ME Yazan: Ş. Rober Düma e “HABER — Aksam vostam Çeviren: FP. K. “Sg. 45 in canlı portreleri lâzım. İcabedelen emirleri veriniz. ,, — Bravo matmazel Şeytan! Barona dönerek ilâve etti: — Ben #ize dememiş miydim Stram- mer, bu meseleyi ondan başka kimse halledemez diye? Erna, aldığı talimatı tekrar ve devam etti: — Ayrıca bana bir vazife daha verdi. niz ekselâns: Parisa varır varmaz Sg. 45 i tarassud edeceğim, Bu adamdan şüphe ettiğinizi söylüyorsunuz. Kendisi hakkında bana biraz malümat vermek lütfunda bulunur musunuz? eşkâlini da- hi bilmiyorum. Bir fotoğrafımı görsem, daha iyisi elimde bir fotoğrafı bulunsa, General gülümsedi: Size bundan daha iyisini göstere - ceğiz Erna... Baron... 'on Stirammer €neralin karşısma gel- di: — Emredin ekselâns. — Sg. 45 in carl portreleri lâzum.. Lâ- zmğelen gmirleri veriniz. Sirammer duvardaki bir telefonu aç. tı; — Allo, Telefondaki birinci mülâzim fon Sirammerdir. Snayderle Voşler he- men işleri başma gelsinler. Ağanlarımı- za ânir sinematekten Sg, 45 in canlı por- tresini alıp hazırlansmlar, Ben kumanda verir vermez film gösterilsin. Fon Strammer generale dönerek s0r- du: — Bütün bobinleri gösterelim mi ek- ns? Birinci ve ikinci partileri de mi? — Evet baron, Madmazel Şeytan mes- leğimizin yenisi değil, Kendisinden giz- lenecek şeyimiz yok. Hepsini görmesi faydalı olur, Erna güldü: — Evet, benden bu Işe dair gizlene- cek bir göyiniz yok; fakat bilmemi mü. nasip gördüğünüz şeyler olmak şartiyle, Geri kalanmı tabii bilmiyeceğim. General de güldü: — Güzelliğiniz derecesinde kurnazsi- nız da matmazel Şeytan. Genç kadının elini tuttu, parmakları. Bin ucunu öptü ve onu elinden tutarak Salonun bir ucuna götürüp bir koltukta yer gösterdi. Kendisi do onun yanina ©- turdu. Telefon başında kalmış olan Stram - mer sordu: — Hazır mısmız? — Haydi başlayın. Elektrik söndü. Strammorin telefonu kapattığı, sonra karanlıkta yavaş yavaş İlerliyerek Erna ve generale yaklaştığı duyuldu. Sirammer Ernanm sağındaki koltuğu oturdu. AAHEEA EN “Bu sözlerim sana belki pek sun, iyi düşün. EDE'Bİ EKN rib gelir ama kulağına küpe ol- Seçtiğimiz erkeği sevmezsek kabahat kem bizde, Birdon arkalarından bir ışık huzmesi süzüldü, karşılarındaki perdeyi aydın - Jattı. Fon Rogviç casus kadma iğidi: — İyi dinleyin Erns. Oparlörden bir ses duyuldu: — Sg. 15... 413 numaralı bobin... Casus kadın fısıldadı — Fona rakam! 13 uğursuzluk geti, — Böyle şeylere inanır misiniz? — Birçok kadınlar gi Zavallı 45! Makine kısa bir müddet sustuktan sonra dovam etti; — Dikkat! dikkat! Sg. 45 in fişi... Biz- zat kendisi tarafından verilmiş malümat, Stop. —Tetrik ederim ekselâns... Benim ayrılışımdanberi teşkilâtta büyük terak- kiler olmuş. — Dikat, başlıyor. Makine tekrar söylemeğe başlamıştı: | “Piyer İvan Brosilof 17 mayıs 1800 da Leningrad, eski İsmiyle Petrogdadda doğmuştur. 