of det gts Salak, - 30 BİRİNCİKANUN — 1938 7s Sığırcak kuşu ve çulluk Delikanlı Ahmet, Bayan Hikmete â. Kktı. Salâhaddinin karısr Hikmete ... Kadını her yerde takip ediyordu. Bunu sddinden başka herkes Ve biliyordu, Salâhaddin bilmiyordu. Hesüz yirmi İki yaşında olan Ahmedin, kendi ya, görüyor | ndaki genç kızlar arkasından koşacak ; İ veğinci baharını görmüş olan bi Yerde, karısı gibi gayet namuslu, otuz adına İğik olacağın: nasıl düşünebilirdi?. Hattâ düşünse bile buna ehemmiyet Yermezdi, Hikmet, sadık bir zevce, aklı | Yemüvazenesi yerinde bir kadınd:. Faz- wi) Set, Ahmede karşı büs İ çıklığı yoktu, Şüphesiz böyle bir ka. « beş altı yaş farkla . kendi çocuğu olabilecek bir delikanlınm sözlerine al- diş, etmezdi. Fakat, bu kadar sade bir muhakeme Yürüten Salâhaddin aldaniyordu: Hik, j yl de, tildi, Hayalleri, hisleri, bazı bercajmeş- İ “*p arkadaşlarının hikâyeleriyle bulan. uş olan bayan Hikmet, saf, temiz, sa- Mimi bir çiçek koklamak, bir delikaniı- Man henüz inkişaf etmemiş hislerini ta. Bimak isterdi. Delikanlı bu kadar dı üşünmü. Yordu, Onun aç gözlülüğünü celbeden Vey, defterine henüz kaydetmediği Müstesna bir sergüzeştiti.. Güzel, kibar *vli ve namusunu muhafaza etmiş bir kadın tarafından sevilmekten büyük bir hissediyordu. Bay Salâhaddin, her gün karısına şe- lemeler getiren, kitaplar veren Ah. Medin bir ilânı aşk tecrübesi yaptığını, Dir çıraklık devresi geçirdiğini ve niha. Yet bir gün önüne kolay bir muvaffakı- Yet ihtimali çıkınca ortadan ke hmm | bene zannediyordu; »... 4 Günün birinde Ahmet, ölen bir hala. Mindan mükemmel bir köşke tevarüs et- ÜvKöşk, içinde sülün, tavşan avlarabi. geniş bir arazinin ortasındaydı. Ahmet, Bayan Tlikmete şöyle diyor. — Bu köşkü bana, yemin ederim ki, Aşk ilâhesi gönderdi. Kocanız &va çok Merakis bir zat., Köşk kendi evi demek- ir. Gelsin, istediği gibi avlansın.. Bu için, uzun bir zaman sizin yanı. Yağda bulunmağa güzel bir fırsat ola. tak.. Kendisini hemen davet edeceğim, Tabit siz de geleceksiniz. Sanırım ki, tavşanı avlamayı siz de bilirsiniz, Bu fikir bayan Hikmetin pek hoşuna Bitti. Bay Salâhaddin de hiç tereddüt #tmeden davçti kabul etti. Bir sabah, Ahmedin yeni köşkünde luştular, Her üçü de avcı elbiseleri tiymişlerdi. Bir müddet ormanın güzel Yollarında yürüdüler. Nihayet yolun bir yerinde Ahmet, Salâhaddine dedi ki: — Eğer münasip görürseniz siz bu- tada pusuya yatınız. Ben hanımefendi. Yİ daha aşağıya götürüp başku bir yere Yerleştireceğim.. Ben de karşıdan dola. Arak av kaldıracağım... — Pekâlâ. Tabii burası kendi oeniR- Manızdır. Siz benden daha iyi Bay Salâhaddin, tüfeğini bir ağaca dayayıp, piposunu * doldurmağa başla- «. Bu srrada karısı delikanlı ile uzakla. #eyordu. Ahmedin kalbi çarpıyordu. Uzun w- Zadıya düşündüğü plânlar neticesinde hihayet sevgilisiyle ormanda başbaşa, Yapayalnız kalacaktı. Bay Salâhaddin, av kaldırmak için i zaman geçtiğine kükmedince tüle. Bini