Sürattaazam hadde ulaştık mı? Rekorlar boyuna yükseliyor, fakat bu yükselişin elbet bir sonu son gelmiş ve sürat bu vardır, Fakat bizden sonraki nesiller için hiç iş kalmamış değildir Nakliyattaki sürat hakkında bir çok medhiyeler yazıldı, sürat sahasmda elde edilen başarıların bütün inkilâbların en derini ol - duğu söylendi; medeniyetin ya - yıümasmda oynadığı hayati rol belirtildi. Fakat, bu “sürat inkilâbı"nin ârtık bir dönemeç noktasma, hat #A belki de sonuna varmış bulu- nuyoruz. Asrm başlangıcından - beri, hususile harbın sonundan- beri, münakale vasıtalarında sü- ratin baş döndürücü bir hızla art masma şahid olduk; Rekorlar, kütlelere emniyet veren bir inti- zamla ve büyük zahmetlere ma- hal kalmadan yükseliyor. Sokak HABER — Akşam Postası" haddine dayanmış gibidir kkekkkbkkkk kkk kkkkkkkbkkkkkkkikkkii # adamı, her gün daha hızlı gidece giz, diye düşünüyor, Fakat hayır! imkânlarımız Son, haddine varmış görünüyor. Bunları aşmak için, kalbi ve asa- biyle insanı ve fennin kanunları- ni değiştirmek icab eder. Sürat €kmeğini neslimiz bitirmiştir, ge 20 inci asır sürat asrıdır. 21 inci asır bu sürate ne ilâve işliyen trenler vasati 110 ve hat tâ 120 kilometreyi aşmaktadır - lar. Otoraylar 130 ve 140 kilo - metreyi kolaytıkla yapabilmek - riye ancak bir kaç kırmtı kal — |itedirler; Ticari hatlarda rekor, mıştır. Ve haleflerimiz, pek kü çük fari 1939 rekorlariyle iktifa etmek mecburiyetinde ka- tacaklardır, İzah edelim: Altı bin sene evel tekerlek i - cad edildi, 40 sene evel koşu oto- maobilleri Bordo - Paris arasını Yasati 25 kilometre ile alıyorlar- dı, Bugün Campbell'in bütün bir servete mal olan otomobili on, on beş, saniye zarfında süratini saatta 485 kilometreye çikar - maktadır. Oda bu koşuya tek müsaid yer olan bir amerikan plâjmda. Dahası? Dahası bu. Belki başka bir ucube makine ile bir başka kum çölünde 600 kilo- metreye varmak mümkün ola - caktır, Fakat otomobilin sürati burada kalmaya mahkümdur, Fakat bu da bir istisnadır, s- lelâde cinsten koşu otomobilleri husus! sahalarda ve o da bir kaç saat için 300 kilometreyi güçlük- Je bulabilmektedir. Bir çok mem- leketlerin bugünkü yollarmda i- 88 100 kilometre sürat demek, büyük bir sinir gerginliği ve ka-| ihtimalleriyle dolu| paklanmak bir canbazlık demektir. 100 sene sonra için tahminler| de mi bulunalım? Bazı cüretkârlar 600'ü aşa caklar ve belki 560 yi bulacaklar |daha da fazlalaştığı zaman a ye süratı belki dır. Fakat bu sürat hususi oto- mobil sahaları üzerinde ve ancak bir kaç saniyelik zaman için o- Jacaktır. Otostrad'lar üzerinde muntazam kamyon ve otokar ser- visleri vasati 150 kilometre ya- pacaklardır. Sizin ve benim gibi Berlin — Hamburg arasında 127 kilometre süratle giden trene a- iğdir. Elektrikle müteharrik olan bazı italyân'trenldfi vasati140 kilometreye kağar çikmişlardır. Tecrübe seferlerinde Fransada 50 tonluk altı vagonlu bir tren saatte 164 kilometre yapmış, İn-| gilterede 220 ton yük çeken bir) lokomotif süratini 173 kilometre- ye çıkarmıştır. Almanyada 250 tonluk bir tren 10 kilometre üze- rinde vasati 187 kilometre yap- miş ve bazı noktalarda 192 kilo- metreye kadar çıkmıştır. Elekt - rikli trenlerle yapılan tecrübeler- de, İtalyada saatte 190 kilomet- reden fazla sürat elde edilmistir. Bugatti otomotrisinin Fransa» ya temin etmiş olduğu 196 kile- metrelik rekor, Amerikada ir arabası tarafından sâatte 197 ve Almanyada 200 kilometre yapıl-| mak suretile kırılmıştır. Böylece, demiryollarında kull; vası talar ne olursa olsun 200 