1908 de herbiyeye girmiş, 1910 da birinci piyade hassa birinci ala- yında mülüzim olarak vazife almış, 1914 1916 da Avusturya cephesinde harbet - miştir. 1918 başlangıcında yüzbaşılığa terfi etmiş, vazifeyle Fransaya gitmiş, 1919 da işsiz kalmış ve ihtilâl dolayısile memleketine dönememiştir. 80 mart 1926 da Alman askeri İstihbarat teşkilğ. tma dahil olmuştur. Slop..,, Erna mırildandı: — Fevkalide! 5 .Daba-durun; hepsi bitmedi, “Dikkat! dikkat! zabıtadan alman ma- lümat; Brosilof Fransada her mesleğe girmiş çıkmıştır: otomobil yıkamış, oda hizmet- çiliği, taksi şoförlüğü, Reno otomobil fabrikalarında işçilik yapmış, 1925 de do- landırıcılıktan üç sy hapse mahküm ol. muştur. Hapishaneden çıktıktan sonra bir fahişeyle beraber yaşamış, barlarda dansözlük yapmış, bu sırada Wa, 17 nin deliletiyle hizmetimize girmiştir. Stop... Makine biraz #ustuktan sonra devam etti: Dikkat! dikkat! Sg. 45 in ahlâki por- tresi; Rrosllof harekâtın ahlâki hiçbir bağla kayıtlı tutmıyan bir macersperesttir. Pa ra için her fonalığı yapar. Yalancı, tiya- kâr biridir. Güzel konuşur. Çok ihtiyat lı, buluttan nem kapan, hafızası kuvvet. Mi, entrikaer, muhatabını kandırmasını bilen, kağrların hosuna giden bir adam- dır, Lükso susamış gibidir, çok para har- car. Bilhassa hafifmeşreb kalmlara düş- BEZGE X i kün, onlarm gözüne zengin güörünmeğe merakiıdır. Çok zarif ve sık giyinir; Smoking lâ kabı bundan ileri gelmektedir. Umumi harb esnasında Fransadaki vazifesi do - laysiyle Fransız ihtiyat ve muvazzaf za- bitleri arasında &pey tanıdığı vardır. Pa- risin eğlence yerlerinde ve Ras mülte- cilerin muhitlerinde pek maruftur. Stop. | Fon Strammer, #ıldadı: — Ne temiz ağı Eran kulağına fı - am değil mi? — Lüzumundun fazla titiz olmayız baron. Sg. 45 in ihanetine dair henüz ©- limizde delil yok. Casusluk işinde aziz- ler ve azizelerle çalışmak iddiasında da doğilsiniydir sanırım. Makine tekrar söze başladı: Dikkat! Dikkat! Sg. 45 in canlı portre- si: Smolüng lâkabiyle snılan Brosilof por- dede göründü. Erna murldandı: — İşte! Gözlerini dört açarak perdeye baktı. Öne doğru iğilmiş, dirseklerini dizlerine koyup çenesini ellerine dayamıştı. Per- dede görünen adamın harekâtmı, en u- fak jesterine kadar dikknt(l6 takib edi. yordu. Kulakları, casusun sesinde Şivesini, ahengini hafizasmda tulabi mek için bütün dikkatini gözleriyle Be- raber kulaklarma da vermişti, Brosilof, Berline geldiği zaman, şimdi filminin gösterildiği salonda, farkında ol. madan filme alınmıştı, Konuştuğu sıra- da, objektifi duvara gizlenmiş olan bir sinema makinesi filmini almış, tavanda elektrik avizesine gizli bir mikrofon da sesini zaptetmişti. yor ve sesini işidiyordu. Brosllef da bir az evvel onun oturduğu koltukta otur muş, Erman da yüzünü aydınlatan kuv- vetli masa lâmbasının ışığı ultında yüzü Aydınlığa bürünmüş, karanlıkta