Maser'in tarlini Romanı: 4 © Padişah bir hamlede büyük bir tas Yazan: Ikimim şarabı kavrıyarak haykırdı — Bırak, bırak artık Lelopus! Timurtaş şaşırmıştı. Aşağı yukarı bu kadını kendisine methüsenâ eden 'Timurdu. Acaba bu kaltak hüzkâra bir şey mi yapmıştı, onun canını 8i- kacak bir kusur mu işlemişti, yoksa gevketlü Yıldırıma nağme mi yaptı, işve ve naz mı yapmak istedi? İçeriye girse, müdahaleye kalkışsa hünkârı kızdırıp da derdeiz bagşma derd açmış olmaz mıydı? Bu aralık salonda coşkun bir gel. gale koptu. Timurtaş derkal yerinden fırlıyarak salona girdi, Herkes ayakta ellerinde şarap kadehleri haykırıyor- Yafdı: — Hüskârımızı isteriz. İmrahor haykırdı; — Timrtaş! söyle şevketlüya Ye- gitbey Bosnayı, Firuz da Vidini sldı- İar. Karatova hllnkârımıza geçti. Bu zafer haberini onun mübarek huzurunda tes'id etmek İsteriz. Bi- | zimle bir keodah şarab içsin. Yaşasın Yıldırım! Bir gürültü duyuldu. Ve Yıldırım gözleri kanlanmış, saçları bir halde salone girdi. Gürültü bıçak- Is kesilmiş gibi dindi. Herkes dehşet- le Yıldırıma bakıştılak. Padişah bir hamlede büyük bir tas garabı kavrıyarak haykırdı: — Yeğit ve Fiuzun kahramanlıkla” ri şerefine ve bir an önce kurtulan hünkârınzın hayatına ve sıhhatine!! Timurtaş dönmüştü. Bu son cüm- lenin manâsını onün kadar kimse an- Tıyamamıştı. Demek bu Kahpe Karı, büyük Osmanlı hükümdarına bir sui- kaste gönderilmiş anarşistti. Fakat bunu Yıldırım nasıl anlamış- ta. Burnunu görmiyecek kadar sarhoş #allanan bu adam bu karının fendin- den yakasını nasıl kurtarabilmişti? Yavaşca ayaktakilerin arkasından süzülerek dışarı çıktı ve yan odaya girdi. B'zanslı kız beyni parçalanmış bir halde halının üzerine devrilmişti. Ti- murtaş koridora çıkarak haykırdı: — Hey. Orada çavuşlardan kimse yok mu? Üç şnivarlı asker Timurun yanına koştular, Timurtaş parmağını ağzına kapıyarak işaret etti: — Sus!. Hünkür duymadan eşini kaldırın kahpenin haydi! Bizanslıyı kan içinde yattığı halıya mararak kaldırdılar, b OE NABERUNİASK V Elimi yavaş yavaş uzatarak onu arıyor ve derhal bulamayınca, dağılmış | Bu hâdise haremden içitilmiş ve kadınefendi telâşla cariye Güldesteyi koşturmuştu. Cariye alı al moru mor koridorda koşarken Tünurtaş gü; ledi, — Ne o kadın? — Kadınefendi ürktüler. Ne oldu- ğunu öğrenmek dilerler. — Söyle. Esir bir Bizanslı kendini gebertti, Şevketlü hünkâr misafirleri- le beraberdir, Gönüllerine dert koy- masınlar. Hem sabah pederleri Ger- meyan hâkimi Yıldırımın misafiri o- Jacaklardır. Hazırlıkta bulunsunlar, Şevketlünun iradesi böyledir. Haydi, fazla sallanma. Yıldırım Bayezid bir saat sonra çok yorgün ve üzgün halde istirahate çe- kildi, Bu hâdise koca hünkârın çelik: ten sinirlerini bozacak kadar mühim miydi? Zevk ve eğlence devam ediyordu. Timurtaş büyük bir ihtiyatla Yıldı- rımın odasına girdi. — Şevetlü hünkârım dedi. Yorgun- sün, soyunmana yardım edeyim, — Yarın Alaşehir üzerine savaş a- çacağız. Bursa ve Konya civarında mukayyed ol. Bu mel'unlar gemi azı- ya aldılar. Bu kahpe karıyı bir de u- tanmadan bana methüsena ettin, Timurtaşta bet beniz kül kesiliver- di. İşte şimdi belâya çalacaktı. Padi- şah hem sinirli, hem sarhoş, hem yor- gun, hem kızgındı. Yıldırımın her hiddetinde birkaç kelle koparılmak hemen saray âdeti olmuş du denebi - Mirdi, — Padişahım. Dedi. İnsan