# SA ANLRZK 2 Pap ai e Ve kadın tekrar hıçkırarak kocasının kollarıma atıldı. Gazi sararmış, tüyleri dikilmiş, korkunç bir yüz mağlamıştı, Çe- neleri çatılmış gibi biribirine geçmişti, Evlâdını öldüren hünkâr bile olsa te - reddüd duymadan onu da paramparça €- decek, dişleriyle etlerini yolarak öldüre- cekti, Bir cani bin kere geberterek ala- caktı. Gazi, Abdürrahmanı Sarya kadar seviyordu, hayalmdan, bünkârdan ve her şeyden çok seviyordu. Karısmı bir kenara fırlatarak dışarı koş- ta, perişan bir haldeydi. Başmdan fr, yan külâhmı bile almaya vakit bulama. mıştı. Bir ata atladı ve kale haricine ö- lüm tehlikesini göze alarak dört nala sür. dü, Bursa yollarındaki halk, Gazi'nin bu pe- rişan halle at Üzerinde bir fırtına gibi bo zik sokaklardan geçtiğini görünen hay - retle duraladılar. Ne vardı, ne olmuştu? Ferman bile böyle geçmez, kaçan düş man bile böyle takip edilmezdi, Gazi Abdürrshman bazan soluyan bey- girinin gemlerini birdenbire srkıştırıyor ve hayvanm ağzımı kan içinde bırakıyor. du. Haykırıyordu: — Aağular, Abdürrhmanı 'gören oldu mu? Hiç bir yerden madra şifa verecek c6- vab alamıyan Gazi daha şiddetle beygiri- &i sürüp bir kurşun gibi ilerliyordu. Kale haricine gelmiş ve kenarda topla" nan bir halk kümesi içine at sürmüştü. Halk feryatlar kopararak dağıldılar. Yerde üzerine bir örtü çekilmiş bir ölü VArdI. Gazi Abdürrahmen, attan inmedi, ken- dini ölünün Üzerine starak, titriyen par, maklariyle örtüyü kaldırdı ve haykirdı: — Oh, oğlum değilmiş? Tanımıyanlar bunu çilgm sandılar, tanı- yanlar işi anlayıp Gazi'nin yanma sokul. dular. Gazi halkı, halk Gaziyi severdi, O- nun kederinin neden olduğunu öğrenmek istiyen ihtiyarlardan biri sordu; —Ne var devletli Abdürrehman, ne bu telâş ve halin? — Sorma ağa, sorma baba! Bizim ev- lât uzun zamandanberi ortada yok. Bu ci nayete kurban giden © sanıp ev halkı çıl- pma döndük. Hamdolsun değil, ama, me. rak bitmemiştir, nerededir oğlum, Elm. seriklerin haberi yok, İhtiyar, padişah Osman ramanmda #- kmcı luğu yapmış, emektar bir as - kerdi, Gazi Abdürrahmanm yanında iki Yil ekmeğini yemişti. Abdürrahmanm yüreğine su serpen bir haberi, atına atlayıp henüz uzaklaşmak vaziyetindeyken Gaziye haykırdı; — Ben küçüğü Cami sokağı yanma fki ZENON VERE İL TESTİNE X Bir artistin gözönünde tutacağı en mühim nokta resmin ön plâ hile fonu arasında tam bir ahenk yaratmaktır. Seçtiğim nokta en uygun olanı mı acaba?... Birçok kereler sehpamın yerini değiştirdikten, kendim ileri geri YE rader'in tarini Romanı: 9 Yerde üzerine bir örtü çekilmiş bir ölü vardı REZ m arkadaşiyle birlikte devletlüm. Abdürrahman tekrar atından atlıyarak İhtiyarın ellerine sarıldı, sayıklar gibi: — Gördün mü ha, gördün mü ba” Diya sorup ihtiyardan izaha? istedi. İki delikanlı Gazi oğlu çağındaymışlar, kol kola şarkı söyliyerek o yoldan geçib cami sokağına sapmışlar, İbtiyar gençleri zevkle arkalarından seyretmiş, ama ,sokağı saptıktan sonra seslerini dinleyip takibe lüzum görmemiş. İhtiyar: — Belki. Dedi. Gençliktir. Bir av pe şindedirler. Biz de bir zamanlar bu yolun yolcusuyduk. Abdürrabman Gazi biraz müsterih ol- muştu, ama, bu ne demekti, Abdürrah - manm evine haber vermeksizin bilmedi. Ğİ sokaklarda geç vakit ne izi vardı? saparken gördüm İhtiyarla öpüştüler, onu evine da-| vet edip atına atlıyan Abdürrahman, Cami sokağına doğru baş kırdı. Tesadüfler ne garibdir. Eğer