İ Sobri Nomirov iy, > mütemadiyen çalışıyor” ğı paraları ne yap- Bilmiyocdu. Bayram günle. i İn Sülendiği herkesçe mâlüm- ai Parasını da böyle sar- kaktı, Kuştriavo: Ma diye hangi bankada saklı- “na takılırdı. hangi nevi insanlar. * anlamağa imkân yoktu. m adam değildi. Fakat Yen değişen karakteri, Me da gösterilmesine e Bayma gelen hâdiselerin en Na ve Wonuncusu onu bize daha Salıştığı sıralarda olan mti- Böyan sırasında geçti bu k * Miş NİZE kendim de içinde bu- hdi Anlataca rm, Bu suretle ya- eid daha iyi canlandıra. ve ve pek boğucu idi. il edilmez bir sıcak de doğru Madara bir &- altında durdu ve semaya © Yüzünde korkunun dolaş- Odu, Yanından geçen ara- M epey işimiz olacağa ben- 2 Kin Mi bir yağmur yağacak ve sik, dedi. Sa gözlerini kaldırdı ve a, isinde olan kaşları çatıl- , İC? dedi ve tembel tembel etti, Arasında konuşulan bu bir bir zâman #orira haki- Yüzü kalmve korkunç Ameleler barı N Bctkikeğ edebilmek A vakit bulamadan yağ- Bir kaç dakika sonra bu. işti ve su, dibi olm bir fıçıdan dökülür gibi » Her şey kararmıştı, Barla, ii batırlatacak hiç Un içindeki İzçiler endi- bakışıyorlardr. Yağ- diği bir sırada bir. Dişti.. Herkes bunun ge- Olmasını temenni ediyor- pek başlamış. iz diyordu, tarlalar Oha- İnsanlarla dolu, Yağmur doly fena. ,Baksaniz a, yu- vr dolu yağıyor. *tmekte haklıydı. Ge- İyle beraber tarlada ça- Üdaj, Ürladı ve iki darmda eşiğe Ky kendi kendine #0. dolunun altında yürümek Beklen. demekti. Bunun ğe de imkân yoktu. he ke akkak öleceklerdi. bir şiddetle dökülmek- iyor a İşçilerin çencilerini Madaro; Stmeyiniz, diye bağırdı, do- bü şiddetle devam et- dakikaya kadar geçer. $ Dolu yavaşladı ve bi. le dindi. Blutlar buralardan yırtıldılar, en gümüşi oldu.. Fa- e Herkes böyle EM ne geleceğini pek maş tepede mehir Yamak çılgın bir sür. doğru iniyordu. meleri seller teşekkül et- inden, aç kurd sürülerinin nç İhomurdanışlar in bir tehlike yoktu; faz mahvolmuş demek- rükiçi ankazmı ve hayvan ordu. Bir ara suyun a “gözüktü. Büyük babam! imey VAZ, Çeviren: Suat Derviş Çamaşır gibi bembeyaz olan büyük ba- bam: — Arkadaşlar, diye bağırdı, daha ne kâdar zaman burada böyle hareketsiz duracağız? Bu su geçtiği her yerde in- san, hayvan ne bulursa süzürecek. . Bu sözlerini bitirir bitirmez yerin. den fırladı ve ovaya doğru koşmağa başladı . Bu büyük babamın 'son hareketi ol- du. Çünkü, sellerin sürüklediği bir çok insan ve hayvanları kurtardıktan, yarı boğulmuş kadın ve çocukları sırtında taşıdıktan sonra kuvveti orakla biçil- miş gibi kesilerek yere yıkıldı. Bir gün ve bir gece onu içinde taşı. yan bir öküz arabası nihayet eve getir- diği zaman ölüm halindeydi.. — Nen var, büyük baba? — Ne var?. « — Ne var?, Herkes ona ayni suali soruyor, fa- kat bötün bu sualler cevapsız kalıyor- du.. Nihayet akşama doğru bir kaç ke. Time söyleyebildi.. Babama, söylediği- ni duyabilmek için kulağını onun ağzi- na yaklaştırmıştık.. Nehirden boğulmuş insan ve hayvanları çıkardığ sırada için- de bir yeri kırılmıştı. Babam: — Öleceğim, Lamba, demişti, Nere. ye gittiğimi anladım.. Sana söyliyece- ğim şeyi muhakkak yapacağına yemin et... — Yemin ederim. — Yemin ediyorsun, fakat sen pek te güvenilecek bir adam değilsin ki. — Müsterih ol, diyordu, yeminlerimi dalma yerine getiririm. — Pekâlâ, .Dinle beni. Yarın sabah evin arkasına gidersin.. Ağrıları gene şiddetlenmişti. Sustu... Kimse ölümünden evvelki bu son vasi» yetinin ne olabileceğini kestiremiyordu. Hepimiz sabırla biraz din mesini bekliyorduk. — Etik ağacının yanındaki taşı kal. 