a ktubunuzu okurken, madam, vic- Bİ dolay benziyen duygular kalbi- İten yer, rdu, Hikâyelerimi yarı ma- İL ve Binden kurtarmayı ben de İste- büğün size şen, çılgıncasına şen e Yazıp yollamıya karar ver- in me diye kederli olacakmı diy Parisin “gürültülerinlen esalı uzakta, ışıklı yamaslar &- , in ahengini dinliyerek ak par içilen bir diyarda yaşı- 9 Wimin etrafında yalnız ışık a, Vr var. Sabahleyin, bülbülle- elan, ların, yusufçukların or- dinliyorum; öğle Üzeri R ekleri 4 “A çobanların kavalı ve bağ- güzel esmer kızların İğ başlıyor, Doğrusunu söyle- | om gelirse insanın burada ka elere saplanıp kalması or; bu şiirler ülkesinden A Bül renkli şiirler ve aşk se- ile dolu masallar hediye etmek P: Voluir, ia Sada mümkün olmuyer, Burası erin sok yakın, Paris, her gün öde, de Yaşadığım çamlara kadar, ay kırlara serpintisini yol - Ni ep Bu satırları yazarken 78- Ül Barbaranm sefalet içerisir. üni öğrendim; içerisinde otur- emi di. Zirmen gene mateme bürün- marul ve ağustosböceklerine el- tiz ye ik kalbimde neş'enin, sevin - Yi, bir izi bile kalmadı. Bu Sty, Madam, size vaad ettiğim ha- Rej, Yeli hikâye yerine, bugün de ay olik bir masalla karşılaşmak ta- e katlanacaksmız. W ... La tiz, beyni altından olan bir 4- Diy rd; €vet madam, beymi tama h e olan bir adam. Dünya - Halidi vakit daktorlar bu çocuğu N #cak sandılar. Çünkü kafatası Dayi ve"başı çok ağırklı, Vay © buna rağmen çocuk yaşadı ve San içe içe büyüyen güzel bir Bacı gibi serpildi. Yalnız k tatlı konserler veris | İ annesi ile babası, yavrul altın kafası vücuduna her gün belâ olayor- | du. Onun yürürken sallandığını, ikide bir mobilyelere çarptığını görmek yü- rekler acısı idi. İkide birde düşüp'du- ruyordu. Bir gün merdiven başından yuvarlandı ve alamı bir mermer basa- mağa çarptı, kafatası bir maden külçesi gibi çınladı. Herkes onu iü sandı; fakat ayağa kaldırdıkları vakit çocu- ğun sapasağlam olduğunu gördüler. Yalnız alarmda hafif bir yara ve yata nm etrafında kumral saçlarımın arasın- da kan Jekeleri yerinde pıhtılaşmış, iki üç damla altın vardı. İşte çocuğun bir beyin sahibi olduğunu bu suretle öğrendiler, Bu iş çok gizli tutuldu; hattâ zavalk yavrucuk bile hiç bir şeyin farkında ol madı, arasıra, annesine sorardı; — Anneciğim niçin beni sokağa bı- rakmıyorsunuz, çocuklarla oynamayı o kadar istiyorum ki.. Annesi bu suale her vakit ayni ceva- e verdi; — Sen bizim hazinemizsin yavrum... Seni çalarlarsa sonra biz ne yaparız?. Yavrunun çalınmaktan ödü patlıyor- du, Annesinden bu cevabı alımca boy- aunu bül biz salondan ötekine koşa- rak yalnız daşına oynamağa giderdi, Ancak on sekiz yaşmda, anne ile ba“ ba, talihin verdiği garip hediyeyi ço" cuklarına söylediler ve şimdiye kadar kendisini bakıp büyüttüleri için muka- bilinde bir parça altın istediler. Çocuk tereddüt etmedi, derhal beyninden ce- viz kadar iri bir altın parçası koparıp - sasıl kopardı, bu iş için kasigi vasrta- Jarı kullandı, masal buralarını anlat- muıyor. » gururla annesinin dizleri Üze- rine fırlattı, Sonra başda taştdığı servetten gözü kamaşmtış, onun kudre- tiyle sarhoş, istek delisi bir halde ba- den ayrıldı ve bazini Altın beyinli adamın masalı — Benden şen hikâyeler isteyen bayana: — saça yeryüzünü dolaşmağa başladı. “. Saymadan, hesaplamadan altın döke,” döke, bir kral gibi yaşadığına bakılır. va delikanlının beynini bitip tükenmez sandığı anlaşrlryordu. Parasını harca - yıp erittikçe gözleri