10 Aralık 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

10 Aralık 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Maber'in tarini Romanı: 38 Yazan: Ikimim Şeyhim, bu benim hayat ve mematım işidir! Birkaç kilo altm ve gümüş uğruna hün- kâr Yıdırıma Bizans payitahtını kaybet- tirmesi mühim bir eirümdü. Eğer gev- ketlü banu öğrenirse Ali paşayı Bizans özünde kayığa vurur ve Jan Paloologu da parçalatarak her şey pahasına Bizansta! taş taş Üzerinde bırakmazdı. Halbuki bir srr sandığı bu Işi işte şeyh Buhart pek âlâ biliyordu. — Şeyhim, Dedi, Bu benim bayat ve mematım işidir. Burnuma bir halka ver dünüz. Ne isterseniz öyle olsun. Peki,| Marya için İstedikleriniz! yapacağım. Şeyh bir sabun köpüğü gibi il yetie karşısında sönen paşaya o acimıştı. Nihayet kondi de aşk nedir biliyordu ve! AlI paşa ona sultan bağışlamakta çok Yar- dım etmişti. Bir aralık Ali paşayı ellerin. den tutarak gayet İsalim ve samimi bir dille; z8 başladı. Derdi aşkın ne demek oldu” ğundan gafil değiliz. Fakat koskoca sal- tanat: saniye İçinde ber türlü milletten kadınlar varken bir Sırp: düşmanla ve hele kocâlı olan ve hayatı tanımadığı er. keklerin kollarında geçen bir kadını İka- temine almak zaten vezirlik şanına ya- kışmazdı. Sen kahraman bir vezir ve pa- dlşah kulusun, Kimi dilersin de alamaz- am. Böyle bir kahbenin kolları arasmda; şerefli tarihini kapamak, bir zhütereğdi| âşık gibi sürünerek ölmeğe katlanmak kâr akil mi olur Paşa? Haydi şimdi hünkâra giderek vaziyeti bikâyo edelim, — Ne diyeceksin Şeyh? ie Dinlörsin Paşa. Orasmı bana birak ve itimat buyur! .— Kara Alinin oğlü 'Timurlaş Osmanlı devletinin hudutları mütemadiyen büyük muzafferiyetler kazanarak genişletiyor ve bü bünkümn sürurünü, mey'esini, TL murtaşa karşi muhabbetini ve bilhassa gurürünu arttırıyordu. (Divrik) in saplından da çok haz duy- İ muştu. Çünkü Sıvastan iki gün kadar u. sakla gimali şarki isükametinde (Çiçek dağı) nin şark sathı maili üzerinde bulu. Man v8 garbitin «lt kısmları (Anlitoros) ile kapanan (Divrik), birinei defa (Pom- pa) nin (Mihridatı) mağlüp ettiği taşlık bir vadi içindedir. Musatföriyetin hatırası ölürak bü şeh- re (Nikopolis (1), muzafferiyet sehri) &. di verilmişti, Bu şehrin tarihi hakkında mâlümali 6- lan htinkâir Timurtâşa kendi hançerlerin. den birini göndermişti, Bir taraftan da (Yakup) ve ÇEvranan) | muzafleriyetiarine devam ederek Osman Ir hudutlarını garpte tevsle gayret ediyor Jardı, Osmanlı devleti padişah (Kara Osma, min) kurduğu (1290) tarihinden Yıldırı - mm Yunanistan İstilâsma kadar henüz (98) yil geçmiş bulunduğu halde bü kısa tarih içinde devlet t& İran hudutlarından| Yunanlatan bitim hudutlarma kadar teves- #u etmiş ve bir İmpcratorluk haline gek| mişti, Sırbistan hemen hemen Osman'ı devle,, tinin (Kral) ismi altında ve kendilerinden birinin riaysetile btedvir olunan bir eyalet halindeydi. Yalnız