raber'in tarihi Romanı:1t2 Hünkâr, ayakta dolaşarak iki kahraman silâh arkadaşını bekliyordu — Öyle filhakika, Andronikosu hakla- mak bir hamle işidir, ama, bu mel'ün kâ- fir ordumüzun tabiyelörine vâkıf, ehil bir askerdir. — İşte ben de ondan korkarım. — Şevketlü hinkir, böyle plee hüner. verleri kündeden atlattı Koaur, Andronikos, hünkârmuza yeni bir za- fer bayramı hazırlıyor, o kadar bence, Ve atlarmdan indiler. Hünkâr Orhan, ayakta dolaşarak iki kahraman silâh arkadasını bekliyordu. , Btek öpmeğe eğildiler. Hünkâr kolların dan kaldırıp! — Şöyle buyurun! dedi. Ve, derhal söze başladı: — Andronikos, Mezotini (1) valisin! av- cıhaşı yaptı. Düşman orduların Tras İs. tanbul civari ve Dimetikon ile Edirnede bulunan mubafızları, Makedonya tarafla-| rımdaki kıt'aları, Üsküdar semtinde mev. zi almaktadırlar. Bu itibarla süratle işe başlamak gerektir. Gerek yayalar ve gerekse süvari Me. #otini sâhill boyunca hareket zaruretin - dedir, Buns göre hazırlık yapmak zaruretini görüyorum. Sizin kanaatleriniz nedir? Konuralp bu plânı hayretle karşılamış- tx. Filhakika Üsküdarda vaki düşman ta- haşşüdüne karşı bundan başka türlü ya- pacak bir şey yoktu. Yalnız Abdürrahman Gazi bir soktayı hatırlattı; — Şivketlt hünkürm, düşman boğar Ye'derelerde harbetmiyerek ovaya çek. mek lüzumunu görürse burada harb ka- bul edecek miyiz? Cidden bu #ual mühimdi. Hünkâr hiç burasmı düşünmemişti, Sordu: — Ne dersin Konur? — Bilmem şevketlü hünkürim. Bu mü- him bir meseledir. Henüz hazırlıklı de. Bilim. — Sen ne dersin Gazi? — Bir çare düşünülür şerketlim. Yal. diz vaziyeti harbiyenin nasi tezahür ede- &eğini bilmediğimiz için şimdiden bir ka- rar verebilir miyiz? Hünkâr güldü: — Elbette, Velevki yaptığımız hesab İ çarşıya da uymasa önceden tedbirli bas! Yunmak gerektir. Düşmanın böyle bir hareketine karşı yapılacak şey bence bir hilei harbiye ola- bilir. Bu mmtakayı bilirsiniz. Orada kuru de- reler vardır. Bunlara birkaç yüz süvari) Tihİn en hazin sahnesi Gazi Abdürrah , (1) Eski Bitinyinin garb sam le — Zavallı doktor, bana or bin frank — Çocukluğun lüzumu yok, okçu İkame etmek, düşmanım bu hareke. mManm evinde geçiyordu. mers tarihi, borçlu kalacaksm. (Devamı A 1) vaa A vE A e. GE EV GİR EN 7) AYY YU Gündüzün başıma gelenleri de bu saf köylülere anlatmak İstedim; #ine karşı birdenbire taarruza geçebil , mek için müfid olur. Bu bir şaşkınlık uyandırır, ordumuz da bundan istifade ederek ilerler, ne dersi. niz? No Konur, ne Gazi bir başka tedbir dü- gönmemişler, düşünememişlerdi, Hünkâr Orhan, tabiye işlerinde en mahir kuman- danları da şaşırtahilecek biriydi. Filhakkia Bizans ordularını ovaya çe. kildikleri takdirde ancak böyle bir hare- ketle şaşırtmak ve paniğe uğratmak mün kün gibi geliyordu akla, İkisi de tasdik ettiler. Ertesi gün Haziranm ilk haftasmın cu- ması giriyordu. Hünkir Orhan harb için, bu günü muvafık bulmuş ve ordunun ba. şında gideceğini söylemişti. Orhan tarihinin en büyük hâdiselerin. den biri olan bu barbde meşhür müver- rih Kontagözen de Andronikosun baş ma- beyincisi srfatiyle bulunmuştur. Düşman ordusunda Kontofers, Kanta, asakiri has. Ba kumandanı Exotrohos, Manuel Toga - ris, Jonnes Angelus, İspastapulos gibi naml; kumandanlar bulunuyordu. Orhan, Alâeddini de yazına alarak mü- gavir sıfatiyle hazir bulunduracaktı. İca. bında kendisi ayrı bir noktaya teveccüh edecek ve bir meydan harbini belkide vezir Alkeddine bırakacaktı. Harb