12 nbkas YILDIRIM'IN Maver'in tarini Romanı: 10 Karaman hâkimi 7 Yıldırımın başını isterim / diyordu o Yunus, bir dileğin mi var? — Hem mühim şevketlü hünkürm. — Yok canım. Beni meraka düşür. me. — Hünkârımdan İstanbula sefaret di- erim. ” — Sen mi Yunus? — Evet şevketlim. İnayetinle bu kâ- fir yurduna azimet edip İmparatordan ps paslar taleb edeceğim. — Papasları ne yapacaksın Arab oğ- lu? — A benim şevketlü padişahım. Topu topu seksen cahil kadımız var. — Evet, — Bunları da yakıp kebab edince mey- dan boş kalacak ve artık ahkâmı incili neşir ve tamim İçin #lim papaslar cel. binden başka ne çare kalır ki padişa - hm? Yıldırım utandı. Kıpkırmızı olan yüzü NÜ kapıya çevirerek hu budala soytarı- dan sakladı. Bir padişaha bir soytarının maskaralığına mevzu olacak İrade ni yakışırdı? Hürkir hâlâ yerde diz üstü duran Yu- nusu kollarmdan tutup kaldırarak: — Hayal, dedi. Bana Ali paşayı çağır. Söyle baznedara sana (500) düka bah- gettim, — Unuttun şevketlâ hünkâr. » Neyi Yunus, daba mı #stiyorsun? — İhsanmı padişahım. 500 duka ve 80 kadı başı! Yunus o zece de All paşndan bin duka altımma nail olmuştu. Paşa bu vesileyle sdiiyede ıslahat yapmış ve kadılıklaza harçlar koydurmuş, bâzı hukuk bahşet. tirmişti. Fakat bu bldise çok çabuk memleke- tin dört köşesine ve bin bir mübalâğayla yayılmıştı. Bilhassa şeyh Necarinin pa- dişahr yola getirmek Üzere davet olunu- şa halkı çok ürkütmüştü, Acaba künkürr cinler mi çarpmıştı, yoksa akimı mi oy. natmiştı? Karaman hâkim! Alfeddin küplere bin mişti. Haykırıyordu: — Yıldırımın başrıl isterim. Silâhsrz insanlarm her gin ytüzlercesini doğratan bu mel'un hünkürm hakkından yalniz ben gelirim. — Fakat sultanım, Yıldırımın bora - lar, fırtınalar gibi esip yakıp kavuran orduları önünde ne senin ne benim bi- Ter avuçluk ordumuz durabilir. İstediğin kelle, bugün dünyaya hâkim ve Bizgrs #urları önünden tâ Macar topraklarma ve Selçuk enkazından on hükümetin «6. kizine sahib bir padişahın başıdır. Hamit hâkimi, misafir olmasma rağ - men Aldeddini ikaz etmek İstemiş, ne ZANA ANIN ERKTIZ Yüzüne yalancı bir acıma ve şefkat veriyor, fakat derece seviniyordu. ölür ne olmaz, yerin kulağı var, diye, pek ileri gitmemesine çalışmıştı. Alâeddin hiç bu taraflı değildi. Nihayet Kilikyaya kadar yolu gidebilirdi. Yıldırım bakiki ghnşek bile olsa bu korkunç dağlarla çevrili memlekete gircmezdi. — Hey hâkim, Diye haykırdı. Ben &i- zin gibi içimde karı yüreği taşmmıyorum. Halbuki Hamld hâkimi alelâde bir mi- saferet için gelmiş değildi Germeyan ve Teke elden gitmiş, Firuz bey sancak be- yi olmuştu. Yıldırım işin Karaman Kastamonudan başka hedef (o kalmamış saytlabilirdi. Fakat Alâeddin hemen bütün hâkim. lerden daha kuvvetli ve aşağı yukarı bir kraldr, Ordulu, cephaneli, paralı, kuvvet- li bir kraldr. Fakat nihayet Yıldırıma ta- hamm9i edebilir miydi? Yıldırımın kel - Tesini istemek “onun hakkmdan ben ge- Hrim,, demek hiraz değil, eni kunu at. maktı. Hem *utmamuaksızm atmaktı. Yıldırım askeriyle sefere başladı mı sat- vetinden korkan niee prebsler, şahler, krallar, hâkimler, gelip ayaklarına ka- panıyor. Vergiler, kadmlar, cariyeler, he diyeler vererek hayatını anenk kurtara- biliyordu. Böyle bir hlkümdarin Alâed- din boy ölçilşemezd!, Fakat Alâeddin ay- ni zamanda ksbasaba bir ndnmdı da, İn- san kendisine misafir gelmiş bir hâkime “ben sen'n gib! karı yüreği tazrmıyo - rum., der mivdi? Hodiri meydandı. Bakalım her Yıldı. rıma İAbi