Yıldirmım dünyaşümul saltanatının oSoülarına (Otemadüf (oeden (1397 - 1400) tarihleri içinde OOsmsni: devletiyle alâkalr cihan vaziyeti şöyle idi, Bizansta (Jan Paleolog) İnperatordu ve Sultan Beyazıda senevi on bin düka altını haraç vererek mevkiini rnuhafaza ediyordu. Mango! karisile genç oğlu Teo- doru Yunanistanda bırukarak Hiristiyan hilkümetlerile temasa gitti, Yıldırımın bu) kahhar tevessuuha karşı yeni hir ehlisalip hazırlamakla meşguldü. Maaheza bir taraftan da hiristiyan si- yaşetini teklip ederek Osmanlı devleti ri. €nil içinde birtakim hud'a ve desiseler) hazırlamakla meşguldü, Nitekim tesirlerle Seytı Buhariye hulül edebilmiş ve bu Yol- la Ali Paşanm da haremina ve harimine adamlarını sokmağa muvaffak olmuştu. Sırbistanda Etiyen Kraldr, Fakat (Dük Brankoviç) Etiyenin yerine geçmek İht, rasile yapmadığı mel'aristi birakmıyordu. Brankoviçe (Dokaşava) yardım cdiyordu. Halbuki Halk da (Miloş Kobiloviç) in ka- isine sonsuz kürmet ve mevki göstermiş” lerdi. Bu itibarla Etiyen ve Sırp Kraliyeti (Dokaşava) dan çekiniyordu. (Marya) ve yani Brankovlşin karim da Ali Paşanın ya: nma Sirph hazırladığı plânı tatbika vakit bekliyordu, | İngiltere, Fransa, Floransa, Ceneve, Milân, Almanya gibi hükümetler, Yıldır: .| mm cihanşümul satvet ve ihtişamı karşı, | Aında kendi başlarından korkarak birer kenara sinmiş bir haldeydiler, (Maroel)in ehliselip hazırlığı tekilfini reddediyorlar. dn, Ve o taribin en moüililm hâdisesi ikidir. Biri Bizans İmperatoru çJan Baleolog un hünkâra Isyan ederek onun emirlerini in- faz etmemesi ve bilhassa İstanbulda bulu- nan kadının fcrayı hüküm etmesine mâni | oluşu, iskân edilen Türklerin tazyik gör. | mesiydi. Padişah buna dehşetle tutulmuş, ! tu, Halbuki her türlü hâdiselerin önüne ! Brankoviç ve Dökaşavanın|- her sene on nitm ve gümüş dolu balık ha- Taç alan Ali Paşa mâni oluyordu. Bir ara“ lik haraç kesilmiş ve Paşa da Jana karşı birdenbire bisan bir düşman kesiliver- mişti, Diğer hâdise daha mühimdi. Hünkâr Yıldırım Erzincan yolundaydı. Bu şehri herçe bâdabat zaptederek otada Osmariılık aleyhine dönen desiselerin 5, nlne geçmek istemişti, Ve nitekim (1400) tarihinde Erzincan: zaptederek (Bursaya döndü ve buradan da Rümeliye geçerek Edirnede bir müddet İstirahat etti, O za, maa Bizansla giddetli ihtilâf doğmuş bu-| lunuyordu, Bu wrada (Timurlenk) in Erzincanı zap tettiği ve (Sıvas) Üzerine yürüyerek taş taş Üzerinde birakmadığı ve ahaliyi katli am ettiği haberleri Yıldırma vasıl oldu. İşte tarihin en büyük hükümdarlarından biri bulunan Yıldırımın müşaşa tarihinin indirasi böylece başlar, Şeyh Buhari ve Ali Paşa hünkâr yanma girdikleri yaman padişah beniz bu gayin lara vâkıf değildi, Daha Erzincan zaferinin üstünden de pek geçmiş değildi. Hünkâr pek yakmda Rumeli tarikile Edirneye geçöcekti. Ma, ahaza ne paşaya, ne başkasına bu niyetin | deh bahsetmiş