hazırlıkları ehemmiyetle devam ediyordu. Bursada bütün hayat durmuş, denllebilirdi. Eski kumandanlar da iş ba» gmdaydlar. Bu harbe şevketli hünkürm büyük © bemmiyet verdiği kulaktan kulağa ya - yılmıştı. Ve zaten eğer bu hâdise bu kadar e hemmiyetli bir gekilde İntişar etmemiş bulunsaydı, Gazi Abdürrabman belki bir felâketo daha uğrıyacak, oğlunun hâdi- sesi onun kulağına varacaktı. Fakat harb hazırlıkları bu hâdiseyi w- mutturuvermişti, Ertesi giln şafakla Orhan orduları har. bs hareket edecekti, O gece hünkâr Nİ lüferle sabaha kadar uyumadılar, Hünkârkarısmı braktrken dalına ye" dalaşmak Adetindaydi. Ve bu veda hünkâ. nn tabesabah sevgili karısmdan gâm a). masiyle başlar ve biterdi, Bu gece de Nilüfer, künkra zafer dun etmiş ve onun kuvvetli kolları arasında her zamankinden daha tatlı, daha unutul- maz bir gece geçirmişti, Mâahaza bu ta- HABER <— Aksam postam Yazan:'Ikimıim Gazi Abdürrahman Üzerine tüy kondur-. madığı güzel Saryasını ilk defa saçların dan svuçlayıp yere firlatmış ve baykır. muşta: — Sen beni rezil ettin. Bu domuz evlâ- dma verdiğin yüz fazla geldi artık. Kir- dığı ceviz bini aştı, Elini kana, dilini harsma alıştirdı. Talim yar olup da bir harb mevzu ol- masaydı, mabvolurduk. Hâlâ bana onu müdafaa ediyorsun. Sen de yerin dibine bat! Sarya ilk defa gördüğü be haşin muz. meleden ürkmüş, kopan saçlarının diple- rindeki tahammülağz acıyı parmakların: bastırarak dindirmek istemiş, ağlamış, ağ harsaştı. Gazi haykırıyordu: — Sen piçin o eye daima devam etti ğini benden neye sakladın? Sarya cevab vermedikçe Gazi kadm: tekmeliyor ve kudurmuş bir boğa gibi bo- ğazı yırtılırcasına haykırıyordu. — Seni de, onu da geberteceğim. Ve bu aralık kapı açıldı. Abdürrahman Gaziyi yerinde kurşun yemiş gibi setsiz bırakan bir hâdise oldu. Küçük Kara Abdürrahman elinde bir hançerle tâ babasınm burnu dibine kadar fırlıyarak haykırd; — Baba, beni ve anamı yetim korsun. Ona tekma atacağına bana vur, Kabahat bende, onda mt? Bir kadını tahkir, sana ömrünü vakfet. Big. 2aşmı yerden, yere vurmak, sana lâ, yi int? Ben öldürdüm, ben içtim. İşte göğsüm açık, vur, öldür ve bundan Önce anama el kaldırmamanı yalvarırım sana, Abdürrahman Gazi gittikçe büyüyen yerinden fırlıyacak gibi dışarı düşen göz- İeriyle oğlunu dinliyor ve çok elddl bir tehdid karşısında olduğunu takdir ederek bir adım bile İleri atmıyordu. Sarya hemen yerinden fırladı. Ağzinm yanından hafif bir kan #ızıyordu. Ağkıya, rak oğlunun ellerine sarıldı ve haykırdı: — Abdürrahman, ne yupıyorsun, o ss- in baban! Küçük Abdilrrahman hançeri ucundan kıvırıp fırlattı ve hançer vnlıyarak ka psn toktnağmı yanıma gömülüp titredi, — İşte ana. Dedi, Ben ellâhsız da seni müdafasya hazirim. (Devam var) Şarl Martöle iss makinenin eidâ! bir keşif olduğuna kal'iyyeb inanmıyordu: — Keşfiniz “azizim profesör, müsaade nizle söyliyeyim, bir budala tuzağından İbaret! Şimdiye kadar şansımız yardım elti ama günün birinde foya meydana çi- kacak! Jan Düran bu adama kizmıyordu. O. nun sarhoş gevezeliğinden bilik!s hoşla- niyor, onu kızdırmıyordu. Martöle söyle- niyordu: — Makinenizin bir enayi tuzağı oldu. ğunu İspat edeceğim. Hem ne zaman İs- terseniz! — Nasıl ispat edeceğini doğrusu me- rak ediyorum, — Görürsünüz. Suzan müdahale ediyordu: | — Jen, onunla münskaşa etmeyiniz. Görüyorsunuz ki sarhog! — Sen sus! Hakikaten sarhoş olan Martöle kızı- yor, doktoru defi ediyordu. — Evet meşhur profesör Jan Düran, size bunu İspat edeceğim. Münakaşa böyle günlerce devam etti ve'günün birinde sabaha kadar barlar. da geçen bir geceyi müteakip sabahleyin Jan arkadaşlarımı lâboratuvara çağırdı. Onların gürültüyle Bartarı uyandırmıştı. Kekeme başmı uzattı. Jan: — Gel dostum. Dedi, Bana dolu bir fo- toğraf şasisi götir. Preparatör istemiye İstemiye İtaat et- tL Jan bu esnada Martöleyi makinenin | önüne oturtmuştu. Ee yarama Yeri YO” receksin! Martöle bir kahkahs attı: — Makinenizin benim ömrümü tayin edemiyeceğine bahsa girerim. On bin frank, kabul mü? — Kabul! Nölkental göz ve kulak kesilmişti, Ma. kine onun önünde işliyecekti; Berline ba- vadis yollamak için ne menba! Jan makineyi işletti, Birkaç saniye son ra arkadaşlarına, Martölenin hayat battı. İ mi gösterdi: — Daha senelerce yaşiyacaksam dos- tum, Sarhoş homurdanıyordu! — Aldandım. Bu akşama kadar ölece.! ğim! Gerç kadm söylendi: — Budala, sen de! Sarhoş devam ediyordu: İçeriye girmeleri kapıdan mükemmel bir İ sunuz, evinizdesiniz. Bugün, çalışmağa karşı içimde garip isteksizlik vardı. fakat bunu muvafık bulmadım. Çünkü böyle bir şey söylemekle on- ların kanaatlerini kuvvetlendirmiş olacaktım. Bu itibarla onlardan vaziyeti aydınlatmağa yarıyacak bir fikir alamıycağımı hissediyor dum. Yapacağım işler hakkındaki projelerimden de fazla bahsedemez dim. Çünkü onların anlıyacağı şeyler değildi... sustum. Onlar kendi aralarında komuşmalarına devam ediyorlardı. Müte- madiyen, harabede dolaşan ruhlardan, orasımın tekin olmadığından bahsediyorlar; zihinlerinde yer eden kanaati mütemadiyen kuvvet İendirecek deliller bulup söylüyorlardı. Bir hurafe, efsane, zamanla, ağızdan ağıza dolaşa dolaşa,ne garip ne mübalâğalı şekillere girer. Herkes bunu, kendi şahsiyetine uygun şekilde tadil ederek bazı yerlerini kırpıp, bazı yerlerine ilâve- ler yaparak anlatır. Şahsan, ben şimdi söylenen efsaneyi olduğu gibi kabul etmeğs, tablomun başınd gelen meşkük hâdise ile bunun salir. ğına halel vermemsğe taraltardım. Belki, ileride, bu mesele hakkın da kararımı verdikten sonra, bir fırsatım bulup anlatır, alacağım ce vaplardan bir netice çıkarmağa çalışırım... Dün, çalışırken, bir köpek havlaması duydum. Sesini ormanm dört köşesinden birden duyduğum bu hayvanı göremedim. Fakat, ta yanımda hissini veren bu görünmez köpeğin havlamasında asap bo zucu bir hal olmakla beraber, bu rssız yerde benden başka bir canlt kulun da bulunduğunu götermesi itibarile, bu sesi zevkle dinledim; sahibini bulmak İçin merala etrafıma bakındım, Fakat ne insan, ne de hayvan olarak hişbir mahlüka tesadüf edemeyince, içime garip bir sıkıntı, asabımı geren bir yalnızlık hissi çöktü. Herhalde, bu rr hı haletimde otelde konustuğum köylülerden dinlediklerimin de çok —7 tesiri vardı. Buna bir de; resim âletlerimin garip bir surette yer de Kiştirmesinin ve — bundan daha garip olarak — yaptığım resmin Üzerinde esrarengiz bir el tarafından oynanmış olmasının, bilmeden ruhumda yaptığı tesiri ilâve edersek, şu anda reler duyduğum, mu hâyyilemde en ufak, en basit hâdizelerin nasıl esrarlı bir mahiyet al* dığı kolayca anlaşılır, Köpeğin havlaması şiddetlenince, elimden fırçaları fırlattım. Ve sesin geldiği tarafa koşmağa başladım. Çalılar, taşlar ayağıma tekil yor, sendeliyor, fakat aldumıyordum. Mutlaka hayvanı ele geçirmek, hiç olmazsa görmek istiyordum, Evvelce de söylediğim gibi, beni koşturan asıl sebeb, köpeğin yarında muhakkak bir insanın da