HABER — Akşam Postas, SEEMEDE YA, ABURUN HABER'in Tarihi Romanı: Yazan: RAHMİ YAGIZ Derviş, Glbbekinil yaka dikişi arasından 1O altın çıkardı.. İbrahim efendi sustu. Delikanlının gözle - rinde teessür yaşları belirmiş, karanlıklara da- lan bakışları gölgelerle oyalanırken kafasında bu adama kimin nasıl yardım edeceğini düşün” meğe koyuldu. Bir kaç dakika siiren karşılıklı susmayı yine Reşit efendinin $esi bitirdi: — Bana kimse yardım edemez diyorsun değil mi evlât?? — Evet, maalesef öyle! — Bizzat sadrazam da edemez mi acaba” İbrahim efendi omuzlarını silkti: — Oo.. O zaman bahsin şekli değişir. Fakat sadrazamın bu yakadan haberi olur mu? — Bir çaresini bulup haber göndersek?7! — Kiminle, nasıl?? — Meselâ sen..... İbrahim efendi, ejderha görmüş bir köylü » ürkekliğiyle silkindi. — Ben mi?.. Maazallah, böyle işlere karış” maktan değil, uzaktan bakmak bile istemem! — Neden bunda ne var evlât? ? — Benide seninle cürüm ortağı tutarlar. — Ne münasebet? Sen gidip de bu hikâyeyi © sadrazama anlatacak değilsin ki, Senin yapaca ğın başka türlü olacak, Yine memur işi kesti att: — Beni mazur gör babalık.. Böyle işlere » me karışırım, ne de karışmak isterim. — Sen bir defa Talât paşayı görsen bak mesele nasıl dümdüz yoluna girer. — Göremem, karışmam! Dervişin inadı, İbrahim efendinin red ve ısrarı bir saat kadar sürdü, Nihayet, sözü bıra- Kip deve tüyü renkli haydarisinin iç kenarını © sökerek buraya dikili 10 tane sarı altını avucu- na alan ve bunları şıkırdatarak tekrar #öze gi - © rişen Reşit efendi fikrini şöyle izah etti: — Bu altınları sana vereceğim evlâdım. Bir de ufacık bir kâğıt yazacağım, Babiâliye gi- deceksin, sadrazamı görecek bu kâğıdı verecek- sin vazifen o kadar, Sarı, çil altınların göz kamaştırıcı rengi, kulak okşayıcı şıkırtısı delikanlının korkusunu © yarı yarıya azalttı. Fikrinde değişiklikler mey- * dana getirdi. Nisbeten yumuşak sesiyle konuş” o mağa başladı: — Sen bir kâğıt yazıp bana vereceksin, ben » de onu sadrazama götürüp vereceğim öyle mi? — Evet.. — Kâğıda ne yazacaksın? — Ufacık bir kaç cilmle.. İki satır bir şey! © Hem sade bu kadarcık para ile kalmayacaksın.. Üzerimde olan bu, Çıkınca sana daha bunun bir kaç misli para vereceğim. Bu vaad İbrahim efendinin fikrini adamakıl hı çeldi. Delikanlı sarı allıların cazibesine kapıl- dı. Her biri 8 banknot bozdurulan bu paralarla maaşının üç mislini defaten almış oluyor, bu- » Bunla mükemmel bir kazanç temin ediyordu. “Yapacağı iş de basitti. Alacağı kâğıdı, yarın nö- betten çıkınca Babiâliye götürerek, Talât pa- şaya verecek, ondan ötesine karışmayacaktı. Fakat bu kâğıt ya sadrazamı sinirlendirir. s8? Bu sual aklına gelince delikanlının vücu- dunda bir ürperti hasıl oldu. Fakat altınların sü rükleyici sesine saplanan hisleri, teklifi kabul * Bu düşünce heyecanı bir yatıştırdı. Gecelik (o elbisesile, darmadağınık saçları ensesinde dalgalana dalgala na tuvaletini bitirdi. Bu sırada hiz- metçisi kapıyı vurdu: — Küçük hanim sizin için çiçek parça H-A:B.E-R* için bin bir mazeret icat etti. Bir defa daha ko - ridorun ucuna ve etrafa bakındıktan sonra rr zasını cevap bekleyen devrişe bildirdi. — İş bu kadarsa bir şey değil. Yalnız yaza- cağın şeyi göreceğim, okuyacağım, sonra götü- receğim. — Hay hay evlât. — Haydi öyle ise, çabuk, yazacağını yaz! Reşit efendi ötesini berisini araştırdı. Sor- guya getirildiği zaman Üzeri yoklanmış, kâğıt, kalem, para kesesi hatta tütün tabakasiyle en - fiy tusu da müsadere edilmişti. Yalnız hay darisinin iç yakasına dizilerek