Gazi böyle hir araştırmaya çıkmamış ol- saydı, şimdi oAbdürrahman. hünkâr huzurunda soluğu bulacak ve artık bu defa yakasını kurtaramıyarak ba» basını ve annesi güzel Saryayı hüz- ne, eleme sokacaktı. Abdürrahman Gazi sokağa saptığı birkaç keçe külâhli © yeniçerinin bir ev önünde kulakları yırtan haykırış» raslarını duyup gördü. At sürüp aralarına girdi. — Ben diye haykırdı. Gazi Abdür. rahmanım. Ne var burada? Bir yeniçeri: — Devletlü Gazi, dedi. Burada gani ve zaniye olduğunu imam efendi haber verdi, baskına geldik. Şu gördüğün balk da recm için beklerler, ama, biz komayıp çavuş huzuruna götüreyaza- caktık, Kapıyı açmazlar zorlarız lüm. Abdürrahman ürkmüştü, Ya evlâdı içerdeyse. Çünkü onun bu sokağa sap- tığım o ihtiyar haber vermişti. Küçüktü ama, Kara Abdürrahman- âı, Onun zamanından evvel bülüğa er. diği muhakkaktı. O her şeyi yapabi- lirdi. Daha iki üç yaşındayken bile e- line geçirdiğini almak için annesi Ab- dürrahman Gazi'yi beklerdi. Bu haga- rı çocuğun, arkadaşlarına uyup hara- ma gitmesi pek muhtemeldi, Gazi şimdi ne yapabilirdi? İmam bir kenara çekerek yavaşça söyledi: — Buradan boynunu kır, koparırım Iâin kafanı! devlet- ela) -Ya Ü)R)e)Ele, Yazan: iIkimim İmam şaşırmış. Gazi'nin delirdiğini! sanmiş, ama, can korkusuyla kafta-| nını toplayıp geri geri çekilmişti. Hiç şakası olmıyan Gaziden korkmamak, hayatına susamaktı. Gazi yeniçerilere de dönüp: İ — Yann savaş hazırlığı var. Bura- da mahalle işleriyle © uğraşacağınıza varın harb hazırlığı görün. Hünkârın iradesi var, (Devam var) İş'ahsız prenses iştahı kesilmiş, hiçbir gey yiyemez ol. rauş. Bunun üzerine babası, #araya çocuğun küçük arkadaşlarından şeki. zini çağırmış. Çocukların en sevdiği yemeklerden mürekkep bir sofra ha. zırlatmış. Fakat, bütün misafirler sofraya o. turuyor, ev sahibi Prenses ortada yok. Lâkin, küçük misafirler iştahla yemek lerini yiyorlar. Üç gün böyle geçiyor. | Prenses Marya hâlâ onlardan uzakta durmaktadır. Fakat, dördüncü gün, İ Onları göre göre, onun da iştahi gele. rek sofraya oturuyor. O günden son. ra eski iştahını bulmuş ve güle söyl, ye yemek yemiye başlamıştır. — Hayvom bu halde bırakamayız, bir fenekeci çağırsak da lekimletsek! — Fransız karikatürü — Bulgar Kralının kızı küçük Prensesi | #aman, İmam ve halktan bir kaçi ilel Marya Luiza'nın bir müddettenberi| İ — 28 Nihayet hükümet bu işle alâkadar ol- du, “Ölümü haber veren maiine,, kabi. nede görüşüldü, "Menafli umumiye na * mına,, makinenin hükümetçe satmalmıp alınamıyacağı mevzubahs edildi. Kanun - İar karıştırıldı. Bu işin halli nazırlardan ikisine havale edilerek o zamana kadar yapılması lüzumlu görülen iş kararlaştı- rildi: Keşfin bakiki olup olmadığını, kâşifin hüviyetini tahkik... Emniyeti umumiye derhal Jan Dü- ran nezdinde teşebbüse geçti. Hazır- layıp acele verdiği rapor doktorun le- hindeydi. Jan makinesini mütehassıs ların önünde tecrübe etmeğe hazır ol- duğunu, onların ber türlü kontrol şe- i raitini kabul ettiğini, istenilen tecrü- beleri yapacağını bildirmişti. Raporda serübeden çekinmek söyle dursun, doktor Düran bunu bilhassa arzu et- tiğini ve hükümetin emrine amade ol- luğumu öyledi.,, deniliyordu. Dehiliye nazırı bu rapor Üzerine tib! dekanmı nezdine çağırdı. Keşfi tetkik için beynelmilel bir ko- misyon teşkiline karar verildi. Dün- yanın en meşhur ilim adamları bu tecrübeler için Parlse toplandılar, Eirilitaşi