5 a Haber'in tarihi Romanı: 27 Yazan: Ikimim Kılıç ve nal şakırtıları gittikçe kaleye yaklaşıyordu Yıldirmim kargumda her türlü harb kuvvetleri tam ve nillemiğel bir hrls- tiyan ordusu var, 1396 paskalyasmda Viyanada munzam bir hristiyan meclisi toplanıyor ve Tu. na nehri yoluyla Macar ordusuna yet. miş bilyük gemiyle sarab, yulaf, wn gönderiyor. Macar ordusu Srrbistan - çinde tüyler ürperten tahribat ile har- , be başladı. — Hazreti İsa yoluna kanmızı dökme" Xe hazır mitmiz Fransalılan? Kont Dö'nün seni uzak xayaları çarpa» 455 siler yaptı, ğ . Görelyeler ve asker şaraptan moraran yünerimi gererex ömykıra haykıra cevab yerdiler: 7 — Niğde tizerine arş!? Kili ve na g#kırtıları gittikçe kaleye yaklaşıyordu. Muhafız kumandanı Doğan bey, altmış bine yakın bu muazzam kuv. 28 görünce arkasma dönüp haykırdı: —bevketld hünkâr Yıldırım gelinceye #adar ya ölüm, ya kurtuluş. Haydi ev - İatler, hazırlanmız? Bir taraftan Vidin Pransız ordularınm eline geçti, Osmanlı muhafızları doğrandı Tar. Orsava düştü. Macar kral Sijismon Demirkapı geçidinden geçerek önüne ge- Ten şehri yakip yıkıyor, canlı insan bi - rakmıyordu. Macar ve Fransız orduları ağaç, dal doğrar gibi insan boğazlıyorlar. dı. Kıyamet böyle bir harb yanmda 1â* kalırdı. Roko muhafızları ağaçlara anldılar, Niğbolu önünde saffı harb kuran düş- man ordularınm muzafferiyet neşeleri coşkundu, Osmanlı orduları her yerde rest ediyor, 0 aş Doğanbey ağlıyordu. — Şevketlü hünkâr nerede? Yıldırım nerede? Şövalyeler kale diplerinde haykırıyor. Tardı: — Nerede Yıldırımnız? Bu barbar ser- serinin kellesi şövelyelerin o meçleri Oze- rinde bir esaret bayrağı gibi anllianacak, Haydi Fransızlar, ahmak ve korkak müttefikimiz Macar ordutna harb nasl olur gösterdik. Şimdi de eğlenelim, Na. si olsa Niğbolu bizimdir. Pransız ordularının içinde çadırlar ara #mda kadmlar bulunuyordu. “Fransızlar siyade surette işlişrete ve orduyu takip aderok gelmiş olan şut meşreb kadınlarla bermi ülfete dalmışlardı., Mareşal Basfkol kucakladığı bir Fran- TPATA ASK; «ız djiberini kolları Üzerinde kaldırarak haykırdı: — Fransızların bir fahişesi bile sizin Lelopusunuza kâfi! Kahkahalarla gülüştüler. Şövalyeler haykırıştılar: — Eğer sema inse sopalarımızın weu ie tutarız. Niğbolu önü sanki bir muharebe mey- dani değil, bir bezmi âyin yeri idi. Her ağızdan bir şarkı sesi duyuluyordu. Ea. dinlarm çığlıkları, haykırmalar, gülüşme. ler, Niğbolu mubafızlarnın tüylerini Ür- pertiyorda. Doağn bey tekrar tekrar hay- kırdı; , — Şevketlâ hünkâr gelinceye kadar kaleyi muhafaza edeceğiz. Ya ölüm, ya şeref! Muhafızlar hağrıştılar: — Ben sağol Doğan! Mareğal Basikol bir şarab kadekin! bis en iki Macar süvarisi önünde eğil. diler: — Aziz Mareşal, Türkler altı mil me- safedeler! Mareşal kahkahalarla gülerek haykır. dr: — Hangi Türk, hangi ordu, hangi me- safe. Yalancı mel'unlar, Bunlarm kulak- larmı kesiniz! Ve bağırta bağırta Iki Macar