kilomet re sürat bir azami had olarak kalmaktadır. Bu rekor kırılacak mıdır? Eğer demiryolu bugünkü | İsekliyle kalırsa hayır! çünkü çok süratli seyir esnasında vagonlar- İda hiç de hoşa gitmiyen bir sar- sıntı husule gelmektedir, sürat sarsınt:, raydan fırlamak tehli - kesi şeklini almaktadır. Gerçi traves sayısının arttır! ması, daha ağır raylar kullanı maâsi gibi hatları kuvvetlendire- cek tedbirler düşünülmektedir. Fakat bu mahzur önlense bi frenlerin ıslahı suretiyle bu 120 kilometre haddıni azami 150 kilo- İletiye çikarmak kabil olabilir, fakat daha fazlası mümkün gö- rünmüyor,. Yüz sene sonra bun dan daha fazlasının yapılabilmesi için bütün hatların yeniden inga- sı, bütün köprülerin yeniden ya- imada ve gismdi biç bi» fikir mehi: Bi olr İsisteminin keşfi icab eder, Gemilere gelince Normandi vapuru Amerika hat- tında “mavi kordelâ” yı kazandı. Bunu uzun zaman ve belki de e- bediyen muhafaza edecektir. Bir çok kimseler bu süratin aşılamı- yacağı kanaafindedirler. Gerçi su üzerinde daha” hızlı gitmek münikündür, Meselâ tek kişilik yarış motörleri saatte 140 kilo- metreyi aşmışlardır ve 2600 ton- luk yeni fransız torpldoları sa- atte 83 kilometre yapmaktadırlar reköru). Fakat oObüyük yoleu gemileri yarış icin inşa e- İdilmezler ve her şöyden önce ti- jcari maksadlar göz önünde tutu- İlarak vücude getirilirler, Sürsti arttırmak için hacmi de arttır - mak lâzımdır. Şüphesiz ki 25 ve ya 30 sene ra bugünkü transatlantiklerin yerini #lacak olan yeni gemiler inşa edilirken vücuda getirilecek İolan bazı tadilâtla bugünkü 58 60 a veya 65 şe çıkarılacaktır, fakat hiç bir İtransatlantik 100 kilometre süra- tu ulaşamıyacaktır. İ Su üzerinde bundan daha bü İyük bir sürate erişmek için bi fransız mühendisinin projesini itatbik mevkiine koymak icab e- imkânların " azami edecektir acaba? onları bir kenara bırakalım. Bun | ların sürati hiç bir zaman saatte 150 kilometreyi aşamaz. Tayya- relerde çok daha fazladır. 1500 kilometre kadar uzunlukta mess- felerde en iyi münakale tayyare- leri saatte 330 kilometre ile ikti-! fa etmek mecburiyetindeğirler, şa ikili mümkün olduğu tak-| dirde, kompresörlü motörlerle saatte 430 kilometre yapılabilir, fakat ancak 800 kilometre yük- sekten gitmek şartiyle. Fakat bu neviden tayyarelerin, yolcuların hava tazyikinden müteessir olma- İmalerı için hususi surette hazır- lanmış kamaralara malik olmala- ri icap eder, Bununla beraber, aynı kuvvete sahib kalmakla beraber motörle- rin ağırlığını yarı yarıya indire- cek olan yeni keşifler sayesinde 13 kilometreden fazla yükseklik- te saatte 800 kilometre sürat te min etmek mümkün olabilir, Fa- kat böyle bir netice de pek yakın bir istikbalde tahakkuk edeceğe benzememektedir, Şimdilik 710 kilometre (azami haddinde duran tayyareler yerine iroplan'ların (9) gösterdiği im- kinlar çok daha müsajddir,. Şim- den bugün sahib olduğumuz materiyellerle 16 tonluk bir (Ji- roplan, 12 yolcu taşıyarak Paris- ten Nevyorka 10 saatten daha kı- sa bir zamanda gidebilir. Fakat yıldızlara gitmek için mermigibi atılması düşünülen) nakil vasıtalarına gelince, bunla- rin ortaya çıkardığı büyük güş- lükler henüz hal edilmiş olmak- tan uzaktır. Filhakika bu neviden mermilerin hereket ve sukutu, Eşya yüküdü azaltmak veya tays|” dığımız yep yeni bir fren | y: Fındık dalının esrarı Dr. sc. A Fındık dalının pek eski za» manlardanberi iki büyük mari: feti vardır: Bu marifetlerin bi- ri, bir nazar isabet etmesiyle hastalık gelebileceğine inanan eski zaman hekilmlerinin işle. rine yarardı. Bir hastada nazar değmiş olduğundan şüphe edi ince İmdık ağacından taze taze bir dal koparılır. Ateşte yakı. larak bıraktığı kül elenir, zar isabetine uğramış hasta bu kül üzerine idrar ettirilirdi. Bu acayip mahlül ateş Üzerinde kaynattırılır ve duman çıkması bittikten sonra kalan maddenin arasında saç telle. ri görülürse hastalığın nazardan geldiğine şüphe kalmazdı. Yazan : na. Bu zamanda nazar İsabetinden hastalık gelebileceğine inanan « hem 'de pek yeni fil * hekimler bul kla be- raber bu türlü hastalık teşhisi için fındık dalın külü ile id. rar kullanıldığı artık hiç işidilmez.. Buna karşılık, ellerine bir fındık dalı alarak yer altında su cereyanı keşfeden çarık- İı mühendisler hâlâ vardır. Bu mühendislerin buldukları su cereyanını gözle gördükten sonra onların kudretlerine inan- mâmak mümkün değilse de, fındık dalı ile yeraltından akan su arasındaki münasebet şimdilik esrar halindedir. Fakat fındığın yemişinde nilmemiş esrar kalmamış- tır, denilebilir. Fındiğın en yeni keşfedilen büyük serrı İki mühim vitamin hazinesi olmasıdır. Fındığın tazesinde BI vi. tamininden, başka hiçbir yemişte, ve hiçbir sebzede buluna- mıyan yüksek nisbette, yüzde 200 ölçü vardır. Bu vitamin, hatırlarsınız ki, sinirlerin müvazenesini temin eder, onlara kuvvet verir, Fındığın bu türlü vitamininden yeni çıkan bu tabi. haber, daha eski zamandanberi kullanılan rinin pek isabetli olarak kullanıldığını da gösterir. Bu tabir « tabit bildiğiniz gibi . bir taraftan işveli olmakla beraber, bir taraftan kendilerine hâkim olarak yakayı ele vermeyenler hakkında kullanıldığına göre, fındıkçılar sinirlerini kuvvetli tutmak hastasını BI vitamininden alırlar demektir. B2 vita- mininden de fındığın tâzesinde yüziç - gene başka hiç bir yemişte ve hiç bir sebzede bulunamıyacak yüksek nisbette “fndıkçt,, olarak . 270 ölçü vardır. Bu vitaminler de yediğimiz şekerle- rin vücuda yarayaçak;hale gelmesini temin ettiğinden, mez tatları arasında fındığın neden pek yakış ze vitamininden de fındıkta yüzde 50 miligram - yân kadar - bulunduğundan bununla dişlerin : çürümem met eder. (Bundan dolayı olacak ki insan fındığın kabuğu. nu dişleriyle kırmaktan hiç yorulmaz, Beslemek bakımından da fındık pek değerli bir gıdadır. “Tazesinde hile su nisbeti yüzde ancak 3.5 olduğundan geriye kalan yüzde 15.5 azotlu, 61.16 yağlı, 13.22 şeker olacak maddeleriyle insana bol bol kalori verir. Yüzde 3.84 nisbetin- de sellilor maddesi de pekliğe kargı hizmet eder, Kurusunda su hiç olmadığından öteki maddelerin yüzde nisbetide biraz artar: Azotlu maddeler 16.30, yağlıları 63.37, şekeri ve şeker olacak maddeleri 13.70, sellüloz maddeşi de 4. Besleme bakımından da, hazım cih. len de İındik. ceviz» den üstündür, Fındığın cevize nisbetle büyük bir iyiliği de alkalen ol- roasıdır. Ceviz bütün yemişler arasında tek başma olarak, kana ekşilik verdiği halde, fındık öteki yemişlerden ayrılma. mıştır. Hem de alkalenlik derecesi yüze 7.25 olduğundan, ayni miktarda €kmekle birlikte yenilince ekmeğin kana ver- diği ekşiliğe tamam taman karşı koyar, ; Madenler cihetinden, fındığın en ziyade Ogöze çarpan madeni 200 miligram kireçtir. Bu bakımdan fındıktan üstün ancak incirle badem vardır, Şu kadar ki fındıktaki fosfor yüz- de 300 miligram olduğundan, aralarındaki nisbet 0.66 çlunca ikisinden de istifade o derecede olur, Fındığın çeliği - badem. den başka, yemişlerin hepsinin Üstünde olarak - yüzde 3 mi- ligram olduğu için kansızlara deva gibi gelir. Erkekleri baba etmek için Hizumlu çinko madeninden » cevizdekinin yarısı kadar - yüzde 1 miligram varsa da zekâyı işletecek ve bayan- lara güzellik verecek iyot madeninden fındıkta » maalesef . hiç bulunamamıştır. Bundan dolayı fındıkçı, hem de güzel olmak İstenilirse taze fasulye yemeği ihmal Oetmemek lâ- zımdır. Tab, fırıdıklı taze fasulye değil, yemeklerde ayrıca. iyot madeni bakımından sarmısak herşeyden üstün olmakla beraber taze fındık O sarmısak kokusunu bastırmaz.. Taze fasulyeden bıkınca da pancar turşusu tam onun yerini tutar. i | otomobil sahibleri de 70 veya 8 |münhaniler gene sürata karşı |decektir. Bu projeye göre yeni | müstakbel keşiflerle, insan vücu- vasatiyle iftihar edebileceklerdir. Bu kehanetlerin yanlış çıkması için biyolojistlerin insan (o vücudu mu tadil (Oetmeleri. hissilerimizin ve hüreketlerimizin iki misli büyük bir mani olarak kalacaktır. Otoraylar için sürat küçük vira ! ve geniş virajlarda 180 i geçe- mez. Daha hızlı gidebilmek iç larda 120 yi, orta virajlarda 160| jşemiler S ilâ 14 metre genişliğin- İde ve 100 metre uzunluğunda küçük hacimde olacak ve kaptan köprüsünden mada kısımları su- yan içine gömillezektir. Bir nevi ratlenmesi icab eder, Böyle birjmünkanileri azaltmak lâzımdır ki İdenizaltıları andıran bu neviden neticeye varmak içinse yüz şene bir dakika gibidir. Fakat demir- yolu için vaziyet böyle değildir, otomatik surette ileriiyen tren, makinisti an! hareketler yapmak mecburiyetinden kurtarılmıştır. Demiryolunda sürat EM Bugün matte 100 kilometreden — fazla süratle giden trenler az de- jçok defa arazi arızâları buna im- kân vermez. Bunlara karşı çare- ler bulunsa bile, fren meselesi İmühimdir, Fransada bir tren kapalı işa- retini gördükten azami bin metre sonra durmak mecburiyetindedir. Halbuki bugünkü frenlerle bir lokomotif, 120 kilometre siiratle giderken fren yaptıktan ancak emilerle Amerikaya belki 48 2a- atte gitmek mümkün olacaktır. Fakat büyük transatlantiklerin iksünü ve rahatlığını arıyanlar, yüz sene sanra da Amerikaya de- niz yoliyle 4 günden evel gidemi- yeceklerdir. ,, Hava yollarında Şu halde sürat bakımından ğildir. Bam daha kısa hatlardaibin metre sonra durabilir. Gerçi bütün ümidlerimiz havadadır. Ba dunun tahammül edebileceği bir şekle sokuluncaya kadar o bu saha da hayallerin tahakkuk haline girdiğini görmek mümkün olmu- yacaktır, Sürat hududu Bu izahlar, ileri sürdüğü tah- didler dolayısiyle bazılarınca fa la cüretkâr telâkki edilecektir. Terakkinin ticari aklı selim ve insan vücudunun fizik imkânleriy Ve mahdud olduğu çok defa unu- tulmaktadır. Nevyorkta, 300 met- re yüksekliğinde dev binalar var- ancak tek katlı evler görülürdü. Bundan 100 sene sonra, 600 met- re yüksekliğinde binalar görece- ğimiz manasını çıkaramayız. Şim idi iftiharla koltukları kabartan Normandinin iki misli büyüklük- İte bir gemi yapmak neye yara- yacaktır? Campbell'in 2500 bey- girlik otomobilini bizim yolları - mıza saliverebilir misiniz? Sürala o susamış bazı ümidlerini kıracak da olsak, muh- dır. 100 sene evel aynı sahalarda telif sahalarda büyüklük ve sürat hususunda azami hadlere artık ruhların| çe ARSASI ILİ İLİ ARİ pm varmış olduğumuzu söylemekten çekinmiyelim; gelecek asırlarda bu ölçülerde pek büyük değişik” * likler olacak değildir. Bununla beraber bizden sonra” ki nesiller için iş kalmamış de- ğildir. Bugün elde edilmiş olan süratler dahilinde nakil vasıta- larında emniyet ve rahatlığı te- min etmek için de üaha pek çok ışmak icap edecektir. F. 9) Pervanesi büyük ve üstte olan bir nevi tayyare.