değildi. Hünkür ayağa kalktı ve sordu! Şeyhefendi, size anlattı m? — Evet şevketlü padişahım. Hakiks . ten mucibi keder bir Sirrm hayatı şa. haneniz etrafımda dönüp dolaştığı abdi Makirinizee de müsellem oldu. — Peki ne imiş bu esrar? — Allahüğlem şevketlüm. Yalnız Halil adindaki şakinin saraydan kuvvet aldığın. da gek yoktur, Buna da sultan hazretleri, nin âlet olmaları çok muhtemeldir. Abdi! bakir ile paşa kulun bu hâdisenin menbar, | nr da ele geçirmiş gibiyiz. Ancak İradı sahanen taallük edip bizi aceleye: koyma» yın! Hünkâr birdenbire şiddetlenmişti: — Yoksa sen de bu zındık &erlfe mi uydun Şeyh? —EŞ (Detamı var) (1) Turgut Alp İnogölü alırken Kars Osman da Yarhisarı zaptetmişii, Milâdın on üçüncü sarmda padişah Kara Osmanın kuvvet ve kudretini mühim bir kıymete yükselmişti. İşte (Selçuk devleti) nin inkırazı bu ta, rihlore tesadüf eder. (1299 , 699) tarihi olan bü yıl Osmanm hakiki istiklâlile bir devlet kurduğunun tarihi olarak gösterii- mektedir. © Vilhakika Osmanlı devleti (699) tari-| hinde başlar. Fakat Türk tarihi ile Os - manlr devleti arasmda kısmen bir alâka olmasına rağmen bellibaşlı bir vahdet yoktur. Türk tarihi ve bunun icabatı ©. larak taazxuv eden Türk devletleri çok eski tarihlere intikal eder. Derhal bahsi değiştirdi: — Gelmekle ne iyi ettin Mari-Frans! Be ni sevince boğdu. Sana olan hislerimi 4. fade etmek üzere kelime bulamıyorum. Buraya gelmen benim ayrıca başka bir se- vineimle oyn sasnağa tesadüf etti, Mu- vaffak oldum ve bunun delilini de elde ot, tim. İki tiz giln sonra meşhur olacağım. — Sakin ol Jar. — Sakin olmak mtimkün mü? Sara an: latmak isterdim, fakat... — Niçin anlatmıyorsun? — Çünkü tam ve kat'i bir delil istiyo. rum, — Yanılmış olsanız gözümden düşeceğini zi mi sanıyorsunuz.? Mahzun bir gülümseme ile cevap verdi: — Kimbilir? Çok defa kendi kendime gordum, Bende erkeği mi, yoksa âlimi mi seviyorsunuz diye? Genç kız hararetle itiraz etti: — Ben âlime mi Aşık olacağım? —Ne arsdığınız! ve neyi bulmağa mu- vaffak olduğunuzu bilmediğime göre. Genç kiza üzün uzun baktı. Aklima bir £, kir gelmişti: Sevdiği kadının âkıbeti acaba ne olacaktı? Mukavemete çalıştı, bunun doğru olamıyacağını düşündü. Fakat me- rak ve İeceselisünü yenemiyordu: “Aca- ba ne zaman ölecek”, — Beni dinlemiyorsun galiba Jan? Pek dalgınsın. Kendine geldi ve mahcup sordu: — Mari“Frans senden rica etsem acaba? Gimlesiri tamamlıyamadı. Genç kız gülümseyerek: — Ne rica edecektin? — Bir makine kaşfettim, Gene durdu. Makinenin ne işe yaradı. ğını ona söylemiyecekti, Söylerse tecrübe- sinin neticesini de ona haber vermesi Jâ, zımgelecekti, Kararmi verdi, on bir şey söylemiyecekti. Devam etti: — Bunun tecrübesini bir de seninle yap mak istiyordum. — Hay bay. Maalmemnuniye... Niçin bunu söylemekte bana tereddüt odiyor - sur? Senin işlerine İştirak etmek beni memnun eder, Birkaç dakika sonra