“ Dıvardaki ZA. Çehov Paydosundan sonra, kâtip, müseyvid gibi o kalabalıkça Aş kafilesi Neva caddesinden Ülirede çalışan memurlardan * İsim gecesi münasebetiyle İ, 9 kafilesini peşine takmış, hem gidiyor, hem de yük- * söyleniyordu: , “eşler, şimdi bizim eve gider, imiz doyururuz.. Eeceh, ENEmEz; doyururuz kil. Rüzel boğaça pi Unun m satin aldım. mükemmel, ağzınıza lâyık an da var. ,Biraz geç kaldrk.. deyip duruyordur. keni Yeytanın bucağına cturu- ke kafilesi bir hayli yol hı Sonra nihayet Struçkovun Bildiler, Kapıyı açıp korido. » Derhal burunlara mis gibi ekusiyi. kızarmış Kaz kokusu kov sevincinden keyifli ke- ek sördüz UYu duyuyorsunuz değil mi?. XX, efendiler! Kürklerinizi, K. Sandığın üzerine koyunuz! Ja nerede?, Hey Katyal. adaşlarının bepsini toparla- a. Kız Akulina, gel de bay. “masına yardım etli, den birisi, eliyle duvarı İk da he ola gerek? diye sordu.. A işaret ettiği istikamette, Oaman, bir çivi vardı. Çi- minde, parlak viziyerli, husus tikel bir kasket duruyordu .. & biribirilreine baktılar ve sap Siler, Kendi aralarında: |, *Nun kasketidir, diye söylendi- a » O burada?! da bu sözleri tekid etti: © burada., Katyanm yanın. © Bidelim, baylar.. Şurada gazi- 7 hut birahanelerden birin- ii Oturalım. Onun gidişini bek. yi, ailesi paltolarma sârındı... ayla çıktılar,, Tembel a- Hrahaney, e yollandılar. ürü, medeni bir cesaret, ekkoli değil; senin eve girer muz kaz kokusu geldi... in büy ü evinde oturup dö Hangi şeytan onu bura- vb çabuk defolup gi. el gider, Hiç bir zaman iki va oturduğunu bilmiy. hr. da öyle aç ki,. Biz €- i » herşeyden önce bir iki vot- » biraz ançüvez yeriz! Son. e &yni işi tekrarlarız ten sonra hemen poğaça- Aksi takdirde bizde İş- mz Eh, kardeşler, benim bir pa yapar ki. Ağz: Sonra, eminim ki nefis Jâh- da yapmışlardır. © satın aldın mı?. kutu, Dört cins te sucuk âi- Pe karımın da karnı acık. re, nereden çıkageldi?! Mavuşlar bir buçuk saat kadar ele Birer bardak çay ğa çıktılar, .Gene Struçkova vi ni oridora girdiler. Evin içi pi poğaça ve kızarmış kaz ka dağın kapısı yarı açiktir, koca bir porsiyon kızarmış tabak hiyar turşusunun, şöy- zda, durdağumu farkettiler.. , Çivi Çeviren: Ferah Ferruh — Hay kör şeytan gene bir aksilik 1 — Ne olmuş? Ne var?. Memurların karnı açlıktan guruldu- yordu.. Öyle ya, açlık insanın babasının oğlu değil ki, merhamet etsin! Namus. #uz çivinin üzerinde bu defa da, tüylü, bir başka şapka vardı, Struçkov; — Bu Prskatilovun şapkasıdır, dedi. Gidelim, baylar! Şöyle bir yere uğrar, biraz bekleriz.. Bü herif fazla oturmaz! İşte tam bu sırada, kulaklarına, mi- safir odasından şöyle bir erkek sesi çalındı: — Böyle pis, böyle mendebur bir he- rifin bu kadar güzel bir katısı olsun?! Bir kadın sesi, buna, şöyle bir cevap verdi? — Meşhur darbımeseldir, efendimiz; Armudun iyisini dağdaki ayı yermiş!.. Struçkov ,inler gibi bir sesle: — Çıkıp gidelim, baylar, çıkıp gi delim, dedi, Gene birahaneye gittiler. Kendileri. ne bira ısmarladılar. Memurlar, pek meyus görünen Struçkoru teselliye koyuldular: — Prokatilov, başlıbaşına bir kuvvet tir! Bir saat kadar karının yanında ka” İır ama, sen on sene bunun faydalarını görürsün! Azizim, o başl: başıma bir servet, bir saadettir. Mütcessir olmağa ne Hizum