Haber'in târihi Romanı! 42 Elizabet, işin iç yüz yor, fakât sâmimi. — Üzülme Yıldırımım. Kusurları bek «i olabilir dedim. Mutala, vardır diye bir ey bilmiyorum. Yanl sen büşüekün. Ba- na Allahtan sonra on bakınsın, Bırak şu üzüntüleri. Haydi senin kuvvetli kolların! arasında biraz ezilmeğe niuhtacım şevkot- Him, Karını bir defa Kucakla. Naşıl ister-| sen seninim, nas: İdüşünürsen öyle yuh. Bem. senin hem karın, heri esirin, köletihem her şeyinin, 1 Hünkârda yine ş#lak atmıştı, Ellzabet Bakikaten ince rühlu/bir kadındı. Tarih (söylediklerini biçbir saman r Etifaet yel ? Verdi Fakat bü'tyf hürmetle tözehür, / Nibayet gida gf Ni ille kay k İçdilğtr, İma, mu - A tatfaadığı zevkleri enâl de tatmadığı, ta- şÜnemiyeceği zevkleri Miken onu Germeyan bikimo. ilk karısından dâha çok sev- esi onun için ne mutlu bir Bâdiseydi. in Elizabet bünkâra daha dilşkün gö- > yordu. Padişstı onun güzel başını el. Teri arasma alıp dizlerinden kaldırdığı samen gözlerinde yaş gördü. — Neye ağlıyorsun Elizabet? — Hünkürme doyamadım. Sana dalma hasretim ve korkarım ki hasret kalaca- ım. — Neden Elizabet? — Su destisi su yolunda kırılır derler şevketlü Yıldırımın. Buna parlak yıldımı- nm bu Timur âfeti karşısmda büsufa uğ- rıyacağı gibi kablelvuku bir his hâkim. Kocamsın, derdimi senden başka kime ar- edeceğim. Korkuyorum Yıldırım, sana ©- bediyyen hasret klmaktan korkuyorum. Elizabet samimi ağlıyordu. Belki işin asl içyüzünü söylemiyordu, ama, baki- katen Yıldırıma belki yirmi dört saat sonra ebediyyen hasret kalacaktı. Şu dünya ne kötü kurulmuştu. Hileler, desi- seler İnsanı bir saniye bile rahat birak »! mıyordu. O Halli de yanmda tutarak pek! âlâ hünkürla birlikte ömrünü geçirebilir.| 8. Fakat işte dönen dolabların dişleri a- rasında ne oluyorsa onun dünyayı saran şöhretli hünkürma oluyordu. Yoksa ne Ti mur, a6 yıldız ,ne hüsuf hepsi lâftı. Ama, steg vardı ve onun için Elizabetten du- an çıkıyordu. O ağlamıyacaktı da kim ağlıyacaktı. Nihayet Halil alelâde bir âşıktı, fakat hünkâr dünyaya misli kaç tana doğmuş bir fevkalâdelikti ve kocay- dı, kocasıydı. Hünkâr Yıldırım Kilsabetin #saçlarmı okgadı: Jaid 3 fer at — Mâörak etme Elizabey, biraz eğlenerek Okederli Tİ Mukadderatı wp ar alda muru, kuvvetişi b i St âlme güveniy m. Yıldırım ki rak başını Tİ ni y rı arasına als « ye oyn de seni severim. letlerimi bana ba- an oğlu damarlâ- Avan kanının icablarm * edi yk dendin kurtaramıyor, Öy- © kadar mes'ut hatıralarımız r ki İnsan insanidkten wta- i baiyor ki bem hünkârin, bem Eabetin dilleri altında birer bakla pak- dr. İkisi de bir geyler söylemek istiyor. | z i — Eliş; Ni dı, sma, nasıl söylesinler? Hünkâr başını sallıyarak sayikler gibi söylüyordu: — Elfitneti eşeddü minelkatl. Bana $0- hid mağfur sultan Murad Hüdavendiğir han babam nasihat etmişti Elizabet, Hem saatlerce söylemişti. Kadın, bir erkek hayatmın dedikodusu. dür. İkbal de, saadet de, idbar da, bet- bahtlık da kadınla girer, kadınla çıkar. Senin bayatıma iltihakmdan sonra hü- zurum münselib oldu Elizabet! Ve işte böylece ilk hamleyi padişah yapmıştı. Etizabet başmı hünkârm elle » | rinden kurtararak bir çığlık kopardı. Sa- mimiydi bu haykırışında, — Neden Yıldırım? Ben senin betbabt- Yığma #0b6 oldumsa ne durursun vur kel- lemi, kurbanım sana! — Öyle değil Elizabet. Hünkâr artık dayanamamıştı. Mer şeyi #öyliyecekti. Nihayet hünkürdi. Ne çıkar- dı yani, ne olabilirdi sanki! Fakat kapı vuruldu ve hünkâra