Nihayet resmi tecrübe günü geldi. Beynelmilel komisyon reisi profesör Klerjan Vodri Jan Dürana hitab etti; — Doktor ölümü evveklen bildire- ceğiniz kanaatindesiniz öyle mi? — Kanaat değil, bundan eminim ve emniyetle iddia ediyorum. Bsasen ölümü evvelden bildiren de ben deği- lim, gu makine... Alimler merakla makineye Bokul- dular ve inkisarı hayale uğradılar. Jan Düran sırrını ele vermemek kay- gusiyle makinenin âletlerini kapatmış tı. Mekanizmayı görmek mümkün de- ğildi. Jan Düran devam etti: — İstediğiniz tecrübeyi yapmağa kazımım. Bakınız herhangi bir hileye imkân yok, makinenin her tarafı ke- paldır. — Peki ama, keşfinizi ne esas üze- rine istinat ettiriyorsunuz? Kâşife bu neviden süsller yağıyor - du. O hepsine syni cevabı vermektey- di: . — Mazur görünüz. O benim sırrım! — M. Rending bize makinenizin kendisine on beş sene daha ömrü ol- duğunu bildiriğini söyledi. Doğru mu- dur? EYUN EEE EL yesile yeni bir resim yapılmış... Fakat bu taslak o kadar reel, o kadar hakikate uygun Kir ren, bunun benimkinden büsbütün ayrı bir stilde olduğunu # resmi yapan ben değilim, şu otları, şu ağaçları, şu yosunlü gösteren keskin hatlar benim değil... Benim çizgilerim dah3 Nakleden: F « — Evet, Rending'in o muayenesinde * | fotoğraf camını gösterdi. Alimi ret ve şüphe ile baktılar. Komisyon reisi: — M. Düran, dedi, ben ve daşlarım size bir seri tecrübe | mek niyetindeyiz. de Ben hazırım. — Teşekktir ederim. Huzuf ve bizim kontrolumuz altında kişiyi muayene edeceksiniz. riyle konuşmıyacaksınız. Hiç #ormayıp yalnız makine ile m edeceksiniz, Düran cevab verdi: — Kabul ediyorum. Ayrıc8 raf canlarının da tarafınızd8f rilmesini ve camlar devclopp? ken komisyon âzüsindan ikisi” ranlık odada bulunmasını ee gi Lüzum görürseniz camları P törüm değil, sizin münasib &* niz biri developpe etsin. — Teşekkür ederiz. Tec başlıyalım öyleyse... N Komisyon daha evvelden te© ti re mevzu olacak beğ altı kişi hepsi uzun uzadıya muayene röntgenleri alınmış, sıhhi . tesbit edilmişti. Bunlar oiref makinede muayene edildiler. bunlardan bazılarına konuları leri teyid, diğer bazılarını is0 etti ve hepsinin ölüm sen: di. İki tecrübe daha kalmişti yon Azâsından biyoloji âlimi profesör Melbar bir kâğıda Hİ lime yazarak zarfladı. Sonra nin önüne oturdu ve Jana hit? — Doktor, bir de beni mu diniz, Fotoğraf camı developpe merakla etrafına üşüştüler: rün altı aylık ömrü kalmıştı. Profesör acı ve mütevekkll “ besöimle bu teşhisi teyid ett. “ beden evvel hazırladığı zarfı Kâğıtta şunlar yazılıydı: “İlerlemiş bir kanser rahat var. Bir seneden evvel öleceği! 0 Lâboratuvarda müthiş bir * kütu oldu. Komisyon âzâsı arbf si gibi Jan Dürana istihfafla * yorlardı. Hepsi bu şaşılacak Ke$ 4 geriyetin mukadderatı Üzerinö bileceği tesirleri düşünüyordu. (Devam di gel « gidip geldikten sonra, nihayet yüksekçe bir noktada yerleştim. Fakat bu noktanm en mükemmel yer olduğuna kanaat getirmemiştim Yal mız, artık vakit kaybetmek istemiyordum Derhal çalışmağa (başla dım. ... Aman Allahım! Akirm yerinden oynıyacak! Sabahtan öğleye ka* dar çalışmış, manzaranın taslağını hemen hemen bitirmiştim. İşte: şu tarafta yıkık bahçe dıvarı, şurada, harap binanın ayakta duran köşesi ve merdiveni, çam ağaçları vardı. Halbuki, ben yemekte iken birisi gelip bütün bu yaptıklarımı bozmuştu. Şehpa da, sabahleyin bıraktığım yerde durmuyordu. Da» ha yana alınmıştı. Saat tam on bir buçukta, yemek için ayrılmıştım. Fakat gitmeden evvel, öğleden sonra yapacaklarımın krokisini de çizmiştim. Yaplıklarımdan memnun, büyük bir iştiha ile yemek yedim... Bir raktığım yerden işe biran evvel devam etmek için sabırsızlanıyordum. Hemen ata bindim. On beş dakika sonra ormandaydım. Geldim, ve... ağzım hayretten bir karış açık kaldı! İşte sehpam, kutum, fırçalarım, hepsi yerli yerinde... Hergün na* #ri birakıyorsam o vaziyette... ve hiçbir eksiği yok... Evet, hepsi tamam... fakat ayni noktada değil... Benim bıraktı” ğım yerden elli metre ötede!.. Sabahleyin şu fundalıkların yanmday- dı. İşte, sehpanın &ç ayağının izleri. İşte portetif sandalyemin de yumuşak toprakta bıraktığı iz.. Onlar da yatmış, ezilmiş... Binaen âteyh hatıramın beni yanıltmış olmasına imkân yok.. Şimdiye kadar bu noktada çalışmış olduğum muhakkak! Taslağı da işte şu zaviye den çizmiştim.. Bundan katiyen eminim! Muhakkak ki rüya görmü” yorum, Rüya görmediğime, yahut hatıramın beni aldatmadığında şu da delildi ki, çok küçüldüğü için işime yaramadığından attığım bir füzen parçası da sabahki yerinde duruyordu. Şu halde, ben bu lunmadığım sırada, birisinin gelip seyyar atelyemin yerini değiştir» diğine şüphe yok... fakat kim?... Esyamın yalnız yeri değiştirilmekle kalmış olsa, iyi.. Nihayet bir muzibin ressamı üzmek için bu İşi yapmış olduğuna ihtimal ve rirdim.. Fakat, asıl aklımın almadığı ve hattâ başkasına anlatma" ğa bile cesaret edemi; im kadar garip olan bir nokta daha var ki, bunu birisine söylesem, ya benimle alay eder yahut da: — Yazık! zavallı, aklını kaçırmış, diye bana acır. Maruz kalacağım istihzaları şimdiden duyar gibi oluyorum.. Bu nunla beraber, aklım tamamile başımda, ve sözüm tamamile hakika- te uygundur.. İşte: Yeri değişmiş olan tuvalimin üzerinde, bu sabahki yerim- den görerek krokisini yaptığım manzara yerime, şimdiki bakış zavi» yesine göre çizilmiş yeni bir taslak var! Sakm mübalâğa ediyorum sanılmasın: Benim çizgilerim tama” men silinmiş ve yerine, meçhül bir el tarafından, bu veni bakış zavi- - selâ, esmer çamların yanında yeşilliği pek kuvvetli olarak rüatlıdır. Ben, bir eskis yaparken dalma ana hatları çizeri yafını gölge ile doldururum.. ka Burada şunu da itiraf etmeliyim ki: Bana bu oyunu “EK, kim olursa olsun, herhalde benden daha üstün birisi olduğu” i yok... Bunu söylemekle kendi sanatimi köçültmüş olmıyoruf” ty hakikaten görüyorum ki, bu meçhül artist füzeni hakikatleri “4 i elle kullanmış. Çizgileri çok kuvvetli... Herhalde yüksek bir. GN, kâr olduğu belli.. Hattâ, bu yer intibabında bile benden üstü h göstermişti. Benin gözümden kaçan birçok noktaları o görü” , “iy Ke pan şu meşe ağacı, ne güzel!... Hele, şimdi daha iyi olan şu harabe yığınları... ne mükemmel bir ilk plânı ti Şimdi benim için yapılacak iki şey var: Ya bu meçhül, elin yaptığı taslağı silmek; yahut da, başkasının malı olm” ber bunu aynen kabul etmek, Ne yapayım?.. sileyim mi, kabul mü edeyim?... — Adam sen de! Ne derlerse desinler, Bu garip (değ nim fazla canımı sıkmadı, Meçhül bir sanatkârın bana, “8” tası,, hakkında yerinde bir ders vermesi - mademki hakka! a Giyorum » artık haysiyetime dokunmamalı... N Vaziyeti olduğu gibi kabul ettim. Bu yeni “görüş, .Â, < j vesim kırılmaksızın, benimsedim. ı Bilâkis, öyle sanıyorum ki, meçhül, esrarlı şeyler bant * heves ve gayret veriyor. (Devamı vari.