var?, Hayır kardeş, hayır, sen müteessir olma!. , — Müteessir olmamak icap edeceğini ben sizden iyi biliyorum. Mesele o de. gil, Karnım aç; benim buna canım sıkılıyor. Bir buçuk saat sonra gene Siruçkova gittiler, Tüylü şapka, hâlâ çivide idi... Gene çıkıp gitmek icap etti, Duvardaki çivi, ancak akşamın seki- zine doğru boşalmıştı. Ancak bu vakit- ten sonra poğaçaların tadına bakabildi. ler, Poğaçalar kurumuş, çorba soğumuş, kaz yanmıştı. Struçkovun mevkii, her şeyi berbat etmişti. Maamafihı, yemekleri büyük bir işti- kayla yediler, — Ruscadan — 108 Yazan: İkimim —4— Hatralan anlatan ve vesikelarnı veren: A.K. Bu (X) işaretinin bilhassa beni takip etmesi asabımı bozuyordu Eğer vaziyeti dostlarıma söyleseydim j- nanmıyacaklardı. Doğrusu kendim bile bu işin nasıl olduğuna bir türlü akil erdi- Temiyotdum. (x) herhalde bir veya bir kaç şahıstı. Bunlar bizi adım adım takip ©demezlerdi bittabi. Böyle olduğu halde AÂtımızı nasıl en ince teferrüatına ka- rimizi karşılaştıracak serbestiye sahip de- ğildim. Ketum olmam lüzumu ihtar edil- mişti. Nihayet siz olsanız bütün cesareti- nize rağmen bu vaziyette ürkmez misiniz?! Herifler pekâlâ her yerde hazır nazırdı- lar. Ne yapıyorsak bili r, ne konu şuyorsak anlıyorlar, ne düşünüyorsak tak” dir ediyorlar, tedbirler alıyorlardı. O hal- de tehditlerine lâkayt kalmağa imkân yok” tu. Belki'böyle bir tecrübe bu işin boş olduğunu meydana çıkarabilirdi, sma, iş tecrübeye müsait olmıyacak kadar onların kuvveti lehine tezahürler gösteriyordu. Tetkik ettim. Belki bu (X) içimizdedir. Muhakkak Hınçaklıdır, fakat, şimdi bu- rada mıdır? Ama, bir şey anlıyamadım. Tama men aksi bir iddiaya geçtiğim halde ! azada bir değişiklik olmadı. Yüzlerde memnuniyet işaretleri vardı, o kadar gete efradının ölümden kurtarılması hakkındaki kararımız onları bize med. yun. bırakacak ve büsuretle hayatımız emniyette kalacak gibi bir kanaatleri vardı bu budalaların. Halbuki bu şakiler babalarını öldür. mekten çekinmiyecek kadar haindiler. Ölüm kararlarının komitece ittihaz e. dildiğinden ve fevkalâde halâtta Ba. ron Menenin ölüm kararı verebilece . i ginden bahsederek önce ittihaz edece. ğimiz teeziye kararının meçlise gide, cağini ve bunun da Bamus, Gülbenk şakilerin kulağından saklanamıya. ını ve neticede gerek gayemiz, ge. rekse tegkilâtımız aleyhine çok kuv. vetli bir düşman kazanacağımızı, hal, buki keyfiyeti komiteye bildirerek i cap eden kararın ittihazını oradan beklemenin daha muvafık olacağını, bir de Haçator ailesi hakkında tatbik edilen bu cezanın Talos şubesinin madde tasrihi suretile kararı cümle sinden bulunmadığını nazaran belki KAHRAMAN HAYDUD ayrı bir meselenin icabı ve binaensleyh bu noktan için hâdise faillerinin isticvap ve m dafaslarının temini muktazi olacağını söyledim. Bilhassa son nokta üzerinde ittifak hasıl olarak, hâdise faillerinin isti - vap ve mildafalarının temini kararile meclis faaliyetini bitirdi, Ben de bu beliyeyi başımdan savdun Fakat hâdise bukadaı a ve yani tam bir istiraha bu İşte gıkmiş değildim. bu (X) işaretinin bilhassa beni takip etmesi nsabımı bozuyordu. Bu suretle ben bir kendi. miz, bir bu (X) işareti ve birde hükü, met olmak üzere Uç ateş arasınday . dım. Nihayet böyle içtimalarda bir noktai nazarı