bu- lünduğu kanaatiydi. Fakat hiç kimseye rastgelemedim. Ses de kesil- miş, ormana gene derin bir sessizlik çökmüştü. O kadar oyakından sandığım havlamanın, aksisada tesirile kulağım'la büyümüş olması ihtimali aklıma geldi. Herhalde köpek, zannettiğimden çok uzaklar» daydı. Bu hâdise bana, insanların bazan ne kadar boş şeylere ehemmi- yet verdiklerini bir kere daha anlattı. Bir kelebık görürler, gözleri buna takılır, hayalâta dalarlar.. Bir köpek havlar, sanki / fevka'dde bir hal olmuş gibi, yerlerinden sıçrar, peşinden koşarlar... Haydi, bu karlar dalmak ne İse başlıyalım, Boş, o marasız muammaların, muhayy' ilemizde ollinmliş efsanelerin esrarını çöze ceğiz diye kafamızı vormağı lüzum yok... kadar güç çalıştım. Yemekten sonra sırtüstü, otların üzerine dım, Ellerim başımın altında, gözlerim semanın boşluğunda, a ce avare yattım. Kafarım içinden birçok düşünceler gelip geçi fakat bunlarda ne hir mana sezebiliyor ve ne de aralarında bir nasebet bulabiliyordum.Sadece uyanık olduğumu biliyordum,o ka” Fakat, birdenbire kafamın içi boşalıverdi. Gözlerim bir no dikildi. Titrediğimi hissettim. İleride, ormanla, uçurum arasındaki patike üzerinde, uçurü uzanan bir kayanın üstünde oturmuş, ince bir insan silueti, ağaçi” Tecimin beri aldatmadığından senin oldmyordutd; Hem siluetin # deo kadar ulak ki... Gözlerimi kırpıştırdım. Dikkatle baktım. Evet, iyi o İste orada birisi vardı, Fakat gördüğüm (hakikat mi, yoksa muydu? Cin, peri, sihirbaz veya insan. pe olursa olsun, herhande b Juet, küçük bir kıza aitti. e heyecandan çatlayacak gibiydi. Bu rssızlığı nihayet in ufukta görünmesinden duyduğum sevinç'e, kar" 5 girttim. Buraların meçhül ziyaretçisine soracak o kadaf diğu geylerim var ki... 28 BİRİNCİKANUN — 1938 Nakleden: F , W — Bu meseleyi seksen yaşmı yeri niz zaman konuşuruz! Martöle garib bir elddiyetle: — Seksen yaşıma kadar ha! İki ge” çinde cenazö merasimime gel Bir koltuğa çökmüş, ağlıyordu. Nelkental teklif etti; — Onu evine götüreyim ;çok mii Jan yalnız kalinca pişman oldu. sarhoşla bahsa girişmesi hata, keşfine karşı bir bakaretti, Güneş doğmuştu. Madam Lağranj g 48 kova ve süpürge dışarı çıktı. Kö önündeki kaldırımı temizliyecekti, Jan Düranla arkadaşlarnm geç lerini kastederek, pencere önünde kocasma hitab etti: — Gene saat üçte döndüler, Polis memuru evvelâ cevab Bir şey dinlemiş gibi kulak kab — Duydun mu Adolfin? — Neyi? — Bir silâh sesi! — Rüya mı görüyorsun? — Alay etme! Bir tabanca sesiydi” Dışarı çıktı ve etrafı dinledi, Bir işidir gibi oldular. Polis memuru 88 di; — Bahsa girerim ki bu adam Jan ” ranm bir müşterisidir. Makine xs öleceğini söylemiş, o da tabancayi nine boşaltmıştır! Koştu, karısı da onu takip etti. Martölenin oturduğu pavyonun önünde durdu. — İnliti buradan geliyor, — Ponctre açık! p — Bir ainayot oldu geliha A deilim Kapı kilitli değildi. İçeri girdi **“İ Yatak odasmda bir divana serilmi lan Martöle inliyordu. Kapıcı kadın dehşetle haykırdı. sı söylendi: : — Kendine gel, Bir de polis karıff Tacaksın!, 4 Lagranj Martöleye yaklaştı. Vücud nu yokladı. Sapsarı ve gözleri kapalı ©ğİ #arhoşta görünür bir yara yoktu. elinde bir brovning tabascası duruy Polls memuru onu kaldırmak üzert” Tini ensesine doğru götürünce Martöje # vaş yavaş gözlerini açtı. Mırtldandı: — Öldüm galiba! — Haydi canım M. Martöle! Yı ETE EEEĞ EEE, EL ERİ FEİİ, “ m —— Ben kendimi öldürdüm, Silâhmı kaldırmıştı. Polis odu aldı: 1Devam var),