Ankara radyosunun alafranga musiki programına dair EÇEN haftaki konuşmamız- da Atvkara radyosunun, ru” siki ve neşriyat programın: göz - den geçirmiş, radyonun en kuv » vetli tanıtma vasıtası olan zama - nımızda Ankara radyosunun da memleketimizi harice tanıtacak peşriyatta bulunmasi temennisine dayanarak bazı noktaları işaret et-| miştik. Ankara râdyosunun (bilhassa günde altı buçuk saat gibi kısa bir neşriyattan İleri gelen bu noksan- lardan başka, alafranga musiki meşriyalındaki bazı var ki bugünkü konuşmamızda da bunu bahis mevzuu yapmak isti . yoruz. Bu ihmal bilhassa alafranga musikiye ehemmiyet verilmemek * ten, daha doğrusu, halkın ehem - müyet vermediği kanaatinden ileri geliyor, Radyosunun başındaki bir iinleyicinin, çaldıklarır: alâka ile dinlemediğini düşünen Küçük Or) kestra, bu alâkasız - zannettiği - dinleyiciye adeta baştan savma bir konser veriyor: Programa riayet etmiyor. Gaze- tedeki programa (bakıyorsunuz Liszt'in 2 inci Macar Rapsodisi vaktimiz kalmadı, diye çal- muyor. Başka bir akşam bakıyor - sunuz, yine bu güzel parça prog. ramın ilk numarası; orkestra bu - nun yerine bize başka bir şey ça - luyor. (O akşam. Hatırlıyorum! programda küçük orkestra şefi Necip Aşkın olarak gösterilmişti, onun yerine - spikerin söylediği. ne göre - Ferit Almar #lare etti, Her halde bu orkestra şefi, Macar Raspodisini küçük orkestra ile çalmamayı daha muvafık bulmuş bulmuş olacak.) Hakikaten, Küçük Orkestra bize güzel parçalar © dinletemiyecek kadar küçük. Adeta orkestra de - gil, bir band. (Aynı çalgı âletle- rinden müteşekkil bir heyete band derler ki, bizim çigan orkestrası dediğimize de çigan bandı demek lâzımdır. Çürikü onda da çalgı ta- kımı hep keman ve viyolonçello - Man müteşekkildir. Bizim küçük örkestradan 'da kulağımıza hep Ey gıy bir keman sesi geliyor. Arada sırada da bir piyano sesi Onun için, bu “orkestra,, halif or. kestra parçalarını bile iyi çalamı- yor.) Küçük orkestranın programm * da göze - daha doğrusu kulağa » çarpan bir diğer taraf, parçaların bemen hemen muayyen bir reper- toire içinde dönüp, dolaşması; Tâncke, Hans Lölr, Hans Schnei- der, Müller, Vinckler.. Küçük Or. kestranın bellediği bestekârlar, - ve çaldıkları bunların Bemen he- wen hep aynı parçaları, Hattâ ba- zan öyle oluyor ki bir hafta içinde küçük orkestra aynı parçayı bir kaç gün tekrar tekrar çalıyor, ça. Jiyor, ertesi hafta başka bir parça. yi birkaç gün tekrarlıyor. - “Ak Şam üzeri: Hazin parça, “Köye dönüş,, “Seyahat şarkıları,,. KU. çük orkestranm ezberlediği ve ça- la çala bize ezberlettiği pârçalar, Hafif wrusikinin üstat bestekârla» fr olan Straussların, Leharların meşhur parçalarını pek nadir din- Hiyoruz, Radyo orkestrası şüphösiz kü. çük orkestradan daha kuvvetli ve proğramı da güzel seçiyor. Fakat, maalesef onu bugünlerde pek din- yemiyoruz. Her halde yaz tatili yapıyor Riyaseticumhur O örkestrasının ihmalleri de| İ Dinlediğimiz (4 Dinliyeceğimiz Mozartın 12 yaşındayken bestelediği opera “Bastlen'le Bastienne,, İsmindeki küçük operasını bestelediği zaman Mozart daha on iki yaşında idi. Fakat o yaşta iken bütün musiki dünyasında tanınmıştı. Babası onu ve &ız kardeşini almış, Avrupanın birçok büyük şehirlerinde dolaştırarak onlara konserler verdirmişti. Bu konserlerde bilhasta küçük Mozart bü- yük bir hayranlık ve alkış toplamıştı. Mozartın on iki yaşında iken bestelediği bu ilk opera ondan sonraki eserlerine nazaran çok küçük ve zayıftır, fakat yaşına