'dırmız., Orasını biraz kazınız.. Orada para bulacaksınız... Bir an nefes aldı ve acısına taham- mül edebilmek için büyük bir gayret sarfederek deyam etti: — Beni iyi dinleyiniz.. Bu para ile Swalenik köyünde bir mektep yapılma- Sını İstiyorum. Mp“ Devamı 14 üncü de Ropen Cevahirciyanım he zaman har 44 Bu küçük odanın bir köşe - HABER — Akşam postası Yasan: İkimim dd Hataları anlatan ve vesikalar veren; Simdi en büyük dert Avrupaya kapağı atabilmekti Ben Merzifona gider gitmez meclisi u- mumi içtimamı hazırlıyacağım. Cephane, silâh, para vaziyetimiz hak” kımda henüz kati malümatım yok. Fakat bittabi Merzifondan öğrenirim. Ropen Cevahirciyanla aramızda ikömi- zin anlayabileceği bir şifre (hazırladık. Bana öyle geliyor ki Roper Cevahizciyan Tomoyan Karabeti istirkap ediyordu. Belki de en mühim dava bu iki canhazm bir ipte oynayamamaları olacaktı ve be nim de en büyük korkum, kavganm bi zim postun başına kopmasıy'dı. Tecrübem çoğaldığı zantanlar bu kana atimde belki Ropen Cevahirciyan ve To- mayan hesabına değil, ama, diğer Ilinçak dar namma birçok müeyyideler elde et tim, Değil gayeleri için sırf kendi şahısları için ne adamları feda ediyermişlerdi. Hal buki teşkilâta girerken o yeminlerimizden biri ve en mühimmi (tesanüdü) muhafa za etmek ipe dahi gitsek (ketum) olmak, her ne sebeble olursa olsun komiteye ita" at etmek, milli gayenin tahakkuku yolun da (hayatı feda) etmeğe daima amada tesanüt Siaşeheli değildi bittabi. Ropen Ce vahirciyan pazartesi günü Merzifona ha- reket edecek ve ben de saraya giderek ha“ reketini bildirecek ve zatışahaneden bir $ radeleri olup olmadığını istizan edecek- tim. Üzerime verilen vazife pek hafif değil- di. Fakat, geçinmeğe gönlüm olmadığı i- çin bunun derecesini, ehemmiyetini mu hakeme etmeğe bile lüzum görmüyorum. Şimdi en büyük dert şu Avrupaya kapa” Kı atabilmekti, Tomayandan gelen malü matta (Ankara) ve (Sıvas) vilâyetlerim de de birer şube tesis olunduğunu, Jira- rü protestan vazır Kisupi ile temas ede- rek muhalefet mevzularını izale ettiği, A” leksandr ile Gülbekyan Dikranın Hacr- köy ,Tokat, Amasya, Sungurlu mıntaka- larında da birer şube teşkili için uğraştık” ları, ve pek yakında şubeler adedinin ot beşe iblâğ olunacağı bildirliyordu . KAHRAMAN HAYDUD larından büyük bir kederde ol sinde de Hergül vücutlu biri o- turuyordu. Yataktaki kadın Düşes dö Silviya, genç kız o evin kızı, köşedeki adam da haydut ir kala Brinydu. Acaba Silviyayı neden öldür şmemigti? Münasip bir vaktini mi bek. Tiyordu? Yoksa, zavali: kadının hali, bu haydut ruhta bir merhamet havası mı yaratmıştı, Uzaktan akseden bir çan sâ- atin üç olduğunu bildiriyordu. İşkala Brino pencereden giren aydınlıkla gecenin sona erdiği. ni anladı. Odayı aydınlatan kandili söndürdü. Silviyada hafif bir hareket göründü. İskala Brino vahşi bir tavırla yatağa yaklaştı. Birkaç dakika yarak kadınm