v > ; PA t No di İN İN mi EİRİNCİRANUN — 1988 « Eriç Sinklater © Cenuba, Kokonadoya git- 5 #ikinve sıcaktr.. Limana , Vâkit hava kararmıştı. Bir STak ışığından başka bir şeyi sahilden açıkta demirle- İM bir yerdi ki gündür bile ala bir şey görmek kabil ola- İŞ 5 bunaltıcr bir sisle örtülü erlere den, mavna ve kayık- a Yasındanı çıkarak vapuru. NU geldiklerini gördük; biraz İK Pamuk yüklemeğe başladık... uy lak vücudlu Hindili, yapu- kaynayan ambarlarında, Nede ağır balyaları iş- Ki duğu halde iş bitmemişti. © elektrik ışıkları altında ça- “tvam ediyorlardı. Epeyce ” Sonra son balya da yerli (Duş, Hindliler vapurun kü. düran boş mavnalardan Rölik imbarma dolarak yer- Min, kuru tahtaların üze“ ' ölü gibi uyuya kalmışlar« Yalnız beş altı yolcu vardr. Maysner adında bir Al *de parmaklıklara dayan- ie Ü garip bir cazibe ile çe. Yân kadâvralara bakıyor- da kaptanla acenta göründü. iinde bir sürü kâğıtlar vat- A elini sıkarak ufak bir mo. © zavallı insan yığını gö- Maaklaştırdr. “oğrularak esnedi ve sonra 2 bunları gördükçe ölümü » *di.. Haydi gidelim birer ei Otör de mavnayı yedeği” .Çeviren: Efdal Nogan tan da Brodfordludur. İkimiz de York. şayrli sayılırız.. Maysner birdenbire alâkadar olmuştu ve kaptana hitapla; — Sizin bir sinemanın bitişiğinde mağağası olan Vilfild adında mücev - herci bir akrabanız var mı? diye sordu. — Sizin bahsettiğiniz mücevherci Vi- ifild benim amcamdır. Epeyce oldu ö- leli. Mağaza da başkasına devredildi. — Ne yarık! Bakın bu saati amcanız- dan almıştım.. Kaç senedir hâlâ ayarı bozulmadı. — Amcam umumi harbin son sene- sinde öldü, Yani o öleli yiymni seneden fazla oldu, Şu hesaba göre size verdiği Saat hakikaten pek mükemmelmiş .. Bu sırada ikinci kaptan söze karış- muştı. Maysnere dönerek; — Siz o saati alalı yirmi seneden de epeyce fazla olmalı, dedi, çünkü Alman olmanız münasebetiyle 1914 den sonra İngikeredeki Skarboroya sayak basar şmazdinız. « — Yanlışınız var.. Ben bu saati 191$ da aldım. , Sonra kaptana dönerek ilâve etti: — Sinemayt hatırlıyor musunuz? A. dı Emperyaldi. — Hiç hatırlamaz olur muyum? O zamanlar İngiltere donanmasında mü- Jâzimdim. Her izin alışımda ilk gitti- ğim yer o sinema olurdu, Gişede çok güzel bir kız dururdu. Sinemadan sonra onu bekler, bir fırsatını bulursam Ber Devami 11 incide 92 Yazan: Ikimim Hataları anlaten ve vesikalar teren: İdam cezalarının tatbiki aza arasında korku uyandırmıştı | | İçtima bilti ve esas kanunnamenin İ- kinci kısmı mevcut mebuslar adedine gö” Te teksir olunarak kendilerine tevzi edil” di, Bana dahi bir suret vermediler. Bu tarihe kadar üç binden fazla aza” muz olmuştu. Bunlar gizlice muntazam bölüklere ayrılmış, başlarına on başıla” rı, ve on onbaşıya da oyüzbaşılar tayi çük bir fırka teşkil olur lerde harıl harıl propagandalar yapılıyor ve Ermeni gençliği ihtilâl fikrine sevkolu- nuyordu. ş Arada sırada idam cezalarının tatbiki aza arasında delhişetli bir korku uyandır mıştı. Nitekim dava vekili Artinin mah Xemede “haber verecektim ama, hayatım” dan korktum, demesi doğrudur. Belki ben de haber verecektim, fakat dedim ya ha- ber verirsem Hınçaklar, vermesem hükü- met elinde ölecektim. Bü itibarla mukad- derala boyun eğerek işimde devam ettim, Fakat Osmanlı devleti hududundan dışa" rı kaçmak fikrini de hiçbir zaman unut madım ve muvaffak olmuştüm, ama, bir ahmaklığım tekrar buraya dönmeme «© beb oldu ve işte o tarihten'sonra da hü kümetin eline geçtik . Benim Papazyan Keronik o adında bir dostum vardı. Buna bir mektup yazarak memleketteki arsam!a dükkânm münasip bir paraya satılmasını ve parasının der hal gönderilmesini istedim. Maksadım da gene bu bahaneyle İstanbula giderek oradan Atinaya geçmek ve öradan da Av» rupaya giderek bir yerde bir iş tutmak ve bir daha dönmemekti. Nasıl © olduğunu bilmiyorum, bu işi haber almış, nasıl duy- muşlarsa duymuşlar, Ropen — Cevahirci: yandan Tomayana bir mektup geldi. Bu mektupta Papazyanın Meczifona çağrı ması ve bu satış işinin e isteniyor du. Haftalarca bu mesele gülklar Nihayet bana sattırmadılar, fakat İstanbula git mem için lâzım gelen harcırahı meclis bütçesinden verdiler. Hiç olmazsa böyle bir harekete sebeb oldu. Papazyanı da Merzifonda bırakmadı- lar, ğızı dia yerinden ettim . KAHRAMAN HAYDUD RA iki da kisa boylu, dolgun vücut- da kadarbir adamdı. Mini etrafları kırışık gözlü, im dökülmüştü.. İngi- el konuşuyordu. O gün Ni bir kaç defa izhar etmişti, ki âcele viskisini içerken an- ) Aştı: *n nefret ederim. Kat'iy- » Mam. Hele şu kadavra gi- Börmek hiç hoşuma gitmez. İçmez misiniz? daga maza kaptan da gel kadar durarak bizimle Ptan ayrıldıktan sonra m, m bakalım aslen nereli... “lan bu muhaveremizin Bün geçmişti. Bir gün sünde oturmuş, kaptan ve ni a öteden beriden bi bir balon gibi uzakta a ika doğru iniyor, de. kıpırdayan soluk mavi bir “yordu. O srrada Nikobar- Mm bir yerde bulunuyerduk. arasında: #oluyum, dedi, isinci kap» * “zel ve süslü kıza baktı, Juana hakikaten (güzeldi. Bugüne kadar aralarında en küçük bir münasebet geçme- mişti haydutla.... Haydut onu günün birinde sokaklarda he- men hemen dilenirken görmüş, acımış, O zamanki küçücük Ju. arayı himayesi altına almıştı. İskala Brino geniş ve derin bir nefes aldı ve sonra miri dandı: — Ne derlerse desinler. Ha- yat güzel şey doğrusu.. Yaşa- mamış olsaydım, şimdi burada Şu masada, benim sevgili, mi- ni mini Juanamın karşısında bulnabilir miydim? Oh.. Bil mezsin o zındanları, o tulumba altlarını Juana., Onunla bera. ber, o müthiş yerlerde geçir- diğimiz sefilâne hayatı düşün- dükçe çıldıracak gibi oluyo. —um.. — O kim?. — Sus Juana.. İsterse ken- disi kim olduğunu söylesin. Yalnız ben onun esiriyim.. Sen ne kadar da büyümüş ve güzelleşmişsin.. Gel seni bir defa daha öpeyim.. Juana, haydudun boynuna a- tıldr.. Haydut, Juanayı yeni. den süzdü: — Evet, dedi. Çok güzelsin.. Bundan başka eskisinderi şuh ve gıksın.. Juana sarardı... İskala Brino devam etti; — Hele şu saçlarını saran kördelâ.. Hele - boynundaki gerdanlık. , Juana başını