kavun değil ki, koklayıp da cinsini tayin e- delim. — Bre ahmak, Bizanslı kahpe ka- vun ruydı? Onun şevketlü sultan Mu- radın katili Miloş Kapiloviç ailesiyle elbirliği yaptıklarını ben nasil bili- rim? Bana yarın alesseher Aliyi buldur. Dokaşavanın bir vesile bulup sarayı- ma İntisab etmek istediğini haber aj- dım. Bu karının kocası Milos Kapilo- viçin intikamı peşinde koştuğunda şüphe caiz değildir. Ali bu işle meş- gul olsun. Sen ordunun merkezini Bursada kur, En küçük hâdiseyi süratle tarafıma iblâğ gerektir. Namıma kadı halkın işleri ni tedvir eder, — Şevketlü hünkârım. Manoel ha- kipayine bir name göndermişti. imei ne İntizar ettiğini bildirmişti. Boşu- boşuna Üzülmiyerek bu mel'undan İs- tifade etmek muvafık olmaz mı hün- kârm? Yıldırım Timurtaşın okşadı: — Üzülme Timur. Bir asker başı kurban vermeden Bizansın Anadolu- da kalan son parçasını da memaliki şabanemize ilhak edeceğim. Keskin bir boru sesi Yıldırımı ve Timuru hayrete düşürdü. Bu Saatte bu ses padişaha çok mühim ve fevka- iâde hâdiselerin arzına o mahsustu, Yıl dırım pencereye koştu. Saray bahçe- sinde heyecanlı bir koşuşma görülü- yordu. — Timur, fırla bak ne var, ne olu- yor? Timurtaş henüz odadan çıkmamış- ta. Koridorda bir haykırışma duydu - lar. — Savulun geriye bre herifler. Yıl- dırım benim de padişahım, Sarica pa- şadan geliyorum. Hakipayine aram var, Beni Miloş mu sandınız? Yıldırım da, Timur da gülüştüler. Fakat Yıldırım da, Timur da ellerini ibtiyatla silâhlarma attılar. Padişah kapıyı açarak bağırdı: — Kimdir 6? Birakm huzuruma gelsin! İriyarı bir Rumeli askeri padişahın ayaklarına kapandı. — Şevketlüm. Ben usul bilmez ku- Junum. Vakit dar. Huzuruna çikmak İçin beni bin ,hendekten atlatmağa yanaklarını Sarıca paşa hakipayine yüz sürer, Çanakkale iç denizinde bir frenk kal yonu yakaladı. İçinde bir prensesle giranbaha eşya var. Ne türlü iraden olacak diye bekler. — Kaptanı sorguya çekti mi? — Evet hünkârm. Kastamonu ve Sinob hâkimlerine akçe götürüyorlar- mış. Bir miktar da cephane varmış padisahım, Yıldırım haykırdı: — Sefineyi karaya çeksin. Cepha- ne ve eşyaya vazıyed etsinler, Kaptan ve miürettebatı kılıçtan geçiriniz, — Ya prenses hünkârm? Timurtaş atıldı: — Esirimizdir. Hünkârmıza tak- dim ederek hayır dualarını alsınlar, Muvafik mi hünkârm? — Öyle yapılsın. (Devam: ver) b MATMAZEL İ) SE 4 b i Yazan: KR Robe Düma — 105 — Çevirem ei NA N Bir iskemleye ata biner gibi muş olan komisei, alay ediy Bir çöyrek saat #onra Rokur vo arka- dağları Agar sokağında 23 numaralı bi. nayım önündeydiler, Komiserin işareti ü- zerine iki sivil polis kapının iki tarafında duvara dayanarak gizlendiler. Rokur ka- payı çaldı. İçerden ayak sesleri işitildi. Bir sordu: — Kim 6? — M. Söbert için bir telgraf. Bir sürgü çekildi, di ve kapı aralandı. Komiser bağırdı;: — Haydi çocuklar! Üçü birden kapıya yüklendiler ve #çü birden palas pandıras içeriye girdiler, Pijamayla kapıya İnmiş olan Söbert birkaç saniye zarfmda mat eğildi, Matiyö kollarını arkaya çevirmişti, Rokur gırtla. ğına sarılmıştı. Leonar kapıyı kapadı ve İri vücudu ile yaslanarak geçidi kapadı. Alman bağırdı: — Imdad! im Kelimeyi tamamlıyamadı. ağımı tıkamıştı, — Kes sesini! biz polisiz. Ben emniyeti umumiyeden komiser M. Rokur, Söbertin gözleri korku ve dehşetle bü. yüdü, Rokur sordu: — Nersds? anlamamazlıktan gelme, arkadaşın Gletzinger nerede? Haydi! — Bilmiyorum. Burada değil, Gitti, — Yalan #öylüyorsan karışmam, Mati- yö, sen bu adama göz kulak ol, Komiser, bitişik odaya geçip baktı, kimseler yoktu. Pencerenin perdelerini araladı, arkasmda kimse yoktu. Dışarı çıktı. Mutfağa, yüz numaraya baktı, Sonra tekrar koridora dönerek: — Bırak gu adamı Matiyö, dedi. Almana hitab etti: — Haydi çabuk giyin. Söbert alelâcele giyindi. Rokur tekrar emretti: — Evrakını göster, — Sizinle hususi görüşmek isterdim ko- miser, — Arkadaşlarımın yanında söyliyebi - lirsin. — Yalnız olmamız daha iyi affediniz Müsaade eder misiniz? Komiserin kulağına eğilerek bir şeyter fısıldadı, Rokur biraz yumuşamış olduğu. nu belli eden bir sesle ecvab verdi: — Pek âlâ, Arkadaşlarına döndü: — Lecnar, sen aşağıda beni bekle. Ma- tiyö, sen de müdiriyete git, Müdür beni sorarsa bir saate kadar döneceğimi söy- lersin. Biz burada biraz konuşacağız. İki sivil polis dışarı çıktılar, Rokur, Söberte hitab etti; — Kapıyı kapa ve geç kârşma otur. kilid anahtarla açıl. Rokur elile A4 GR BI TANE ANE Hah şöyle... Şimdi anlat dinliyorum. Cigara içer musun ? sen bilirsin. Mi ceğim. Bir iskemleye, ata bine” si olan komiser, alay ediyordü oi kurun cizarasını yaktı. — Seni dinliyorum. Demek o sından çıkarmağa karar ver” — Evet. Emrinize daims Söbert anlatmağa başladı. zingerin şahsıma ve onun fesine dair bildiği pek #7 â di, Rokur arada söyleniyordu" ai — Büsiğin bu kadarcık w bir şeyler gizliyorsun. yi Öteki yemin ediyordu: — Doğru söylüyorum. ya sini söyledim. : — Gietringer gimdi nerede” Tehdid etti. Suatleri biri den yağdırdı. Uzun bir İst ra adamm samimi olduğuda tirdi, Sert bir tarıria emretti: — Şimdi başka meseley? riste no yapıyorsun ve kini 7 çalışıyorsun? — Benden memrun Çok şey söyliyeceğim. — Çok sey değil, hepsini ceksin. Söbert Paristeki gizli mahiyeti hakkında tağsilddi verdi. Bu işe Velter tarafi edildiğini, Pariste Alma? | Bi Dasıl casusladığını unlati” d larını Berline hangi sğref$ nı söyledi. Neticede Fransaya hizmet a ti. Rokur cevab vermedi. SOR 4 eti: — Meslekten olduğunu? Sy timin nekadar faydalı olduğ dir edersiniz. Talimatınız © manlarla mesaime de dei” Hizmetinize geçtiğimi bile” ne göre Berlindekiler ban8, madda devam edecekleri pey malümat verebilirin- Rokur sözünü kesti: — Anllaşıldı. Ne anliyorum. Uzuz lâfu Yüze Sustu, Düşünüyordu. Cas ni çıkaymıyarak bekledi. rar söze başladı: — Biliyor musun Ki il içeri tıkmaklığım için kâfi — Biliyorum. Fakat istifade fırsatını kaçırdın nıyorum.-Benim gibi sa İu bir ajanı kolay kolay bilirsiniz? (Dersi İl bir şeyin “Aliyeyi uykumdan istifade ederek yastığın üzerine şöyle bir mek- © tup bırakıp kaçı zannediyordum: “Ahmet Ali, hiç şöphesiz ki, ben göre değildim... bilmiyorum, endişemi anlıyor muydu? fakat bana elini veriyordu. Ben de mesut ve itminan ile derhal o uyuyor” Hum. Düğün Aliyenin dilediği gibi oldu. Fakat o kadar da şatafatlı Geğildi. Gene Haydar beyin fedakârlığı görüldü: Düğün masalları" ı — fakiranede olsa — o yaptı. Arkadaşlarından bazılarını ve me Mmurlarından en beğendiklerini davet etti. Aşağı yukarı yüz kişi ka dar oldu.