makinenin gürültü: ali dikkatini çeken Bartaz kapıda görün. dü ve eşikte kalakaldı: Doktor sevdiği kağmı, nişanlısını nastl olur dn makinenin önüne oturtabilirdi? Jan onu görmüştü. Hiddotle bağırdı: Çik dışarı! Preparalör ilaat etti. Doktora olan hu- dutsuş bürmetinden epey kaybetmiş ola, rak dışarı çıktı: Bu wümkün mü? Onun gibi bir adam sevdiği kadmın vaşıyacağı günleri hesap eder mi idi? Ekranda, Mari-Pransm” hayat hattı be- Se ” . — 13 — NakledeP: N YEME NA GAYE ZN ilrmişti, Jan sevinçle peki” uzayıp gidiyordu. : Cereyan kesti, Genç kız sordu: — Oldu mu? Neşe ile cevap verili. — Evet, Tegekkür © Genç kız merak işindeY be iyii bir mekis. li / ğını bir türlü anlayım vi eder misin Jan” “ Cevab vermemekte EAT ii kız lâtife etti: ği — No büyük sir! ! Doktor yalvarır gibi: — Sonra! deği, Bana sonra İzah edeyim. — Peki, Namıl istersen: Darılmadığını anlatmak Fakat siyanctinin sebebini man neşesi kaçit: > Baba evlenmem işin vi kıştırmağı. başladı. Bir w Jan kinle söylendi: — Ondan beklediğin de”. tft kat sen Mari - Frans, sen Dİ gf — Tan, hana bu susl #9 e varyor? NX Özlir diledi: — Afedersin. Hey€ mi bilmiyorum. e canla 80” ğ Endişeyle sordu: — Benim hazkımda 9* — Senden bahsetme? dı, Tan başımı gd. Gİ “ gündü. Sonra: 4 — Baban seni sever M saadetini ipter değil MİT — Tabir, , — O halde gelip beri * ikna ediniz. — Güş! — Fakat irkdnmz deği Mlari-Frana, onu pest © al no kusurumu buluyor” Sanırın ki hepsi bu Gehç kız cevab verm — Evet. Herhalde öY — Buraya gelmeğe a v münla konuşacağım. K* Beni ceğimi. Izahat vereeeği”” ayini anlaşacağımızı kat yiyyos şa Mi 7 el 7 numaralı peryoni > Pa İl me ; ekte © de kapanmış, Beriinden 9 # okuyordu: AA NA KD LA DU LZ ZE GEAR Bu sözleri söylerken Güzinin sesi değişmemişti. yüzünde öy- le samimi, açık bir mâna, sesinde öyle basit, öyle temiz, öyle mukti bir ahenk vardı ki Ekrem onun bu kadar ıtminan ile aşktan bahşetmesine şâşmadı. Hattâ, kendisinde bugarip kızla başbaşa geçen günü uzun zaman sabırsızlıkla beklemiş hissi i dir Ayrilirlarken ikisi de, sanki artık biribirlerini iyice tani. dıklarından &min olmak istiyorlarmış gibi, gözgöze bakıştılar. Güzin elini uzattı, Ekrem a. Ağ eli tutarak üzerine eğildi... Bir. kapı a tn Güzinin Merendiğe ve konuşmasındaki sihir. li tesir kalkınca, Ekrem kendisinde büyük bir şaşkınlık hisseti. Zihni altüst olmuştu. Hem mağmum, her neş'eli idi. Şu anda hem ölmek istiyor, hem de vücudundan bayat taşıyor, yaşa. mak istiyordu. Remine, kendisine veya istikbaline dair ne dü- güneceğini bilemiyordu. Güzin çok ama çok mes'uttu. Saadetinden ağlıyordu. Ba- gıni yastıkların arasına gömmüş hiçkira hıçkıra ağlıyordu. ... te ay iyi. Reminia evlenmesi hâlâ gecikiyordu. Bu te. ehhürün sebebini bir türlü anlayamıyan annesi, sık sık kızını bir kenara çekiyor, bunun sebebini görüyordu. Remin buna; — Beklemek lâğim, diye cevap