| | t | ENE : — Ben küçük Edğmonu - mu çok seviyorum, diyordu. İn.| san onu sevmemezlik edemez ki! O öyle tatlı, öyle açık sözlü bir insandır kil,. Fakat bir kötü hu - yu var: Kendini beğenmişliği ve gururu!.. Bu hislerine mağlüp oL madığı zaman kemdisine bayılıyor- dum. Ve bana öyle geliyor ki, © nunla evlendiğim zaman muhak' kak mesut olacağım.. Düşününüz bir kere... Böyle ol. duğu halde onun kabahati yüzün - den az kaldı aramız açılıyordu. — Onun kabahati (© yüzünden mi? ne yaptı? — Ne yaparsınız. Erkek değil! mi?.. Muhakkak tıynetini göstere. | cek... İ Onu iyi tanıdığımızı zannedi - yordum, Bimonu uzun zamanlar- danberi tanıyan bütün insanlar önü sayıyorlar, ona kıymet veri - yorlardı. Her zaman randevusu - na bir dakika evvel geliyordu. Ba na her zaman sadık kalacağına e . mindim, Edmon çok miyop değildir. O - nu İlk tanıdığım zamanlar beni u- zaktan görür görmez gözlüklerini çıkarırdı. Başının sol taralırida bir kaç tel saçı diken gibi dimdik du” rur, önu da her zaman kozmatikle yatırırdı. Yavaş yavaş kendini be. nim yanımda rahat hissetmeğe başladı. Saçının telleri havaya kalktmişanlım gözlüklerini çıkar- mak külfetinden vazgeçti, Bunu hiç rahatsız etmiyor, bilâkis ho . şuma gidiyordu. Halbuki bir gün - aksilik ol cak - bir dost evinde yemeğe gidi. yorduk, Otomobilden çıkmadan evvel ona; — Kiravatınız biraz buruşmuş Edmon, dedim. İsterseniz ve dü- zeltmek için size yardım edeyim. Hafifçe yürü kızardı. Dirseğini kaldırarak kolumu itti, Ve hiddet- Mi bir sesle: — Ne çıkar, dedi, biraz derbe- der olurum, Zaten fazla şıklık ba. na yaraşmaz, — Ziyanı yok Edmen, dedim. Belki sizin kıymetinizi anlıyacak şok kadın yoktur, Fakat işte ben bu sayıları az kadınlardan biriyim. Ne gal yapmıştım değil mi? Bunun bir gaf olduğunu lâkırdıyı söyler s5ylemez anladım. Fakat İş İşten geçmişti. Dünyanın en iyi erkeği diye tezahür edebileceği bir kusuru, büyük fakat gizli mezi- yetlere tercih eder. Yüzü şimdi kıpkırmızı olmuştu. — Çok iyi, dedi. Ben aşkın 60- kakta bulunmuş çocuğuyum. Siz de iyi kalpli ve merhametli bir kadın! ... akşam bulunduğumuz yere Güuitte de davetli idi, Ed. monun, elini yıkamak bahanesile musluğa giderek saçını ıslatıp te- pesindeki dimdik telleri yatırdığını gördüğüm zaman Gultte'in alâka- sını üstüne çekmeğe çapalıyaca . ğını hemen hissettim. Bunün için kendisini daha so * fada görmek ve ona: “Kuzum, Edmon'un yüzüne gül, mümkünse ona iyi bir şeyler söyle, kendisinin yakışıklı bulunduğunu işitmeğe bu gece öyle ihtiyacı vâr ki,, demek istiyordum, Maalesef Guitte geç geldi. Hiç de lord edecek keyli yoktu. Ed - mon ona sokulunca daha abus bi: çehre aldı: — Bu elbise size ne kadar ya - kışmış Guitte! Bu akşam ne gü -İ *İzahmet çekti, iz. 