# EYLUL — 1939 AM PosTÖAası Müge”, Meörivat Müdürü Rasim Us 24370 ASİ e TLARI Kaçınılmaz Saçmalar İmza kahvesi siyasileri e €rkânı - harpleri bittab: o İC yürütmeye başladılar ik Yalnız bizde değil, hiç şüp tük 2 her tarafında, üç e toplandığı her yerde Sü vere er duyuluyordur Chamberlain'ın — yerinde N ini falan, İogiliz donanması da fi a, , 9 hücum etti mi, Ng se düyanamaz!... a, seolini'nin plânı anlam ini'nin plânını anlamı Sin Var? Göreceksiniz, O şunu, St vin de Dum İN 4, Kahvesi Pa, rekli etin a neviden tatım Pig, larına geçtiği ke kahvesi siyasileri ile er iy Sipleri şüphesiz gülünçtü ö bi, ç t ikleri ol iş oğru çık Çin ; VE kendisi hayret eder * Üy Pimiz âz çok kızârığ. Fa #amanmda (bir insanın K m ves siyasisi ve erkâr > , Bümasına imkân var mıdır iç Sününce dünya işlerini bi |, emiyeceğimizi, bir ordu «4 #Aptnası iâzım geldiğini bi X a yacağımızı pekâlâ tak iy Fakat harp, herbirimiz» ak tan dokunan birmeseledi ti ında herbirimizin kendi © fikir yürütmemize man ti > Öyle saçmalar VE gülünç olmaktan korka NR buna rağmen gene de du Öyleriz. Bana yıldızları » Makama bir suni sorsalar ce sem; ben, heyet âlimi de İş O suali soracak olanla “iy “İD de mütehassısından öğ erim «» kendim onun üze My yormam. Çünkü yıl p agi beni doğrudan doğru: hi eden bir şey değildir a kimse bana: “Bu harpte Day 'nan, Portekiz'in va * “aş oacak?. diye sorunca ge yer ne bileyim? siz gidip de Büy sorun,, derim Haiz de düşünmeğe (başlarım İm Portekiz'in, yahut ha Yy Bez herhangi bir memleke hi alacağı vaziyet de be j N doğruya alâkadar eder iy her ferdi... Hem Cham Yay de mahalle kahvesin iü va adamı. Çünkü harp, İşti AS iy Yöcek olan memleketlerde : Malan rahatını, huzurunu gn, ç Hayatlarını tehlikeye dö Yy erlkes içim yarma bir mu İline koyacaktır. W le kahvesi siyasileri ile e pt& | Plerine ben de gülerim rim Onların mütaleala Sir keymeti olmadığını bili Nt he yapsmlar? Mademk İnsandır, mademki “buta » “a kendilerine göre 1, et yürütürler, Siz de, ben NIZ; siz de, ben de onlar Me ösyliy z. Dün ar- konuşurken ben de bir ATP »lânları rn şadan çekin İ im (RISTOF KGLOMB'UN TUMURTASNA Şa Romanyaltlar eldden bahtiyar insanlar!, Öyle görüyorum ki: bü. varlıklara bavadan konmuş Evvelâ “tek,, ırktan gelmiş de Hilerdir. Tarihi malümatım biraz sudandır ama, öyle zannediyorum | Cermen, Slav, Türk, Frank, A- rab, Pars gibi; bir de “Romen irki" iye eski kayıtlarda bir şey yok- tur!.. Çerkesler, Kürdler, Lâzlar asıl Türk kökünden gelmiş kabi. ielerse; Romenler de böyle “tek” ırktan gelmiş değillerdir. Anlaşildi- ma göre, Romenler Rus, Alman, «eh, İtalyan, Bulgar, Türk ve ss- re kanlarından medeni bir millet e modern bir devlet olarak dünya üzüne gikmiş, birçok (seneler ve İ irçok devirlerde siyaset piyasasm- » pazarlıklı münakaşalara sebeb uşlardır, Babiâlinin, “Memleketeyn” na - amı verip asırlarca idare ettiği “Elik . Buğdan” kıtalarında otu- an Romen kavmirin nereden ge lp, nasıl teşekkil ettiklerini de, 'renk tarihlerinin dedikleriyle öğ reniriz... Lâf açılmışken ben de klana gelenleri gufaya #zrelaytve- reyim: Milâdim 107 inci senesinde, Roma mparatorlarından “Triyan” şimale loğru yürümüş, "Dinyester” neh- rile, Karpat dağları arasma girmiş . Burada yarı vahşi insanlarla tarşılaştı. Eski kayıtlar, bu mab- Okları “Daş” yahut “Daçyallar” tiye yadeder... Yadeder