$# TEMMUZ — 1938 ———— —— —-— , Meselenin karışık bir iş olduğunu idda edemeyiz!,. Her şeye açık her şey sarihti, Maznun suçunu tamamen itirat et- müştü, Filhakika o, bilmediği bir eve gire- tek, evin ihtiyar kad nını boğmağa kal- eşey, İki kostümle daha baz: şeyler Aşırmıştı. Dava, esas itibariyle çekici bir dava değildi, Bir benzerine her vakit rastla. mak kabildi. Mahkeme salonundan çıkmağa dav. Yandım. Fakat kalabalık fazla olduğu İçin bir türlü yol bulup kapıya kadar Bidemedim.. Sonra, ben dışarı çıkmak İşin kendime yol açmıya çalışırken ya- Bundaki kır saçlı ve kır bıyıklı bir adam bana tersters baktı.. Doğrusunu is. tetseniz bu bakışlardan da biraz ürk - tüm; yerimde kalakaldım. Yapılacak başka bir iş olmadığı için Suçluyu gözden geçirmeğe başladım .. Suçlu, hiç kımıldamadan yerinde otu- Tuyor, dalgın dalzın, betli simiyan bir İstikamete bakıyordu. Kendi kendime, Yüksek seslâ söylendim: — Acaba herife kaç sene verirler; Merak ediyorum, doğrusu?. Yanımdaki kır saçlı, kır bıyıklı ihti, Yâr; — Merak ettiğin şeye bak, diye ce- YAP verdi, verecekleri ceza dört senelik Münferid hapis cezasıdır. — Böyle bir ceza verileceğini neden İstidlâl ettiniz? — Kır saçir, kır bıyıklı ihtiyar, sert- $€ bir dille: — Beni isüd'li falan ettiğim yok .. un böyle emrediyor, dedi. Biz aramızda böyle konuşurken müd. iumumi ayağa kalktı. Büyük bir hararetle iddianamesini Gylemeğe başladı. Sözlerinde suçluya gayet samimi bir kin ve nefret Vardı. Suçluyu, âdeta, yerin dibine ba- yor, onu a! -mızdan hemen sökülüp #tilması icap eden en iğrenç bir mahlük İk tasvir ediyordu, Ben çoktandır bu kadar kuvvetli, bu Mar güzel bir söz dinlememişti ME ari, Mih. Zoşçenko Söz söylemek sanati mumiinin İddiandmesini dizliyordu ... Mahkeme azas ıda ayni dikkatle bü söz. leri dinliyordu. | Halk, soluk bile almaksızın imüddelu- | Ben suçluya baktım,. Daracık bir ak nı, basık bir kafası vardı. Bakışları vah- şi bir hayvan bakışlarını andırıyordu Herifin her bâlinden haydutluk akıyor. du.. Müddelumumiye büyük bir korku YENİ TESLİMAT iLMUHABERLERİMİZ ile, âdeta dehşetle bakıyordu. — Kendimi tutamadım, ihtiyara dö- nerek: — Aşkolsun şu müddeiumumiye, de- dim, yaman söz söylüyor vallahi! He. rifi sakın öbür dünyaya göndermesin - ler?., Ha, ne dersiniz? Acaba idam fa- lan verirler mi?. İhtiyar: dört senelik sıkı münferid bir hağis- tir, Müddetumumi sözünü bitirdi. Yeri- ne oturdu, Ufak bir fasıladan sonra suçlunun âvukatı ayağa kalktı ve suçluyu müdafaaya başladı. Avukat ,oldukça genç bir adamdı.. Fakat istidat olduğu herha. inden belli oluyordu. Her şeyden önce barıkulâde bir hatipti, Sözlerinde derin bir sıcaklık ve samimiyet vardı, Hitabet, tabiatın en güzel, en kud- retli mevhibelerinder: biridir.. Söyledi- ğin sözlerle insanları büyülemek, on - ları kendi arzularma tametmek