30 Ağustos 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

30 Ağustos 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| e yg gg e Ap a ŞA Haber'in tarihi Romanı:13 Şafak sökerken, saraydan, Yazan: Ikimim (Yazan:R. Rober Dima —43— Çevirem F Bokur: bana kalırsa Stramme€: bir tek yardımcısı vardır! de yüzü şalla gizlenmiş bir süvari çıktı Ancak şimdi Tayyar olup biteni anla- mağa başlamıştı. Padişah gafil avlanmış ve cemiyeti hafiyenin arzularına sevko- lunmuştu. Artık kaymakamlıkta kalma, #t ihtimali de yoktu. Bu işin altında bü- yük hâdiseler yatıyordu sma, bunu blün- kâra bu halinde söylemek nasl mümkün olurdu? Hem bu manevrayı bir saatçik içinde kim çevirmiş, padişahı bu yola kim sev- ketmişti? i Padişah Mustafa, bu kadar düzgün bir cümleyi ömründe söylememişti. Hele böy le kafası tüssülü bir haldeyken bu kadar yerinde ve bu kadar ârifane bir ciimle muhakkak ondan doğma değildi. Kim ta- lim etmişti padişahı? Tayyar bunları düşünürken Cevri çok. tan Refik efendiye baber uçurmuş ve vaziyeti anlatıp hünkâr huzurunda na - sil hareket edeceğini bildirmişti. Refik efendi eğer evvelce Cevriden malümat almamış bulunsaydı, gece hünkâr huzu- runa çağrıldığını duyar duymaz #ücceten ölüverirdi. Hemen bir arabaya atlayıp hünkârın huzuruna çıktı ve ayak öpüp gösterilen yere diz çöktü. — Ne dersin reis efendi? Alemdarm defi tasallâtu için kendisiyle müzakereye kimi izam edelim? — Behiç efendiyi padişahım, Bir mü- debbir ve kâr aşina, şeytana pabucunu ters giydirir âkil kulundur. Padişah güldü: — Hayır, dedi, istediğim £ Alemdara pabucunu ters giydirmektir. Meclis dağıldı. O gece Cevrinin yanm. da, ertesi gün yani Muharremin on U- güncü günü selâmlık resmi âlisinden son- ra tebliğ edilmek Üzere, Tayyarın azli ve Dimetokada ikameti, yerine rükâbr hümayunda nişancı bulunan Eğinli Hacı Mustafa efendinin tayini hakkında ira- delseniyo yazıldı. Covrinin emelleri ta, hakkuk etmiş, Tayyar azledilmiş, cemi- yeti hafiye erkânından Behiç efendi A- Temdarla müzakereye memur edilmiş, Mustafa taraftarları bir müddet daha bellerini doğrultamıyacak halde yere ça- unmigti. O gece Covriye de istirahat için ruh. sat verilmişti, Sabeh henüz şafak sökmeden sarayın büyük kapısmdan yüzü, gözü bir galla sa rilmış, kendini tanıtmaktan korkan biri ihtiyatla çıktı ve oracıkta hazır duran bir ata binerek doludizgin yola koyuldu. Henliz sarayda ve İstanbulda uyanık kim se yok gibiydi. Yolda dolaşan yeniçeri - lerden biri haykırdı: — Hey, ağa! böyle ferman götürür gibi nereye gidiyorsun? Süvari, koynundan çıkardığı bir insan kafası büyüklüğündeki torbayı bekçinin suratıma fırlattı ve bekçi gık diyemeden bir kenara yıkıldı. Süvari, daha süratle Edirne yoluna doğru sürüp ksyboldu, Ertesi sabah uyananlar bekçiyi bir kum torbası yanında hâlâ baygın buldu- lar, Bir süvari, kafasına bu torbayı çal- mış, ve o başka hiçbir şey görüp anlıya- Mami, Halbuki elbette böyle olmak lâzımge, Miyordu. Eğer bir şeyler anlamış olsay- dı, sekbanbaşıya haber gidecek ve bel- ki süvari yolundan olacak ve belki