olan, yerini yurdunu, sörveti- mİ, #altanıtmı kaybeden karı yürekli miydi? Meme nikimi soğuk bir selâm verdik. ten sonra mafvvetiyle Alâeddinin #nsa- yını terketti, Fakat kendi memleketi 1s tiknmetine gideceğina Pursava doğru yol değiştirdi, Hamid hâkimine, Yıldırıma e- sir olmak bile, Alâeddin gibi kendi aya- rında bir adarsın hakaretinden gerefliy- di. (1) Bünkür Yıldırım, kendisini tâ wzs*ktan ziyarete ge! Hamid hâkiminin dili «)- tnda bir b mig değildi, — Biraderim Hamid bikiminin bir kederi ml var? sualiyle hâkimi söylet- mek istemişti. — Hünkür Yıldırım, senin şevket ve celâdetin karşısında bize düşen boyun büklip tayin edeceğin mukadderata te - vekkül göstermektir. Fakat nihayet ecdad izamın zamanım. da yapılmış bir muahedeye bu kadar bel bağlıyan ve şevket ve Ihtişamma dil v- zatan, biz gibi tâbilerini de bu hareke - tinden dolayı tevbih ve talıkir ve tezlil eden Alâeddinden korkuyorsun, Sana LL SALİ Like iL İİ til içinden son ve olduğunu tahmin etme. Haydarbeyi çehresi harap olmuş bir vaziyette buldum. Gözle rinin alt çürümüstü. Bakıslarında, söz ile tarif edilemi n acı, İR rap ifadesi vardı. Mevcudiyetim, asker elbisem onu büsbütün allak bullak ediyordu. Hıçkırarak ağladı. Aliye, çoğ tanıdığım haliyle Yazan: Ikimim Alâeddin, meydan ozuyan bu hâkimin nihayet kud- retin yanımda bir avuçken seni ürkütme- si bana hayret vermektedir, — Yıldırım Bayezid yalsız haktan kor- kar. Kaç kere o mel'una nasihat ettik, Şevketlü sultan Orhanın hatırasına hür- meten aramızdaki muahedoyi ihlâl et - meğim, Fakat habis kilise duvarı yetme- miş gibi eamilşerif duvarmı da telvis et- ti Hamld kikimi Yıldırımı tahrik etmişti, Bu ateşle hünkürm Alâeddinin başma bir çorab öreceğinde şüphe yoktu. Netekim Yıldırım sordu: Netekim Yildirim huykırdı: — Timurtaşa haber veriniz. Alâeddin- le mushedeyi bozuyorum, Haberi olmak- #izim ordusuyla Karaman üzerine hücum ederek oraları istilâ etsin. Benim ordum la Rumeline geçerek Eflik üzerine s€- ferim var. Hünkârm iradesi ocaklara tebliğ edil. di ve yine ağızdan ağıza bütün memleke- te dağıldr: — Yarn hünkâr Eflâ küzerine yürü. yor. Beylerbeyi Timurtaş âsi Karaman hâkimini itagt altına alacak! Filkekika Timurtaş yabana atılır bir kumandan değildi. Fakat henliz harb sa- hasmda acemi sayılırdr. Sevküleeyş ney- di, tabiye neydi, bunların belki adlarını bile bilmiyordu. Halbuki Karaman hâkl. mi Alâcddin namma sultan dedirimiş a- gık göz ve kurt gibi bir muharibdi. Alâ - eddin zaten kaç zamandır Yıldırmın hü- cumuna uğrıyacağın: düşünüyor ve buna göre tedbir alıyordu. Netekim Hamit bü- att yeri e iy terme ONE döndürmüş, ve dörhal en güside süvs- rilerinden ikisini takibe memur etmişti, Hamid hâkiminin gammazlık ettiğini an- Uyan Alâeddin yetiştirdiği talimli ordu- sumi birdenbire tahrik ederek Bursa ve Konya taraflarma iki kol halinde yürü- Yordu. Alâeddin mağrur bir hâkimdi, Bursa kolunun başında bizzat bulunan Alâed - din sanki hakikaten Yıldırım: esir edo- cek bir ihtişamlia yol alıyordu. Timurtaş hâdiseyi ksber aldığı zaman beyninden Vürulmuğa dönmüş, fakat nasıl tedbir a- lasağını besablıyamıyarak öylece nizam- 8ız ve kaidesiz Alâeddinin mağrur ordu- su karşısına çıkıvermişti, Alleddin Türk ordusunu görünce haykırdı: (Devamı var) (1) Neşri, Sadeddin: “Alhcddinle Os- manlı devleti arasında sultan Orhan #a- manmda aktedilmiş bir munhede mev. cutta, Yıldırım Boyezli bu muahedeye hürmeten Karaman bikimi O Alâeddini bir fırsata terketmiş bulunuyordu.,, * 1 RİNCİTEŞRİN ZE ! vava b e ELİ Be K. Yazan: R. Robe Düma — 112 — Çeviren” j Benuanın katli, Berlin as” istihbarat teşkilâtı merkez” F de sevinçle kaı şılanmışt! ii — Bunlar adliyenin çok işina yarıya- cak itiraflar, Şimdi mektubun, biz polis- leri alâkalandıracak kışımlarını okuyo » rum: “Bu maksatla size müracaat ediyo- rum. Pariste sizden başka tanıdığım yok. Bana Hildaya dair malümat vorinir. Ça. buk cevab göndermenizi rica ederim. Pa- risc gelince beni evinizde saklar mısınız? Sizden alacağım cevaba göre derhal Pa- rise hareket edeceğim, Muvasalat günü- mü ve saatini size evvelden haber veri- rim.,, Rokur devam etti: — Mektubun geri kalan kısmi ehem- miyetli bir şey değil, ayni noktaların tek. rarı, ricalar, teşekkürler ve saire, Mu « hakkak olan cihet yüzbaşı Benuanm ka- tilinin yakında Parise (geleceğidir. Bu vaziyette işimiz “armudun ağzımıza düş- mesini beklemek,, kabilinden kolay gibi geliyor bana. Bekliyocoğiz ve delikanlı gelir gelmez yakalıyacağız. Bu maksatla bu sabah Söberte bir mek tup dikte ettim. Stefan bu mektubu 2- Hr almaz soluğu Pariste alacaktır. Ber- linden hareketinden errel Parise muvn- Salat günü ve Saatini Söberte bildirecek, o da bunu derhal bize haber verecek. Ben de Iki polisle istasyona gidip buda- layı trenden İner inmez yakalıyacağım. Mükemmel plân değil mi? Üç dört gün İçinde mesele ballolunup bitecek, Koltuğuna yaslanmış olan kolonel, Ro- kurun heyecanlı anlatışmı, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle takip ediyordu. Komiser bu gülümseyişte bir Istihza 9- maresi nezerek tuhaflaştı. e Kolenelemeamanmu imi vü — Pek acele etme azizim, dedi. Stefa- 5! henüz yakalamadık. O zamana ka - dar, — Henliz yakalamadık ama yakala - miş gibiyiz. Yakslıyamamıza imkân yek ki... Oyunda bütün kozlar elimizde, hat- İA bu kozları bize bizzat Stefan veriyor. — Kiğıtlarmız nekadar mükemmel 0- Türsu olsun Berlindekilerin de oyun oy- mamasını bildiklerini unutmamanız lâ. zım, Kelepçeleriniz heniz Stefanm bile. ğine geçmedi. Geçintiye kadar kendimizi muvaffak olmuş sayamayız. Olmuş bitmiş bir işin muvaffakıyetin. den hâlâ şüphe eden kolonelin bu rerarı karşısında duyduğu hayret komiserin yü günden okunuyordu. Kolonel bunu far - ketmemiş görünerek devam etti: — Ben bu gibi işleri çok tecrübe et - tim azizim komiser. Bu sebeble arzuları- mı hakikat diye kabul edemiyorum. Ça- yı görmeden paçaları sivamıyalım, Ste. fan yakalanmecn bayram yaparız, bay - ramdan evvel donanma yapmıyalım! il Ml İNİAKİLEDENEİİHU.SE YJİN ZER Çavuş olmuştu. Rütbe ve kahramanca serg' #ğunu çözmüştü. Beni görünce: — Ol dedi, Vallabi ben de seni veliye yım, Şuradan yolunu gözetiyordum. YalnıZ kit... “artık uçuncü, dördün — Bayram yapacağı bundan eminim. — Siz eminsiniz, be rada fark var, Her Dj” Bunu tatbik ediniz. YA” rüz. >” xy ei Benuanm katli, BEİ? rat teşkilâtı merke ari yi vinçio karşılanmıştı g Stefan, Tempelhofi$ gelir” inmez bir taksiye sU” vE per nina koşmuş ve er le Ikmal ettiğini 008 yi sevinç içinde, onü zun uzadıya övmüş, na sarılmıştı; — Santral... Bana viçin bürosunu verin konuşacağım. Çabuk le... Biraz bekledi. — Ekaelâns, ben KOİ zurunuza kabul edil diyorum, Mümkünse mesele hakkımda rı9705” ğım. gil Generalin een telefonu kapattı, Mi gi saplkasrmr, pardösürinÜ döndü: — Yarn tekrar geliri şeyi dığım için müteessir: izahat vermem liz. A 0 Velter, fon meç Stefan Gie'zingerlü “* ri, nden bahsetmeğe