aldı, doldurdu, kulsklarını dikti, bekledi, Dakikalar biribirini kovalıyor, biç, hiç bit şey geçmiyordu. Nihayet sıkildı Ye tüfeğini omuzlayarak karrsiyle Ah. Medin gittiği tarafa yürüdü. Sağa döndü, sola döndü, Tekrar sağ İarafa teveccüh etti ve birden durdu: Bir takım garip sesler duydu. Bi T ağacın arkasına saklandı. Biraz son Yazan: Hikâyeci ta, katısının ve Ahmedin elele tutuşa. fak, muhabbetli muhabbetli konuşarak gördü. Her ikisinde de av bir vaziyet yoktu. den, körlüğünü, tedbirsizliğini ve itimadının neticesini anlayan Salâhad. din, üşıkla maşukanın uzaklaşmasını bekledi. Sonra, ağaçlar arasından dola” garak önlerine çıktı. Her ikisi de eski Jâkayd tavırlarını ta. kınmışlardı. Ahmet dedi ki; — Affedersiniz, Salâhaddin beyefen. di, ben burada av bulacağımızı zannet- miştim.. Halbuki hiç bir şey yok.. Ha. nrmefendiyi yerinden kaldırdım, “ size geliyorduk. Tabii giz de bir şey görme. diniz, değil mi?, Salâhaddin, o karısiyle delikanlının gözlerine bakarak ağır ağır cevap ver- di; — Ben gördüm, ben bir şey gördüm, bilin bakayım ne gördüm? — Bilmem... Ne gördünüz? — Bir sığırcık kuşuyla bir çalluğun geçtiğini gördüm. Ahmet, şaşks — Ya aa?7), Dedi, Bâyan Hikmet bayılacak bir | hale geldi. — Evet, bir sığırcık kuşu ile bi luk.. Elele vermişlerdi. Ateş etmedim.. Çünkü haberdar olmıyan avlara ateş etmeği sevmem, Fakat, bir daha görür Sem, çul. .».. Ahmet, şimdi, kocası avcı olmıyan başka bir kadınla meşguldür!, HIKAYECİ Atatürk Albümünün 3 üncü tabı çıktı. Müvezzi- lerden isteyiniz | İn Rupen Cevahirciyan dünyaya kol | salacak kadar kuvvetliydi kaya giderek bü vaziyeti hal letmesi lâzımdır. “Tam zamanıy ve cevap verd — Ben giderim. — İngilizce bilir mi » Bu fersati & adın .-— Pe Ve derha 1l hareket etmem İçin Çevahirciyan k akalanın halle etmek üzere ilk posta de gidecektir. İsmarianacak işarı, Amerikaya eylerin telgrajla Ropen Cevahirciyan,, Garip bir noktai nazarla Tomi bun dan memnun olmuştu. Gelen - telgralta “Meraiflon protestan mektebi için mek tupla bildirilecek levazımın satın alınıpc içi! liranın telgraf karales e zĞU, yapurlarındı Amer t etmek üzere Ropcn Cevahirciyaiz vENMEr dirosla, Arapoğlu Serkisle » vedelaşt, , Biraz öteberi aldım. Cevahirciyan da bu- Ha yüz alın verdi , mayanın dcstürlin, Büyük kızını Elizin yanma göndermek için konsolostan karı $ile görüşmemi rita etti. Bu zattan ya , Amerikadaki Alman sela” İ Mühim olacaktır! Jayca halle: gidecektim. F sonuna ka: etmiyecektim. Vapura kadar beni teşyi-ede 1 selâm 1 Ropen C lağıma iğilerek: Hinçakiz — Azizim, dedi. Protestan vazıı Nupri| önce mektubumu bekle, Garip şey! Bu adam dünyaya kol sa lacak kadar ğe Bir ta e, di ji ii hükümetle işi tan da Avrupada olup biteni öğre nerek ona göre tetbirler alıyor Daha enç olan Ropen Ce vahirciyanın ve kudretine akılı düşmandan büyük bir tehlike gele- wezdi diye Vedalaştık, Amerika yolundayım. men bir genç! — Eğer dedi il varsa buraya geletektir. G — Ben, dedim, kendilerini lanımam, tavsiye edildim: sw Ben tanıtırım, dedi. Buyurun İstirahat ediniz ve nefis bir Amerika pü tosu çıkararak ikram etti, Teşekkür ettim. Gösterdiği yerde bekledim . Avrupayı gömemiş belki pek az adem Amerika Avrupaya benze” rada çâre, resi bambaşka oluyorlar. Yarım saattir bekliyordum, henüz Kürük gelmemişti. Gözlüklü sefaret 128 Hem onu öyle bir adam teklif ediyordu ki karşısında titreme- mek mümkün değidi. Bu adam “Leönorun zevci, Rolan Kandiyanonun nişanlısı. nın âşıkı Altiyeriydi. . KAHRAMAN HAYDUD yok.. Altiyeri (oOoturduğu yerden doğruldu.. Bir kaç dakika dü. şünceli bir tavırla ayakta dur- du.. Sonra Dandolodan müsa. adç istiyerek çıkıp giderken " KAHRAMAN HAYDUD çıkarmış ve büyük kanal civa- sarayı rındaki muh tahrip etmişti, şem bir Burası Vadolonun saray: idi. Sonradan yine eskisi gibi ya- pılmış, tamir edilmişti, kâtibi yanıma gelerek: — Affedersiniz dedi, yarım saat sonra geleceğini söylemiştim. Kendi sözü üze“ rine size söz vermiştim. Henüz gelmedi. Şimdi ev göndererek gecik* mesindeki sebebi sotduracağım, Alacağım cevabı birkaç dakika sor iri Ona göre hareket ederiz. Hayretler içinde kaldım. Vaktin burada ne büyük mevkii vardı. Halbuki ben saat“ lere beklesem, alışkırlığım dolayısile se* | simi bile çıkarmağı hesap elmiyecektim. Kürük geldi. Tanışdık Yarın için beni protestan vet etti, Saat dokuz buçukta orada bulu” nursanız madam Elizle gi meniz müm” kün olacaktır. dedi. Henüz Cevahirciyan dan bir mektup almadığım için Nupuri ile mülâkat istemedim. rikowı bilmediğim için refakatime sefartthane odacılarından birini memur ettiler. Bu vasıta ile ecnebilere mahsus mütevazi yapılı bir ötele gittik. Maahaza burasının mütevazi yapılı (oteli bizim memleketimizde er muhteşem ve muşaşa bir sarayı olabili Ertesi günü merakla bekliyorum. Doğ rusu Elizi merak etmemek mümkün de Bildi. Bu kadmın biri beş, diğeri üç yaşım da iki çocuğu vardı, ona rağmen Kenüz gelin olmuş bir kız gibi genç ve güzel ol- duğundan bahsediliyordu. Rusyada da güzelliğile meşhurmuş. Babası Opapaz Vivinden onu istemiyen kalmamış, fakat kısmet Tomayana düşmüş. Maahaza Eli- zin muhitinde olan dedikodulara naza ran her kocanın hazmedeteği bir kısmet olmadığı da anlaşılıyordu. Saat sekizde rehberim geldi. Beraberce" yüz yirmi birinci caddedeki (o proleslan kilisesine gittik. Çok kalabalıktı. “Yanımdakilerin konuşuşundan Onla şılıyordu ki kilisede epeyce ermeni vardı, Dini merasim bitti. Bir aralık bütün başlar başpapazın yanındaki masaya te- veccüh etti, Bir kadın halk içinden ilerli- yerek buraya çıktı. Yanımdakine sordum Madam Eliz mi? — Evet, (Devemi var) 125 hayli zamandır dolaşıyordu. * Bacaklarındaki o yorgunluğun * sebebini kendisi de tayin ede. miyordu, nina götürdü. Anlaşılmaz bir- Birdenbire durarak elini al © Donaldo homurdandı; — Ne yapabilirim?, — Sonra tereddüt ediyor dar akıl almaz bis şey ki... E. ğer bunu sizden başkası haber vermiş (o olsaydı çıldırdığına hökmederdim.. — Evet, gerçi bu işde bir takım o anlaşılmıyan noktalar var, Bunları sonra elbette öğ” reneceğiz. Şimdi olanı tamire çalışmalıyız.. Bunun yapılma- r. Venediği altö iniz, Lidoyu muvakkaten &4- patnız. Hiç kimsenin harice çıkmamasını temin madın dalmi bir göz hapsi altında bu. lundurulmasını emredisiz, Vel. hasıl ne yapılmak lâzım geli. yorsa yapınız... Aksi takdirde. Akiyeri sararak cümlesizi güşlükle tamamladı: — Yoksa aksi takdirde Ro- Tanla aramızda bir mücadele başkyacak demektir. Harekete geçiniz, engizitör efendi. Kay- bedilecek bir dakikâmız bile 4 Dandolo bâğriyordu: w İki; güne varmıyacak, kaçaklar gene zın- dan kuyularında bulunacaklar., Altiyeri gitti, Dândolo inle- diz — Bu dehşetli bir mesele... Rolan Kandiyanoyu bizzat tev. kif etmeliyim. Dandolo, dışarıdan fırtınanın çıkardığı gürültüden © bozulan için tam — Emin olur müfettişine haber göndermesini söyle Kâtip cevap verdi: — Polis müfettişi zat'âlileri- Ie görüşmek üzere buradadır. — Bursda mı? Arabinde polis müfettişi o. daya girdi. Dandolo sordu: — Olanlardan haberiniz var mı?. — Evet monsenyö: Firer €'en mahpuslar meselesi değil Bunlardan bi de idam ekti.. Bu husustaki emir- Leonorun babasr büyük eni. gzitötlük vazifesini aldıktan kızını Aliteriyle evlendirdikten sonra debdebe ve şâşaanın en son basamağına çıkmış bulu - nuyordu. Büyük kabul salon - İir:, ayda bir defa, Venedik a. silzadelerine açıktı, İşte o fırtına gecesinde, Dan dolonun muhteşem sarayında, hizmetçiler, sarayın en Üst ka- tındaki dairelerine çekilmişler- Rıhtımda büyük engzitör - lüğün dört gondolü bağlıydı. O gece sarayda her şey, her- kes uyuyordu. Saat dörde yak- Jaşmıştı. Yalorz uyanrk duran bir adam, mesal odası sayılan daracık odasında geziniyordu. Bu büyük engzi du, Saçlarının beyazlığı, yüzü - nün sarılığı bu hususta kimse- de şüphe bırakmazdı. Acaba kaç saattir geziniyor. du? Omuzlarında çekemiyece- Ni r yük varmış gibi bacak- larının yorgunluğu neden ileri geliyordu? O şüphe yok ki bir kaç kelime mızıldandı. Dışar . da gök gürültüleri biribirini kovalarken © yine odasında ge zir miye başladı. Evinin temelini sarsan şid. detli bir yıldırım sesi işidildi, 4 $ Şüphesiz saraya bir yıldırım | düşmüştü, Boğuk bir sesle mi, rıldandı: — Yıldırım neden beynime 4 düşmedi?. Eline bir şamdan alarak sa” 4 rayın ıssız büyük salonlarma a. tıldı, Kabul salonuna indi, Ora" daki heykellerin önünden geç ti. Elindeki şamdanı bir masa üzerine koyarak murıldandı; — Uykusuz gecelerime ilâve edilecek bir gece daha! Kulak. larımı Gsrarengiz bir gürültü tırmalıyor. Bu o kadar müthiş ki yarabbi!, . Ortalığı dehşetlere. sürükli- yen gök gürültüleri bile buna | mâni olamıyor. Bugürükü zın danların dibinden geliyor. Dü. kün sarayma gittiğim zaman onu son dela gördüğüm. salon- dan geçmiye kendimde cesaret bulamamıştım. oGondolla ki- 7