sönllyor, yanakları çöküyordu. Nihayet bir gün, delicesine bir sefahet gecesinin sabahında, yarı sönmüş ışıklar ve sofra artıkları orta- sında talihsiz delikanlı hazinesinde 8- çılan geniş gediğin dehşetinden ürktü; Artık durmak zamanı gelmiş Bu dakikadan itibaren yeni bir hayat başladı. Altın beyinli adam Nerkesten ayrı bir köşeye çekildi. Çalışmağa, «- inin emeğiyle geçinmeğe başlardı, Ar- ık bir hasis gibi her şeyden şüphelenir ve korkar bir adam olmuştu, Eğlence- den, zevkten tamamiyle elini eteğini çekmişti. Artık dokunmak istemediği uğursuz hazinesini unutmağa çabalı - yozdu. Fakat bazan tesadüfün çok kötülük- leri vardır. Dostlarmdan birisi delikan- nın çekilip oturduğu köşeye kadar geldi, ve bu adam, delikanlının sırrını biliyordu, bi gece, altın beyinli genç, başında bir ağır dayanılmaz bir ağrı ile sıçra- yarak uyandı .Deli gibi doğruldu ve ây ışığınm bir hüzmesi içerisinde, dostu- nan paltosu altında bir şeyler saklıyı- Tak kaçtığını gördü. Beynin bir parga- sını daha çalıp götürmüşlerdi. Günler akip geçti, altın beyinli adim öşek oldu ve bu defa her şey bit- Alphonse Daudet ( Kumral, ulak tefek bir kızı seviyordu. Kız da ona âşıktı; fakat tuvaleti, be- yaz tüylü şapkaları, kordelâları, ven ökçeli iskarpinleri delikanitlan daha çok seviyordu. Yarı kuş, yarı da bebek clan bu z#- rif mahlükun elinde altın parçacıkları eriyordu. Fakat bu eriyişi de görmek çok tatlı bir zevkti, Delikanlı kadına her istediğini alıyor, onun hiç bir iste- gine hayır demiyordu. Hattâ ona rstı- yap çektiririm korkusiyle son güne ka- dar servetinin hazin sırrını da ondan gizlemişti, Kadın hemen her gün tekrarlardı; — Sevgilim, biz çok zenginiz, öyle değil mi? , Zavalir adam her vekit ayni cevabı verirdi? — Evet ruhum, zenginiz, hem de çok İn. - Bu sözleri söylerken de, beynini ye- yip bitiren bu küçük kuşa bakar ve te- bessiim ederdi. Maamafih arada sırada delikanlının korktuğu, artık para sar: fetmek istemediği de olurdu; fakat bu dakikada da ufak tefek kadın sıçraya sıçraya onun yanına kadar gelir ve öter gibi: — Kocacığım, derdi, s-n zenginsin.. Bana çok pahalı clan bir şeyler alsan a! Ve erkek ona çok pahalı bir şeyler alırdı, Bu hal böylece tamam iki sene de: vam etti; sonra bir sabah ufak tefek kadin, tepki bir kuş gibi, anlaşdamyan bir dert yüzünden öldü, gitti, Artık ha- zine bitmek üzereydi; paranın kalanile erkek; sevgili ölü için ihtişamir bir ce, nâze alayı yaptırdı. Kilise çanları hızlı brzk öttü. En şık cenaze arabası tutul- du, siyah ipeklilerle süslendi. Gümüş kaşal: beygirlere serguçlar takıldı. Yeryüzü bundan daha güzel bir <& naze alay: görmem ara kalmış, ya- but kalmamış, artık erkek için bunun ne ehemmiyeti vardı! Kalan parayı fi- karalara dağıttı, kiliselere nezretti. Mezarlığa girerken, erkeğin, kalata- sında kenarlara yapışmış bir kaç altın parçasından başka hiç bir şey kalma- miştı. Mezarliktan dönerken sokakta tıpk: bir sarhoş gibi kendinden geçmiş, elleri havada, düşe kalka yürüyordu. Akşam çarşılarm ışıklandığı saatte geniş bir vitrinin önümde durdu, Burada ışıklarla piri pol yanan kumaş ve süs yığınla- rı arasında kenafları kuğu tüyleriyle süslenmiş mavi setenden bir çift iskar- pin vardı, Altın beyinli adam uzun uzun bu is- karpinlere baktı, tebessüm ederek ken- di kendine söylendi; *.Bu iskarpinler onu ber halle çok sevindirecektir.,.; zavallı adam, minimini sevgilisinin ar- tk yeryüzünde olmadığını hatırlamı- yordu bile.. İskarpinleri almak Üzere dükkâna girdi. Dükkâncı, dükkânm afkasında ansı- zan bir İcryat işitti, korkarak geri dön- dü, orada tezgâha dayanmış bir adam gördü. Bu adam şaşkın ve mânagsız göz- lerle kendisine bakıyordu. Bir elinde kenarları kuğu tüyleriyle süslenmiş mavi setenden bir çift iskarpin tutu- yor ve kan içerisinde olar öteki eliyle de tırnaklarının ucuna yapışmış alın tozlarını dükkâncıya uzatıyordu. İşte madara, altın beyinli adamın mâ- salı böyle biter, ... Bu masal inanılmıyacak bir şey gibi görünüyor; fakat baştan başa doğru - dur. Yeryüzünde beyinleriyle yaşama- ğa, sinirlerinin, vücutlarmın, hayatla « rmun maddelerini altın halinde sariet- meğe mahküm ne kadar çok insan var- dır. Bu adamlar için her gün, bir ıste. raptır.. Ve ıstırap çekmekten yorulduk ları gün de... Çeviren; Muzaffer Esen z ay canına, dedi. Madam e süpürgesiyle kovdu. Noel - * Tort veresiye vermiyor. Namus > olmıya karar verdiğim gün - ei hiç bir işim yolunda gitmiyor. e şimdi kendime bir mesken liyım.,, diye söylendi. hi böylece söylenirken direkli evin ie a on beş kadar askerin hücü- Ül, Uğradı, Bir an içinde elinden gi" dü, m alındığını ve bağlandığını gör Bir ses. — B ulansöle Bi; ? -di Mondi, İgorn mu? - diye a, öle Şavuşlarından biri cevap ver- — Ni Evet, monsenyör, kendisini, eski '&rilarimizden biri olduğu için ta- Sek Nereye götürelim? - dedi. A temini Jan d8 Presş : > Şetöleye!.. emrini verdi. a * kaç dakika sonra zavallı Bigorn, #ndana kapatılmış bulunu' yor ve <odine : “Darağacına gideceğimiz i oturacak bir yer bulabil. ağ diye söyleniyordu. kal 43 Press, Bigorn yakalanır ya- Le » hemen saraya koşmuş, kra €A kendisini görmesi müsaadesini Mig, V8 ona Lansölo Bigernun tevkif ğini haber vermişti. . e ei DEHŞET İÇİNDE Sen Jermen de Pre manastı Maş a ra, vananın £vinde geçen vak'adan tek, Mirtiyi alıp götüzmüştü.. Uyu « haldeydi genç kız. İtirazsız » » takip ediyordu. Başma gelebi- yi Sey, şu iki eşasik mesele kar daha şimdiden ehemmiyetlerin; saylabilirdi : Büridan tevkif edilmişti, da kendisi, Angertamd dö Ma 2 kızıydı, Şimdiye kadar tüccar —- alo Lesko diye tanıdığı babası, krahn bavekili ve herkesin nefret ettiği bir adamdı. Onun adını dalma gizli ve müthiş kinlerden doğan ürpermelerle söylendiğini işitmişli, İşin en müthiş tarafı da, babası olan bu adama Büridanın düşmanlığını ilân etmiş bulunmasıydı. Büridan, sanki, herkesin Marinyi hakkında beslediği kin ve düşmanlığı şahsında toplayarak herkesin müşterek bir kahramanı ol- muştur, Tiç şüphe yoktu ki, bu mücadele, nişanlısının, sevdiğinin mağlübiyetiyle bitecekti. Bu mağlâbiyetin başlangıcı yakalanması ile kendisini göstermiş O- luyordu . Büridanın galip geleceğini, işkence- lerden, tuzaklardan kurtulacağını vs nikayet Marinyiyi mağlâp edeceğini bir an için kabul etse bile Büridandan ayrılmaktan başka çare yoktu. Babası» nr öldüren bir adamı sevdiğini itiraf edebilecek miydi?, Halk, başvekilden istediği kadar korksun. Onun zulmünden, gaddarlı- Zandan bahsetsin, Mirtiy kendisine kar- şı çök müşfik görünen babasını İcna bulamıyordu. Marinyinin bu kadar sevilmemesine, hakında söylenen acı sözlere ödeta biddetleniyor ve babasını iltizam edi « yordu, Nihayet o, babasıydı. Kendisi ne karşı bu kadar iyi hareket eden bi- rinin başkalarma fenalığı dokunac nı bir türlü, kabul edemiyordu. İ! mesele karşısında bulunuyordu; o Ya Büridandan vazgeçicek, ya babasını bırakacaktı. . İşte Mabel, genç kızı sürüklerken, ©. hep bunu düşünüyordu. Hareketle - rivdsa az sonra Parise girmişlerdi. Mabel, Mirtiyi iki köprüden geçirmiş, bir sürü dar sokaklara sokup çıkarmış, sonra da etraf: sağlam duvarlarla çev silmiş bir arsaya getirmişti, BÜRİDAN 109 net istemek-için kapıyı açan bir kadın olduğunu anladım.. Hemen yaklaştım.. Lüzumsuz İşlerle vakit kaybetmekten se hemen içeriye girip yardımda bulun. mayı kararlaştırdım. Fakat tedavi de imkânsızdı. Çünkü can çekişiyordu. Nitekim bir saat sonra da öldü, Bu ö- len Marjantindi. — Yani on beş yaşındaki Jan isimli delikanlının anası; diye tanılan kadın. — Evet.. Yani sana zevcinin adını söyleyeceğimi bildirdiğim kadın. Mar. jantin de tedavinin imkânsız olduğunu, öleceğini anlamıştı. O rada kaybettiğim vakte acıyarak ayrılmak Üzereyken kadın elimden tuttu, Benden yapılmasını İstediği bir şeyi olduğunu söyledi. Bunu Allah namma istiyordu. Ben dini bütün bir hiristiyan olduğum için kabul ettim, Marjantin bu hizmetime mukabil ufak servetini bana bırakacağını söyledi. Servet keli- mesi işidir işitmez kapının sürgüsünü sürdüm. Olabilirdi ki can sıktcmın biri gelir ve beni bu zavalk kadma yardım etmekten menederdi. — Seni daima iyi kalbli ve nezaketli dir adam olarak tanıdım. — Ben öyle yaradılmışım yavrum. Buşka türlü yapmak İstesem de elim- den gelmez. Doğrusu çocuğu alıp neh- re atmak benim harcım değildir. Mak- sadım sana taş atmak değil.. Ne ise. Gelelim ihtiyar kadının arzusuna.. Pa. rise giderek üniversitede © (sokağını da, evin adını da söyledi) Jan adındaki delizanlıy: bulmak ve kendisine bazı hususi şeyler söylemek.. Çünkü, Jan, sergüzeşti, Parix hayatını ve tahsili se- vermiş, bunun için Parise gitmiş.. Mar- jentin bu işi yapmak İçin bana altı altın Ekü veriyordu Geriye kalan yirmi altın Ekü servetiyle gümüş bir zincire asılı ve içinde kadın sağlar; bulunan bir madalyonu da o Bu madolyonun üstünde de maalesel büyük bir elmas vardr. Bigornun dudakları soldu ve yum » ruklarını sıktı. Gerçi Bigorn bir hırsızdı. Fakat Si. monün bu kurnaz ve riyakâr hareket- erine pek içerliyordu. Sert bir sesle: — Pekâlâ! Delikanlıya söylenecek bususi şeyler neymiş bakalım? Onu an- lat, » dedi, — Işte şu: Jan Marjantinin kendi anası olmadığını biliyormuş. Fakat bildiği de yalnız bundan ibaretmiş.. Bununla beraber o, Marjantinle yaşa. yan adamın adını babasıymış gibi kabul etmiş amma, bu ismin kendi adı olma» dığını bilmiyormuş. Marjantin, deli - kanlıya söyleyeceği bazı hususi şeyler- den sonra onun asıl ebeveynini bula. cağına ve servet ve şerefe kavuşacağı- na emindi, Böyle olmakla beraber bu- nu doğrudan doğruya kendisine niçin haber vermediği suali kafamı kurcala- dr. Kendisine bunu sordum. Verdiği cevap şu oldu; “Bu meselede kabahat. liydim. Çok sevdiğim Janın tekdirine maruz kalmaktan korktum. Sabırir ol Bigorn; işte asıl sirrr anlatıyorum. ların senin için ne kadar faydalı İuğunu anlayacaksın!, , — Benim için mi? Bunda beni alâ- kadat eden ne var?. — Şimdi anlarsın! Senin bu işte a- likan olmadığını bilseydim, uzun uza“ dıya anlatmıya kalkar wiydım. — Doğru devam et.. — Mârjantinin hana bildirdiği esrara bakarsak kadının, delikanlının ailesinin adını bildiğine hükmedebiliriz. Belki de bunu, çocuğun elbiselerinde gördü ğü bazı işaretlerden anlamıştır. Bigorn heyecanla sordu; — Neymiş o isim! — İşte bunu söylemedi. Tam söyli- yeceği sırada, şüphesiz delikanlıya bil-