- Aliye, beyaz elbisesi içinde pek güzeldi. Bir foloğralçı, bu mühimi günün ebedi hatırasını tesbit etti, “Bu kart postallardan birini saklıyordum. Daha geçenlerde yır tap attım. Zira resme baktıkça üzülüyordum. Siyah elbisemle. pike denilen malüm basmadan yapılmış beyaz kravatımla, bir prensese hizmet için gelmiş hizmetçiye benziyordum.,, Bütün neşem içinde bir gölge vardı: Aliyeyi babama götürmüş” tüm. Haydar bey tarafından intikab edilen yer, evvelce bana methet” yere hiç benzemiyordu, Bülçemde büyük bir rahne açan pan siyon kirasmı vermekle beraber, babamın, diğer divaneler gibi, ayni biçimde, ayni renkte yapılmış bir gömlek giydiğini ve onlara katık miş olduğunu görüyordum. Aliyenin canı sıkıldı: Zannedersem buradan daha iyi yerler de vardır.. dedi. İmkânı okluğu zaman, onu buradan çıkarırız! Batlama, Afiye ile evlendiğimizi söyledim. “Şu © halimde böyle Serim için re ehemmiyeti olabilir?,, gibilerden yüzüme —99— baktı. Ve biraz sonra saçma sapan konuşmağa başladı. Fakat pâşâ” ık rüyasımda zelil, hakir kalmışçasına: “Geçerken herkesin bir tek- me attığı bu bedbaht adamı hâlâ düşündüğünüzden dolayı, eksik olmayın, beyelendi; eksik olmayın hanımefendi!,, dedi. Sadaka i# termiş gibi, bize çukur avucunu uzatıyordu. Sualler sormağa başladığım vakit, iri İoyım bir erkek hastaba- kicı, hemen söze karıştı: — Siz, onun için hiç merak elmeyiniz. Kendisine hepsi var! Ve sonra babama dönerek tekrar etti; — Size ne lâzımsa hepsi yok mu? O, korkmuş bir çocuk gibi itaat ederek cevap verdi: — Evet, elendim, ne lâzımsa hepsi var!... Elini öpüp ayrılırken kulağıma iğildi: — Ben mahbusum, fakat senin çocukların tahta çıkacaklardır! re lâzımsa Erenköyünde, Caddebostanı tarafında küçük bir ev kiralamış tık, Resim yapmak için lâzımgelen takımları da götürmüştüm. Ar tık manzara resimleri yapmam kararlaştırılmıştı. O zaman yaptığım resimleri hâlâ saklıyorum. Hepsi de Aliyenin zaferini terennüm edi- yor. Hattâ çizdiğim ağaçlar bile mübhem bir surett& 7 carlandırıyorlar... ç Kanım, sayfiyede geçireceğimiz müddeti bana vermişti, Bu, onun ilk ve son müsaadesi oldu. Derler ki, şekerci dükkânmda çalışan çıraklar, “3 geldikleri esnalarda, istedikleri şekerden, şekerlemeden: 4 kânda bulunan bütün maldan doya doya, yürekleri b dar yemek hakkını verirlermiş. Ben de şimdi AliyeDiDe «yaf Gükkân sahiplerinin tuttukları yoldan gittiğini (zan bütün bir yazı zevci şehvete hasrediyordu. Ondan so9r dükkânında çalışan çıraklar gibi doyacak ve şüphesi? şeyleri, ancak hatıra geldiği zaman istiyecektim. A yl larıma sevinerek muvafakat ediyor: “Kocacığım, bu gec#»rinden istifade et!,, diyordu. Biz, hazı kimseler için aşkın timsali, idik. Ari kardık. Büyük köşklerin kadın ve erkeklerile dolu k3P” i çerdik. O zaman Aliye, bana biraz daha ihtiyatlı olma! ii “Elimi bıraksana, kocacığım.. hava çok sıcak... Denize girmek isterdi, Tabii ben de beraber... rat sile çıkması bir oluyor; ben göğsümü şişirerek o yü gi kumlara yatıyor ve vücudunu kızartıyordu. Gene MS karken Aliyenin güldüğünü gördüm. Anladı, izahat V f — Ne kadar incesin, kocacığım! Hiç farkında © eni) kocacığım. desene ki seni şişmanlatmak için epeyce DE” > Zannediyorum ki hana İlk defa bakıyordu ve yordu. Çöp gibi bacaklarım, çok geniş mayo içinde öl rim onu eğlendiriyordu, Fakat katiyen fena tarafında a ,O tarihte, yaz günleri, Caddebostan hiç de kalav2 Bütün sahil bizim demekti. “ (Devamı v3#)