solgun yüzünü tetkik ederek hafif bir sesle sordu: — Ne dersin Juana? Yarası okadar ağır değil değil mi? Hele başmdaki yaraların hiç ehemmiyeti yok sanırım. Genç kız başın: çevirerek mırıldandı: — Başındaki yara o kâdar değilse de kalbindeki yara mü- bim, Zavallı kadın, Sâyıklama. duğu anlaşılıyor. Haydut o ütriyerek başımı pencereden yana çevirdi. Dudakları arasından ağır & gır bir şeyler mırıldanarak ge- zinmiye başladı. Ayakları çıplak olduğu hal de yürüdükçe tahtalar gıcır diyordu. Silviya bu seslerle gözünü aç tu. Yatağı yanına yaklaşması için İskala Brino işaret etti, Haydut yaklaştı: Silviya: — Sizi tanıyorum, dedi. Ha, yatımır siz kurtardınız, Silviya sakin ve müsterih görünüyordu. Belki de kendisi ni sakin görünmek için cebre- diyordu. Sabit bakışlarında, bir damla yaş bile yoktu. İh- timal oğlunu, ve onu nasl kur taracağını düşünüyordu. Hasta yavaş yavaş söylenme sinde devam etti: — Söyleyiniz. Bilmiycrum. Buna ihtiyacım var. Her şeyi öğrenmek istiyorum. Alncma yediğim darbeden sonra beni sir kurtardınız değil mi? — Evet madam bendim. Fa. kat bu mesele hakizında azıcık izahat vermem lâzım, Sizi sa- raydan çıkarken görmüştüm. Yarabbi, ne müthiştiniz. Ben ket edeceği soruluyürdu. Derhal telgrafha Peye gittim ve “pazartesi haseket ediyor.; Eski ermeni kilisesi için bazı: tadilât tar! savvurundadır. Satın alınmaşt, istenilen! emtia için ümitli görüşmeler yapıyoruz.! Selâm.,, Tarzında bir telgraf çektim. Hakikaten Ropen Cevahirciyanın Ana” doluya geçişi, teşkilâtımızın süratle inki- Şafma yaramıştır. O zamana kadar içim- de ufak tefek şüpheler de zail olmuştur. Burada Mındıkyanla birkaç kere görüş” tüm. Ay sonunda bu ermeni de Kayteri mahalli belediyesine seçildiği için yeni var zifesine hareket etti. O zamana kadarki faaliyetimi hülâsaten komiteye Mındık- yan yoluyla bildirdim; Röpen Cevahirciyanın mektuplarla gös“ terdiği yolları takip ederek bir miktar cep hane ve silâh femin ettim ve Merzifona teşkilât adıma manilatura sandıkları için- de gönderdim. Anadolunun muhteli? yerlerinde artık apaçık ve korkusuzca (yapılan şekavet, soygunculuk, cinayet giti vekayie İstam bulda da zamanın en mühim dedikodu- İle dinimi sireni Bellmizyekdii Avrupa gazetelerinde hükümet ajeyhine birçok yazılar intişar ediyordu. Bilhassa büyük devletlerin bu vaziyet karşısında Iâkayt kalmamaları hakkındaki neşriyöt gerek ricali (odevletialiyye ve (gerekse Padişahı çileden çıkarıyordu. Doğrusu tarihin hiçbir an ve zamanın da ermenilik davası (peşinde bu kadar kuvvetli bir teşkilât yapıldığı görülme- miştir. Haftada belki iki defa saraya uğ- rrrarak padişahın bir iradesi olup olma" dığını soruyor dalma " bir şey yok,, cevabile dönüyordum. Şimdiye kadar cephane tedariki mese lesinden başka mühim bir talimat telâk- ki etmemiştim. İki buçuk ay geçmişti, Hemen hergün aldığım o mektuplar da - seyrekleşmeğe başlamıştı. Hattâ haftalarca mektup al madığım oluyordu. Yalnız ( birkaç kere Hüsrev paşadan şiddetli tahrirat | aldım. Kendisine “hususi işlerim maksadile fs- tanbulda bir müddet daha kalacağımı, bildirmiştim. Paşa “vazilenin ihmal mahi- yetinde,, gördüğü bu vaziyeti tenkid ede- yordu. Keyfiyeti Ropen Cevahirciyana bildir- dim