kalan ge- neralle o da konuşmuştu. Filmde yüzü görünmiyen generalin Brosllofa verdiği cevahlar veya sorduğu sunileri Etna i- gidiyordu. (Devami ver) — Garson, çorbada bir kıl var! Ema şimdionu görü- | 12 E TEMMUZ — 1938. Ben Şarlok Holmeslerden, Na Pinkertonlardan da'ta büyük, daha meşhurum. ay — Nerelisin, adın nedir? Bunları öğ- renmek istiyorum! Haytetic yüzüne baktım. kendime sordum: — Deli mi acaba?. Bu sorgunun cevabını almak için, Ve kendi benim de ohu sorguya çekmem İâzrm- dı, Hiddete, asabiyete lüzem yoktu. Bunun için gülerek sordum; — Sorgünüz çok tuhağıma gitti. Hat- tâ garip göründü. Lütlen kim olduğu- nuzu ve beri niçin sorguya kalktığınız. söyler misiniz?. — Söyliyeyim? Ben cenubi Kelora- dönün meşhur hususi polis memuru “Nagar,, — Naçar mı?, Tuh yeni işiliyotumlu, — Ben Şerlok Holmeslerden, Nat Pinkertonlardan daha büyük, daha meş hurum. Onların yaptıkları da iş mi sau- kil... Muavinimle bu sabah buraya gel- dik. Maksadım, civardaki köyleri s0- yan, yol kesen eşkıya çetesini tutmak, adaletin pençesine teslim etmektir. Düşündüm: Bu da bizim gibi, eşki- yaları tutacaklara hükümetin vereceği on bin dolar mükâfatın arkasında.. Ah! Para, sen ne tatlı hayat tılısımı sın! . Nagara dedim ki; — Allah kolaylışk versin?., — Allah kolaylık vetsin!.. — İşte, hususi polis memuru sıfatiyle ml, böyle bir ad hâlinden şüphelendiğim adamları sor» guya çekiyorum. Hüviyetlerini tahleike salâhiyetim vâr, cevaplar beni tatmin etmezse, kendilerini hemen tevkif te edebiliri; Nagârın bu sözle: Verecekleri üzerine gülme - mek, sonsuz kahkahalarla lokanta sa“ lonunu çımlatmamak için kendimi tutu- yor, Sağlamgöz de şarabını içerek renk vermemeğe çalişiyordu. Tabii bir tavırla Nagara sordum: — Demek bizden şüphe ediyorsu- nuz? — Ha şunu bileydiniz!,. Namüslü in- sanlar böyle r4sız, tenha dağlarda do laşmazlar.. Kan beynime sıçradı. Bu budala he- rif bizi namussuzlukla itbama kadar varıyor, çok ileri gidiyordu. Yumruk. rım, bu küstahın haddini bildirmek için hazırdı. Fakat, ulak bir hareket, vakitsiz bir hiddet bütün proğramımızı alt üst edecek, eğer eşkıyalar lokantacı ile ortak hareket ediyorlarsa, üstünde bulunduğumuz izi kaybedecektik. Ve on bin dolar bir kuş gibi avucu- muzdan uçacaktı.. Fakat ne olursa ol- sun bu şımarık ve zavallı adam ders vermek lâzımdı. Bunun içi — Dağlarda geztileri, dedim, * mussuz insanlar farzediyorsunuğ siz de dağlarda dolaşıyorsunuz. — Ben müstesnayım, çünkü rum, Buraya keyfimden gelmedin 4 zife icabı olarak geldim.. Halbuki: ” Arkadaşlarınızla tutuştuğunuz 9 hele hiç inanamıyorum, Ben sizi loradoda hiç görmedim.. Alayı bir kahkahadan sonra ö” ki: i — Şehirde binlerce insan var, bütün bu insanları ayrı ayrı musunuz?, Bu sorgum Sağlamgöz de dak duğu balde öteki müşterilerle 16K#” cıyı kahkahalarla güldürdü. Naar bundan son derece kızdı. avinini yanına çağırdı. Sonra, W bağıra dedi ki: j — Münasebetsizliğe lüzum yok!” her şeyi öğrenmek isterim. Siz K” niz? — Söyelemezsem! — Seni de arkadaşın: da hemes kif ederim, — Ya biz kendimizi tevkif et sek? Nagar cebinden tabancasını çık dedi ki: — O zaman hakkınızda daha fe lur! Elimde tuttuğum şeyin ne old nu elbette bilirsinie d Ben de bir yıldırım çabuklüğiyi8 i lumu kaldırdım.. Nagar henüz ti casın; Üzerime doğru tutmıya vakit madan, ben ona nişan almıştım bile, — Bu da, dedim. Senin elindeMi yuncağa pek benzemez. Buna inan Yanlış kapı çalıyorsun. Ve tıpki YÖN sen, günahsız yolcuları öldüren lar gibi hareket ediyorsun. Nagarın muavini de tabancasını 9 mek istedi. Lâkin, o da elindeki 19' cayla Sağlamgözü karşısında gö” bundan vazgeçti. Nagar bu vaziyet karşısında dökmüş kediye dönmüştü. Fakat 9 rağmen gene kim olduğumuz ÖĞ mek istiyor, israrla soruyordu: — Demek kim olduğunuzu söyl istemiyorsunuz?. Sert ve dik cevap'verdim: — Hayır!.. Koloradoğa oturdu! evvelce söyledim. Arkadaşım da © dır, Adlarımıza gelince, bunu mek sizi (aydalandırmaz. (Devamı GE > GEAR A 7 ZA NEE AROMA tayım: bir gün evvel sofrada, bir Tus prenses! bize bir hikAtğj lemişti: kont dö Vestmorland, Manşı geçerken deniz tutmif kalkde rahatsız olmuş. İtalya'ya gidecekmiş, Alp'leri mişler; hemen atını geri döndürmüş ve: “artık ben hiçti den geçemem!” demiş. Senin 6 hüzünlü felsefen, annemin ahlâk dersi, Blur yüzeklerimizi çarptıran korkuları uyandırmaz da ne yapardı * ça ben de, kızlık halinden kadınlık M0? türen o müthiş geçide tahammül edebilmek için sabrımi, hislerimi kuvvetlendirmeye çalışıyordum. Seninle bütün larımız! hatırlıyor, mektupları tekrar tekrar okuyor, on U bir hüzün bulur gibi oluyorum. Rütün o korkuların bir faydası oldu: hani resimlerde kızları arasında görülen bayağı bayağı gelinler vardır, be lara döndüm. Bunun için, mukavoleyi imzaladığımız gün bö ni pek sevimli ve pek hanım hanımerk buldu. Bu s&bah belediye dairesine teklifsizce, biz bize gittik, * da şahitlerimizden başka kimse yoktu. Ben şimdi bu mek”. yazarken bir taraftan da gelinlik elbisemi hazırlıyorlar, yon” dar yetişecek. Bu akşam, parlak bir düğünden sonra gece)” nİ nikâh için Sent - Valer kilisesine gideceğiz. İtiraf ©©” hem onda, bazan da onun da, bizim de elimizde olmıyan birtakım hâdiselerdedir; maamalih hayatta seveceğimiz biricik erkeğin bize ailemizin veya kendikendimizin koca diye intihap ettiğimiz erkek olmas: da imkânsız değildr. “Kocamızla sonradan aramızda beliren hali, çoğu zaman hem bi- zim, bem de onun sobatsızlığımızdan doğar. Kocamız: âşıkımız et- mek, âşığımızı kocamız etmek kadar müşkül, nazik bir iştir; sen bunların birinde doğrusu hayret edilecek bir surette muvaffak ol- dun. “Tekrar ediyorum, senin bahtiyar olmanı isterim. Şimdiden iyi düşün: İzdiyacının ilk üç ayında, nikâhın sartlarına, simdiye kadar üşk hususunda gösterdiğin itaat, gefkat ve zekâ ile boyun eğmet- sen, betbahi olabilirsin. Sen, benim yaramaz ve gözü açık kızcağı- zır, gizli âşkın bütün masum sandetlerini tattım. İzdivacın, yani ar- tık gayesine ermiş aşkın ilk günleri hulyans uymaz, hoşuna gitmez, birtakım acılar, ıstırablar verirse, gel beni gör. Evlilik hayatından büyük bir gey umma; belki zahmeti, zevkin- den de fazla olur. Aşkını nasıl özene bezene yetiştirdinse saadetini de öyle özene bezene yetiştirmen Jâzımdır. Talle güvenilmez, ko- Nurullan ATAÇ —65— ğunu sanıyorum; yavrucuğum, bön de kıskanem!... Fakat senin bu- dalaca kiskançlık etmeni istemem. Dinle beni: kendini belli eden kıskançlık, bütün sırlarını meydana vurmuş bir siyasete benzer. ir insanım kutkanç olduğ «mesi, belli etmesi, bir oyuncu- nun elindeki tlsrı göstermesi gibi değil midir? halbuki biz, kar. şımizdakinin kâğıtlarını göremeyiz. Her hususta, ses çıkarmadan ıstırab çekmeyi bilmeliyiz. Zaten nikâhmızdan bir gün evvel Maku- merle senin hakkımda konuşacağım. Annemin güzel kolunu tutup öptüm; sesindeki heyecan bana da dokunmuştu, gözümden bir damla yaş annemin eline damladı, Ken- can senin için bir âşık olmaktan çıkarsa ona evlâtlarınm babası di- disine de, bana da lâyık olan o yüksek derste en derin bir hikmet, korkularım, endişelerim bâna bir mazlum hali veriyor v8 ye bakarsın. İşte, yavrum, bütün cemiyet hayatı budur. Adını ta- esmiyetin kurduğu kaideleri körü körüne kabule kalkışmayan bir bi utandığımı zannettiriyor; bu da hiçbir mana vi * gidiğın adama herşeyi feda et; onun şerefine, itibarma sürülecek gesi hissettim; annemin benim t imar, huyumu anlamış oldu. birtakım hayranlıklara sebeb oluyor. Zavallı Felipe'nin # ye ( en küçük leke, senin için en müthiş yara olacaktır. Bizim seviye- ğu da belliydi. O sade sözlere, hayatının ve tecrübesinin kendeline kadar “genç kız” olduğunu görmek pök hoşuma gidiyor: mizde, bizim içtimai mevküimizdeki kadınlar için kocalarma ber şeyi Belki pok pah, mal ottiği bütün bilgilerini sığdırmıştı. O da mü, den şagirp her şeyden ineiniveriyos, bir billür eşya feda etmek yalnız mutlak bir vazife değil, menfaatimiza de en uy- teossir oldu ve bana bakarak: düşmüş ya di gun harekettir. Büyük ahlâk kaidelerinin en gözel vasfı, hangi ba- —— Çok gllküir ki, dedi, bugünün bir de yarını var. kımdan tetkik edilirse edilsin, kem doğru, hem de faydalı olmala- İşin ne oldüğunu bilmiyen veya umduklarını bulamıy'an nice kadın- Hiç süphesiz kı bunu söylerken bir telmihte bulunmak rıdır. Bu hususta bu kadar yeter, lar vardır ki kont dö Vestmorland'ı taklide kalkarlar. yoktu. O kadar mahcup ve çekingen ki kimseleri görmek * Gülüşmeye başladız. Sana bu sözün ne demek olduğuru anla. , ? a b di Çeviren: — Benim yavrucuğum! dedi, müthiş bir geçitten geçeceksin.