haber verdiler: — Timurtaş şevketlânum £hâkipayine yüz sürmek isterler. İradelerini arz oda sinda beklerler hünkâr. Yıldırım Ellizabeti okşıyarak kalktı, — Haydi, dedi, üzülme, Daha vaktimiz var, Yarm hareketimiş mukârrerdir. On- dan önce görüşürüz Elizabet. Her şey düzelir. Şimdi ben Timurtaşla görüşece - fim. Sen de hareme çekil, hazırlan ve pa- ganm ziyafetine git. Eilzabet hünkâr yanmdan ayrıldıktan sonra da santlerce ağlamış, gözyaşları beyaz yüzünde yanâklarma doğru inince | pembe çizgiler yapmıştı .Elirabetin güzel | gözleri yumru yutoru olmuy, altları mo-| rarmıştı. Bu saltanatı, bu hayatı bıraka. rak tehlikeli ve belki ümitsiz bir aşk sr kasına takılmak doğrusu kârı akıl değil di. Bütün bunlara sebeb olan Marya ld Fakat Ellzabetin kafasmı günlerdenberi bir hâdise kemiriyordu. Marya neden bu SAM VI ETE TE GUNE ET Yaza .. .. ün gi” k bu işin altımda bi mes Elizabet daha erkenden nedimesisi ala. k â: AN paşanm konağına gitti, Kapıda e. şa, Marya, eariyeler, gözdeler, hade- meler karşıladılar. | Marya Elizabetin koluna girerek yavaş- ça kulağına — Seni şimdi daha çök seviyorum Eli zabet, Halil da biraz sonrü gelecek. De- mişti. Demişti, ama, Elizabet hu duy. mamış gibi ehemmiyetsizee karşılamıştı. Balonda bir mliddet dinlenen suitan bir a- ralik Marya İle yalnız kaldılar. Tedbirleri öğrendi, Tebdilikiyafet ederek savuşa » caklardı. Bu güzel, ama, neden bu hud'alar, n6 den bu desiseler? Hele padişahı işkillen- direcek bir mektup yazmanm sebebi ne| olataklı? Nedime Gülnaz bermutad kapının önün. de bekliyordu, Bir aralık korkusundan ba fİf bir çığlik kopardı. Kolundan kuvveti bir el onu yandaki dar odaya çekivermiş- ti. Bu Al paşaydı. Gülnaz, sararmış titriyordu: — Ne var davletlâ paşa, bir şey mi yaptı cariyen diye sorabilmiş, sanki çene- leri tutulmuş gibi katmıştı, Ali paşa ya- vaşça kapıyı kapadı. — Hayır. Dedi Gülnaz. Hanımma söy- 1e. Bir aralık beni görsün! Gtizel başmu ye min ederim ki gerek kendilerinin ve ge- röksâ şevketlü hünkürm hayatına taa). lük eden mühim bir İş içindir. Gülinaz serinlemişti. Demek kendisine taallik eder taraf yoktu. Hemen sıyrildı ve diz ölse konuşan Marya İle Elizabe* tin odasına girerek OElizabetin kulağına bir şeyler fısıldadı. Elizabet derhal yerinden fırlıyarak: — Affedersin Marya, dedi, Az daha v- mutacaktım. Hünkürm bir iradesini paga- ya arza memurum. Nedimem beni nis. yandan kurtardı. Birkaç dakikaya kadar gelirim. Beni bekle, seninle daha mükim görüşeseklerim var. Mutfağm dumanı iki gündenberidir ke- silmemişti. Kuzular, hindiler, tavuklar çevrilirken bir taraftan da en mutena içki yemeği olan tavuk ciğeri kebabı yapılıyor, en nefis yemekler hazırlanıyor, içkiler s0 gutuluyor, def, tanbur, ney, ud, kanun telleri kirişleniyordu. AB paşa Elizabetin önlüinde hürmetle yerlere kadar eğilerek: ği — Sultanım. Dedi. Bir bata edip ba kahpeyle ömrümün bir miktarmı beraber“ ce İmrar ettim. Bu hakirinizin bir bed ta. | Miymiş sultanım. Elizabet hayret içindeydi. Paşa, Mar. | yaya tos kondurmazdı. Nasıl oldu da Eli- | zabetin huzurunda önu böyle kabpelikle | vaafediyordu”? (Devamı var) Ev ET Nİ NU eşikte durarak bağırdı: çalıştın ama nafile, sen beni kandıracak Jan tasrih etti: — Bu, bayat sizin hayat hattınız! — Ya? Hattin şurada birdenbire keşfi. mesi ölüme ml delâlet ediyor? — Evet, ölümünüze! Sükünetini muhafaza eden İöveyriye sordu — Peki, ölümüm ne zaman? — Filmin kenarındaki tartılları