yaka- lanacak, işleri karmakarışık olacaktı. Bekçi dua etmeliydi ki süvari ona haya, timi bağışlamıştı. O gün üç kere hünkâr Cevriyi arat- mlş, fokal bulduramamıştı. Cevri kay - bolmuştu. Ne yerinde, ne haremde, ne Selim yanmda, ne Mahmut koynunda, ne içerde, ne dışarda vardı. Hünkâr küplere binmişti, Bağırıyordu: — Bulun kalfayı! Tallah kılma hata getirenin kılar kırk yararın! Fakat ko mümkündü? İşte kaybolmuş- tu, Hünkürm değil, hâlikin iradesi olsay, dı, yok var edilemezdi ya! Bir taraftan da gehzade Mahmut ve Sultan Selim mertaktaydılar. Anberin ve Mercan hiçbir şeyciklerden haberleri yoktu. Yalnız Tayyarın azlini öğrenmiş- lerdi, Acaba Cevri ne yapmıştı, nerelere kadar muvaffak olmuştu? Memleketin her tarafından şikâyetler yağıyordu, Anadoluda kışın şiddetinden hayvanları barındırmak mümkün olama- mij, birçok hayvanlar telef olmuş, döl a. hnamamış, hemen hemen kıtlığı yakm bir hal başlamıştı. İstanbula hayvan gelmez oldu, kasap- larda koyun kalmaz oldu. Et ateş paha- sna çıkmıştı, O gün halk biribirini çiğ- niyerek kasaplara hücum etmiş, birkaç kasap yaralanmış, birkaç insan ölmüştü. Saray bile et bulmakta müşkülâta uğ - ramıştı. O gün başlıyan şiddetli bir yağmur el- Mi saat devam etmiş, bahçeleri, bostanla. rı harab etmişti, Boğaziçinde, birçok ©v- ler yıkılmıştı, Her tarafta seller birer âfet kesilmişti. Sanki bir taraftan da ta- biat devleti aliye ile uğraşıyordu. Çok şükür ki meçhul süvari, büyük bir tehlikeye uğramadan Edirneye varmış ve mütevazı bir hana misafir olmuştu. Han sahibi, huri gibi güzel yüzlü sü. vari oğlanmı hayretle karşıladı. Bu 8a- atte bir süyarinin bir hâna misafir olu- yu manidardı. Orduyu hümayunun Edir. nede otağ kurmuş bulunduğu şu zaman- da hanlara gelen yolcuların sekbanlığı baber verilmesi serdarın emriydi. Fakat süvari, maalesef dilsiz ve sağırdı. Hancı bir türlü anlaşamamış, maahaza bu ma- lül gencin sekbenlıkta süründürülmesi- ne kıyamıysrak haber vermemeğe karar vermişti, Süvari eliyle işaret ederek, yorgun ol- duğunu anlattı. Haner, pe olur ne olmaz kendi odasını verdi. Biçare genç, afyon çekmiş gibi elbiseleriyle yatağa düşüp sekiz on saat fasılasız ve deliksiz uyudu. Akşama doğru süvari uyanmış, heybe sinden çıkardığı nevalesiyle karnmı do- yurmuş ,biraz kendisino çeki düzen ver- migti, Hancı, karısına anlatırken: — Bir kağın gibi güzel, diyordu, elle- ri Balmumundan dökülmüş gibi.. Gözleri ceylân gözlerine benziyor. Eğer hane: bilseydi ki süvari ne dil. sizdir, no sağir... İşte o zaman ne halt ettiğini anlardı. Süvari, ahıra çekilen atma biraz un ve- rilmesini İşaretle anlatarak Meriç boyu, na doğru yürüyü. Gideceği yeri hancıdan sormağı tedbirsizlik bulmuş ve dışarda öğrermek Üzere, başka hiçbir şey anlat- madan çıkmıştı. Hükümet meydanından geçerken bir helvacı dükkânma girdi ve sordu: — Hey helvacı, Tuna serdarı Alemdar paşa nerede oturur? Helvacı sirnağtı: — Ne o, arzuhal mi edeceksin devlet- lüya, yoksa iç oğlant mi yazılacaksın? — Haydi, çeneni tut, yoksa dişlerini sözerim..Nerede serdarın konağı? (Devamı var) Kadın — Sabak kahvaltısı için kakao) kette otele inmez. mu yapayım, kahve mi? Erkek — Dün sabah bana | içirdiğin kahve ise kakao, kakao ise kahve yapl Rokuria yüzbaşı Benua biribirlerine çabuk inip ahbab oldular. Benua fon Strammer hidisesini ona en küçük tefer- rüatına varıncaya kadar anlattı. Sonra: — Yon Strammer, elimizde, Dedi. Fa- kat ağzından bir kelime almak bile im- kânsız. Berlinden kendisine tallmat ve- rildiği muhakkak “ele geçersen hiçbir Bunle cevab vermiyeceksin.,, Binaenaleyh hakiki bir asker sıfatiyle susuyor ve da, ima susacak. Şu halde Bizim ondan hiç bir yardım beklemeden çalışmamız ilâ » 2m, Evvelâ fon Strammerin arkadaşini ve- ya arkadaşlarını ariyacağız. Onları belki söyletebiliriz. Fon Strammerin yalniz çalışmadığı şüphe götürmez bir hakikat. tir, Ortasd iki otomobil var; hileli Bu- grtti ve Mörsedes,., Mülâzim bunlarm i- kisini de Berlinden buraya yalnız başi- ha getirmedi ya? binsensleyh kendisi. nin bir veya birkaç arkadaşı vardı. Rokur: — Mantıki bir mukakeme, dedi. Bans kalırsa fon Strammerin ancak hir tek yardımcısı vardı. Alman darbımeselini bilirsiniz: “fazla ahçı yemeğin tadını ka- garır!,, derler. Bir kişi kâfi geleceğine göre fazla yardımcı göndermiş olacakla- rini sanmam, — Bir kişi olduğunu kabul edelim. Şimdi bu adamı bulmak lâzım. — İşin kolay olmıyan tarafı da bu... Koca Pariste eşkâlini dahi bilmediğimiz, ancak mevcnt olduğunu farzettiğimiz bir odamı nasıl bulacağız? — İşi gözünüzde o kadar büyüllmeyi- Bİz canım, Kolay değli ama, İmkânsız ds değil. Biraz düşününüz. Benus gülüresiyerek komisöre baki - yordu. İzzetinefsi kamçılanan Rokur te. reddütle: — Hakkıniz var, Dedi. Evvelâ aradığı. miz adam bir yabancı, bir Almandır. Bu- nu bilişimiz elimizde bir kozdur. Sonra Parisa son günlerde geldiğini de biliyo. roz. Polis ararsa... — Polisi hiç rahatsız etmiyelim azi- zim. Çünkü bu adam ne otele, ne de bir Pansiyona inmiştir. Bu muhakkak. — Nasıl muhakkak? bu kadar kati söyliyemezsiniz. — Söyliyebilirim, Bu işlerde yeni ol. masanız siz de söyliyebilirsiniz. Casus- luk işleriyle hiç meşgul olmadığınızı söy, lemiştiniz. Halbuki ben senelerdenberi bu işlerle uğraşıyorum, Casusluğun di - yebilirim ki beynelmilel kaldeleri, naza, riyeleri, prensipleri vardır, Bir casus, muayyen bir vazifeyle gittiği bir momle- Çünkü otel gözü - nünde, dalmi polis nezareti altındadır. Otel yerine, mensub olduğu teşkilitm MATMAZEL b SESE AN . K r'in : di | lar. Bu adamlar bizim “post S5 dediğimiz cinsten, masum görür wi selerdir. Meselâ kitapçılık YAPA... 5 hane işletir, velhasıl hakiki yüğ a muslu bir maske tekmil memleketimizde böyle birçok oldi tasu,, vardır, bizim de gözü ğu gibi... Bunlar merkezden taroi € mektupları alırlar ve alükeği” tuş rirlar, Casuaların verdikleri © yerini da merkeze gönderirler. Kanda kimse şüphe etmez. Bunlar bir kısmı parayla çalışır, fahri olarak vatanperverlik | görürler. Çalıştıkları muhitte Me lerinin işine yarıyasak ” derlerse onu bildirerek canan tekları da vakidir. Bu şekild? ib: manların son senelerdeki f& 4 yanı dikkattir. Yabamer