sms, bun- ların bangi kökten geldiğini de Dek kat'iyetle söyliyemez. Mazisi tamamen belli olmıyan bu Daç kav. mini mağlüb ve perişan eden galib imparator, Romadan bu taraflara hesaba muhacir getirip yerleştir . aaa a bin devamı ve âkibeti hakkında tahminlere giriştim, hangi o tarafım kazanacağını katiyetle ( söyledim. Sonra düşündüm ve utandım. Am ne yapayım? Bugünlerde kafamızın Yununla meşgu! olması tabil deği ni? Meşgul olunca da böyle şeyle loğuracaktır, Harbin en büyük kötülüklerinden biri de insanı böyle elâleme ve ken 4i kendine karşı gülünç etmesi de til midir? Nurullah ATAÇ GAM # Vİ Bidğe TON /ÇIN VER: kurdum. har-| HABER — Akşam Postası Yazan: VASFI RIZA ZOBU Gi Sopalar, toplar ve tüfeklerle uyandırılan bir talih mişti. Yerleştirdiği muhacirleri mu hafaza için de bir hayli usker bi- raktı Askerler Da, kızlarile, Daç erkekleri muhacir kızlarile al tak- ke ver külâb derken biribirlerine sirdiler, Nikâh, düğün, lobusa mo- rasimlerinin sonunda da Daçysl ve Romalı isimleri unutulup “Romen,, aamile, Avrupanm şarkınds, Bal. kanlarm üstünde, Tunanır sahile. rinde bir millet üzemeye başladı.. Bu millet gitgide Daş ve Roma il sanlarını da terkedip, temeli lâtin- n, fakat esas malzemesini Leh Slav, Macar ve türkçeden alan bir “Romen Usanı” meydana çıkar dı. Bu, yeni gelinle güveyi mahsulü olan “Romenler” 16$ sene mesut bir hayat sürdü Adem aleyhis- selâm, bir gaflet ânında kırdığı pot yüzündön cennetten selâmet, lendikten sonrü, insan oğluna, göy- 16 rahatça bir “oo00h,..., demek has #ib olmamış. Mes'ut bir çift olan Romenler de 163 sene sonra gimal- den "Got" larm bir bilcumuna uğ- camışlar, aman allah!... Canmı kur. tarın.daradar bugünkü Bulgaristan topraklarına atm... Romenler Bülgaristanda otüra dursunlar. Yukarki Daçyada #ene lerce kıyametler kopan dan sonra bursya Hunlar, Avarlar, Macarlar, Lamburd'lar girmişler, çıkmışlar. Kesilen kesilmiş, kaçan kaçış, sağ ve yerinde kalarılar da biribirleriyle evlenivermişler; çolu- ğa çocuğa karışmışlar... O esnada, yani 1240 da mı, yoksa 1200 da mı ne, Romenler birdenbire canlanı- vermişler. “Kara Rudolf” isminde hiri yapımdakilerle “Etlik, orası, na; “Buğdan” adlı bir diğeri de Karpat dağlarmı aşıp, kendi namile anilan bir yere inmiş, “Voyvoda” liklarıni kurup yerleşmişler. AL sana bir düğün daha... Yeni gelen- lor eskilere, eskiler de yenilere bir <irişmişler.. Yino düğünler, der- sekler,. Tabii bunun neticesi de başka renkte, başka biçimde taze *azxe mahdum ve kerlmelerin zuhu- rile nihayet bulmuş... Tam bu 2- henkii, cümbüşlü anda, yari 1303 de Osmanlılar, “geline bakma,, ya zelen düğün davetlileri gibi, elle. Hai kollarını sallıyarak onları 1ç- Bademcikler döpmeter Me ZN en (08 EE m İN İl AN nal, Arl non “ Basimeras veya ti ler lk Boğazm methalinde ve küçük di lin iki tarafındaki ukdelere badem“ cik denir. Bağdemciklerin muhamesi — ml saçları lenfavi olan çocuklarda bu ukdelerin hastalanması ve büyü, mesidir. Bu bastalık sesi değiştirir, bu. rundan konuşturur, teneffüse güç. Mik verir, öksürtür. Bademcikler. deki buruşuklar arasında yemek ve peynir kırıntılarmın birikmesin. den nefeste bir taaffün husule ge. Mir, bazan apseler yani yarslar da belirir. Doktor kaşıkla yahut buna mah. sus âletle çocuğun diline basıp da ağımı açma bademcikler boğa, mm Üstünde asılı bir vaziyette