Md plânn geçmişti. İzi ” becer eden hep Velterdi; sv kazandıktan sonrü dd dürülüşü hâdisestndet e gazetelerini onlara Hedingenin öatüikTeriri hâdiseye dair M: larından birinin lattı ve: — Bu iki ağının? yon için kayıb olduğu idle eristi içi ilâve etti. BİlâkİS, mahliktan Hrurtulduğ yedi de... Fakat mesleki teessür ederis e ne yan si i | de epey işimize din kiymet malt, yerse e ei gi im. Mr bü gözyaşı tufanının sonunu bekliyor ve sanki: “bu iş de oldu. Şim* di diğerine geçelim!,, demek istiyordu. Veyahut böyle düşünüyor du. Elini Haydarbeyin karmakarışık saçlarıma daldırdı ve: — Haydi - dedi - yidin traş olun, üstünüzü başınızı | fırçalayın, kendinize çeki düzen verin. Kendinizi bırakmayınız, böyle. Aliye baksanıza, hem oradan, harpten geliyor; hem de çiçek gibi o temiz giyinmiş... O, size örnek olsun! e Aliye, karşısına böylece çıkmak için, yaptığım fedakârlıklarda şüphe bile etmiyordu. Haydar bey gözden kayboldu. Aliye yanıma sokuldu: — işin parlak tarafına bak ki, karısı mütemadiyen lânet oku- yor. Bütün mektuplarını açıyorum; bunların saçma sapan “şeyler olduğunu söylemeği zait görüyorum. Adamcağız kontrol etmek lâ- sını, Her budalalığı vapmağa hazır... Ne kadar işi varsa, hepsini pa- raya tahvil edip bir kenara çekilmeği düşünüyor. Erenköyünde bir köşk alıp bağ bahçe ile meşgul olacakcış ; Bizi de yanına alacakmış.. Şimdilik açıktan açığa itiraz etmiyorum. Bakalım ne olacak...? Her halde bana itimat et... Bu mezuniyetim devanıınca Aliyenin işlerine bayran (oldum. Haydar bey gibi bir adamın iki metre boyu, bir atlet vücudu. zen ginlikten mütevellit nefsine itimadı olabilir. Fakat Aliye bu kuvve* tin zahiri olduğunu ve bu iktidar altındaki çocuk ruhumun çarçabuk diy e? keşledileceğini biliyordu. Cüsseli insanlarda, fikir, olmaz mıydı? Ben patronumu biliyordum, onun hiçliğini de ölçmek mümkün dü, fakat hiç sebebsiz yere onu akıtlı ve irade sahibi zannediyordum. Daha feraset sahibi olan Aliye, Haydar beye hemen o hemen küçük Kâmranımız gibi bakıyor; elbette ona karşı duyduğu şefkati duymu yordu: Ya tekdir ediyor veyahut sevindiriyordu. — Ben anneyim, ıstırabınızı anlıyorum. Dedikten sonra, yemek havlusunu yeleğin ikinci ile üçüncü düğ- i arasma sıkıştırmanın iyi olmadığını işaret ediyor ve peçeteyi rihe koymanın daha muvafık olacağım söylüyordu. Haydar bey karıma karşı hürmet ve itaatle birkaç şeker kopar- mak için hazır bir çocuk vaziyetini alıyordu. Yemeklerini bizde yiyor, Aliye ona bakıyor, şarabını kararlıyor, çok siyara içirmiyor, kahvesini de mümkün mertebe hafif pişiriyor du... ekseriya zayr! Sabri efendiyi, yaşına rağmen askere alınmış ve şarkı söyliyerek A ,"LA4 — Hayüi eve gidelim. diye teklif eti şuna gider! Böyle zamanlarda dargınlık, : Sükünetle cevap verdi: z : — Kızım adam değil ki; kahbe! Beni vir müjdeliyebilirsin.. Dünyada herkes onunls ada gi asla.. Çok şükür kemerim altın dolu, Benimi aşki bir insansın, askersin, döğüşüyorsun; Allah lerden bahsetme bir daha.. e Biraz daha konuşmak için o kadar eek gi i fak olamadım. Zaten vakit yoktu, cephey€ m ye Aliyeyi haberdar etmeğe cesaret eder ye duğru bir gün Aliye ben ve Kâmran Bey9 ik eri dinin bize doğru ilelediğini gördüm ve ttreğ Di Aliye babasını tanıdı fakat hiç ehe ii Sabri efendi? diy — Oo, maşallah! beri tanıyamadın — Tanıdım. Merhaba! — Bu çocuğunuz mu? — Evet. di — İsmi ne? im — Kimran. Kâmran, büyük baban ei — Nereden buldunuz bu işmi, Allah t siz bir şey...