kadar büyük bir meziyet olamazş!., Avukat, bir buçuk saat kadar Jâf söyledi... Mahkeme salonunu dolduran halk, heyecanından yerinde duramıyordu ... Kadınlar, derin derin soluyor, heye- candan terleyen minimini burunlarını, sık sık pudralryorlardı. Yufka yürekli. ler hıçkirıyor, burunların çekiyorlardı. Mahkeme reisi bile, parmaklariyle si- sinirli önündeki kâğıda vuruyor» âu, Suçlu ,tamamen sersemlemiş bir ha'de, ağzı açık olarak, O kurtarıcısına bakıyordu. Avukat, suçlunun kabahatini örtbas etmeğe hiç te uğraşmıyordu, Fakat me- seleyi daha yakından, daha derinden tetkik etmek bir zaruret değil miydi? Bu gibi işlerde hayatın esrarını örten perdeyi tutup kaldırıvermek, daha mu- valık değil miydi? Evet, mazmun kaba- harli idi, fakat bir defa olsun bu adı mun mastim ve basit yüzüne bakmak Tâzımdı , Avukatın bu sözleri üzerine ben tek- baktım.. Hakikaten dea, | — Geç efendim, geç dedi, verecekleri damın yüzü oldukça basitti. Alnı a basbayağı herkesin alnı gibi idi, Pek o kadar da dar değildi. Sonra kafası da, göründüğü kadar batık Odeğildi. Bu kafa, basbayağı bir kafa idi. Böyle bir kafa ile ihtiyar kadını boğmağa kal- kışmış olmasına inanmk bile oldukça güçtü. Gene kendimi tutamadım. Yanımda» Ki kır saçir, kır bıyıklı iktiyara döne , rek: — Galiba delikanlıyı berset ettirecek» ler, dedim. Avukat çok rpüthiş bir miti. dafa yaptı. . ihtiya; — Geç efendim, geç dedi. Ona dört senelik münferid bir hapisten aşağı ce, za veremezler. Müdafaa bitti, Hâkimler müzake- reye çekildiler. Halk, avukatın fevkalâde parlak mü- dalâası etrafında mütalca yürüterek mahkemenin koridorunda dolaşıyordu. Bir çokları suçluya bir seneden fazlı bir çeza verilemiyeceğini söylüyorlar . dı, Bizim kır saçlı, kır bıyıkk ihtiyar ağ- zmdaki pipoyu çekiştirerek: — Geç efendim, geç deyip duru yordu. Dört senelik bir mlnferid hapis cezası alacaktır.,, Uzun bir beklemeden sonra mahke- me azası salona girdi, Karar okundu: Dört sene sıkı bir münferid hapis cezası.. Jandarmalar suçlunun etrafını çevire rek onu hemen alıp götürdüler. Halk, ağır ağır dağılmağa başladı. Gözüm, halkın arasmda yürümekte olan kır saçlı, kır bıyıklı ihtiyara ilişti, Yanmdakilere bir şeyler söylüyordu. Mutlaka; — Gördünüz mü, ben size dememiş miydim? diyordu, Bu adam güzel söze hiç te kıymet vermiyor, doğrusu.. Halbuki ben hiç te bu kanaatte de- gilim.. Ben, bir insan hakkında tafsilât verilmesini, onun bayatı bakkında bir gok şeyler arlatılmasını çok severim, Çevii Ferah FERRUH 2 BÜRİDAN dâzile.. bu uçurumdan kuntulmama im» kân yok.. Her yol kapalı. Kraliçe, elin. deki bu mektupla beni mahvedecek, Buralardan gitmeliyim... Başka çare yok. Kral öldüğü zaman isyan eden senyörlerden birinin yanma gitmeli yim. Yapacaklarımı orada yaparım. Marinyinin, kraliçenin, Parisin, bana kin besliyenlerin aleyhine orada hazır- lanır, herkese parmak ısırtacak intika. mini orada bazırlarım.,, Bunu düşün - mezden önce, düşkün görünen Valuva- min yüzünde bir gurur dalgalandı. — Simon! . diye seslendi. — Efendimiz! Buradayım. « Simen Malengr, yabancımız değil dir. Onu, bu hikâyeye başladığımız sırada bir müddet için Güllü bahçede görmüştük. Simon Malengr, #vlunun, hamamböcekleri gibi rütubetle ve ka- ranlık bir köşesinden çikti. Kont, yavaş ve âmirane bir sesle; —2 ei mahvolduk! . dedi. — Monsenyör, Her şeyi işittim ve anladım... , 7 iğ — Konağa koş.. Kaçabilmem için İcap eden şeyleri hazırla.. — Zaten kazır duruyoruz, monsen- Yür! Atlarımız eğerlidir. Katırlar, para tulumlarinım — sırtlarına vurulmasını bekliyor. Fakat mönsenyör! Konakta Şiyalara dokunmıyalım, Belki kaçmıya Yizüm da kalmıyacak, Kont; N Ne demek istediğini söyle, . dedi. lirtiyi burada bırakarak gitmek ka lg giden bir şey yok.. Istirap Simon, konta bir mektup uzatarak; — Evvelâ şunu okuyunuz monsen. E1 - dedi, Valıva Wşağın uzattığı mektubu a. duvarda asıl: duran fenere yak - a başladı, Mektup aynen örl.. Beni, siz İömiünyorulkiz. Fakat ben wp taliy urunu. Şamdilik bu da kâfi değil mi? Marınyiye müthiş bir kin bes ki kadar kin duyan biriyim, İster mi- siniz ki bu iki kini birleştirelim? Ma. rinyiyi mağlüp edebilmeniz için size yardımım; kabul eder misiniz? Bu a- damdan intikamımı almak Yardım eder misiniz?. İstemezseniz, şövalyelik namus ve şerefinize bıraktığım bu mektubumu yırtınız! Kabul ediyorsanız sizi, (o ya- rından itibarın üç gün sırayla geceleri, gece yarısına doğru Port Öpentr'in dı- şarısmda bekliyeceğim.. Bu mektubu- mu kendi adımla imzalryorum. Jan Büridan için bana diye tekrarladı. , Belki de kurtulma buradadır. Menfo- kon da büyük bir cesaret gösteren bu adam beni kurtarabilir. — Ben de böyle düşünüyorum, mon. senyöt! iy — Bu gece kaçmıyalım, Simon., Bek- Hyelim.... > # is Margarit, dehlize birakılan meş'ale- nin kırmızı ışiğiyle gârip bir şekikle aydınlanan zındana girdi. Mirtiy zin. danın içerlek bit köşesinde oturuyordu. Onu, bir dakika Xadar yiyecek gibi, ve kalbi çarparak seyretti, İçinden! “Kı zıral.,, diye mırıldandı. Gözleri korkudan, yerletinden fırla- yan genç hız da bu meçhul kadma ba. kıyordu. o Kraliçe düşünüyordu: “Ne kadar da güzel, ben de o yaştayken an- cak onun kadar güzeidim. Sonra göz. leri.. Benimkinlen daha cazibeli, 2â. vallı kızcağız, zavallı kızım.,, İhtimalki, Margaritin kalbinde ken» disini, kendisine beğendiren bu kg karşı gizli bir kıskançlık da vardı. Ba- şınr salladı: — Zavallı kızcağız. Nasıl da titri yor. - deği, s Sönra genç kızın gözle. - BURIDAN 53 Başmüradi, kralın emrini okuduktan sonra Şatöleye doğru gitti. Kendisini dinliyenler de büyük bir. sevinç içinde dağıldılar. Sevinmişlerdi. Çünkü bu « nun iki sebebi vardı, Birincisi kral, mu- sevi evlerinin aranacağından bahsedi- yordu. Halk bundan daima hoşlarırdı. Bu kabil aramalardan sonra ekseriya bir kaç yahudinin yakıldığı görülürdü. Sonra kralın emrinde, vergilerden bak- sedilmiyordu. Halk borulu imünadiler - den dalma korkardı, İşte, vergilerden de bahsedilmediği- ne göre memnun olmamalarına imkân yöktu. Dağılırlarken: — Yaşasın Lüi Hüten! - diye bağrt- yorlardı. Bu sırada meşin perdelerle kapalı bir el arabası Grev meydanından geçe- Tek Viyey Barbet sokağına girdi. Bu el arabası, ilk bakışta kimsenin dikkatini çelemiyecek bir görünüşteydi. Basitti. Rahatça yoluna devam ederek sokağın sonuna düşen Tampi zında - am yakmında durdu. Arabayı yalnız ata binmiş bir adam takip ediyordu, A- râba durunca © da atından İnerek as. ma köprüye doğru ilerledi. Nöbetçi : — Yasak! - diye bağırdı. Adam #mirane bir sesle; — Karakol zabitini çağır bana! de- di. Nefer bu emre itaat etti. Az sonra Karakel zabiti göründü. Rahatsız edil- miş olmasından kızgın bir hali vardı Hiddetle yürüdü, Karşısmdaki adam başını örten kukulâtayı kaldırınca Şa- şırdı ve titriyerek inledi.. Adam: — Yaklaş! dedi, Zabit yaklaştı. Kulağına bir kaç ke. Time fısladı. Zabit hürmetle selâmla- dıktan sonra kaleye girdi. Kukulâtek adam el arabasnun yanma gelerek; — İçeriye serbestçe gi.elilirsiniz, EL arabasında Üzerine basit bir elbi- se giyinmiş başma bir kukulâta geçir. miş bir kadın bulunuyordu. Kukulâteir adamın sözünden #onra arabadan indi ve inerken de: — Beni burada bekleyiniz! dedi. — Bekliyeceğim, madam. İsttrap içinde, merak içinde bekliyeceğim. O zaman kadın: — Müsterih olunuz, Marinyi, « de- di.. Kraliçenin emrine hiç kimse iliraz ve muhalefet edemez, kral bile., Kraliçe sür'atle asma köprüden kub- beli kapıdan geçerek zabiti buldu, Zabit kraliçenin önünde hürmetle eğüdi ve önünden yürümiye başladı. Geniş ve mühteşem bir dairenin kapısının önü- ne geldiler. Burası iki saat önce Tampl zındanına kumandan tayin edilen Va. lavanm o dairesiydi. Zabit: — Monsenyör kont dö Valuvaya kra- hiçe hazretlerinin tenezztilen teşrifleri ni haber vereyim mi?. . dedi. Kraliçe: — Hayır mösyö! - dedi, - Lüzumu yok: Siz gidebilirsiniz. Kraliçe kapıyı açarak içeriye girdi. Kapının arkasında iri yarı, zırhlar giyin! bir nöbetçi bekliyordu. Kraliçe: N — Haydi, dedi.. Git efendine krali, çenin kendisiyle görüşmek istediğini haber ver.. Nefer gitti. Aradan bir kaç dakiks geçer geçmez bir ayak sesi işitildi, Ve Valuva şaşkın bir halde göründü, Ka dın kukulâtasını açtı, maskesini çıkar Margasit: — Kont, dedi.. Tevkif ettiğiniz kız hakkında sizinle görüşmiye geldim, Kraliçenin sesi sert, boğuk ve tehdit. kârdı. Valüvâyı titreme aklı. — Madam, - dedi. - Zatı haşmetane. lerine lâyık bir salona teşrif etmezler mi? lb İk e Şİ A ey di, ars <a bni snr pa >» meki, el a,