpkı baykuş gözleri gibi garip bir parlayış al mşt. Bu meşhur sihirbazı mukaddes ormanda ancak gece görmek kabil olduğunu öğrendikten sonra Hint- li bir dev olan yerli uşağım Ca vadi ile beraber mehtaptan istifa- İ.de ederek hemen bu ormana git- meye karar vermiştim. Buhaliler- den bir Hintli kendisine bizi sihir- bazın bulunduğu mu':addes orma- na götürmesini teklif ettiğimiz za- man ellerini cin görmüş gibi ha vaya kaldırıp dehşetle: — Oh!.. Sahipi.. Oraya mi git mekt Oh! Oh! deli, deli olmak, bu deli olmaktır! Diye bağırdı ve kaçmak istedi. Uşağım Cavadi kuvvetli kollarile herifi tekrar yakalayıp zorla dur- duttu. Dehşet içine düşmüş olan biçare Hintliye: — Neden gitmek istemiyorsun? "Bu 'kâdar'neye korkuyorsun? Diye sordum. Adamcağız elleri ayakları ttiriyerek: — Oh! Sahip!.. Oh! Sahip! Deyip duruyor, bizim kendisini cebren götüreceğimizi zannederek tiri tiril titriyordu. — Peki, buradan bu kadar kor- kacak ne var? dedim. Siz bu bü- yük sihirbazınızı gidip orada gör- müyor musunuz? kil edileceğini de gene bu mektup” tan öğrendim. (Devamı var) Buhali Hintli korkudan *niş gözlerle: — Asla! diye bağırdı. Boha * Ruti hiç kimseyle görüşmez! Ölüm ormanma hiçbifimiz gıdemeyiz! Adamın gerek bu ormandan ve gerek sihirbaz Boha - Rutiden bah sederken duyduğu korku hakika- ten merhamete şayandı. Bu cılr ve uzun saçir Hintlinin kuru yüzü kül gibi kesilmiş, siyah dudakları Adeta bembeyaz olmuştu. Kendisi ni kuvvetli kolları arasında bir ta- vuk gibi sıkıştırmış olan Cavadi nin elinden kurtulmaya çalışıyor. hem de ağzından tükürükler saçrr larak ve kekeliyerek: — Oh! orada.. Ormanda. Boha- VRuti insanı yakaladı mr, şeytan ağaçlarma yedirir | — Şeytan ağaçlarına mı? Evet! — Şeytan ağaçları dediğin ne- dir? ğ — Canlı ağaçlar! Boha - Ruti- nin böyle ağuçları var! Ağaçların dev gibi gözleri var! Dikenli ge niş yaprakları, böyle kocaman a gızları var! Boha - Ruti ormanda insan yakaladı mı işte bu ağaçla” ta onları yedirir! o Kanlarını em dirir! — Peki sen ormana girme! yal nız bize yol göster! Zavallı Hintlinin dili tutulmuş gibiydi. — Olmaz! olmaz! diye Cavadi- nin kollarında çırpınıp — duruyor- du. Kendisini birçok hediyeler va" dederek İknaa çalıştık, Fakat hep» si beyhude idi. O, sihirbazin “bu büyülü ormanına girecek insanla” rm mutlaka ya sihirbazın korkunç arli ağaçlarma yem olacağıma, ya hut deli olacağına tamamile, inan miş biçare bir adamdı. Esasen daha fazla wrar etsek adamın şimdiden aklını kaybede- ceğini anlamıştım. Onun için yer" lilerden bir ümit olmıyacağını an layarak Cavadiye herifi (serbest birakmasını söyledim. (Devamı var) irileş- | — > Güzin, Behzadın eldivenlerini giydirdi pardesüsünü çekip dü- zeltti, On bir yaşlarında, iri gözlü, zaif bir kızcağızdı. Kardeşine takarak içini çekti; — Gelio seni alabilirler artık, hazırsın... Küçüğün hıçkırıklarla ağlama ğa başlaması için bu söz kâfi gel di, Ablası onu teselliye çalıştı: — Ağlama kardeşim. Çok w- zağa gitmiyorsun ki; her per - şembe biribirimizi göreceğiz ge- ne... Yalan değildi. Mshkeme, Çço- 2 ILIK Annesinin yanına gittiğine sevini* yor, bununla beraber şblasından ayrıldığına üzülüyordu. Güzin mırıldandı: — Hep beraber ne iyi idi değil mi?, Evet, eskiden anne ve babaları biribirlerini severlerken çocuk * lar çok mesuttular. Ne yazık ki, artık onlar biribirlerini sevmiyor lar, Çocukların şimdi de anne ve babaları var. Fakat ayrı ayrı ve hiçbir zaman ikisi bir arada olma- mak