dikili bulunan Su altınların farkina varılmamış, o paralar şu an- da zavallı adamın hayatını kurtarmağa elzem bir harekete yaramışlardı. Üstünü başını araş- tırdıktan sonra ümitsizlikle ellerini iki yana & çan devriş, İbrahime yalvarır gibi karşılık ver- di: — Ben de ne kâğrit var ne de kalem. — Dur bakâyım bende varmı? Genç memur iç cebinden bir defter çıkar- / dı. Bundan bir sayfa yırttı, bir de kurşun kale mi aldı, pencerenin parmaklıklarından içeri w | zattı: — Hayüi xl bunları, çabuk yaz. Karanlıkta yazabilecek misin ? Resit efendi kâğıdı kalemi aldı, tekrar bulun- duğu yere çömeldi, kollarındaki sızılardan gör- leri yaşararak kâğıda şu cümleleri karaladı: “Huzuru âli sadaret penahilerine” “Selânikdeyken berayı hıfz nezdi fakirane- me bırakılan bombayı davetinizle konağa ge- lirken beraber getirdiğim için suikastçı diya tutularak polis müdüriyetine götürüldüm. 27 gündür sopa ve envai eza ile burada İstintaka tâbi tutulmaktayım. Vaziyeti ilâm ve cenabı haktan kurtuluş vesilesi düa ederim.” Selâniktenberi dostunuz Eddai mevlevihane naibi devriş Reşit Sonra kâğıdı dürdü, büktü, kalemle birlik" te parmaklıktan dışarı uzattı; — Al evlâdım. Bir de sen oku! İbrahim kâğıdı okudu, parayı istedi: — Pek âlâ, Bunu yarın nöbetten çıkar çık- maz doğru Babıâliye götürür, bizzat Talât pa şaya veririm, Şimdi altınları ver bakalım: — Yanına nasıl çıkacaksın sadrazamın? — Oradaki polise, polis müdüriyetinden geldiğimi söylerim! — Yapmazsan iki elim yakandadır evlât. — Sana yemin ederim, — Al öyle ise! Reşit efendi, parmaklıkların arasından 10 altını teker teker genç Polisin &vucuna bıraktı. İbrahim efendinin gece yarısına kadar sü- ren nöbeti, diğer bir memurla değiştirilinceye kadar devrişle polis öteden beriden konuştular. Reşit efendinin eski hatıralardan bahsedişi de- likanlıyı alâka ile dinletiyordu. (Devamı var) “wee Nakleden: Kayzerin, şebekeye dahil olân. sadık tebeasının vatanperverane gayretleri, gemi batıran deniza! ta gemilerinin zabitan ve mürette batına verilen ve bazan bir mik yon markı bulan omükâfatlaris teşvik ediliyordu. Bu srada gem! nin bitaraf bir limandan (İtil memleketlerinde bir limana ha İreketini bildiren casus da bu mü kâfattan hisse alıyordu. On yedi gün zarfında bu şekilde İpek çok nakliye gemisi batırıldı Bununla beraber Almanlar fev kalâde gayretlerine rağmen az ii İfi gelmediğini anladılar. Deniz Jaltı gemileri mükemmel çalışı yorlar, casus şebekesi iyi işliyor du ama Alman torpillerinden kar tulan gemilerin adedi, onlara gö re, pek fazla idi. 'TABİYEDE DEĞİŞİKLİK Şimali Amerikadaki Alman a Janları o zaman tabiyelerini de ederek sordular: — Almanyaya harp malzeme si satmak ister misiniz? Aldıkları cevap hemen hemen, her yerde ayni oldu: — 'Tabii satmak isteriz. Fakat nakliyatı siz üzerinize (oslmalısr nız. Mesuliyet kabul etmeyiz. Amerikalılar, İngiliz filosunun Almanlara harp malzemesi gölü ren hiçbir geminin abluka hattr m yarmasına mlisaade etmiyecoği ni pekâlâ biliyorlardı. Bu sebeble üzerlerine hiçbir mesuliyet alran mağı tercih ediyorlardı. Almanlar teminat verdiler: — Nakliyatı biz deruhte ediyo” ruz. — Alacağınız malzemenin bede li Amerikan limanında vapura teslim edildiği zaman ödenmeli” dir. — Şartlarımızı kabul ediyoruz Almanlar bu şekilde, memleket lerine sevkedemiyeceklerinden © min oldukları harp malzemesi sa tin almak üzere milyonlarca mark Amerikan silâh fabrikalarını iş gal ederek itilâf devletlerine müm kün mertebe az silâh gönderik mesini temin etmekti, Alman erkânı harbiyesi işte bu sıralarda Amerikadaki ajanlarına yeni bir emir gönderdi: “İtilâf devletlerine o malzeme gönderilmesine mani olmak gaye si uğrunda hiçbir şeyden çekin” yapabilirsiniz. SABOTAJCILARA İDAM CEZASI Amerikan hükümet makamlar Gizli Vazileden Hariciye İzaman #onra,, bu usullerinin kö! giştirdiler ve Amerikan harp sa-| nayii fabrikatörlerine müracaat ! sarfettiler. Bundan maksatları da | Nakleden : | l Fon Papen, 1914 da Vaşingtonda iken. devirlerde şiddet bir mücadele başladı. Bu geniş (memleketin tar oluyor, mühimmat fabrikaları ce insan ölüyordu. Bu teğhiş hareketleri karşısın da Amerikan kongresi, tahripçi ve sabotajcıların idam cszasiba çarptırılmalarına dair bir kanın çıkarmağa mecbur oldu. “BU KORKU::Ç BİR ŞEYİ, Hususi bir vazife için Amerika iya hareket etmek emrini âldığı İvakit Joachim (fon Ribentrop “Ölüm Hussarları alayı,, nda mi ilâzimdi. Amirlerinih “hususi ve- zife,, için arkadaşlarından her hangi birisini değil de onu seçm. İlerinin sebebini bilmiyoruz. Ka nada dönüşü Almanyaya girer ken reddetmiş olmasına rağmen ona böyle vazifeler vermek isten mesindeki ısrarın elbet bir sebebi vardı. Bu sebeblerden biri de muu telif ecnebi. lisanlarını çok iy! bilmesi ve şimali Amerika-ile Ka- nadada Üç sene kadar yaşamış bulunması olsa gerekti. Onun gi” bi atılgan, daha yirmi yaşında İ- ken dünyayı dolaşmış bir ad mın âmirlerinin gözünden kaç* maması tabilydi. sine Amerikaya gitmek emri ve- rildiği zaman kendisini orada bek | liyen vazifenin mahiyeti hakkın- da şüphesi olmamakla (o beraber fon Papen açıkça izahat verince ürperdi: — Bu korkunç bir şey! diye mi rıldandı. Ben her geyi bekliyor- dum ama böyle bir şeye Hazır lanmamıştım. Burada yapacağım miyeceğiz. İcabında sabotaj da (iş bir casusun yapacağı o işten|markın “casusun ücreti ifarklı değil! i Fon Papen güldü: — Size bir hikâye anlatayım. İdedi. Saf bir askeri ataşenin hi" kâyesini... Bu adamcağız, askeri le sabotajeılar arasında işte bu |ataşeliğin alelâde bir vazife oldu ŞA MASAL ÇOCU KLARI IN AŞK VE HİS ROMANI: MUZAFFER ESEN hat Bi Nazırlığına... | Fetni KARDEŞ | muhtelif mıntakalarında infilâk-| yıkılıyor, bu felâketlerde yüzler | Genç mülâzim, Berlinde kendi; 22 AĞUSTOS — 1839 İl ğunu sanıyordu. Fakat bir let sohra, kendisinden bekle şlerin, bir askeri ataşenin fı İyet dairesinin çak dışında old vu kabule mecbur kaldı. Almanya harptedir; bins* syh harp kanunları caridir. »beble elde ettiğim bütün © ümatı... Fon Papen durakladı, sonr# ümsiyerek devam etti: — Pardon! hikâyemde # sın ehemmiyeti yok, bu < #e9 “ sim zikretmiyelim. Bu geni #* *eri ataşenin elde ettiği 4 malümat Almanya için son dö mlihimdi. Gayreti gitgide arttı ve Bö de umumi! erkânıharbiyeye © mühim malimat göndermeğe * lıştı. İşte böylece, bu askeri #“ farkında olmıyarak ve evvö” emiyerek vazifesini — deği Almanyanın Amerikad8 İgizli ajanı oluvermişti. İşin fenası, Amerikan hükW” makamlarının oynadığımız keşfetmiş olmalarında... On gün kadar evvel Amerika K8' ye müsteşarı Lang büyük ikont fon Pernsdorfa tahi müracaatte bulunarak, bef deniz ataşesi yüzbaşı Boy” geri çağrılmalarını Berlini” ietemesini resmen talep etti. Vaziyet şimdi bu mersi Yarın öbür gün Almanyays meğe mecbur kalmam pek # temeldir. Bu sebeble buradâ İlunacağım çok kısa zamaff | kullanarak size işler ( hak” İmalümat vermeliyim. Evvelâ © yardımcılarınz ve meslektaş” İnizla tanıştırayım. Fon Ribentrop söyledi: ; — Miraf edeyim ki nt bana verilen “askeri mahiyetini hiç de böyle e etmiyordum. Ve gene i yim ki eğer bu hususta m şüphem olsaydı tayin (emi İgeri alınması için elimden vapardım. Geçen sene ağustosunda. dk. İmanyaya dönmeğe muvafla ğ İduğum zaman, Alman topi vi ayak basar basmaz bana benzer bir teklifte bulunm” 1. Cephede bır muharip (© değil, vatanıma ecnebi bir # lekette gizlice hizmet etmek tile çalışmam mevzuubah: Teklifi reddettim. Çünkü i e ağ FEK Gİ fakat eli sıkılmaz, sözünü mamıştım. Fon Papen itiraz edecek Ribentrop ona meydan den devam etti; ak şt ei ver) ( Dahi bey tarafından gönderilmiş sı daha yakışıklı olurdu. u sözleri söyliyen hizmetçi Kğ tadaki masayı boşalttı Ve Nedli buketini masa üzerine yemi birdenbire haykırdı: — Küçük hanım! Burada cük bir paket daha var. Onu 8 Ni | sınız, | Behire hümmalı ellerle pak&fİ eği! | layan kordelâyı çözdü. Beyaz Kutu aşılır açılmaz güzel bir | getirdiler, : ., — Buraya getir. — Daha akşam olmadı ya. Senir — Getiriyorum. Aman bir hediyeni de kabul ederim. Hele bu niz... Ne güzel çiçekler bunlar. kediye kıymetli bir mücevher olursa o nu gece de alırım. Hizmetçi demeti Behireye verdi — — Bunlar; herhalde Neelâ — Ben mütevher getiremem ki he © göndermiş olacak... nımcığım. Onu getirse getirse Nihat bey getirir, Yalnız benim de dünden — Neclânın beni bu kadar düşün haberim olsaydı çoban armağanı çam idim öyle sevindim, öyle sevindim — gekızi kılıklı bir şey ben üç gönderir gi dim. 7 — Fakat Neclâ hanım ne diye bü — Canım, seni hediyen ne vekit o” Şiçekleri sabah sabah gönderdi. sa olur. Behire bir taraftan hizmetçi kadın la konuşurken, diğer taraftan da Ni lânm hediyesine bakıyordu. Şeffaf kâğıtlar altından bir demet güzel pen be karanfil göründü. Bundan başka Oyacak bir tazelikteydi & Üzerlerinde bir zarf, birde paket ovardı. Pake hâlâ şebnemin izi ölen çiçekler. tin üzerine gayet sanatki ranc Behire ellerini çırpı: örülmüş dantelâ bir bağ. Meltup, Behirenin yirmi iki yaşına obasışını tebrik ediyordu. Behire açık pencerenin (o yanında durmuştu. Gittikçe parlaklaşan gü neş genç kızın altın saçlarile oynuyor. Behire tekrar tekrar Neclânın mek- tubunu okumakla meşguldür. Söyle“ diğin! anlayan bir insan hazzıyla Be hire kendinden geçmiş sayılabilir bu anda, Biraz sonra başka iki demet geldi. Bunlardan birisi eski bir mektep ar- kedaşından geliyordu. Mütevazi bir” kaç beyaz gül. Diğeri en nadir ci çeklerle süslenmiş muhteşem bir se petti. Uzun çiçekli saplar, inanılır — Ne güzel çiçekler, (o bunlar. Bu sepeti bana kim gönderebilir? Behire bu suali sorarken bu çiçek» leri kimin gönderdiği içine doğmuştu. Sepetin kenarına İlişirilmiş oOkarta bakmaktan âdeta ürküyordu. Orada umduğu ismi göremiyecek olursa çok üzülerekti. Bereket versin bu korku” su boşa çıktı, kartta beklediği ismi gördü. Sevinçten yüzü penbeleşti. içindeydi. görse” kaplı mini mini bir kutu çık hanım mastan fışkıran binbir ışık gen€ yüzüne çarptı. Echire kendinden geçmişti. ya | rır gibi: — Aman, ne sürpriz.. Ne güsel Wi dantif, “ Genç kız, hayretten yam ği lerle, parmaklarının ucunda tifin plâtin zincirini tutuyordü: Behire bir saniye için güzel pe” cevheri boynuna takı. Genç d müdevver göğsü üzerinde parlak yi mas, berrak bir güneş dalgası güzel duruyordu. ) (Devamı var) Hizmetçi kadın merak sordu: — Bu güzel sepeti gönderen kim. — Çocukluk srkadaşım Necdet Hani birkeç defa buraya gelmişti. Şu doktor.. — Hani şu zabit mi? — Evet, — Ne yazık. bu — Bilmiyor musun.. Bugün benim doğum günüm de ondan. — Ya öyle mi hanımcığım.. Eğer © bunu bilseydim ben de bir şey geti- rirdim. Behire kahkahalarla gündü: güzel demetin Ni GE A İ kei ie