sayınız, Bugün ayin on ikisi. | Börsacı saydı ve cevab verdi: — 11. Evet, Beş günlük ömrünüz kaldı! Iöveyriys okahkahasmı güç yenerek Jan'a baktı: — Sahi mi? Beş gün ha? Ne bir gün ekrik, no bir gün fazla öyle mi? Jan, heyecandan sapsarı, başıyla tasdik etti. Löveyriye nihayet kahkahayı bastı? — Yök tanrım! Demek beş gilnlük öm- #film kaldı, Bana hiç merhametiniz yok mu? Doktorlarım hep aldanmıylar öyleyse! Halbuki onlar benim demir gibi sıhhatte olduğumu söylemekteydiler. Beş güh için de nası! ölür? Kalh sektesi veya otomobil kazası olacak herhalde! Durdu. Birden elâölleşerek devam et- w — Beni dinle dotsum. Siz nesiniz bili. yor musunuz? Şimdiye kadar yüzünüze karşı bunu söylemeğe kimse cesaret ede- medi galiba ama ben söylliyeceğim: Siz âlelâde bir serserisiniz. Makinenize gelin- ee bir şarlatan &leti! Kapıya yürüdü. Jan yerinden kımıldamamıştı. Borsacı — Kizundan sonra beni de aldatmağa sdam değlisin. Jan hayterdı: — Beş günlük ömrün kaldı! Borsacı kapıyı vurarak çıkıp gitti. ... Genç &lim Mboratuvarında kala kaldı, Makineye manasız bir nazorin baktı ve bir koltuğu çöktü. Ziyaretçinin gürültülü gidişini takip e- den lâbörstuvardaki sükütla meraka dü- gön Bartaz işeri girdi. Jan bunun farkm. da olmadı. Kekeme efendisine endişeyle baktı. A- zarlanmaktan korkarak evvelâ bir şey- ler söyliyemedi, Fakat biraz sonra cesa- retlendii — Döktor! Tan, uykusundan uyandirilmış gibi ye- rinden sıçradı, Başını kekemeye çevirdi. O, endişeyle soruyordu: — Neniz var doktor? Hasta mısınız? «— Hayır. Bir şeyim yok. Fakat ball sözlerini tekzib ediyordu. Bitkin bir tavırla vi gösterdi. Halinin mes gibiydi. Zi yanım çak, inziva dilenen bir ** — Beni yelnız bi Otomobiline bine re emretti: — Yazıbaneyt. Yolda hep Mari gündü. Artık kızını ba 9 cirmek için ber geye KAM” yle r-Prans, bu macera Ö şk» mezdi Yazhaneye geline”. yeme, Asansörle yukarı çıkt. rünce habor verdi: — M. Kenten — Buyursun. Borsacı yazıhanesin? çekti! “gene mi 07, Masmatih misafiri gül dı: — Hoş şeldiniz. Si Yuray'a gttı böyle” Ziyaretçi soğuk uv: nee Jen Frsi vi ge # — Sizden kaf tir ceve” dim, Muhatabi anlamamszliğ — Neye dair cevab iye — Rica ederim Me YAYİN mazlıktani gelmenizii HSPA mek istediğimi iyi piiyori ani Borsacı hatırinmış gibi © — Birkaç gün şi ren ederim. Kın bil müstakil tabigüidir. yayi” — Anlıyorum. Gever o — Böyle bir gey söY — Siz değil tabii, Ki Löveyriyo itirss etti? , Sigi & N Rİ N den ve tavrmışdan DE? yi — Rica ederim desti Muhatabı, sözüsü — İşi uzatmak artık artık tasfiye etmeliyiz dafnası işiyle svuknt g tm. Yarm öğleden #9” mile ile buraya gele cek. Hesabımı onun © siniz, , — Ne aliyorsun dost — Son sözümü söyl Iadık. / ş faydl te İş te 2 Xx $ & yörd bir j Halk, Çerkes köyüne giden yol üzerinde ilerlemeğe başlamıştı. Bu sırada uzaktan davul zurna, darbuka sesleri işitilmeğe başladı. Arkadaşım: — Haydi biz de yürüyelim, dedi. Talfiniz varmış ki bir çok hoş ananelerin izharına vesile olan böyle büyük bir düğüne rastladınız. Bu iki köy arasında çok eskidenberi yerleşmiş bir âdet vardır: Hangi taraftan kız alınıyorsa, o tarafın delikanlıları mahalli kılık” larını giyinirler, atlara binerler, kızı da bir ata bindirirler; dört nala hududa gelirler, Burada onları erkek tarafı karşılar Bunlar gene at üzerindedirler. Bundan başka davul, zurna da onlara refakat etmek tedir, Bunlar gürültülü bir hava çalarlarken, iki tarafın atlıları kar şılıklı dizilirler. Kızın nişanlısı