müdafaa ederken herkesin gö. zü önünde gelen bir tezkere üzerine tamamile aksi bir noktainazarı müda.; a geçmek mânidar telâkki oluna bilirdi. Biktekim Tomayandan Vahra - ma bir mı haber alınan b de gri İ ayrı bir noktainazar dine sevkeden mektup mündere tını öğrenilip bildirilmesi nşişti. bitmiş isten Vahramın sualine: -—- Daha dedim. Teşkilâtımız tam olgunluğunu bulmuş değildir. Bu iti. barla emniyetim azdır. Birçok hâdise. Jer beni temin edecek mahiyettedir, Filhakika bir başkasının tesiri altın. dayım, fakat bunu size söyliyemem. Hınçak davasile alâkası da yok de. güldir. Ama, ben bu işin Hınçak gaye. si rleyhine olduğunu da zannetmiyo. rum, Vahram kemali dikkatle dinledi. — İyi, ama, dedi. Belki senin bu te. siri İzaleye kuvvetin kifayet etmez. Bi. zim muavenelimiz faydalı olabilir. — Haklısın Mösyö Vahtam, Fakat bu hâdisede onlara karşı zayıf kalmak yaşamak için de şarttır, Sustu. Yani hayatımın tehdit edil. diğini anlatmış oldum. Bittabi o da 'Tomayana öylece yazmıştır. İçimdeki bu kurdu çıkaramazsam, öleceğim, Tâ Bedrosun ölümü hâdise. KAHRAMAN HAYDUD sindenberi muhtelif vesilelerle karşı . ma çıkan bu işaretin bilhassa benimle uğraşması da bir acayip şeydi. Bu toplantının neticesini komiteye bildirdik. (Zeneldere) istikametinden başlıyan ve Talasa kadar devam edön teflişimizin netic: umumi birra - porla bildirmenin zamanı da gelmişti. Artık ben evvelce takarriir eden yolu takip ederek İstanbula gidecektim, Vahram da Kayseriden scnra benden ayrılacaktı, Vahram ayrılmadan bir gün önce Reştumdan bir telgraf aldı. Buyda Avrupaya hareket etmek isteyip iste. mediği soruluyordu. Bir tesadüfle telgrafı ben görmüştüm. Demek ki Vahramın veya herhangi birinin Ay. rupaya bir iş için gönderilmesine lü. zum hâsıl olmuştu. Belkide Eliz bi rini istemişti. * Avrupa meselesi beni en çok alâka. andıran bir işti. Bu seyahatin ileride başıma açacağı belâları biran aklıma getirebilseydim, Avrupa denince ora. dan suvuşurdum. İstanbula gider git. mez bu Avrupa meselesile uğraşmağı düşündüm ve şimdilik Vahramı vaz. geçirmek icap edeceğini de hesap ede. rek, bir işteri hiç malümatım yokmuş gibi davrandım ve: — Davamız pek yakında tahakkuk edecektir kanaatindeyim. Bu sırada teşkilâtın başında bulunmak hem tari. hi bir göhret ve şeref kazanmış olmak ve hem de bir mevki ele geçirmek için zaruridir, Halbuki beni İstanbula gönderiyor «» sunuz. Ben hiçbir vesile ile teşkilâtı yuzın merkezi faaliyet sahasından ay. rılmak istemezdim. Ama, ne yapalım vazife! dedim. Bu desiseli bir konuşuştu. Fakat, müessir olmuştu. Vahramın, kafasın. da toplanan bir şüpheli tefekkürünü açmış olacak ki, gözleri parladı. — Haklısın, dedi, Umumi ihtilâl sa. atimize bir şey kalmadı! (Devamı var); 105 Mndan bir şeyler çıkarıyor» gin adam paraları saymakla meşgulken kapıya doğruldu. .. “Tam kapıya çıkacağı sırada durdu. Başını geri çevirdi; — Cumhürreisi oFoskarinin dostu olduğunuzu söylemişti- niz, değil mi? — Elbette.. Yalnız o değil .. Venediğin diğer meşhur sen- yörleriyle de... , — Meselâ piskopos Bambo.. — Şüphe mi var,. Himayeye ihtiyacın olursa gel beni Ve- nedikte gör., Size yardımım do- kunabilirse pek sevineceğim.. Beni gelip bulacak mısınız? ... — Belki.. Rolan çıkıp gitti. Bir