M/adver'in tarlhi Romanı:14 Asker Allah Allah haykırışlarile düşman üzerine saldırdı Gazi Abdürrahman karısmı ve Abdürrahmanı öp! na çizgiler birikmiş andı. Sarya kocasının ellerini öperken biçki. rıkları arasında söyleniyordu: | — Yolun açik olsun Abdürrahman! | Ve Kara Abdürrahman ağlarken hay-| kırıyordu: — Şanin git, şerefle dön baba, i Konur ve Gazi kol kola çıktılar. Harb harsketi iradesini hünkâr verdi, — Haydi düşman üzerine! l Süvari akıncılar onların da künkürlari| Orhan ve kahraman sil düğu halde seğirttiler. Osmanlı orduları Mezotini sahilini ta.' kip edeceklerdi, Andronikos iki günde dört fersah ka- tederek Osmanlı ordusuna varmak mec- buriyetinde kalmış ve bu hazırlıksızlığı! Osmanlı ordularının tam ve mükemmel bir tabiye altında toplanıp yürümesini te. min etmişti (1). Üçüncü gün Polakonen (2) © otağ ku- Yan hünkâr Orhan düşman ordusunun yaklaştığını haber almış ve nizamı harbi tekrar vezir Alâeddinle görüşerek tetkik , ve teftiş etmiş ve en mahir üç yüz süva- Ti akımemm dereler içine tabiye ederek bunlara hilcum emrini nasıl vereceğini bildirmiş ve düşmana intizar etmişti Andronikos, hünkür Orhanla boy ölçüş, menin nekadar müşkül olduğunu bilmiyor değildi. Orduları her gün iki fersah yol alırken Andronikos da bir meclisi harb kurup, Abdürralıman Gazinin aklma gel. diği gibi bir barb hilesi yapmağı müza- kere etmiş ve Ozmanlı ordularıyla boğaz ve derelerde harbetmektense onları ova- ya gökerek orada harbe tutuşmağı daha muvafık bulmuş ve buna göre hazırlan. Buştı. Ve gizli karar guydu; Eğer muvaf. fak olamazlaran Anâronlkos derhal İs - tanbula dönerek harbi bırakacak ve Os- mani: ordularının daha fazla ilerlemesinç mâni olacaktı. Sabah şafak söküyor. Borular çalındı ve hünkâr orduları hazırlandılar. Düş . man tamamiyle görünmüş, harbe başla. mak için birkaç dakika kalmıştı. Hünkâr Orhan haykırdı: — Haydi evlâtlar, kılısinız keskin, ba- unuz kavi olsun! Asker Allah Aflah haykırıylariyle düş- man orduları Üzerine saldırdılar, Hammer diyor ki: “Fena terbiye görmüş, fakat, mefahi- ri maziye ile mağrur ve fünunu harbiye- den tamamiyle bihaber olan düşmanla çarpışmayı göze aldıran askere bizzat Andronikos kumanda etmekteydi, (3),, küçük , Orun d3 kenarları- erinden yaş bo- arkadaşları ol. İ lemiş olan sultan Orhan, bunlardan bir Ve so ins bu barb hakkında şunlari ya” “Şafakla beraber duayı müteakip ça- Iman borularla nizamı harbi ahz Askerini da ns askeri lâzımgelen yledi, ların gerilerine tabiye ey. kismi dereye gizliyerek en mahir üç yüz #üvari okçusuna hemen hücuma ip- tidar eylemelerini emretti. İmparator askerinin ovada ve Osmanlı! süvarisinin o mütemadiyen hücurlarma maruz bir halde bulunması ve sultan Or- banin ise dağlık ve hendeklerle maektt bir arazide ahzı mevki eylemiş olması bu emrin kemali muvaffakıyetle terası. | nı teshil etti. Osmanli o: barelti. Bini sağ bini sekiz bin neferden İ- bini sol ccnablara ve de merkezde bulunmak üzere tefrik ettiği üç bin neferi sultan Orhan tepeler arkasına vazotmiş ve talimatı mahsuna- sina tevfikan asla muharebeyi kabul et miyerek ve eski Partlar gibi geriye ok atarak kaçacak olan süvarisini takiben rumlarm kendilerine takarrlib ettiği za- man Üzerlerine hücum eylemesini sureti kat'iyede emreylemişti, Kantagüzene nazaran iraperator öç yüz Osmanlı süvarisinin € ği indikleri. ni görünce tefrik ettiği bu ardaki kuvvetin idaresini asakiri hassa kuman- danı Exotrolosa tevdi eyledi. Kantaglizenin imparatora isnad ettiği uzun bir nutuk hakikaten irad edilmişse de bu nutuk asakirin