ve mümkünse paşa ile bir temasta bulunarak başıma iş çıkarması önüne geç mesini istedim. Bu adamın ya sayanı hayret bir nüfuzu veyahud da elinde her kapıyı açan sihir li bir anahtarı vardı. Bir hafta zarfinda Hüsrev paşayla temas ederek üç ay daha mezuniyet almıştı. Dedim ya, biz Ropen Cevahirciyanın Abdülhamidin casusu ol- duğunu ne bilelim! Onun sihirli anahta- rının ve bitmez tükenmez niuruntn bir radan geldiğini nasıl tahmin edelim?! Hüsrev paşa belâsı da savulduktan son ra bana düşen bolbol verilen (tahsisâtı haydan alıp huya sarfetmek ve bir taraf- tan da teşkilât bahanesile İngiltereye ka- pağr atmak için plânlar hazırlamaktır. Tam bu sırada Tomayandan çok mü him bir mektup aldım. Ağustosun 17 inci günüydü. Şiddetli bir sıcak İstanbulu ka- sıp kavurmuş, kimsede can ve mecal br rakmamıştı. Benim de hafif bir kırıkir ım vardı. O gün de saraydan menfi bir fincanla kahve içmeğe bayılıyorum. Hem şadırvan tenha ve sakindi, orada oturdum. okudum. Rea Gayet kısa yazılmış bu o mektup, mr kadderatıma yeni bir veche verecek kadar mühimdi. Yalnız benim fçin değil ermeni lik için de, Hınçak davası için çok ehem miyetli görünüyordu. Tomayan bu mektubunu numaralı yaz” muş ve resmi bir mahiyet (o vermişti. Ve kâğrt şifreliydi. Yukarısında “İstanbulda Ropen Ceva" hirciyan vekili A.K... diye yazılıydı. (Devam var) KAHRAMAN HAYDUD 41 sesleniyorum, işıcmiyor sunuz? mu. oçıkan zindancı sordu: — Zincirlerini üzerinde bıra- — Beni çağıran kim? Baba sen misin? — Rolan Kandiyano! Mec lisin sizin hakkınızda da mü masip gördüğü karart tebliğ et- mek istiyorum. Delikanlının dudaklarında hafif ve acı bir tebessiim be- lirdiş —A... Leonor.. Görüyer müsün baba, ne kadar güzel, ne kadar cana yakra değil mi? Hele bak. .bak..,. Ne kadar gü” zel bulacakamız onu, Büyük engizitör cevap ver- di: — Rolan Kandiyano.. Tah- rik ettiğiniz isyanı, Allahın ina” yetiyle omihayet (o bastırdık.. Mahkeme asil ve necip Altiye- rla'n iscar ve ricasiyle senin de hayatımı bağışladı. Sizi yalnız, müebbet kalehentliğe mahküm etti, Rolan bunları işitmemiş, an- Tamamış gibi göründü. Şaşkın şaşkın bir çocuk saflığiyle kol. Tarımı, bacaklarını sıkan zincir“ “eri oynatıyordu, Foakari birdenbire bağırdı * — Maydi bunu da götürü nüz, Nireden çıktığı bilinmeyen bir süratle birdenbire ortaya kalım mı? — Hacet yok! — Mangi zindana koyalım? Foskarı bir müddet düşün - dükten sonra; — 17 numaraya... Foskarinin birer bendesi ©. lan bu adamlar, taş yürekli, demirden âdamlard.. Bununla beraber yüzlerinde korkuyla karışık merhamet izleri görü - nüyordu. Rolanın zincirleri çıkarıldı. Zindancılardan biri kolundan yakalıyarak sürüklemiye baş - ©“ dâdr. Bu sırada Rolan hiç danladı. Bu sırada Rolan hiç- bir şey söylemiyordu. Köprüyü tamasiyle geçtikten sonra zin danlara daldılar. Küf kokan, bunaltıcı bir bava ile mermer #ofalardan (o geçtiler. Rolan kekelemiye başladı. Diş. leri biribirine çarpıyordu. Müt- * hiş soğuk iliklerine kadar işle. mişti. Dudakları arasından şu kelimeler döküldü: — Uşüyorum... Çok üşüye rumu. Biraz daba indiler. Yavaş yavaş yerin dibine iiyorlardı. İlerledikçe Rolanın şikâyetleri artıyordu, Onun: — ölüyorum, donuyorum! delu dil - EE İM a 10 1 ei