meydana çıkar. “Yavuklumu bana verin!,, diye seslenir. Buna, kız tarafındaki delikan'ılar: “Ona, bü" tün ömrünce sâhip olacağına, saygı göstereceğine erkek sözü veriyor musun?,. diye cevap verirler, Kızın nişanlısı söz verir. Fakat bu kâfi değildir. Karısını, bir er- keğe yakışacak gibi koruyacak kuvvete sahip olduğunu da isbat et mesi lâzımdır. Bunun için, karşı taraftan karşısına çıkarılacak bir atlıyı cirit oyununda mağlüp etmesi gerektir. — Peki kendisi mağlüp olursa, ne olacak? — Karşısına çıkarılan mağlüp ederek yavuklusunu kazanmak pek şerefli bir kazanç sayılır. Bu itibarla köyün delikanlıları, yüz“ İerce senedenberi, cirit, mızrak » hattâ elân - kılıç gibi sporlara ehem miyet verdiklerinden, ekserisi gürbüz ve kuvvetli olurlar, Bununla beraber, nişanlısının bilgisi kâfi derecede kuvvetli değilse, mücadele sembolik olur ve - iş inada binmezse » herhalde nişanlıya galebe bt takılır. Bunları konuşurken, hududa gelmiştik. arkadaşımın anlattık larını gözümle de gördüm. Hakikaten çok enteresandı. Nişanlı bile ğine, bilgisine güvenen bir delikanlıymış. Çok meraklı ve çetin bir spor gösterişi seyrettik. Delikani; kizi alnınm terile kazandı ve so” muna kadar koruyacak kudrette okluğunu isbat etti. Bu çok uğurlu sayıldığından, büyük tezahürat, alkış ve davul zurna gürültüsü ara” sına gelin erkek tarafıma teslim edildi. Gök mavi renkte ipek şalvarı, dantellerle işlenmiş bembeyaz bluzu, belindeki işlemeli, oyalı kuşağı, a) kadile zemin üzerine sarı simle yapılmış'zarif o şekilleri bavi ve dirsekten itibaren kolları bollaşan sırmalı cebkeni, iki gür örgü yapıl mış saçlarını süsliyen nazlı kır çiçekleri ve başımı örten defne yap" raklarından yapılmış tarif çelengile çök (o (pitoresk) görülüyordu. Heyecandan kızaran sevimli yüzünü masum bir hicabla önüne eğ- miş olarak, nişanlısının babasına doğru ilerledi; elini öptü. Kayim peder gelinin şefkatle alnmı öptü. süslenmiş olan ata bindirdi. Yarık yüzü saadet ışığiyle yanan nişan tısı da, babasının elini öptükten sonra atına bindi. Gelin ile güveki önde, güveyin arkadaşları ile gelini getiren Çerkes atlıları arkada, ve halk en arkada, köye dönmeğe başladılar. En önde de davul, zur” na, neşeli bir köv havasr çalarak ilerlivordu Köye geldik. Nahiye müdürlüğünün önünde, yeke mıştı. Gelin ile güveği burada attan indiler. * süye çıktı. Taraflara, izdivacın kudelyetini. halkın anlatan bir kaç söz söyledikten sonra, bütün ekti detile, çiftin medeni nikâhlarını kaydığını AN kürsü lar, Köy arkadaşlarının giddeti alkışları Ar aye Ailelerinin ve yakın dostlarının ortasında K tezahür Halk da, sevinç ve neşelerini gösteren türlü sından yürümeğe başladı. şier Köprü başına gelindiği zaman, tam yeni rünün iki tarafında, başları suya doğru e & ge mış bulunan iki kurbanın kanları çaya ” 2 çayırda AZE nce e yordu kk Çayın öbür kıyısındaki büyük çulüp3 hazırlanmış, donatılmışta. Burada artık e cam edi bacak ganliyordum. Fakat, kafile yoluna İYİ» yayi”. ve yeşillik içinde kaybolan dağ yolunun kalabalığı, köy mâni ve türküleri söyÜ ilerliyordu. ti Arkadaşıma, nereye gidildiğini sordum. 4 gör — Yeşilpınarın meşhur “Muratsuytl madeni sulardandır. Köyümüze, bu s0 eri mene DE hastalar gelir, İşte bir çok iyi hanlar a e |, #eli * mayiin, sevgi işlerinde de tesiri gelmiğ: yi i li nımıza kadar 8 i bu da bir anane olarak, zama e gidilir m Kalâde düğünlerde, bu çeçşme ) İ Iatının, saadet ve refahına, bu sudan bire" id at