süvarisi. nin kulakları koparıddı. Doğan ellerini kaldırıp Allaha dus ediyordu: — Yarabbi! Fakat sözünü tamamtıyamadı. Sürtner. Ye karga darmadağınık bir baldo kalenin üzerine doğru uçuştular. Uzaktan gelen bu kuş sürüsü neden korkmuş olabilirdi? Doğan sevinçle yerinden kalkarak haykırdı: — Şevketlâ hünkâr yakmdadır. Fransızlar ve şövalyeleri şarab ve ka- dımları birer kenara atarak silâhlarma koşuştular, Sijismon da bütün kuvvetleri Je Fransızlara İtihak etmişti. Kral ma- roşal Bosikola eğilerek: — Aziz mareşal, bütün kuvvetlerimiz. le harbe girmek katadır. Dedi , Mareşal krala arkasını döndü; — Biz varken başka rey dinlenmez! Ve Mareşal bağırdı: — Biimizde kaç Türk esir var? — Yüzlerce mareşal? — İdam edinla! 4 Korkunç ve tüyler ürperten bir katli. am başladı. Mareşal haykırdı: —'Türk kuvvetleri, Haydi hüsum, TAHLİL ROMANI Bir erkeğin ahlâkı bir bıçak namlusu gibi ve doğru olabi. E* Ve tarihte misli görülmemiş hürrizâne bir harb başlamıştı. Bir Osmanlı kolor- dusu dağıldı. Binlerce maktul sahayı dol. durdu. Şövalyeler tedehhüşle haykırdı lar: — Lalopus geliyor! Filbakika Yıldırım Bayezid kırk bin mızraklı ile bu küstah ve mağrur ordu. Tara saldırdı. Bir pala üç beş kafayı uçu- rayordu. Yıldırım bağırıyordu : — Yakında atlarıma Sen Piyer kilise. si mihrabinda yulaf yedireceğim. Bu darbe Macar ve Fransız ordularma dehşet vermişti. Ömürlerinde bu kadar korkunç bir ordu ve savlot karşısmda kalmıyan ssker silâblarmı atarak dağıl. dılar. Çavışbagılar haykırıyordu: — Süvari ihata etsin. Ricat battı ek * silmelidir. Hünkâr İradesi böyledir! Amiral Jan Diviyen etrafımdaki on 48. valyeyo bağırdı? — Hayatımızı samusunmuza bedel kur- tarmaktan haya edelim. Ya mildafaa ve. yahut ölüm. Fakat on şövalye ve amiral Osmanlı mızrakları arasında delikdeşik yerlere s0- rildiler, Kumandan Etiyon Lazkoviç ve Mirtoş atlarma atlıyarak harb meydanmı terkedip kaçtılar. Eflâk askeri darmada- ğmık bir halde şaşkın kaçışyor, fakat Yıldırımın süvarileri önünde perişan olu- yordu, Macar orduları da dağıldı. Avusturya ve Bavyera şövalyeleri kılıçtan geçtiler. Yıldırımın sesi duyuluyordu: — Siğlmsönü isterim! Fakat Sili ve Torenburg hâkimi Ma. caristan kralmı kaputu arkasına saklıya- rak parçalanmaktan kurtarmı; ve bir kayığa bindirilinceye kadar himaye et. miştİ. Macar kralı Venedik donanmasma Htlca ederek hayatmı kurtarabildi, Saatlerce ele geçen mruklandı, kılış. tan geçti. Siyah toprak kanla yoğurul « muş bir halde balçıklaşmış ve karlı ça. murla sıvanan cösetler mahuf bir man- zara almıştı. Yıldırım Niğbolu öntina otağı hümayun kurdurdu ve harb meydanmtı dolaştı. Binlerce ölü içinde dolaşan Yıldırım bir çocuk gibi hiçktra hıçkıra ağliyarak yemin otti; — Ba binlerce şehidin intikamı ala- tağıma namusum üzerine yemin ederim. çıktığı İngilizlerce biliniyordu. Bu sebeb- Ğ n (a G5 Yazan: H. C. Bywnter “UÜ. 88,, denizaltı gemisiyl6 ger ancak birkaç vapur ba ve 7 