eğdi. -— Sana kim baktı bakalım ben yokken, .Yoksa aşık mısın? Juana derin bir elemle cevap verdi; — Hayırı, — O halde? Haydi cevap ver bakalım. Juana cevap vereceği yerde birdenbire ağlamiya başlamıştı. Haydut: —O zavallı çocuk! Biçare Juana! Demek benim bulun- mamamdan istifade ederek sen de kendini o kötü yola attın .. Kendini kirlettin öyle mi?, Juana hıçkırıklar içinde ; — Beni tahkir etme! dedi, — Ben, ben mi seni tahkir ediyorum! Tuhaf şey.. Ben ki- mim ki seni tahkir edeyim, Ağ. lama. .Sana lâf söylemiye hak- kım mı var. . Haydi yavrum, Üzülme! Git., Galiba benim ya- nırmda sıkılıyorsun., Juana gözlerini silerek: — Sen çok iyi bir kardeşsin? dedi. — Haydi yavrum müsterih öİ. Biliyorsun ki seni çok seve“ l Pâpazyanın Hınçaklılara o iltihakma ben sebeb oldum demektir. Bu adam bana ix) işaretini halde çok yardım etmiştir. Sırası gelince anlatacağım Benim yol proğramım Komitece şöyli im edildi: Merzifondan Mecitözü yoluyla Susur- luia geçecek ve oradan Bozuka uğrıyacak, Boğazlıyan y Kayseriye gidecektim Orada üç gün kadar şubeyi teftiş ettikten Sonra Everekde bir teftiş yapacaktım. Bundan sonra Incesudan Niğdeye geçecek | ve yukarıdan Asapsona uğrıyacak ve © radan da Avanos yoluyla Kırşehire, bu" radan Ankaraya ve bugünkü tren yolu İs* tikametini takip ederek İstanbula gelecek tim, Hınçak teşkilâtının umumi vaziyetini görmek için bu seyahat zaruri gibiydi. Bana Ankaraya kadar baron Vahram refakat edecekti, Kayseriden de mebus baron Amrap iştirak edecekti; San hafta içinde komite sık sık ve çok gizli içtimalar vapıyordu. Müzakeratı da benden saklıyorlardı. Gerek Tomayan ve xerekse Artin gece yarılarına kadar çalışı" yorlardı. Vahramm ağzını aradım. — Benden de saklıyorlar galiba madam Elizden bir mektup gelmiş, dedi. Sor dum: — Madam Eliz şimdi nerede? — İngilterede, — Bunları bu kadar meşgul edecek ne yazmış olabilir? — Bilmiyorum, sma, herhalde emelle- rimiz etrafında bazı şeyler olacak . Vahram aldığı vaziyetle bundan başka bir şey bilmediğini ve söylevemiyeteği" ni anlatmak istedi, dedim ki: — Bir kadınt böyle mühim işlere sok- mak biraz hoppalıktır bence, Vahram kahkahalarla güldü: — Birader, dedi. Eliz şeytanm kızıdır. Kaç tane benim, senin gibisini cebinden çıkarır. O olmasa Avrupanın kapıları bi- ze kapanırdı. Ve birderibire dddileşerek: — Çok dikkate değer bir haber aldık, ama, temenni ederim ki doğru çıkmasın. Bizim teftişimizin gayesi bilhassa buna lar, Orada teşkilâtta kullandılar, Adamca* | müteveccihdir, dedi. ' — Nedir mösyö Vahramı? KAARKAMAN HAYDUP — Vizeli Boğos, Paros ve Misakla bir leşmiş. İçlerine Mihircanla Parsih oğlu Gülbenki de almışlar. — E, zaten bunlar beraber çalışıyor” İardı. —Öyle değil azizim. Başlarında kim ol- duğunu henüz öğrenemedik. Fakat bum lar tamamen kendi menfaatlerini temin için hususi bir şirket yaparak çalışmağa başlamışlar. Bu'bizim için Obüyük bir tehlikedir. — Elbelie tehlikedir takdir &letim, a“ ma; kabahat komitededir. — Neden? — Neden olacak; böyle şakileri müm- kün olduğu kadar ayrı (semtlerde istih- dam etmek gerekti. Bunları yanyana ge tirmek ve yani çok kuvvetli bir hale gel- melerine yardım etmek işle böyle neti- celere sebeb olur. — Bir çok ermeni evlerini basarak ko mite adına soygunculuk yapmışlar. An don Cevahirciyandan bir mektup alındı. Bu işin süratle önüne geçilmezse hınçaklı” Târm dağılacağı kendi kendimizden olanlara karşı bu tar zı hareket böyle bir eyi doğurabilir. — Şimdi ne yapabiliriz? — Önce vaziyeti tahkik etmemiz lâzım- dır. İşin elebaşısı kimse onun (kafasını koparmak gerektir. Vahram bunu söylerken dişlerini gıcır datıyordu. Hakikaten bunun eline geçer” lerse vay hallerine! — Peki, ama, dedim. oCevahirciyan bu işi nasıl bizden önce haber aliyor? — Bize şimdi burası lâzım deği!. Veri- len haber mühimdir. Onunla uğraşmağa mecburuz. — Tabit ama, bu rihet de bizim için meçhi kalmalıdır. Ropen Cevahirciyanın istihbarat vasıtası komitenin teşkilâlım dan çok daha kuvvetlidir. Vahram dudaklarını bükerek: — Evet, fakat, Cevahirciyan da komi teden dahi daha kuvvetli! deği. İnanırım bu hükme. Bu Cevahirciyan bir cevahir yumurtlayacak, ama, — Allah hayra çevirsin! (Devamı var), Çektiği bütün acıları unut- muş gibiydi. Şimdi her yerde, çağlayan sularda, çarpan fırtı- nalarda sevgilisinin hayalini görüyordu. Olivoli oadasına gidecek, kendisini Dandoloya tanıttıra- cak, Leonorla görüşecek, zayıf annesini, âlil babasını bulacak, Ya Floransada, ya Milâinda o. turmak üzere buradan, bu meş- um şehirden uzaklaşacaktı. O, bu dakikada kimseye karşı kin ve gârarz duymuyor- du. Yalnız babasına gözleri önün de yapılan işkence tüylerini ürpertiyerdu. Yalnız ondan do- layr, Venedikten ayrılmazdan önce, babasına bu şekilde ha. reket eden Foskariyi öldürmek istiyordu. İskala Brino birdenbire; — Monsenyör, geldik? dedi. Rolan kendisini topladı, ha- yal uykusundan uyandı. Hay- dut gondolu rıhtıma yanaştırı- yordu, Etrafına göz gezdirdi, Vaktiyle buradan, aşk şarkı. ları söyliyerek büyük bir neş'e içinde geçtiğini hatırladı, Bu hatıraların verdiği şevkle te- bessiüm etmek istedi. Fjkat birden dudakları kısıldı. Ken. di kendine; — Gülmeyi de unutmuşum, dedi. Gözüne tentenin altında bir de gemici elbisesi ilişti, Sür'at- le aldı ve giyindi. Geleli, daha iki dakika ol mamıştı ki İskala Brinonun çir- kin, yıkık ve ufak bir merdi. venle girilen barap bir evin kapısını çaldığını gördü . Kapıyı genç bir kadın açtı. Rolanla arkadaşının görünüş” leri pek korkunç olmalıydı ki genç kadınm Xapı aralığından bunları görür görmez korkmuş ve titriyerek geri çekilmişti. Kadın murıldandı: — Kimsiniz? Ne istiyorsu. nuz?, İskala Birino cevap verdi? —Juana demek bi kadar değişmişim öyle mi? Beni tanı- yamadın mı?, Sesi titriyordu. Genç kadın hayret ve kor. kuyla büyüyen gözleriyle hay- dudu tetkik etti, Neden sonra; — Aman yarabbi... Bu müm. kün mü? Sen ha? Sen burada ha?. dedi, — Hele içeriye girelim de görüşürüz, Rolanla İskala Brino eve girdiler, Ev, fakir olmakla beraber te- mizce döşenmişti..