şartiyle., Aşçı kadın söylendi: — Ne olduysa çocuklara oldu. cukların anne, babasını biribirin- ; Şu Sedat denilen adam eve nere | den ayrırırken böyle karar ver- mişti, Çocuklar haftada bir defa bir kaç saat için gene bir araya gelecekler, bir hafta anneleri, bir hafta babaları onları yemek ma - sası başında göreceklerdi. Behzadı, daha pek küçük oldu- ğu için annesine bırakmışlardı .. Büyüyünce onu da babası yanma alacaktı. Annesi buna itiraz ede” mezdi. Hizmetçi kız izah ediyor- du: — 'Tabit itiraz edemez, boşan- ma kararı onun aleyhinde veril - di. Güzin odayı dolaştı, etrafa bak tı ve kardeşinin oyuncak sandr- Şının kapağını açtı. — Bir şeyi unutmadın ya?. Hayır, Behzad bir şey unutma” mıştı. Bilyaları cebindeydi. Hol kabazı, kadifeden ayısı, mimar o yuncağı bir paket yapılarak ha- zırlanmıştı. Öteki oyuncaklarını “geldiği zamanlar oynamak Üze- re,, bırakmıştı. — Annemin yanma gittiğin için talihin varmış sehin... Güzin bunu, kardeşini | teselli için söylüyordu... Fakat . kendisi babasının yanında kalmağı iste- miyor değildi. Eğer kendisinde tercih hakka tanısaydılar annesile babasından hangisinin yanında kalmak lâzmmgeleceğini tâyinde şüphesiz tereddüt ederdi. Amms Behzad çok küçüktü, heniz alt yaşında bile yoktu. Onu neye İste nilse inandırmak mümkündü, Bu sebeple külçük, talihli olduğuna inandırmakla teselli edilebilirdi. Behzada gelince ©, talili olup olmadığının pek farkında değildi. i i den de dadandı?. j üzin de bunun farkma var. | mıştı, Sedadı tanıdıkları günden | beri evde vaziyet değişmişti, Nas | zar mı değmişti. nedir 7? Aşçı ka” | dın bazı kimselerin böyle nazart i değdiğini söyler. Fakat Sedadm bakışları tatlıydı. 4 Kızcağız bu adamdan hiç hoş- Tanmamıştı. O evlerinde oldu mu annesinin gözü başkasını görmez gülüşleri değişirdi. Lİ Babası günden güne sinirli ve | kederli bir tavır almağa başlamış" | tı. Hastahaneden döner dönmez | sorardı: — Annen evde mi? vi Anneleri çok zaman evde ok | mazdı. Geç kalışları da gitgide miki laşmıştı. Geldiği vakit istievap | başlardı: ” — Nereden geliyorsun? minle beraberdin?. Çocuklardan çekinmeğe pek lüzum göremezlerdi. Behzat bir şey anlamıyordu tabii; fakat Gü #in hattâ annesinin yalan söyle diğini bile anlıyordu. Y Nihayet doktor lâfr ksa keş mek için: ruz. Filhakika, biraz sonra, odaları" na çekilince ayni bahse dönerlerr di. Kavgalarnmın gürültüsü ço- cukların odasından da duyulur * du. Bu vaziyet doktor Eşrefin, kas rısını âşıkıyla olan münasebeti inkâr kabul etmiyecek bir şekil de öğrenip evinden kovduğu güne kadar devam etti. O akşam (âtfen sayfayı çeviriniz 352 TOZEF Birim ki Allah bende bir kıymet halketmiştir, bu kıymet her ne * kadar ufaksa da, ben diğerlerinin değer ve kıymetlerini tak” dir ettiğimden, diğerlerinin de benim değerimi takdir etmele- rini talebe hakkım vardır, maa - mafih bunda ifrata kaçmam. Haksız ve namusa aykırı bir şey yapmadıkça hiç olmazsa insan olduğumdan dolayı bir dereceye- kadar riayet talebine haklıyım... — AL Al Tahsiliniz var m? — Hayır mösyö maattessüf, Yalnız (hayatım ademi müsava - tma dsir nutuk) ile (kontrasos - yal) kitabını okudum. Bütün bil Biğim şeyleri bu iki kitaptan öğ- rendim, belki hayalittmda bu kitaplardan tahsil etmiştir. Jilberin bu sözleri üzerine ihti yarın gözlerinde müşaşa bir nur parladı. Oturduğu yerde yaptı - ğı bir hareketle az kaldı kutuyu devirecekti. — Demek ki kabul eylediğin meslek budur? — Belki bunlar sizin mesleği- niz değildir, fakat “Jan Jak Ru. 80, nun mesleğidir. — Yalnız size sorarım ki onun sözlerini, mesleğini tamamiyle anlıyabildin mi?, — Zannederim ki fransızcayı anlarım, busuaile sade ve şairane BALSAMO — Görünüyor ki anlamıyorsu- nuz. Çünkü şimdi sizden sordu gum şey şairane talâffuz edilmiş değil, açık va sadedi-. Sorduğum şey şu idi ki: Sizin felsefeye da- ir istihsal ettiğiniz malümat onun ittihaz eylediği mesleki iktısa - dın esasını anlayacak bir noktaya sizi götürdü mü? — Rusonun değil mi? O möe- yö, ben bir mektepte felsefe oku madım, fakat hissiyatıın bana öy- le anlatıyor ki bütün okuduğum kitaplar içinde “İcontrasosyal,, en mühim ve en faydalıdır, ; —Mösyö bunlar bir genç i. çin iyi şeyler değil yirmi yaşında bir adamın düşüncesi için kuru ve güzel olmıyan düşünceler... Yeni bir bahar için acı ve koku . suz çiçekler! — PFeliket insanı vaktinden evvel kemale getirir, mösyö, te- fekkürat ve tahayyülât kendi ken dine terkolunursa ekseriya fena lığa götürür. — Bundan maksadınız kime taarruzdur ? —Kimseye değil — Evet bunda tariz var. — Sizi temin ederim ki yok - tur, — Siz Ceneveli filozofun ha» yatını tetkik etmiş görünüyorsu” nuz, onun hayatına tariz ediyor- sunuz değil mi? JOZEF BALSAMO — Bazıları umuma ait olan şeyleri zorla ellerirde (tutarlar. O halde onların halkla taksim et- meğe mecbur bulunduğu bu şey. leri ellerinden koparıp almak lâ - zımdır. Kardeşim ki kendine lâ - zım olduğundan ziyade ekmeğe maliktir, benim muhtaç olduğum mikdarı bana vermezse ben onu zorla alırım. Bunda pek tabii olan hayvani kanunu tatbik etmek lâ zundır. Ancak kardeşim bu se - nin istediğin parça zsvcemin, ço. cuklarımın hissesidir, derse, ya” hut ben daha kaviyim, binaena- Teyh sana rağmen bunu ben yi- yeceğim derse o vakıt iş başka - Taşır, Jilber bu düşüncelerle meşgul olduğu halde yoluna devam ede. rek nihayet bir tarafta suları yo” Sunlu bir gölcük olan meydanım- sı bir mahalle geldi. Bu çomur- luğun oradâ bulunması etraftaki * gimenlerin daha terütâze olmâsı- nr, temin ediyordu. Bir çok çi. çek ve otların bulunduğu yer ol- 3 duğundan oraları ormanın en gü” zel mahalli idi, Jülber bu daireye girip göz gez dirdiği sırada devrilmiş bir ağaç gövdesi üzerine oturmuş kır saç” k, lâtif ve sevimli simalı, koyu renkli kaba abadan yapılmış bir elbiseyi giymiş olan bir ihtiyarı , gördü. Bu ihtiyarın yanında açık 349 olarak duran yeşil boyalı bir te” neke kutu ağzma kadar henüz toplanmış otlarla doluydu. Ba - cakları arasında tuttuğu iri bas - tonunun ucunda ufak bir kazma bulunuyordu. Jilber yeknazarda bunları gör. dü. Fakat en evvel nazarı dikka” tine çarpan şey ihtiyarın yanıba- şında olan iri bir ekmek idi, ihti- yar ekmeği elleriyle koparıp yi - yor ve ara sıra uzakta beklemek, te olan kuşlara birer parçasını a” yordu. Kuşların yere düşen ek» mek parçası: süratle alıp kaç - tıklarma dikkatle bakan ihtiyar arada sırada elini koyu renkli ve satrançlı bir mendile sokup ora - dan kiraz çıkararak ekmekle be » raber lezzetle yiyordu. Jilber elleriyle dalları açıp ih - tiyarın yanma gelerek kendi ken dine: — İşte şimdi işim yoluna gir- âi, dedi. Delikanlı ihtiyara koşarak ye tişmek üzereyken ihtiyarın se - vimli ve hürmete şayân yürüne dikkat ederek durdu ve şapkası. nr çıkardı. İhtiyar da kerdisinin orada yalnız olmadığını görünce başını bir dereceye kadar düzelt ti. —3.— i Jilber ihtiyara yaklaştı, söz söylemek için ağrı açtığı halde