eylül 1917 de kors hayatı sona erdi Bunlar hiçbir zaman öğrenilemedi ve öğrenilemiyecek. Muhakkak olan cihet haber verse bile srtık iş İşten geçmiş ol. duğudur. Çünkü İngiliz karskol gemileri çoktan hareket etmiş bulunuyorlardı. İ- ki Alman denizaltısınm sefere çıkacakla» rmi haber vermekle Franz kendi idam hükmünü imzalamış, fakat ayni zaman- da Alsaslı vatandaşlarmın gördüğü sul- mün müthiş bir surette intikamını almış oldu. DENİZALTI HARBİ Almanların 1914 - 1918 de açtıkları denizaltı harbi Vedingen İsimli Alman süvarisinin Hollanda açıklarında İngiliz zırhlı kruvazörlerine hücumu ve onlardan üçünü batırmasiyle ve mertçe başlamıştı. Sonraları bu işin mahiyeti çok değişti. Almanların en İyi, fakat ayni zamanda İnsan! düşüncelere karşı lâkayt deniza!. İt süvarisi, umumi harb içinde, Valter Şvizer oldu. Bu odam, 7 may 1915 de Lüritanya- Yı batırarak 1200 gayrimuharibin ölüümü- ne sebeb olan denizaltı gemisi kaptanı. dır. dı. “U, 20”de Bu haber İngiltereye gelince bahriye mahafili, cürmlün fallini tesbit edebilmek imkânlarını sraştırmağa başladı. Alman- Jarsa, fali gizlemek için ellerinden gele- ni yaptılar, Lüzitanyayı evvelâ Maks Va- lentinerin batırdığı sanildıysa da sonra- dan hakikat anlaşıldı. Müerimin büviyeti anlaşıldıktan sonra İngiliz casus teşkilâtı Şriger'in harekâtı. m yakmdan takip etmek emrini aldı. Hakkımda koca bir dosya tutuldu. Bu adam adetâ Iki şahsiyet sahibiydi. Varlfesi haricinde nsrik, mütevazı, yumu. şak tabiatlı biriydi. Fakat denizaltısıyla denize çıktığı vakit ikinci şahsiyeti mey» dana çikiyor, zalim bir adam oluyor ve Insan öldürmekten sanki vahşi bir sövk duyuyordu. Lüritanya bidisesinden ©ç ay evvel de bir hastane gömüsini betir- mağa teşebbüs etmişse de muvaffak ola- mamıştı. Casus teşkilâtı sayesinde onun aşağı yokarı nerede olduğu, ne zamen sefere tibaren tatli döndü: Ü- man amirailiği gi ye için kuvveti bir * Kronprinz İngilis Yemin ediniz, Ordu hep birden bağrıştılar: — Yemin ederiz şevketli bürkür! (Devamı var) x4gi A ES. ye salinel Onunla boy ölçüşmeğe kalkmıştır; anlık yeni gemisiyle sefere gir den dönüşte Danimark iri raya düştü ve tetsisl0 “ yeefi gi sare i in attığı try | Birse de, şehvete müteallik hissiyatı ivicaçlıdır. Bir saat, fev- kalâde bir hal veya bir tesadüf; bir arzunun şiddetle galeyanı veyahut bir yorgunluk, bir bilabi, bunu değiştirebilir. İnsan birisinden kaçarken, ekseriya kendinden kaçar, Şimdilik 'bu vapurun yolcusu, kızının son busesini almağa yalışan üvey babadan bir parça farklı bile olmuştu. Bu da bir nevi kurtuluş değil miydi? Altı ay zarfında karım ile kızımı unutmak için pek çok gayret itim. Metreslerim oldı. Sessiz, daima meşgul olmaklığım dolayısi- Te bazıları beni ıslahıhal etmiş bir dolandırıcı zannettiler, Daha bir çok maceralarım da oldu. Bunlardan iki veya üç tanesi birçok erkek- eri kıskandıracak mahiyetteydi... Hakikatte ise, ben, ancak Girizanın o