göre şüphesiz bir şaheserdir. Mozart bu opetasının mevzuunu Rousseau'nun “Küçük Falet. , ismindeki komedisinin tercümesinilen almıştır. Sahne, kırlarda geşiyor ve içinde yalnız üç kahraman vardır; Bastien ile sevgilisi Bastienne ve bir de onların ak:l hocası olan Calas. Bu adam onla- r: bir gün kavga ederken görüyor ve aralarına girerek barıştırıyor, nihayet eserin sonunda iki sevgili evleniyorlar. Bu basit mevzulu operanın musikisi de basittir. Fakat on iki yaşındaki Mozartın &seri Miye zevkle dinlenebilir. Pazar günü İstokholm radyosu Mozartın bu ilk operasını ça. İarak dinleyenlere bu zevki verdi. ismi Emerich Kalman kendi eserlerini çaldı Bu günün meşhur operet bestekârlarından biri olan Emerich Kalman bugün 57 yaşındadır. Fakat şöhrete çok erken yaşta vasıl olmüş birçok bestekârlar gibi o da adeta geçen asrm sanatkârla- rından sayılır. Zira “Küçük Holanlalı Kiz,, veya "Çingene Pren- sesi,, çok eski ve meşhur pârçaalıdır. Kalmân uzun seneler Viyanada yaşamış bir Macar sanatkârr- dir. Bununla beraber, musiki tahsilini Budapeştede görmüş ve 1907 de Franz Joseph mükâfatı kendisine bir Budapeşteli #ıfatile veril | miştir. Bugün İsveçte bulunan Emerich Kalman pazar günü İs - tokholm radyosunun orkestrasını idare etti ve bu konserle beste- kârın kendi. sactlerinden bazıları çalındı. Bitmemiş senfoniye bu isim niçin verilmiş ? Pazartesi akşamı Hamburg radyosu Bethovenin “Leonora u- vertürü,, ve Şubertin “Bitmemiş Senfoni,, si ile güzel bir konser verdi, , Şubertin bü meşhur senfonisinden radyo sayfalarımızda bun. dan evvel de bahsetmiştik, “Bitmemiş Senfoni, bu ismi taşımasına rağmen, uzun bir e- serdir ve hattâ İnsana hiçbir zaman bitmemiş hissini vermez. Ona “bitmemiş,, isminin verilmesi şundardır Senfoniler umumiyetle dört parçadan ibaret olur. Halbuki Sehubert'in bu siminör senfonisi iki parçadan ibarettir. Acaba bestekâr bu iki parçadan sonra iki tane daha ilâve edecek miyği? Vakıa, senfoninin. müsveddesinde, ilk iki parçadan sonra, bir ü- şüncü parçaya başlanmış ve birkaç nota yazılmıştır. Fakat Sehu- bertin bunu, herhangi bir hâdise ile değil, sırf kendisi istemediği için bitirmemiş olduğu eserini iki parça ile tamamlanmış bulduğu düşünülebilir. Zira senfoninin yarım kalmasa hiç bir sebep yoktur. Bir iki sene evvel gördüğümüz “Bitmemiş Senfoni,, filmindeki mevzu hakikate istinat etmez. Bestekârın hayatında — öyle bir sahne geç- miş değildir. “Bitmemiş Senfoni” ilk dela kirk üç sene tonra çalınmıştır. ki o zaman Schubert öleli otuz yedi sene olmuştu. Yan; Se'rabert bu senfoniyi yazdıktan 6 sene sonra ölmüştür, Her halde bitirmek | isteseydi bu müddet zarfında bitirebilirdi. Onun için “Bitmemiş | senfoni, yi bestekârının o haliyle bitmiş saydığına inanmak lâzım gelir, Meşhur orkestra şeflerinin konserleri - Açılacağını haber verdiğimiz Lucerne (İsviçre) musiki festi- vali devam ediyor. Festivali Toscanini aşıp İlk konseri idaresinde. ki orkestra ile verdikten sonra yerini Avrupanm bugünkü meşhur diğer orkestra şeflerine bıraktı. Bu arada meşhur İngiliz orkestra şefi Sir Adrian Bawk pazar akşamı idare ettiği orkestra ile güzel bir konser verdi. Könserie Haydn'ın meşhur viyolonçello o konçertosu çalındı. Bu eser, Haydn'ın viyolonçello için yazdığı altı konçertodan biri- | dir. Fakat meşhur olarak bu kalmış, ötekiler unutulmuştur. —— mL kk Klâsik parçalar! HABER — Akşam Postam | Kaiyada Dinlediklerimiz Dinl iş Bu akşam (persembe) saat 9.30 da Paris (PTT) istasyonunda Ollivier'nin “Sihirli Orman,, piye- sinde vol alacaklardan MI, Rene Bourgeon | ye Biliyor musunuz ? w; 1 — Nevyorktan Londraya ilk defa olarak telsizle ne za - man resim nakledildi? 