yerle” gi İş gören Almanlar çoğu fahri a sustur, Bunlara verdikleri kdr # ehemmiyetine göre, pars MÜ ii vandedilmiştir. Aralarında Nef par her meslekten adamlar vardir ge doktor, tilecar, mühendis, ilâh... Meselâ, işgal ettiği meri riyle memleket sırlarına aki zatm çocuklarına ecnebi bir yö ten getirdiği mürebbiyenin - Ne olmasa bile , casusluk yaptın delim; bu kadınm memelketi Vet” nekadar fayadlı malümat topl0. eg Vi ğini tasavvur edebilirsiniz. bir memlekette bunun önüne * edt geçilememiş; bazı memjektii. tehlikenin farkına bile vari" nevi casusların yakalanmasi $$ gi Ancak binde bir, gaf $ sar yes” sezca hareket ettikleri takdird? nirlar, p İşte azizim, aradığımız sö” bir kimsenin yanındadır. # — Hakkınız var. Fakat bir yok katimi çekiyor yüzbaşım. Dü yi” Gran Rua oteli önünden iki oto” ## reket etmişti. Birinde casus ötekinde de fon Btrammer yer il zabiti otele saat bir sularındf * cak dokuzda çıktığına göre otomobilinin o civarda bulunusu”” telâkki edebiliriz. Fakat gteki #” çel leli Bugatti otel siyarıma Bunu birisi getirdi, Demek m yp” otelde olduğunu biliyordu. Sİ” vi? dam dün akşamdanberi Amiri bir haber alamadığı cihetle oil si malıdır. Onu aramağa di e ERE hakkak otel civarmda dola otel müstahdemlerine sorup caktır. Bunu şimdiye kadar wi bundan #onra yapacaktır. ti sak kurarsak herifi yi le değildir sanırım. Pp ZADA DEER ELİN Bir zevce ve bir ana olmak istiyorsan Paris'e dön. Sana tek- rar söyliyeyim: bazı insanlar nasıl felâketle mahvolursa sen de sa- adet yüzünden mabvolacaksın, Süküt, ekmek, hava gibi yormuyan şeylerin gönlümüzde bir acılık bırakması kabil değildir, çünkü on- larm tadı yoktur; fakat çok lezzetli şeyler arzularımızı tahrik ede ede nihayet yorar. Dinle beni, yavrum! beni bugün bir orkek sövse, ben de onun için senin Gaston'a duyduğun aşk: duysam bile yine sevgili vazifele- rime ve benim tadit aileme sadık kalabilirim. Meleğim, bir kadın kalbi için analık, bayatm esas unsurları olan o basit, tabil, velâd, tükenmek bilmez şeylerden birldir. Biliyorum, bundan on dört yıl evvel benim sadakate #urilmam, gemisi batan bir adamım yelsle di, reğe sarılması gibi bir şeydi; fakat bugün, bütün hayatımı gözö- Düne getirdiğim zaman aniryorum ki hayatımı baştan başlamak ka- bil olsa bön yine o bissi, yine o nasibi tercih ederim, çünkü o hep- sinden emniyetli ve «'psinden bereketlidir. Senin, birtakım gönül gilrleri altında gizlenmiş olmakla beraber yine zalimce bir hodgüm. Irk içinde geçen hayatını görmek, bana kararında bir kat daha ce, saret veril Sana bir daha bunları söylemiyeceğim; fakat saade- tinin, en müthiş felâkete de mukavemet ettiğini öğrendiğim bu si- rada bir kere daha söylemem İlzımdi, Senin şehirden uzakta yaşamanı da hayli düşündüm; bu, akiı- mâ bir şey getirdi ki onu da sana söylemeliyim, Gerek vücudun, gerek kalbin hayatı birtakım muntazam hareketlerden meydana gelir. Bu hareketlerde herhangi bir ifrat ya bir zevke, ya bir a- «ya sebeb olur; fakat zevk de, acı da ruhun br ateşidir ki muhak, kak geçmeğe mecburdur, çünkü