'eşekkür ederim. Çok nazik- siniz, Halbuki ben yemeğe gelmek için giyinmeğe bile vakıt bulama. dm. zelsi ığım ısrar etti. bugün dünden da ha güzel görüyorum. — Dünden daha mı gürel? Hal- bukl dün yegine sevdiğim tayyö - rümü giyiyordum. Edmon artık kompilmanlardan vâzgeçmişti. Guitte'i kendisile alâ kadar etmek için onun eline bâk| mak istedi, İ Guitte elini onun avuçlarından çekti: —Ben fala inanmam! dedi, O, tekrar Guitte'in elini tuttu, O tekrar elini çekti ve ayağa kalktı. İşte tam © zaman Edmon bana bak İ tı ve onun maruz kaldığı bu fens | müameleyi gördüğümü anladı. : Bu benim kabahatim değildi. Fa kat bunu kolay kolay affdiemiye ceğini o dakikada bakışlarından an EN Sekiz gün sonra Edmon ban geç geleceğini telefonla bildirdi. O gün öğle yemeğini beraber yi. yecektik, Hakikâten de gecikti. Geldiğ. zaman ona sordum; — E Edmon yine sizi alıkoydu? iin — Hayır, dedi. Bu defa işlerin beni geciktirmedi. Başka bir şey.. Beni alıkoydu. Esrarengiz bir tavır takındı. Fa kat ona sual sormadım. O da söz. istediği mecraya dökmek için epe; işleriniz mi — Hakikaten, dedi. Bir apart manda en güzel mobilya, alçak ki tüphaneler.. demin de Netliaya #ö, lüyordum, Ancak alçak bir kitap lık üstünde güzel görünüyör. Ona itirafatnda yardım etme | lâzımdır. İ — Nadia mı dediniz? Nadia & kim oluyor? | — Sahi, size ondan hiç bahset | memiştim. Nadia dahili tezyina dersi alan bir Rus kızı bugünlerin birinde onu size tanıtmak istiyor. | dum, Sapsarı bir kız.. Gözleri bel ki biraz büyük ama. Uzun uzur bacakları ve incecik elleri var... Bi iyor musunuz Rus şivesile görüş meğe ben âdeta bayılıyorum. Artık epey söz söylemişti. Ona Nadia hakkında bir sual sormamış- tım, Bu kadın bu kadar güzel miy di? Yok canım, nişanlım znüthiş miyoptu. Kendimi güzel bulma - makta onun bana bunu söylemiş olmasının hiçbir tesiri yoktu. İki gün sonra onunla beraber Clerk Gable'in bir filmine gitmek | istedim. Ben bu artiste bayılırım | Ve bu da nişanlımın hoşuna pek gitmez. Bana; — Bu filme gitmeğe pek heve - sim yok! Dedi, — Geliniz canım... Ben istiyo - rum, — Açıkça söyliyeyim, gidemem | Çünkü © filmi gördüm. | Biraz tereddüt eder sonra ilâve etti: göründü — Nadia ile beraber gitmiştik | Nadiayı tanıyorsunuz ya! — Alâ, dedim, Bizde sizinle başka bir filme gideriz, Benb “ilmi gider annemle görürüm. Bir melek olmağa katar vermiş tim. tü bir şeydi, Bu ona “Sevgilimin Saçları Sarıdır!,, DMON, müteakip günler * de de bana Nadiadan ba. his açmakta inat etti, Beni krskan- dırmak istedi iyice anlıyor - dum. Ne yapmalıydım? Kıskanç arak, hele Edmon gibi iyi b mA karşı kıskanç olmamak kö “Senin ço - cuklukların adar etmiyor, Kendimi senden yüksek görüyo - rum, Senin hiçbir zaman bu husus tabana erişemiyeceğini anlıyo * rum,, demekti. Onun hoşuna gittiğine göre kıs kanç telâkki edilmek daha iyi idi, Bir akşam ona fena dansettiğini söylemiştim. — Yok canım, dedi, Nadia fev.' kalâde iyi dansediyor. Ve onunla, | sizinle oynadığımdan daha iyi oy nuyorum, — Bu Nâdia da sizi hiç bırak. mıyor galiba! — Fakat kıskanç clmayınız!.. Nihayet nişanlım muraima er - miş, Kaç gündür söylemek istedi. gi sözü nihayet söyliyebilmişti. O kadar mesut bir yüzü vardı Onu âdeta tanıyamıyordum. — Siz misiniz Nadia?.. Evet be. nim.. Ne naziksiniz!.. Ne harikulâ- desiniz!.. Bana karşı bu ne büyük müsamaha"., Hayır. Şu dakikada serbest değilim... Akşama doğru şimden bir iki saat çalârım, Peki.. 'Tam vaktinde gelirim. işinden bir iki saati çalacak -| mış... Şimdiye kadar o benim için| böyle bir şey yapmamıştı. Bana,! iş saatlerine mukaddes bir şey miş gibi hürmet edilmesini öğret mişti. Bu kadın bana Edmonumu kaybettirecekti. Bu defa hakikaten kıskanmış - tem ve artık bunu göstermeğe li - zum yoktu. O akşam kıskançlığımı gizledim ve erkenden döndüm. Ve Edmeona telefon etmemeğe karar verdim. Ona açılmıyacaktım. O aramız. da bir tercih yapmalıydı. Nişanlım bana karşı nazik davranıyordu. İş saatlerinin haricinde bana vaktini eskisi kadar veriyordu. ki, onu öpmek istiyordum. İki gün sonra çayı Edmonun e- vinde içmiştik. Annesi biran oda. dan çıkmıştı. Edmon divanın üs * tüne uzanmıştı. Birazilerde yata- ğın yanındaki küçük bir masanın üstünde telefon makinesi duru . yordu. Bana: — Afedersiniz, çök acele bir iş İ için Nadiayı çağırmak istiyorum. Diysrek elini uzattı, telefonu al- dı. Makinenin numaralarını çevir. di, Ben yerimden doğrularak: — Gizli bir şeyse dışarı çıka © yım! Dedim, — Yok canım.. Kalnır.. Yine öeler düşündünüz koca kıskanç! Sonra telefonla konuşmağa baş-| Bir akşam sinemada bir artisti| beğendiğini söyledi. — Evet, dedim, güzel bir ka * dn, Bu kadın? hemencecik bini ter cih edeceği yerde: — Evet, dedi, Müthiş surette Nadiaya benziyor, Karanlık olduğu için rahatça gözyaşlarımı akıttım, Fakat hıç . kırmamağa gâyret ettim. O gün de nişanlımdan erken ay| rildrm ve eve gidince şöyle bir mu hakeme yaptım; “Küçük Reneciğim; heniz her şey tamamiyle kaybolmüş değil - dir. Evveli Edmonu görme, onu hiç anma, düşünme, böyle görüş- Yazan Çeviren Suat Derviş Jean Pery Evet böyle yapmağa karar ver dim. Ertesi gün Edmon bana tele- İone ederek, benden bir randevu istedi. — Ah Edmoncuğum maattees . süf yarın yapacak işim var, — Öyleyse pazar günü, — Mümkün değil, Philippe ile birlikte yarışlara gidiyorum. Canımı sıkan Philippe ile bir - likte, beni sıkıntıdan esneten ya - tışlara gitmeğe mecbur oldum Pazar günü patlıyacaktım. Philip- pe bana: — Reine, diyordu, eğer'işin iç yüzünü biraz daha anlayacak olur- sanız yarışları muhakkak sevecek siniz... O gün bana hayat zehir olmuş tu, Acaba nişanlım bana telefo: edecek miydi? Yoksa benden za - ten soğumuş olduğu için bu hare. ketimle büsbütün benler, vazgeçe* cek miydi? — Demek bir portu femek içir $ize geleyim öyle mi?.. Sonra ye - meği dışarda mr yeriz? Peki ma . demki Nadia müsaade ediyor! Ertesi gün Edmon beni neza - ketle karşıladı. Pazarı nasıl ge çirdiğimi sordu. Nadia ile tanıştı" gımdanberi divanın de pek Şarkvari oturuşlar, alârus jestler icat etmişti. B:n oraya gittikten ön dakik: sonta korktüğüm şey başıma gel - di. Nişanlım yüne telefona sarıl , di: — Beni bir dakika mazur g“rü müz Rene, dedı telelon etmeki dim lâzım, Nafia bekliyor. Hemen bir numara çevirii ladı, Öyle soğuk ve öyle kendini! meden bir hafta geçtin: Ve'her şe-| Yastıklarının arasına gömülmüş İbeğenmiş tavırlar takınıyordu ki) yi biraz eline almış görün., olan nişanlım zahkahalarla güle * rek konüşuyor ve cpa: “Yavrusi çücuğum.,, gibi bitaplarda buluoü yordu, Arkası bana dönük olduğu için r.men yere çömeldim, Ve İ“ kinci ölizeyi giarak neler konuş * tuğunu dinleme başladım. Tele* fonun içinde Nadia: —- Döt!. Düüt!. Düğüt! | nişanlıma düdüz çalıvordu. Bu 19 demekti? Daha dinlerim. Kalbi i hazir atıyordu. Nişanlım; -— Hayır bu akşam serbest †Şilim diyordu; — Düt!,. Düüt!, Döğül. Eğmön: — Peki... Peki yarın öğle ÜS“ tü buluşuruz, Diyordu. — Saat 19 u on dört dakika, saniye geçiyor. Bu ne demek? Randevu saati? mi söylüyordu? Halbuki bu #9 madeni bir sesti ve Edmon n€ se desin © mütemadiyen devam “ diyordu: ği — Saat 19 u on dört dakika 9“ bir saniye geçiyor... Saat on kuzu on dört dakika on iki ğ geçiyor!.. Evet bu otomatik saat Mİ Du idi, Her telefon açışta mun | zaman saati haber veren maki” — Saat or dokuzu on dört gi ka on dokuz saniye geçiyor! Fazla dinlemedim. Kendisini Öf lediğimi ve hilesini anladığını yi rürse beni oObirdaha hiş al miyeceğini biliyordüm. Demek Nadiz bu idi; ' Rasathanenin saatil, AB gi mont. Onu hemen kucaklamak İİ tedim. Beni aldatmak için, ve kıskandırmak için rasathane #ö, tinden daha iyi bir maşuka i mam tı, O telefonu elinden berakames? kadar ben çoktan yerde sürüne” gelip koltuğa oturmuştum. O telefonu kapayınca: — Reneciğim, dedi, bu nerede yemek yemek istiyorsun” — Edmoncuğum, dedim, bir şey itiraf etmek istiyorum. nu itiraf benim için çok gü$ “, söylemek lâzım, Sizi kıskâ! pe rum ve çok azap çekiyorum” biçâre bir kadınım. Sarışın da N gilim, kestane rengi saçları “Tezyinatr dahiliye, de tft. miyorum, Fakat buna rağ” i dinyı bana feda etmenizi ist” rum. Sevinci yüzünde parlıyerdi? : — Ah Bene, çocuğum, be bu kadar kıskanç olduğunu”. ie, miyordum. Niçin bunu bana wi mediniz, Öyle mağrur bir Kii ki, bu kibir yüzünden istik5* ge borabilirsiniz. Nadia ile bem“? 2 bıtamı kesmemi istiyor UÜ” pini w Elini telefona uzat tum, 5 gel — Havır. dedim. Onunls 2 / madığım zaman konuşursU”. Benim yanımda telefen€ eder ona karşı daha sert ve ©? ind mane davranmak mecburiy* siniz. Kıza acırım. DR Nirankmı gözlüklerini si dâlâ beni kıskandırmak ihtiyi yer 4 tanısaydınız sev. Onu tansay e bir giri Tr in b in Sanletimizi bozmamak > 7 alınma hazmettim. Ve 5 sane saatinden bahsetmedi" g ği ea sediyorum ki, ömrüm kadar da bu meseleyi mevzu etmemem lâzım.