2 — Bugün güneşteki leke. lerin fazla görüldüğü, muhte- if arz ve hava hâdiselerine te sir ettiği bir devirde bulunu - yoruz, Bunun radyo üzerine de tesirleri fazladır. Güneş lekelerinin faaliyet devresi bir daha kaç sene sonra baş, lyacaktır? 3 — iki meşhur Macar o - peret bestekâr hatırlıyor mus sunuz, kimlerdir? Bunlar retlerini nerede kazanmışlar - dır?, Cevapları 1—1921de. 2 — Güneşteki lekeler her on bir senede bir fazla görül“ mekle ve dünya üzerinde te- siri olmaktadır... Binaenaleyh. önümüzdeki senelerde radyo- Iamız bu lekelerin tesirinden kurtulacak, ön bir sane sonra tekrar güneş lekelerinin tesiri görülecektir. 3 — Franz Lehar ve Eme. rich Kalman. İkisi de Viyana» da meşhur olmuşlardı serleri “Vi ve © i ve operet mu. sikisi arasında sayılır. meşhur eder, şarkıcı mı şarkıyı... Bugün Amerikan radyo ve mu- siki dünyası “Tavuk mu yumur- tadan çıkar, yumurta mı tavuk » tan,, gidi bir mesele ile meşgul bulunuyor, Şarkı m: şarkıcıyı meşhur eder, şarkıcı mı şarkıyı? Bundan evvel de sinema dünya sında aynı şekilde bir münakaşa açılmıştı: Artist mi filmi meş - hur eder, film mi artisti? O sinema âleminin dağdağası İve şakası arasında kaynadı gitti | ve mesele esasen biraz da alay ol- sün diye ortaya atılmıştı. Halbu- ki şarkr - şarkıcı meselesi ciddi bir şekille münakaşa ediliyor. Mesele, N CB (Amerikan mil- Ni radyo şirketi) nin merkez teşki- Iâtt musiki müdürü Mr. Roy Shield tarafından İleri sürülen bir fikir üzerine ortaya çıktı. Mr. Roy söylediği bir konfe - İransta “şarkıyı şatkıcı değil, şar kığıyı şarkı meşhur ederi, dedi, O- İnun üzetinç şarkıcılar itiraza kalk tılar ve: — Hayır, dediler. Asil şarkıyı eceklerimiz £ Şarkı mı şarkıcıyı! Gençlik madeni Yazan: Dr. G. A. Eski zamanlarda EZ a göre, insanlara Çİ N < k, ebedi hayat ve. vE ZN simya recek olan maden, madenlerin en kıymetlisi altın olabilirdi Ancak altmı kendisin hirlemeden yutturmai bulunamadığından di liğe de bir çare 1. i genç bulunamamış” Altından sonra keşfedilen plâtin ondan daha pahalı ol makla beraber ona altındaki hassayı İsnat eden olmamıştır. Buna karşılık, şimdi gençlik madeni diye bilinen man- yeziyom madenidir. Evet, fotoğrafçıların gec: karanlığın” da resim çekmek için birdenbire parlattıkları Manyeziyom.. Hayatımıza gençlik ışıklarını veren de bu maden olduğu anlaşılıyor. Hem de eski zaman simya erbabının altın için dedikleri gibi, bir kuruntu olarak deği canlı kısımların gencini, ihtiyarı kimyaca tahlil ederek gençlerde çok, ihtiyarlarda pek az bulunduğu içi Vücudumuzda kireçle manyeziyom biribirine zit mükim madendir. Manyeziyomun çokluğu gençlik, kirecin çokluğu ihtiyarlık demektir. Insanın yaşı ilerledikçe vücu- dundaki kireç artar ve manyeziyom azalır. (Onun içinde yeni zamanın kimya erbabı olan hekimleri arasında, cuttaki nesiclerin ihtiyarlamasma mâni olmak üzere man yeziyom yutturanlar da vardır, (Bunu öğrenince, sakın fo toğrafçının elinde gördüğünüz manyeziyom telini yutmı- ya kalkişmayınız. Genç kalmak için manyeziyim yutturma" nın yolü vardır. Onu (da ancak mütehassısları bili Bu madenin gençlik mayası olduğuna en insanların ve hayvariların gençlerinde ondan çok, ihtiyar- larında pekaz bulunmasından ziyade, nebatatın yeşillikle- rinde © madenden daima ehemmiyeti bir nisbette bulun * masıdır, Nebatatın en ziyade taze kısmı da - herkes bilir « yeşil kısımlarıdır. İnsan da ne kadar genç olursa vücudunda o kadar çok manyeziyom bulunur. Meselâ yeni doğan çocuğun * vilcu- dunda bu maden annesindekinden daha fazladır... Gençli- gi en iyi belli eden, galiba hareket olduğu için bu maden en irekte, karaciğerde ve en az barsaklarda, Ke miklerdeki başka.. Bir de kanın terkibinde epeyce mühim nisbette vardır. Olgun yaşta bir adamın - çabuk ihtiyarlamamak için - bu madenden günde iki, üç yüz miligram kadarım . gıdaları arasında Bülmüiya“iktiyacı olur. Her gün o kadar manyezi- yom yemiyen bir adamın çabucak ( ithiyarlamıyacağını kimse temin edemez, . Etlerde manyeziyom madeninden devede kulak kabi" linden denilecek kadar az bulunduğundan et yemekle gençlik verdiğini İddia eden olmamıştır. Balıklarda da pek az. Hayvanlardan yalnız sümüklü böcek - belki otların ara“ sında yaşadığı için - yüzde 259 miligram manyeziyom “ve rir. Demek &i insan günde yüz gram sümüklü böcek sala“ tası yeyebilseydi o €bedi gençlik sırrını bulmüş sayılabilir. di, Buğdayın kabuğunda çok manyeziyom varsa da ö tüldüğü vakit kepekte kalır. Ekmeğin kabuğunda da hay lice bulunur. Bu mevsimde taze mısırda ehemmiyetli nis- bette.. Yulafta da çok olduğundan çocuklara ötedenberi yu- laf unundan bulamaç tavsiye ederler, Pirinçte pek az., Ku- ru fasulyede hatır: sayılırsa da mercimekte nafile (Be zelyedeki fena değil. Taze sebzelerin yeşil tarafları, tabii, daha çek man yeziyom verirler. Meselâ ispanak, fakat yeşil taraflarında âzdır. Yemişlerden bu mevsimde en iyileri badem, findik, ceviz.. Üzlümde az, kavunda fena değil, fakat karpuzda fenâ hiç gibi.. Armutta ve elmada da pek az.. İncirde hatırr sa- yılacak kadar. Çikolatada manyeziyon madeni yüzde 293 miligram bulunduğundan çocuklar onu çok severler. Sis de günde yüz gram çikolata yiyebilirseniz bir günde Jüzu- mu olan manyeziyomu ondan bulursunuz. Bu kadat çiko lata yemek, biraz yukarıda söylediğim yüz gram salatayı yemekten elbette pek çok kolaydır. olmıyan “ #lalım. Bunlara hep aynı şarkıyı söyletelim: Ne şarkı meşhur olur, re şarkıcılardan biri. Fakat, hepsi ayrı aytı bir şark: söylesinler, İç- lerinden hangisi yerine ve zama - mına göre güzel bir şarkı intihap ettiyse o meşhur olacaktır... Mr. Roy Sehield ilâve ediyor: “Misal mi istiyorsunuz? İşte Bing Crosby eskiden beri şarkı söylerdi, fakat meşhur değildi. Halbuki, bir gün “Gecenin mavi- si,, ni söyledi. Birdenbire meşhur oldu, Şimdi bizim aklımıza Bing Crosby denince “Gecenin Mavisi,. gelir, Sophie Tucker denince de “O günlerden biri,,! Amerikada radyo musiki müdü- rünün fikrine iştirak edenler de Pazar günü İsteselem radyosun” Monserini de ancak haftada bir de-! fa dinliyebiliyoruz. Ankara radyosunun musiki programındaki, bir beste -'a kâr hakkında konferansı. ve eser -| tüzümüz için bunların çoğaltılmı. Vv.G. İerinden parçalara da rastgeliyo İsim: ve bununla beraber küçük or- alafranga | ruz. Şüphesiz bu, sevinçle karşı -| kestranın da daha az ihmalle ça - Zumız bir şeydir. Musiki kül -İ|lışmasını temenni ediyoruz. meşhur eden biziz!.. var, şarkıcıları müdafaa edenler Münakaşaya devam eden radyo,de Bu suretle, tavuk rmi yumurta” musiki müdürü fikrini şöyle mü-|dan çıkar, yumurta mı tavuktan meselesi henüz halldiilmemiş bu. iktidarda birkaç şarkıcı lunuyor da “Ayı ediyor; da bendi eserlerini çalan orkes0* yı idare eden meşhur Macar bö” tekârı Kalman $ , h K