cesaretini tahrik ten ziyade tezelrlile uğratacak derecede. dir. Müverrihi mumelleyhin imparatorun büyük mabeyincisi sıfetiyie bizzat hazır şu ar: uharebe hakkmda ver - diği izahat gibi bu madde dahi şayanı itimad değildir. Vatandaşlarmn şen ve gereflerini ve Andronikosun ilyakatini 4- de bu se ferin netayicine dair verdiği malümat mugalâtı mağruranesini kat'i bir surette tekzibo kâfidir. Kantagüzene nazaran Osmanlılar birinci müsademede kırk, i - kincide otuz, üçüncüde bir kaç adam zayi eyledikleri halde rumların birkaç beygi, rin yaralanmasından başka telefatı olma» dr, Sultan Orkan rumların üç yüz #üvari- sine karşı bin nefer sevketti, İmparator, Exotrohosun şu Üç mlsa- demede gösterdiği cesareti tahsin ve teb. rik ettikten sonra Manuel Tagoris ku - mandasiyle Osmanlılar Üzerine bin nefer sevketti, Kantagüzen, hayli imtidad eden $u hunrizane müsademede Osmanlılarm elii, HABER — Akşam posfası AY a lime Yazan:Ikimim rumlarınsa bir neferle birkaç beygir za” yi ettiklerini beyan eylemiştir. Sultan Orban ordusiyle muhtefi oldu- ğu dere ve boğazlardan çıkarak kuman, dayı biraderi Al ydi ile harekâ- tı barbiyeye lâyıkiyi a için mürtefl bir noktada ah di. Muharçbeye son derece arzu! rator, cenahların kızmandası ve yeğeni (Yı hes As Ze kendisi dahi merkezde bulunan nsa- kiri bassa kumadasını deruhte eyledi, Kantagüzenin rivayetine bakılırsa yine bu müsademede rumlar he bir insan ve na de bir beygir zayi etmedikleri halde Osmanlılarm yüz elli maktulü oldu. Gere hayliden hayliye ilerlemeki, Kantagüzen an. tagüren ordunun eb le istihsal eylediği ederek İstanbula avdet olunmasını eyledi. Rumlarri şevk ve gayretlerini teskin etmek mümkün olamadı. Zabiten ve ef. raddan bazıları saftan huruç ederek On, manlıların üzerlerine kilcum eylediler, Emirsiz vukubulen bu mubarebönin ne tayicini menetmek ümidiyle yer bir kuvvetle m rator e Kai ne faik olan dilşman tarafından il Tundular, Hammerin: dilinin varıp söyliyemediği bu büyük harb mütemadiyen hünkâr or- dularınm lehine inkişaf ediyordu. Bir aralık Samsa çavuşu nefes nofese aretiri metkösens iden ez dani harbe atılan impa- a adedçe kendileri- hünkâr huzuruna vararak yerlere kapan. di: — Şevketlâ hünkârm. Andronikos ve başmabeyincini ihsta olundu. Kanta mel'ununum atı telef oldu. İmpa" rator baldırından yara aldr. Firyalı Sibastopelin üz yiz neferle yar- dıma geldiğini duyduk. İradeni bekleriz. Hünkfir Orhan haykır. — Berhudar ol çavuş, Söyle, koca ANJ den imparatoru diri isterim. Ele geçen kı- rılsım. Düşmanım ricst yolu kapansın. Birkaç askeri düşman ordusuna salıp söyletin! — Hükümdarları öldü, Teslim olsun - ler! Samsa çavuşu birden kalkıp koca Ali- ye koştu. Harb olanca çetimiğiyle ve boğaz bo- Haza devam ediyordu. (Devamı var) (1) Hamer tarihi cild 1, sayfa 154 .| 153. (2) Maltepe, (3) Hammer tarihi elld 1 sayfa 154, İ Onu makinende muayene etmeği kabul 6 in Jerar onu dinlerken etrafa göz riyordu. Makinede değişmiş veya bir şey farketmedi. gezdi” kirik bir anahtar eri işitildi ve Jerar Eşikte duraladı © Jerar? burs Genç kâşif çok sinir barda gülünç ve gıcırdadı. Ayak a ne oldu böyle? .O gece hir feci bir hâdise olm İğip sarhoş kça doktorla giriştiği bahsi bir fikri zabit halırlıyan kravatiyle kendisini a4 halinde emişi, Kravatla boraber rezalet kopmuş, Jsn bar müşterileri tarafından bu imei tanmmış, kepaze edilmişti. Martöleyi zor İs evine götürmüşlerdi. Suzan şimdi o - runla meşgul olmaktaydı. J birkaç kelimeyle Jana olanı bi- teni anlattı. Kekeme teyid ediyordu: Yumırukla bayıldım. Dökter gelip kur- dı. Jan mirtldandi: — Hırsız mı acaba” — İhtimal! Jan masazma koştu, kâğıtlarını karış, tırdı. Rahat bir nefes aldı: — Bir şey alamamış. Tam zamanmda yetişmişsin Jerar, teşokkür ederim. Durakladı ve sordu: — Fakat bu saatte niçin gelmiştin? — Bir hastam beni çok düşündürüyor. dersin belki diye. Jan sevinçle: — Hah şöyle! dedi, dediğime geliyor sun nihayet! — Evet, itiraf ederim. Bununla bera- ber keşfin hakkındaki fikrimi değiştir « medim, Maklnen eğer sadece İlmin em- rinde kalırsa ne Mât — Evet büiyorum, Sen makinemi fena kullandığım Iddlasmdasm. İlim, fen, #aniyetperverlik! Bunlar kelimeler azi » zim, sadece kelimeler! Arkadaşının karşısına oturmuştu. Je . rar dikkatle onu süzüyor ve değişmiş bu- luyordu. Jan, servet ve şöhretin ekser kimselere verdiği mütehakkim ve mağ- rur bir edayla konuşmaktay'dı. Jerar başmı sallıyarak: ! ! İ — Sen, deği, parayı tercih ediyorsun! — Evot, yüz defa evet! Hayırparver. liği paraya tercih ediyorum. En iyi ha - yır, İnsanm kendisine yaptığı hayırdır! Gallua müstehzi bir edayla bu sözden mahsus yanlış bir mana çıkardı: — Bu sözüne göre makinende evvelâ kendini aunayene ederek bizzat kendi öm. rünü öğrendin demek? Nakleden: F, K. Janm elleri, oturduğu koltuğun kel dat acak yerleri Üzerinde tekallün ett Kaşları çat i — Ne münasebet! — Ne mllnasebet mi? Niçin? Jan cevab vermiyerek zoraki bir gö “| işle güldü. Omuzlarımı allkti: — Nişin makinemde muayene olayım? Ne lüzumu ver? — Görüyorsun ya? öğrenmek istemi * yortun. — Na biliyorsun öğrenmek istemediği" ml? samanmt bekliyorum sadece... — Haydi dostum, açık konuş ve itirsf korkuyorsun! — Ben mi? asla! — O halde niçin öğrenmek istemiyor” sun? — İstemiyorum da ondan! Hem öğren” Mukadderalf süm no değiştiremem ya' — Olabilir. Fakat Jan, makinenin be şeriyet için ne büyük bir tehlike oldu *İ ğunu düşündün mü? Her gün yeni bif facia oluyor. Bunlarda #enin bir mes” yet hissen olduğumu inkâr edebilir mi* “in? — Bana ne onlardan? İstikbalini öğ * renmeğe tahammül eğemiyen birkaç 389 vallınm akibeti neden beni alâkadar et sin? Yuyaz yacak? vererek muayene © iar. Gerisi beni alâkalandırmaz! . 4 p para — Bunları sen mi söylüyorsun Jan? Ö“ İccekleri zamanı anliysrak kalan günle“ rini hiçbir ablâkt ve içlimel kaygu tani maksızm geçirmeğe çalışan adamlar hef gün çoğalıyor. Bunun mes'ulü sensin. Jan Düran alay etti: — Yazılan bozulmaz! bunda benim si Gum no? j — Sana acıyorum gâi cn mi? bana m yim bari! Jerar, çocukluk arkadaşmda bodgâni, paraya düşkün bir adam bali görmeğe şt. Janm nazarımda ise Jers zavnlir bir mahalle doktoru, kndlsindes uzak, nisbetsiz derecede küçük bir adar haline düşmüştü, ıyorsun ? Gül haşla Geceleyin buraya niçin gelmiştin? Birnz evvel söylendiğini unutmuş gö” rünmemek istiyordu. Gallua bundaki mak sadı anladı. Jan devam etti: — Ha hatırladım. Hastalarından birisi makİinsmde muayene ettirmek istiyordum deği mi? , — Lüzumu yok . — Anlıyoru İzzetinefs meselesi! Fa” kat şahs? düşünceleri hastandan üstün tutman doğru mu ya? (Devamı var) AE ME EL VE ETA (2 A 7 ER YA 7 YY VA UV 2 YA Ne kadar gırtlağımı yrrtsam, nafile. Garip çocuk sanki kös din- Her ne ise; si£ © lemiş! Dirseklerini dizlerine dayamış, başını ellerinin içine almış, gözlerini uzaklara dikmiş bir halde derin hayallere dalmış hissi ve- ren bir heykel gibi duruyor... Bu helile (Rhodin)in (Penseu) adlı heykelini andırıyordu. — He....y, küçük! diye seslendim, şu köpeği çağırsana!... Bir ta- fafımı ıstrıverecek.. Sonra karışmam, ha!.. Sahiden, köpek; adımlarımı takip öderek arkamdan gelmiş, siy- ri, korkunç dişleri meydanda, hareketlerimi gözlüyordu. Bu dişleri şimdiden elimde hissederek tüylerim ürperiyordu. p Bu korkumu anlamış olacak ki, kız yere doğru iğildi; bir bana © bir de köpeğine baktı. Keskin bir ıslık çaldı. Hayvan (yanımdan uzaklaşırken kendisi, biraz güçlükle, fakat gene lâkayt tavrını bor maksızın doğruldu. Yerine yerleşti. Ne konuştu, ne başka bir hare ket yaptı. Ona bir lâf anlatamıyacağımı anlamıştım. Zaten, benimle konuşmak için yapacağı herhangi hareketin zavalir kız için kazalı olaSileceğini düşünerek, bundan vazgeçtim. Sehpamın başına dön düm. Fakat canım sıkılmıştı. Fırçalarımı tekrar elime aldığım zaman, kayanın zerindeki & İlme meydan okuyan yaramaz, ihliyatsız kızın da oradan inip git tiğini farkettim. Buna memnun oldum. Fakat, bir nokta fena halde Jamıştım. Evet çehresi bana hiç yabancı gelmiyordu. He: bir yerde görmüştüm; fakat nerede? ne zaman? nasıl? Bu sualler be; amiyorum. Dima? an karanlığı içinde bir istiltam dafia parlıyor. © Kim «Küçük bir kır ım, dediniz? — Evet, Güllü nine. On iki, nihayet on dört yaşlarında bir kız tağız. Ne vücudu, ne de yüzü, daha büyük göstesmiyordu... — Bir de köpeği mi vardı? — Koca bir köpek... Ya bizim çoban köpeklerinin en iyilerin den, yahut da (Terre * neuve) cinsinden bir şey... Yani, her zaman görü.en adi hayvanlardan değil. — Bunların Yeşilpmarlı olduklarını da söylüyorsunuz? — Köpek için kati bir şey söyliyemem. Çünkü omu ilk defa gö tüyorum. Fâkat küçük kızı evvelce de gördüğümden eminim. Ama © nerede, ne zaman, bilemiyorum... - Vallah, oğlum, ben de bilemiyorum ki... On dakikadanberi, Güllü nineyi, boşuna, isticvap ediyordum. Ne kadar talsilât verdimse n hatırasını aydımlatamadım. Bir müd- det daha düşündükten sonra: — Nasıl olur? Size, ıslık çaldı, diyorum! — Islık sesi işitmiş olabilirsiniz. Fakat ma göremiyordunut, bunun o çocuk tarafından çalındığını ne biliyorsu" muz? Belki sizin görmediğiniz bir kimse daha vardı. İnanm banâ.. Köpeği ıslıkla çağıran, herhalde bu öteki olsa gerek... 5 Öyle amd, üçüncü şahsın mevcudiyetini kabul edersek... Ben saki yüzünü iyi ise orada bir başkasının bulunmadığına eminim.. şunu söyleyin: Buralarda böyle bir köpek tanıyor musunuz? yır, doğrusu hiç bilmiyorum. Hem bizde, böyle iri kö” pekleri hep zincirde tutarlar. Yalnız geteleri salıverirler, Belki o kız, köpeğile beraber gezmek için kasabadan, yahut da şehirden gelmiş, bir yabancıdır. Böyle, otomobille buraya maden suyu içmelte, yahut da gezmeğe gelen yabancılar çok olur. Bu da, onlardan biri olacak. - Ama size, köpeğin havlamasını geçen gün de Guyduğumuzu rumi lü nine biraz düşündü. Sonra, birdenbire kararmı vermiş parmağı var. İnan, bana. Biz de, o ka; gösterecek tek bir kız yoktur. Hem bizim gitmezler. Oraların ne tekinsiz yer olduğunu hepsi bilirler. kopar, Sonra, anlattığınız gibi bir köpek de buralarda yoktur. Şu, halde, o kız da, köpeği öe etten, kemikten mahitklar olmasa gi İyi satte olsunlar; onlar, peri tayfasından olacaklar âleminde, oturmuş kımıldamadan duruyormuş. K viduğu belli! Bizim köpeklerimiz dostu, düşmanı hemen tanırlar. Kimbilir, hayvanın belki de kulakları bile yoktu ki, senin sözlerini duyan! Kıza da baksana... Sanki sen orada yokmuşsun gi Ami oğlum... Sen, gel beni dinle de, bir daha öyle netameli yerlere gitme; sonra maazallah başma bir felâket geliverir. Eğer bu işte cin, peri," şeytan parmağı yoksa, ben bir şeycikler bilmem... Yahut da, kâbus* gözdün oğlum.. Çok yedin.. uyukladın.. Seni kâbus bastırıverdi.. Ya (Denamı var)