çeyrek saattenberi Ro- Janla İskala Brino, Tereviz yo- Yu üzerindeydiler., Neptün ile Plotonun hakikaten iyi hayvan Yâr olduğunu tasdik ettiler, Öğlerlen iki saat sonra Tere. vize girdiler.. İskala Brino ile hayvanlar karınlarını tıka basa duyururlarken Rolan bir bar- dak şarap içti, Biraz tevakkuf ve istirahat- ten sonra gere yol, Rolan zaman zaman karşılaş. tığı köylüleri sorguya çekiyor- du, Gurupla beraber bir &öye vardılar, Rolan sordu: — Burasını tanıyor mu: : — Evet monsenyör vaktiy- le buraya gelmiştim.. — Yal Adı nedir? — Tereviz... Rolan boğuk boğuk tekrarla. dı; — Tereviz.... Hayvanmı durdurdu.. Tepe nin eteğine sığınmış köye, ateş saçan gözlerini dikti.. Atından indi. İskala Brinoya (kendisini beklemesi şaret ederek köye doğru ilerledi. . İlk evin kapısı önünde gör. düğü kadına bir şey sormak is- tiyordu.. Onu bulmak istiyor. du, Fakat ne yazık ki işte sor» mıya bile cesareti yoktu. Birdenbire bir sürü çocuğun şen kahkahalariyle karşılaştı Kendisinin göremediği birisi. nin etrafında toplanmışlardı ... Merak etti. Bu iki büklüm. bastonuna dayanarak güçlükle yürüyen beyaz sakallı bir ihti- yardı, Rolan bu adamı daha ilk gö. rüşte tanımıştı. Kalbi çarpıyordu.. Çocuklar onunla alay ediyorlar, etrafm- da dönüyorlardı, Onları azarla- mak istedi,, Boğazı tıkanmıştı.. Bir aralık çocuklar etrafından ayrıldılar., Çocuklardan o biri maya; — Artık, dedi. Buradan gidi- yoruz, Seni bir kaç güne kadar İskala Brino almıya gelecektir. Tabi onunla gelirsin? — Nereye monsenyör?. — Yanıma gelmek için.. — Hazırım.. — Âlâ.. İşte benim bulutima- dığım zamanlarda yeyip içme. hi temin için bir kaç para.. — Monsenyör,. — Seni artık benim besliye- ceğimi söylememiş miydim? Haydi ağlama, Maziyi düşün me, Bugünden itibaren, nerede olursa olsun seni düşünecek bir kardeşin var, Bunu hatır. dan çıkarma.. Rolanla“İskala Brino, Riyal- todaki koltukçudan satın al- dıkları seyahat elbiselerini gi. yerek genç kadına veda ettiler, Rolan rıhtımda bekliyen bir sandala atladı, Sandalın geniş tentesi altı- ha uzanâr. İskala Brino san- dalın burnuna yerleşmek üzere iken gözlerini kapadı, Hazin bir gondolcu şarkısı başlamıştı, Gondol bu hazin şarkının sesleri arasında hare. ket etti, Venediği Şarktan garba geçe- sek bir seyahate başlıyorlar dı. Şehirden çıktılar, Büyük yelkeni açtılar. Şimdi gondol, kanalın köpüklü ve küçük dal gaları üzerinde âdetâ uçuyor- du, Sâhile yaklaştıkları zaman, karada zifiri bir kâranlık vardı, el ni TEREVİZ YOLU Gondol karaya yanaşır ya- naşmaz atlayan Rolan, en kısa ve en kestirme bir yoldan bir hayli müddet yürüdü, Karanlık müthişti. Nihayet Venediğe en yakın şehirlerden biri olan Mestere vâr Bir lokantada yattı, Ertesi gün, güneşle bera- ber kalktı. Lokantacıdan işe yarayabilecek iki hayvan İstedi, Löokantacı: — Misafirhanemde birkaç gündenberi bir senyör oturu. yor. Kendisi (Obundan sonrü Venedikte oturacakmış.. Sa. tılık güzel hayvanları var... Lütfen beni takip etmek lüt- funda bulunr müsenüz? dedi. Rölan, lokantacının peşine takıldr.. Lokantacı, kendisini misa- frhanenin en güzel bir odası- na doğru götürüyordu. İçeriye gireceği sırada Rolana döne. rek: — Sakın, dedi, senyörün hel ve tavrı garibinize gitmesin... Zengin ve teklifsiz bir adam-