gö. rünür, İhtilâtlar — Apselerden yani ya- ralardan korkmalınır, o Bademcik hastalarma balik yoğ, arsinik, 1 yodür (doktorun tavsiyesile dam. la damla Fowler likörü) verilmeli ve doktora müracaatla bademcikle. ri ya yaktırmalı veya aldırmalıdır. Bazan kan boşanmalarına mey. dan vermemek için bademcikler doktor tarafından olduğu yerde e. inmektedir. lerine kadar o uzamıvermişler... Bu İcsnalarda Rusyadan, Almanyadan, Macaristandan, Lehistan ve Bulga- ristandan birçok dilberler gelmiş. Onlar da çoluk çocuğu karışıp bü- rada “Romen” olarak kalmışlar. Girdikleri yerden kolay kolay çık- mıyan Osmanlılar, Romanyaya &. sırlarca hâkim olmuşlar, Kendi &- det, Hsan ve kanlarmdan bir hay- Ui eser de bıraktıktan sonra, 1878 do Eerlin konferansıyla Romaryaya “müstakil pronslik” vererek elle- rini, ayaklarını çekmişler. Sonra onlar da 1881 de “prens” lerini “kral” lık tahtına oturtup, bugün- kü en yakın dostumuz olarak mey. dana çıkmışlardır... . Romanyanm, bundan sonra tal açılmış, arasıra sıkmtılara dişmek- le beraber müreffeh bir hayat sür, mekte devam etmiştir. O, çok tali- 0 bir millettir. Bükreş sokaklarında, mill) kah- ramanlarının çeşit çeşit heykelleri vardır. Yeniden, Paristekinin eşi, muazzam bir takızafer yükseltmiş. rdir. Bütün zabitanı, omuz başla- rından, göbek üstüne kadar uişan- lar taşır. Vakat bunlara rağmen yaptıkları müteaddid harblerde yal nız bir zaferleri vardır. Bütün se- (Devamı 5 incide) ÇOCUKLAR 112 je, 84 İPRA Tı | çerddan İlacetaya Pİ Dr. NİHAT REŞAT BELGER, İ A ota Aa Vali ile yaptığım mülâkat, ne- erine getirmişti. Müftü e n, (Yadellerde halin ni« olur?) diye verdiği gözdağ kurtulmuştum artık! Kendi kendime İdum: On altın v. m de her ayi| Vali, (her ay) kaydile o devirde muntazaman verilmiyen maaşla rımıza telmih yapıyo Yalnız, bu meselenin de çapanoğlu tara- İs yok değildi: Ebelikteki ihti İsasımı t eden (evrakı müş-| bite) yi tanzim etmek lâzım ge. Jliyordu. Yanımda böyle bir vesi- ka olmadığına nazaran, mesele. İyi İstanbula mektupla bildirmek, İbu suretle general Besim Ömer- İle temasa geçmek ve onun tara. fından verilecek olan varakanın İbir kazaya uğramadan Kıbrısa İgelmesini temin etmek gerekti. İ Bu, zannedildiği kadar kolay bir iş değildi. İ Zira, Lefkoşadan İstanbula İstanbuldan Lefkoşaya gidip ge- lecek mektupların her hangi bir sansüre tabi olmaması Jâzımdı. Beruttan Kıbrıs adasına kaçtı. Hım, İstanbul hükümeti ve Yık dız sarayınca bilindi in, Lefko- şadan yollanan bütün (mektupla tın açılmasını, böylece, yazdığım mektubun Abdülhamit II. eline geçmesi ihtimali vardı. Ay- ni suretle, İstanbuldan adıma gönderilen mektubun da adres. me gelmemesi varitti. Bu tehlikeyi, Kıbrıs İngiliz valisinin (on altın ve hem de her ay!) vaadini suya ürebilecek olan bu tehlikeyi için İsu çareyi bul z Doğrudan doğruya babamla te masa geçmek, onun adina ve âğ- resine mektup yollamak bateh lolacaktı, Hatırıma, babamın ah. bapları geldi. Düşündüm, taşın- dım, iki zatın ismi üstünde dur. dum: Menyasizade Refik Eey ve Kont Ostrorok. Artık kararımı vermiştim: Ba- bamla, bu iki dostu Vasıtasilo mektuplaşacaktım. (Bunlardan maada, İstanbulda kalan arkada şım doktor Ömer Şevki merhu. mun da muavenette bulunmasi tabit idi, Hemen klğıla, kaleme sarıl dım. Maceramı kısaca yazdıktan sonra, Kibris İngiliz valisiyle yaptığım mülâkatı ve onun söz. lerile istediği vesikanın mahiye- tini anlattım. Bunu Besim Ömer paşadan temin ederek hemen yollamalarım bildirdim. Mektubu postaneye verdikten sonra, sırtımdan ağır bir yük tekrarlıyor -| du, nin İgünün geçmesi SABIH ALAÇAM Yazan; “Beklemek, beklemek, soğuk, samit Bir derinlikte ayni bir meyyit.. . Hep sukutun uful, Mütemadi, müebbeden meçhul: Unutulmak, 6 bir aceürdür Ki beraber muhitimizde yürür.,. Mısralarile ifade ettiği ıstıra- bın tam bir makesi idi diyebili. rim), Bazan da kendi kendimle ko- uyor, deruni bir lisanla; (0. » d Reşat sö ini söylüyordum, 'Telâşım beyhude ve Wizumsuz, Mektüp İstanbula gidecek, babanın eline geçecek, Besim Ömer Paşa, mektep sıra- larında pek iyi tanıdığın Hberal emokrat Besim Ömer Paşa istediğin ebelik vesikasını vere. cek, bu da senin adresine, bir kazaya uğramadan gelecek, on altına ve hem de her ay olmak üzere on altına kavuşacaksın!) Fakat, emin olunuz ki bu de- vuni lisan, bu deruni Hsanın te. sellisi ruhuma tamamen dolmu - yordu. Bilhassa, aradaki mesafenin uzaklığı, neşemi büsbütün kaçı. ryordu. Meselenin hallolunabil » mesi için, aradan en az yirmi lâzımdı. Yirmi gün: Bu, dile kolay.. Fakat, bir de bana sorun?! nı zül Nihayet, mursdıma erdim. İs tanbuldan gönderilen mektuba kavuştum. Zar” açarken, (yıllar ca hasret (kaldığı sevgilisini ku caklayan sabırsız bir âşık gibi, heyecan ve helecan geçirdim. Ooh! Zarfın içi yüklü idi. A namı, babamın ve beni taniy ların muhabbetlerini, sevgilerir bir hale gibi sunan mektupte başka, hocam general Besim ( merin doktor Ömer Şevki me buma verip yolladığı asistanlı vesikası da avuçlarımın içinde di artık... Hani , dilimizin pelesengi bi söz vardır: Sevinçten deli, diva ne olmak. İşte ben de, hakikaten, sevinç ten deli, divane olacaktım nere deyse! artık: Beklemek, beklemek, soğuk sa mit, Bir derinlikte ayni bir meyyit... Diyen kim? General Besim Ömerin verdiği asistanlık vesikasını, bir zafer, bir hayat zaferi sembol gibi e. ümde sallıyor; münderecatını tek rar tekrar okuyordum! kalkmış gibi ferahladım. Artık beklemekten başka çare yoktu. Vakıt vakıt, bedbinleşi. yor, vakıt vakıt da nikbinleşiyor | dum. Hayatımda, biçbir zaman! beklemenin bu derece bir huzursuzluk verebileceğini düşünmemiştim. Haleti ruhiyem, | Tevfik Fikretin: şiddetli | , İ Fakat, talih kuşu, İnsanın yü. züne gülmiye görsün bir kere. Asistanlık o vesikasını, Kıbrıs İngiliz valisine götürmeğe vakıt İbulamadan, postrestant bir mek İtup daha almıyayım mı? Bu sefer endişenin değil de, hayretin verdiği bir tehalük İle İzarfı açtım: Aaa... mektup, annemin kuze. > Ahmet Celâlettin paşadan ge- Uyordu! Meğer, Ahmet Celâlettin paşa, İliç hafta evvel İstanbuldan sıvış İmiş, soluğu Mısırda almış ve DıŞAR! BE İM Sy KADAR çi İtskenderiyeye yerleşmiş! Bâşıma gelenleri de öğrenince, ladresimi tahkik ettirip hemen bu mektubu yollamış. Paşa, bü lâsaten diyordu ki: "O zalimin — yani Abdülha mit Ii. — elinden yakanı kurtar dığına çok memnunum. Kıbrıs. tan, derhal Mısıra mütevecolhen hareket ve bize iltihak et. Çün kü, rahağsız bulunan zevcemi Fransaya götüreceğim. Bu iti. barla, belki de İskenderiyeya mu vasalat ettiğin vakıt, bizi bura da bulamıyacaksın. Hal, böyle olduğu takdirde hemen Fransa. ya, Kana gelirsin. Hayat va is İtikbalin için hiç bir endişeye ka. a oğlum... ( Daha vw