mektupları” İle yaşadım. Mükemmel bir tecrübe geçiriyordum. Bu sevimli mektuplara, herkes tarafmdan okunabilecek şekilde bir iki satırlık kısa puslalarla cevap veriyordum., Girizanm bana sitem etmekte hakkı vardı: “Artık bana yüz vermiyorsun... Bana her şeyi söyle. Düşüncele” mini, hissiyatını bildir.. Mektuplarımı açmıyorlar... Senin mektuplar rını, buraya geldiğin zaman — yirmi sattı'dan da fazla olsa — ezbe re okuyabileceğim için itap ederse yakarım... Bü tecrübede ısrar eltim. O kadar ki, üç ay sonra, OGirizandan aldığım mektuplar, daha kısa ve daha ateşsiz geliyordu. Sarfettiğim gayretler boşa çıktı. İstanbuldan, severek ayrılmış- tım, şimdi çılgın dönüyorum. Karım ve oğluma öyle göz kamaştırıcı hediyeler (o getiriyordum ki, uzun uzun tetkik ederek Girizan için seçtiğim inci, ve yüzük hiç kimsenin gözüne batmıyacaktı. Girizan bu yüzüğü, her ne olufsa ol- sun, hattâ ben öldükten sonra bile parmağında taşıyacaktı. Sanki seyahate buyüzüğü almak vescevgilime getirmek için çıkmıştım. Vapurda, kutuyu açtım ve dudaklarımı incinin serin de” DM EŞİ MEYVE —47— risine değdirdim. Bu kadar değil: Londranın en güzel terzisinde el biseler yaptırmıştım. Üzerimdeki seyahat elbisesi hakikaten güzeldi. Bir berber, tamam bir hafta yüzüme masaj yapmış saçlarımı moda” ya göre kıvırmıştı. i Şıktım, artisttim; hiçbir şeyim eksik değildi. Kendimi methet- miycoeğim; fakat Amerikalı bir kadın benimle beraber gelmek için kocasından boşanmağa kadar vardı. Benim yaşımdaki bir Türkün, bu kadar ince nazik ve kibar olacağını tasavvur edemiyordu. Şakaklarım biraz ağarmıştı, lâkin çok genç (okadmlar bu rengi takdir ediyorlar ve mazisi olan olgun bir erkeği tercih ediyorlar. Hediyelerin tevzlinde kendimi unutmamıştım.: o Bileğimde şık bir isviçre saati, arka cebimde bir Alman sigara kutusu, bir İngiliz çakmağı vardı. Sigaradan nefret ederim, fakat sigara kullanmak ba zan faydalıdır... Vapurdan çıktığım zaman Aliye: — Hoş geldin! dedi. Ne iyi ettin de seyahate çıktın! Şimdiye ka” dar sana yaplıracaklarımı, seyahat tamamlamış.. Bu ne şıklık, bu ne güzellik!... İlâve ettiz — Kâmran, yazıhanede kalmağa mecbur oldu. Girizan da gele medi; tenis maçı varmış... Çok yaman oldu, bir görsen... —11— Aşk olsun Aliyeye! Aşk olsun Muvaffakiyetine! Aşk olsun Me Eve, harap bir halde dönüyorum. İsteksiz. © vi vir si 4 Kutu cebimde. Yarıri, yarından tezi yokk Kendime hâkim olmak lâzım... yapılan muameleyi ifa ediyor... Bu, benim ruh, bu sevimli! çocuk, te ic, va mmm YERİ Girizan gecikiyor... Nihayet kapıya üç hafif darbe vuruluf t Kanım donuyor... Bütün hayatım, ilk Hepsi bu kadar. Ne âlâ! Bu çocuğu hemen hemen maraziydi. Aliyenin ve zan, halitabilde... Şimdi o, etrafındaki kendisini anlıyorlar... Ağabeyisinin omuzuna vuruyor, 2206, öpüyor. Ne kadar büyümüş! Babası gibi Annesi: diye — Girizan! hak bize neler getirmiş» » Peki, bana? —AL, Kutu, yüzük... Girizan: — Ohi diye haykırıyor. ei