Veriyorllu; Ekremi daha iyi anlamak için biraz daha beklemek lâzim, Pilhakika Remin tetkik odiyordu. Her zamanki gibi ge ziyor, tozuyor, şarkı söylüyor, şakalaşıyor, fakat bir yandan da ablasının harekâtinı tetkik ediyor, Ekremin her kelimesini dikkatle dinliyor. Tahlil ediyordu. Güzin, ekseriya dudaklar sıkilmış, kaşları sinirli sinirli çatılmış bir halde bulunuyordu. O zaman Remia ediyor ve onda da garip haller Sak im AŞKTA FEDAKÂRLIK ni (05 so : garip değişiklikler görüyordu. Sararmış, üzerine düşünceli bir hal gelmişti. Kısa ve dalgın konuşuyordu. Evvelce kendisini alâkadar eden birçok şeylere karşı şimdi tamamiyle lâkaytti, Bazan büyük bir cebri nefisle kendisine hâkim olarak eski ha, Bini aliyor, fakat bu pek kısa sürliyordu. Hiselyatını gizlemiye biç alışmadığı için, bütün gayretine rağmen muvaffak olamı. yör, ruhunda Kopan fırtınalâr gözünde okunuyordu. - Güzin de büsbütün değişmişti. Sinirli ve sıkistılı olmuştu. Bir hareketi bir hareketine uymuy'ordu. Bazan Hüiyilk bir gaf- katle kardeşini kucaklıyor, öpüyor; bazan da onlan kaçıyor, raatlarca yüzünü gönmüyordu. Yanakları vakit vakit kızar yor hararet içinde yanıyor, gözleri alev gibi parlıyordu. Elleri titriyordu. Sesi, bâzan derinden geliyor ve heyecanla titriyor, bazan da kuru ve keskin çıkıyordu. Geceleri uyumuyordu. Remin ekseriya yatağından kalkar, çıplak ayakla gider, kapıdan dinler ve Güzinin öksürdüğünü, ağladığını işitirdi. So. Tulduğu zaman Güzin hiçbir şeyi olmadığını Müzi ve her za man aynı cevabı verirdi. Ekrem ile Güzin karşılaştıkları zaman . ki her gün karşı" Jaşıyorlardı - ikisinde de hasıl olan değişiklik pek bariz bir surette görülüyordu. Çok seyrek konuşuyorlar mevaplârı ya pek acele veya pek müphem oluyordu. Biribirlerine ve nâ. zarlarla bakıyorlardı. Bazan bütün gün mr iii madan biribirlerinin harekâtını tetkik ettik! aa “i yana oturmazlardı. Fakat Ekrem dalma KD Pu Güzinin eli değen bir el işini veya kitabı alır Odada Güzin bulunmadığı zamanlar, a pm ve sabırsızlıkla, gözlerini kapalı kapıdan wi güz! sözlere dalgın dalgın cevap verirdi. Kit dikten beş dakika sonra şapkasını alır ir kaçar pi ranyor, gözlerinin altında siyah halkalar her hayet hiç görünmemeğe karar verdi. Bir Bir hsf b na kupandı, içinden taşan bedbahtlığı boğm Bir gün Remin, odasına girerek gordür — Banâ bir iyilik eder miain Güzin? — Ne isti,orsun? yana$ — Yazacak hir mektubun var. yalnır.. Ben mektubu yazincaya kadar * ınöşgul eder misin? — Fakat ben... —— İlle burada kapanıp kalmak mı yetiyors” nün etmek senin için bu kadar güç mü? — Çabuk gelecek misin? , — Dört satır bir şey yazıp geleceğim» Glizin, bu işkenceye tahammül için #aretini toplıyarak terasa doğru ilerledi. Ekrem bir aşağı bir yukarı dolaşıyordu. Alçak bir sesle: -— Remin beni gönderdi... dedi. — Gelmek için kendinizi zorladınız — Zorlamak mı?.. Hayır!,

Bu sayıdan diğer sayfalar: