ÜÇÜKLÜĞÜNDEN. beri incilere karşı büyük bir safı vardı. Mahfazanın siyah kadife çükurunda gömülü duruş. ları parmaklarının arasında Ççe- virmekten hoşlandığı o hafif par- lak, serin satıkları, boynuna tak. tığı zaman aynadaki aksini sey retmekten duyduğu estetik zevk, bütün bunların hepsi ona ayrı tazip görünürdü. Belki bu sevgi sinde incilerin menşeline dair bil- diği müphem malümatın da tesi ri vardı. İncilerin, hakikatte, bir küçük hayvanm üzviyetinde, bir yara, bir ur oluşu onundalma esrarlı ve biraz'da hazin şeylerden hoş- lanan muhayyilesini tatmin edi- yordu . Neclânm, babasının kendisine düğün hediyesi olarak verdiği bu inci kolyeden çok daha kıymetli mücevherleri vardı. Hakiki Ermin kapi, otomobili, evi, hepsi değerli şeylerdi; fakat genç kadın, inci» sinden başka elmas takmazdı.. Ib, tiyar bir kadının damarlar: şişkin ellerinde ve genç bir gelinin par- Jak saçları arasında ayni ihtişamla parlayan pırlantalara, zümrütlere karş: âdeta istikrah duyardı. Hal- buki inci, takan ruhi vaziyetine göre, bazan dönük ve mahzur, zan pırıl pırii ve neş'eli durması- nı bilen âdeta hisli bir süstü, Nec Mi, irili ufaklı incilerin muntazam dizisini seyrederken, onlarla ken di hayatı arasında bir benzeyiş ta- bayyül ederdi. Kendisinin de gö renleri kıskandıracak kadar mes ud bir hayatı yok muydu? Zengin bir adamın, bir tek çocuğu oluşu mükemmel bir tahsil; Avrupa se yahatleri ve on dokuz yaşında iken babası kadar zengin, bâbası ka- dar yaşlı bir adamla yaplığı par- lak izdivaç., Görünüşte Hiç derdi yoktu.. Fa kat, tıpkı haricen o kadar kusur” süz, mükemmel görünen incilerin hakikatte birer uzuv uru oluşları gibi, Neclânm da içi betbahttı. İzdivacı, bir zengin evden diğ: bir “muhteşem eve taşınmaktar farkuz olmuştu. Kocası müşfik bir baba tavriyle onu şımartıyor, hediyelere garkediyordu. Kocasr. na Âşık değil, müteşekkirdi. Bir kaç sene sonra, yaşlı adam has- talanmca Neclâ büsbütün yalnız kaldı., Döktorlar kocasının ciğer- leri hakkında Üzücü şeyler söylü- yorlardı. Mühim bir şey yoktu fakat daimi bir ihtimam ve kışlar: İsviçrede geçirmek lâzımdı. Ona her zaman çocuk muamele. si yapan kocası, hastalanmca, ken- disini iki hususi hasta bakıcının ihtimamına terkederek karısınıdan uzaklaştı. Onun hiç bir işine karış tırmıyordu. Hasta odasında bir gocuğun ne işi elabilirdi?. Neclânın, bu muhteşem evde, kıymetli çini vazolardan, tâanm- maz imzalar taşıyan ba-'ağır eşyalardan farkı kalmamıştı BUta meşguliyeti süslenip gü zelleşmekten ibaret olan bir ta" bebek... N ECLA, yitmi dokuz yaşın da iken, bir ilkbaharı genc İsvişrede geçiriyorlariı. Genç ka- dın, bir sabahı, ötelin tarâsasında, karla örtülü dağlara. ve pe göle bakarak bü hayata devam İmektense ölmeden daha mdeei > cah olacağını düşünüyordu. Göz- eri teessürle memlenmiş ve kuy- vetli güneş ışığından kamaşmış- &. 'Tarastan çekilirken, kapıda genç bir adamla çarpıştı. Genç adam: — Bonjur hanımefendi, Biye o. nu teklifsizce selâmladı, affeder- hava, değil mi?, Bu seste Neclâyı olduğu yerde durduran bir kuvvet vardı; Göz- lerini uğuşturarak; — Kabahat bende oldu, karlara fazla bıktım . Genç alam gülüyordu , — Siyah gözlük takmadan İs- viçre güneşine bakmak câiz de. ğildir. dedi, Cebinden çıkardığı siyah gözlü gü takarken, sihhatli, genç bir kahkahayla uzun wrün güldü. | Genç kadın, bu sıhhatli genç! adamın sari neş'esiyle, biraz ev- velki ölüm kararını unutur gibi ol- muştu, Güldü ve erkeği tarasta bırakarak içeri girdi. Ertesi gün ve daha ertesi gün tablolar'dan tekrar biribirlerine rasladılar. Sinemada taarruza uğrayan küçük kız Patrisya isminde ve on yağında tiğini söylüyor, bir İngiliz kızı, Londrada anası ve| Patrisyanm çığlığını sinemadan! babasıyla beraber gittiği sinemada bir adamın taarruzuna uğramış ve yüzünden yaralanmıştır, İ Patrizya bir aralık sinemanın ha- | Misıma gittiği zaman, dışarda kendi. sini bir adam beklemiş ve çıkar çık- maz Uşerins atılmistir. Kiz, ademin yüzüne bir iki yumruk indirdiğini ve bunun üzerine kendisini kavbet. , İsitenler koşmuşlar va kızı yarı bay sn bir halde kurtarmışlardır. Fakat bu arada adam kaçmıy? muvaffak olmuş ve İzi bulunama , mıştır, Resimde, sinemada tenrrrza uğ rıyan kız yatağında köpeği;le bera ber görülüyor. -| siniz, size çarptım. Ne güzel bir! | Bir gün genç adam : — Biliyor musunuz, dedi, dah: gülümseseniz o kadar kazana. saksmız ki! Gölün renginde olan gözlerinizin ayni parlaklığı elde | stmesi işin sadece gülmeniz kâfi | Artık, beraber oldukları müd- detçe gülmek, Neclâ için bir itiyat olmuştu.. Yirmi dokuz senedenbe- fi ik defa, yaşamanın, genç olma- mn ve sevmenin tadını alıyordu. Kocasına yâlan söylemesine li. zum kalmıyordu, Çünkü gene ak şamları gazetesini okuyor, sabah» ları hastabakıcmın çektiği teker» lekli koltuğun yanıntla ayni sükü. net yürüyordu; geri kalan zama- nını nasil geçirdiğini soran yok- tu. | Genç adamm'ismi Orhandı. Doktorasını yapmak üzere İs- viçreye gelmişti. Tatillerini bü. yük otellerde geçirmesine rağmen Neclâ onun paraca sıkıntıda ol duğunu anlamakta gecikmedi. Bi- ribirlerini seviyorlardı. Neclânın paras: boldu. Onun yoktu. Arasıra küçük yardımlar yapmakta ne za- tar olabilirdi? , ECLA, Orhanı, uzun Za. man yalnız kalmış bir ka- dinın bütün açlığiyle » seviyordu. Havalar iyileşip te, İstanbuls beraber kaçmağı teklif etti, dönmek zamanı gelince, Orhana — Kocam beni hiç aramıyacak | ter, diyordu. Zaten beni aslâ sev- medi.. İlk zamanlar belki gençli- ğimden biraz höşlandı, Fakat şim di yanından uzaklaşırsam, eminim ki fuzuli bir yükten kurtulmuş gi- bi memnun olacaktır. Vicdan aza- bı duymamıza hiç lüzum yok, Gö- rürsün, beni kolaylıkla boşar.. Orhan, kaçmağa taraftar değil. di. — Hemen olmaz. Para kasanıp iana bir ev hazırlayabilmeliyim.. — Babaşun verdiği iratlar biz ahatça geçindirir.. Genç kadının tiç aylık, seadeti. 1e ilk defa o cevabı aldığı gün bir jüphe karışmıştı.. Neden şimdi pa- asmı kabul ediyordu da, kocasın- dan ayrıldıktan sonra istemiyor. du? Yoksa bir mes'uliyet, taahhüt iltma girmekten mi çekiniyordu? 3slki de şimdiki münasebetleri laha çok hoşuna gidiyordu. Ara ara kavga ettikleri oluyordu. O #âmân Neclâ, para miktermi arttı. tayordu. Demek bu da para ile sa- tn alınmış, geçici bir mâcera idi | STANBULA (o Cöndükten sonra görüşmeleri dal eşti. Kocası “hasta olduğu için eve kimseyi davet edemiyo: ve fazla sokağa çıkarak dedikodu iyordu ... ya ver vermsiten ceki Yalnızlık, betbahtik, ıstırabr yerine şüphe ve kıskançlık acıları | ni çekiyordu. Haftada bir defa bi le biribirlerini göremiyorlardı , ! Bazan Orhan onu saatlerce bek. lettikten sonra gelmiyor, telefon- Ja uydurma bir bahane ile af tâ lep ediyordu. RTESİ sabah, Orhandan İs tanbul civarında Obulunar sayfiyelerden birindeki bir otelde üç gün beraber geçirmelerini rica ölen bir mektup aldr. Öğleden Sonra gelmesini ve kendisinin çok sevdiği siyah saten elbisesini giy. mesini yazıyordu. Hemen çantasını hazırladı. Düz siyah saten esvabm: giydi. Bu esvabın yegâne süsü, boynunda- ki inci kolyeden ibaretti. Kocasma, halasmda bir kaç gece kalacağını söyledi.. Vapura Windiği zaman saailetin den âdeta başı dönüyordu. Orhan... Üç gün başbaşa! De mek bütün şüphelerinde aldan. miştı.. Orhan onu sevmese, üç gün beraber geçirmeği ister miydi?, Otele gittiği zaman, henüz er- kendi ve Orhan gelmemişti, Oda bazırlanmıştı.. Genç kaim elini, yüzünü yıkadı, saçlarını tarağı ve siyah elbisesinin kasuru olup olmadığını aynada tetkik ederken boynundaki inci dizisi yere düştü . Kapanma yeri bozulmuştu.. Ku- yumcuya gitmeden tekrar takıla mazdı.. o Neclânın canı sikilir. Orhan intilerini çok beğenirdi. Bu siyah elbiseyi incisiz hiç gör. memişti. Neclâ incileri mahfazaya yerleş- tirirken, dışarıda ayak sesleri İşi- terek kutunun kapağ O kapadı ve yatağm baş ucundaki masanın Üs tüne koydu. Orhan her zamanki neş'eli tav riyle içeri girdi. Bir sürü mazeret kelimeleri aralıyor, Oo gelliğine teklilini kabul ettiğine çok mem nuna olduğunu söylüyordu. Neclâ, elini zile uzattı- — Çayımızı içeriz şimdi deği. ni? . — Buraya gelmeden bir 'yerc uğramak mecburiyeti oldu dedim ya, orada çay ikram ettiler. İki tane çok... — Peki öyle ise bir cıgara?. Orhân oturJu, fakat cıgarasın: yakmadı.. Telâşkı olduğu belliy- ti, Bir gep wöylemek istiyor g biz hali vardı. Genç kadını yukarı- lan azığı süzdü; — İnciler yok mu?, — Biraz evvel boynumdan düş- tü, Kapanan yeri bozulmuş.. Yap tırmalan takmak doğru olmazdı. Kaldırdım.. Yatağın başucunda duran mah fazayı gösterdi. Orhan ayağa kalktı, bihâyet bir nefeste üzüntüsünü söyledi: — Maalesef yemeği beraber ye- yemiyeceğiz, sevgilim, ama daha | yarım saat seninle çene çalabili- riz, Son dakikada mühim bir işim şıktı. .Sana haber vetemedim, Çünkü buraya gelmiştin. Esasen | seninle konuşmak İstiyordum.. Çoktanberi, buluşmamız pek müş- kül oluyor, istersen, için, muvakkat bir'#aman, biribiri- mizi görmiyelim, Sonra, bir çare düşünürüz. Neclâ, aralarında ber şeyin bit- tiğini anlamıştı. Mümkün clduğ: kadar nazik bir şekilde sevgililik ten kovuluyordu. dalini muhafaza edebilse, göz yaşsız, gürültüsüz kapansay- dı bari!.. Sakin durmağa gayret e- derek sordu : bir zaman mesele — Nasıl geldin buraya?. — Otomobille, bir dostum oto mobilini gönderdi. Aşağıda bek- liyor. Çok şık, bir şey, sür'ati de mükemmel!. Neclâ şüphelerinde haklıydı Orhan ötomebili olan başka bir k& dın yakalamıştı.. Ve eski sevgili sinden ayrılmağa, yenisinin ©t0- mobili ile geliyordu. Ayağa kalktı. yatağın başındaki masaya dayan- dr: — Yazık bu kadar yolu bunla ökeürdü, | Kendisi de iti- | temeli” P Gi n söylemek için gel Bi: telgraf kâtiydi. — Ne zararı var, sisi için bir kaç kilometrelik gelmek çok mu?. rak ri Genç kadına yaklaş ç kadına yi Need 5” rın.n arasına aldı, öp kavemet etmed RHAN gittikten vi bir zaman sonfâ inci elma! masanım üstünde durân mahfazasınn yerinde farketti, Çılgınca bir ri nın her taralını,, karyola aradı. Yok, inciler gitmişti. . İncileri Orhanın aldığı kaktı.. Daha görür görmek ga da olmadığını farkedere* v7 müuştu.. Sonra masanın ö© “> nu öperken, kolunu beli e gibi yaparak, mahfazaj” atmıştı bir har” Hırsız, demek Orhan dı. Telgraf çekmeyip t* ye” gelmesinin sebebini şi imdi ae du, Mektupta da “Şiysh“ iy,, diyordu. Siyah elbist* ye ye yorgun hissetti, Manen " deten harap bir haldeydi w nçlık duyar ven ” Kurumu > yine yuncak bir tren gibi hir vitün hislori birden durd” Ömründe bir defa bile si mek... Orkan, « o ilk kei gi le kendini ii erken de işte türüyordu. Oda, batan güneşi İ mızı renkleriyle dolmuştu Ku deki çiçekler kana batmı$ Pp kazıldılar. g© İ OoÇastasından, Avrupai ye bir doktorun güre b?$ İ dan fazla almamak şartiyi€ ği uyku İlâcr şişesini ağı” gs” | erken, güneşin son kaz p , odaya morla siyahın # İm rengi çökmüştü. 0 Akşam yemeği zamâfk 25 y telâş'a ctel sahibini a yuk Doktor başus5 ber verdi., ğa kâğıdı okudu; di “- Yağayamıyacak #9 “ | gunum.. Kimsenin kabaha" or | tur. Kendim cezamı gi z ai Kocasının adresini ö çP Doktor yatak örtüsünü * “Udlmın üstüne örtmek ytü dırınca yere bir şey düş Garson yerden aldığt yı doktora gösterdi- — Bir mücevher ba! A, incileri.. Zavallıcik” miş olacak, karyola r şiltenin arasına sıkıjİ © ş a di gi” öğ” as tus