ona uzun zaman tahammül kabil olmaz. Bir insanın bütün hayatımı ifvat işinde geçirmeğe kalkması, hasta olarak yaşamak istemesi değil midir? sen, izdivaç hayatın- EEE X Nurullan ATAÇ —99— Çeviren: ân skin ve saf bir kuvvet olması lâzımgelen bir hlesi, ihtiras he- linde tutmakla hasta yaşıyorsun. Evet, meleğim, bugün teslim ediyorum: ailenin ulviyeti sükün- da, karı ile kocanın biribirini derin bir surette tanımasında, sevinç. lerini de, kederlerini de paylaşmalarmda, ekseriya bayağı bayağı slayinra mevzu olan bu şeylerde ve yalnız bunlardadır. Büyük Sul- İ'nin karım düşes 45 SULU'nin sözünü bilir mizin? çok güzel ve çok derindir: bir gün ona kocasının, görünüşündeki ağırbaşlılığa rağmen, bir metresi bulunmasından çekinmediğini söylemişler; o ds: — Elbette, demiş; ben evin şerefiyim, bir fahişe muamelesi görmek ağrıma gider, Sende, şefkatten ziyade, haz sevgisi var; kocanın hem karısı, hem de metresi olmak İstiyorsun. Gerçi zevkini nikâh dışında ârü- miyorsun; fakat yaptıklarım, meşru olmakla beraber, yine doğru yoldan sapmak demektir; basılı sen, nikâh müessesesini ifsad edi- yorsun. Ben, dalın nikâh olmadan önce, saadete götürecek yolları kabul ettiğim için sen beni ahlâksırlıkla ilham ediyor, bana çıkışı. adamlarından birinin evine misafir o- (Devam ERTAN ZE EE NN “ sakin olacak. Senin için tamamiyle aksi olmasından yordun. Her gayi kendi arzuna göre, işine gelecek seki yi kalktığın işin bugün ahlâksizlıkla ithamı asıl sen bö şi Sen tabiatı da, cemiyeti de keyfine uydurmak mr isü7U olduğun gibi kalıyor, bir türlü bir kadın haline gelmiyors” yi hâlâ genç kız hevesleri, genç kız istekleri var; vam Uktirnama on ince, on “bezirgâneasına,, hesaplar karışt! netlerini pek pahalıya satmıyor musun? aldığn bütün 9 > hep birer itimatsızlık eseri değil mi? si Vİ Ah! Lulz'eiğim, annelerin, bütün ailelerine merbâ*” gif sl katlı olmak için kondi kendilerine ettikleri cebrin adli” ğa sen! Tabımdaki istiklâl arzusu ile gurur bir arada © melâl halini almıştı, bunu da annelik zevkleri mükâf# | giderdi. Gerçi sabah vakti hayli sıkıntılı oldu; fakat aki Mektubunu okuyup bitirirken, Tanrı'ya dun etti. bizim sramızda yagatam da Beni ailenin büyüklüğüne “€ Ci iman ettirsin, sende de alle kurmak ersusunu uyan beli y ailenin verdiği zevkleri tari? edemem, onlar dalmt ve © © kü doğru, ade ve tabiata uygundur. Fakat seni bek hataya karşı benim akimm ne kuvveti olabilir? bu #9” get wi zarken gözlerim dolu dolu oluyor. Bir zamanlar seni”: ann “ye aşkı aramaktan birkaç ay İçinde doyup bıkacağmı v8 dl gn bir yola gireceğini ümid elmiştim; fakat görüyoru” Md vak bilmiyorsun; bir âşıkını öldürdün, nihayet ayr ÖR Simi Mar #in. Allahammarladık, benim yolunu şaşırmış kard Ge ümid kalmadı, çünkü sana saadetimi anlatan mektuba # miyet hayatma getireceğini umuyordum, halbuki © e Rimlığını Tanrılaştırmak derecesinde methetmende? “a, yaramadı. Evet, senin aşkında yalnız #en varam; Gast0” Ci için olduğundan ziyade kondin için seviyorsun:” (Devami yar) ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: