N Yazan: Gerald Kelton Baronun çorbasındaki pusulayı bulan adam A, şe Çeviren: F, K. Alman sefaretine götürmüştü Denis, Güssinin, Primrozdan bah - sediş tarzmı hatırlıyarak gülümsedi. Lordun güzel kızı şimdi on yedi ya- gında kadardı. Güssinin ertesi gün de ona şik olması muhtemeldi. Filvaki şimdi ortada Olga Bedruşka vardı 8- ma, Denis onun İzdivaç teklifini red. dedeceğinden emindi. Ne garib kız! acaba kaç yaşmda vardı. En fazla yirmi beş... Denis o- nun babası olabilirdi. Primroz veya Olga Bedruşka gibi bir kızm babası olmak hoşa gitmiyecek bir şey olma- sa gerekti. Fakat o zamana kadar ne diye evlenmemişti? Bu bahsi o zamana kadar hiç dü- şünmediğin! hatırlıyarak hayrete düş- tü. Bunu düşünmeye vakti olmamıştı. Yirmi senedenberi dinlenmeden çalış. mıştı. Umumi harb, Balkanlarda, Rus. yada ve Almanyadaki vazifeleri onun yarı ömrünü almıştı, Mesleki onu mü- temadiyen değişik ve alâkaya değer yerlere gönderiyordu, Ama hiç serbest zaman birakmıyordu. Niçin artık bu işi bırakmıyordu! parasızlıktan değil, çünkü mühim bir yekün tutan şahsi serveti vardı. O halde? Meslekini seviyordu. Bu işi bırak- sa ne yapacaktı? Çolukçocuğa kavuş- mak mı? Bunun için de evlenmek lâ. zımdı, Denisin gözlerinin önünde sarı saçlı, mavi gözlü bir güzel kadın belir. di. Haydi canım! yavaş yavaş o damı Güssiye benziyordu. Ondan yaşlı ol- duğuna göre Denis kendisinin bu vazi- yette-daha gülünç olacağa hükmet- ti. Koltuğundan kalktı ve akşam ye . meğini nered yiyeceğini düşündü. O. telin karşı tarafmdaki Paris kahvesi- mi daha cazib buldu. O akşam lokanta nisbeten daha a2 kalabalıktı. Seyyahları getiren tran - satlantik limandan hareket etmişti. Yemeğini önüne henüz getirmişti ki, omuzuna bir el dokunduğunu his- setti, — Denis Karden burada hs! ne hoş Bürpriz. Sizi tekrar gördüğüme pek memnun oldum. Ne yiyorsunuz? Rus çorbası mı? bayılırım, Müsaadenizle yanmıza oturayım. Denis başını çevirdi. Yanıbaşmda gülümsiyerek ona hitabeden adam Alman gizli istihbarat teşkilâtı reisi baron fon Ştörhaym'dı. xm — Hatırlıyor musunuz Major Kar. den? sizinle bir defa daha beraberce “borç” yemiştik. Denis gayet iyi hatırlıyordu, Baron ihtilâlin ilk günlerinde Moskovada NEN ELE) SENE) EA > mahpus bulundukları zamandan bah. setmişti. Rusyada memleketelri hesa- bına çalıştıkları sırada yakayı ele ver- mişler ve her ikisi de idama mahküm olmuşlardı. Hapishanede öldürülecek- leri günü bekliyorlardı. Hapishanede mevkuflara kur ekmek ve sudan başka bir şey verilmediği i. çin yemeklerini dışardan tedarik et . mek istemişler ve müsaade alabilmiş- lerdi. Dışardan gelen yemekse her gün borç denilen sebze çorbasından ibaret kalıyordu. Baron kurtulmalarını müm kün kılan plânı işte bu çorba sayesin- de hazrılıyabilmişti,. Alman casus, tevkif edilmezden ön. ce, mahpuslarm artiklarınm her gün hapishane önündeki fakirlere dağıtıl. dığına dikkat etmişti. Aç olmalarına rağmen Denisle baron Ştörhaym ye « meklerinin hepsini bitirmiyorlar ve mensub oldukları memleket sefaretle- rine hitaben yazdıkları pusulaları ci. gara zıvanası içine koyarak çorbaya bırakıyorlardı. Pusulada kâğıdı sefa . Tete götürene para mükâfatı verilece- ğini yazmağı da ihmal etmiyorlardı. Dört gün bu usulün hiçbir faydası gö- rülmedi. Fakat beşinci günü plân mu. vaffak oldu. Baronun çorbasındaki pusula ele geçmiş, bulan adam Alman sefaretine götürmüştü. Sefir baronun akrabasıy. dı. İngiltere sefaretinin de yardımı ve tegebbüsleri, bir müd » det sonra serbest birakılmışlardı. De- nis gülümsiyerek cevab verdi; — “Borç, çorbasma İlelebed min . nettarım! Size de müteşekkirim. Zi. ra fikir sizindi, yoksa benim aklıma hiç gelmiyecekti. — Kendinize iftira ediyorsunuz bin- başı... Siz benimkinden kat kat Üstün bir düzüne bulabilirdiniz. Fakat be- nimki muvaffak olduğu için lüzum kalmadı. Bu günkü tesadüfümüzün o zamanki gibi feci şerait içinde olmadı. ğma şükredelim. Şerefinizo içmeme müsânde eder misiniz binbaşı,. — Moskovadaki o müşkül vaziyet. ten beni kurtardığmıza şimdi belki de pişmansınız? — Nasil oluyor da böyle bir şey söyliyebiliyorsunuz? galiba şimdiki Alman hükümetinin hakkınızdaki ka- rTarmı ima etmektesiniz? — Başımı getirene beg bin altın mark verilecek. Doğrusu paranin çok- luğunu görerek iftihar edeceim geli. yor. Gülüştüler, Baron: — Bu işte benim hiç alâkam olma. dığını size temin etmek isterim. Deği. Baron fon Ştörhaymın Montekarlo- ya gelmiş olması Denisi meraka dü - şürmüştü. Baron niçin gelmişti ve çin onunla konuşmak istemişti? Ara. larında geçecek muhaverenin entere- san olacağı anlaşılıyordu. — Memlekelinizi tekrar görmeyi pek isterdim, Sanırım ki bu arzu beş bin altın marka değer baron! — Başımızı getirene para verilece- ğini bildiren afişlerden bir tanesini Almanyaya dönünce size göndereyim binbaşı, Çerçeveletirsiniz. — Çok teşekkiir ederim. — Burada çok kalacak mısınız? — Belli olmaz, Belki Londradan ça. gırrılar, — Ben birkaç ay kalmak istiyorum ama belli olmaz ki... — Evet. Burası çok güzel. Her ta. raf güllük gülistanlık, Zevk ve neşe diyarmdayız. Allahtan başka ne İsti - yelim ? — Binbaşı Karden, sizin kadar gü- zel yalan söyliyen başka bir adama tesadüf etmediğimi söylememe müsa. ade ediniz, — İltifatınıza teşekkür ederim ba. ron! — Şaka yaptığımı sanmaymız, sa- mimi söylüyorum. Size hayranım, Şim di isterseniz biraz da işten bahsede . lim, — Heyhay, nasıl isterseniz. Maama fih bilirsiniz ki kendi İğlerimden bah. setmek #detim değildir. R — Fakat bana öyle geliyor ki bu - gün işlerimiz biribirine muvazi yollar üzerinde yürüyor. Dostunuz Aşilin başma gelen hâdiseye pek üzüldüğü. mü $irası gelmişken syliyeyim. Ben ona tehlikeyi haber vermiştim. Denis sükünetini bozmadan cevab verdi; — Ben de size gunu söylemek iste. rim baron: Aşilin. fedekârlığı boşa gitmedi, — Faket bana kalırsa kahraman bir adamın hayatı ve yüz bin ingiliz lira- Sı herhangi bir malümatı elde etmek için biraz mübalâğalı bir masraftır. — Eğer boş yere harcansaydı hak. kınız vardı baron. — Biraz evvel yalan söylemekteki meharetinize hayran olduğumu işaret etmiştim. Paranızın mukabilini elde ettiğinize beni inandırmak mı istiyor. sunuz? — Hiçbir şey istediğim yok ve itiraf &derim ki, sizin ne demek istediğinizi de anlıyamıyorum. (Devamı var) N m i Yazan: M.S. Müdürken hava karardıktan sonra, bir kaç kişiyi hapishaneden bırakırdı ağ — (...) bapisanesi müdürü. Benimle diğer bir kaç arkadaşın suç ortağı!, Bu cevap beni büsbütün şaştsttı. Çün. kü damağası denilen adam, şakavet ve katil suçlarından dolayı idama mah - küm edilmiş, hüküm kat'iyet kesbet- meden af neticesi olarak umum ârasın- da cezası on beş yıl hapse tahvil edil. miş, birisiydi. Böyle bir mahkümiyeti doğuran bir suça ortak olacak adama benzemiyor « du. Konuşma arasında, cezasının Üç aylık olduğunun söylenmsi de, suç or- taklığı imkânmı ortadan kaldırıyordu. Düşüncelerimi, anlattığım izahatı verdi; — Bu zat evvelce müdürdü. Çekil dikten sonra bazı mahpuslar, aleyhinde ihbaratta bulundular. Yakalandı, üç ay hapse mahküm oldu, yakında çıkasak.. — Ne gibi ihbaratta bulundular?. — Müdürken, akşam hawa karardık. tan sonra, beni ve bir kaç kişiyi hapi- saneden bırakırdı. Biz de civar köyler- den gelen yollara kadar uzanırdık. Bir kaç kişiyi soyar, çalar, çırpar, sabaha karşı gelirdik Aramızda taksim ederdik. Tabii bu vak'aların, soygunların failleri bulunmuyor, tutulamıyordu. On beşer yıla, onar yıla mahküm ola- râk hapisancde yatan adamların şehir haricinde adam soyduklarına kim ina. nırdı? Kim ihtimal verirdi? Kimin aklı- na gelirdi bu!.. Bu tarzda biz de bir müddet geçin- dik, beş on para yaptık. Çokiyi bir adamdır. Bunu şimdiye kadar işitmemiştim, İşitsem bile vukuuna ihtimal vermez . dim. Demek böylesi de olurmuş! ağa, şu ÖLÜMLE ALAY EDEN İNSANLAR Bir hapisanenin havasında, ve ruhun- da güzellik aramak abes bir şey olur... Burada yaşayanlar ölümle alay eden in- sanlardır, Darağacının ne zaman kuru. lacağımı daha haftalarca evvel bilirler, Mahkümun, arkasında gardiyanlar, jan- darmalar ve ilâh olduğu halde ölüme gittiğini herkes görür, ve bunu gayet tabii telâkki eder, Bazı mahkümlar var dır ki, hattâ böyle bir âkibete gıpta ile bakarlar, — Ah, şu dakikada onün yerinde ben olsaydım! Diyenler çoktur. İdam günü geldiği zaman, bütün ha- pisane derin bir süküt içindedir. Bu sessizlik hakikaten insana dehşet ve başyet verecek bir haldir. Mahkümların tavırları, yürüyüşleri, kezişleri, duruşları, biribirlerine bakış. ları, bir İnsanın sinirini oynatmaya kâ- fidir, Çoğunun şakaklarından ter boşar, nır, Saçları yapışıktır. Bütün yüzlerin takallüş etmiştir. Heh mahküm bir elin ciğerlerini sıktığını his. BİRİDAM MAHKUMU (..) hapisanesinde bulunduğum sırâ- da genç bir idan mahkümiyle karşılaş» tım. Hükmü temyiz etmiş, temyizin nakz kararın: bekliyordu, Kendini idam edeceklerine inanmıyordu. 22 - 23 yaşında bir köylüydü. Mavi gözlerinin öyle tatlı bakışları verd: ki. Onun işlediği cinayeti biliyordumu Baz: mahkümlar, işittikleri gibi, resmi mokamlardan duydukları gibi bana da anlatmışlardı. Fakat bir kere de kendi ağımdan dinlemek istedim. Sabah güneşinin bol ışıkları yan pen- cerelerden koridorun içine dökülüyor» du. İdam mahkümu, hiç bir korku alâ. meti göstermiyordu, Yüzünde hiç bir ıstırap çizgisi yoktu. — Gal anlatayım, dedi. Arkadaşım Rıza ile kırlara ava çıkmıştık. Gülü « yor, şakalaşıyor, kuş vuruyorduk. Bis ribirlerimize karşı hiç bir gücenikliği. miz yoktu, Bir aralık bir söğüd dalınm üstünde bir sarı kanad gördük. İkimiz birden giftelerimizi ateşledik.. Hayvan ileriye, otların arasına düşüt. Koştuk, “şimdi kuşu o almak istiyor, ben vermiyor, be- nim vurduğumu iddia ediyorum, o'da kendisinin vurduğunu söyliyerek, kuşu almak istiyordu. Sen vurmadın, ben vürdum, derken, münakaşamız kavga şeklini aldı, dö- vüşmeğe başladık, biribirimizi tokatla. dık, tekmeledik, durduk.. Nihayet Rıza beni yere düşürdü, üzerime bindi, yüzü mü tokatlamıya başladı. Kolundan tut- tum. O zaman: — Seni boğarım, Seni gebertirim! « Diye bağırdım. bağırdım. O sert sert haykırdı: — Haydi oradan orospu çocuğu. Bir halt yeyemeztin| Köolam attı, gözlerim karardı. Fakat gene kendimi tuttum. Yalnız; — Ayıp sana Rıza!.. Utanmıyor mü sun böyle lâilar söylemekten, biz arkâ- daş değil miyiz?, Dedim, — Pezevenkten arkadaş olur mu? Sen bir boynuzlusun?, # (Devamı var) Perde arasında gelip koridorlarda dolaşmış. Bunu bana ha- ber veren İspanya sefaret! birinci kâtibi, onun çok güzel; ade- tâ ulvi bir hareketini anlattı: Daha Soria dükü iken, İspanya. nm en zengin ailelerinden birinin kızını, prenses Maria Here. dia'yı alacakmış, onun serveti sayesinde gurbet ilin acılarını hafifletmesi de kabilmiş; fakat Marla, tâ çocukluklarmda on- ları biribirine vermiş olan babalarınm beklediği gibi çıkma- mış, Soria'nın kilçük kârdeşini severmiş; benim Felips de, mallarını İspanya kralma kaptırınca kızı da serbest bırakmış. O delikanlıya: i — Bu büyüklüğü gösterirken de hiç şüphesiz yine pek tabit bir Şey yapar gibi hareket etmiştir, dedim, Adamcağız bana safiyetle; — Demek siz onu taniremiz, dedi. Annem gülümsedi. — Şimdi ne olacak? idama mahkümmuş, dedim. — İspanya'da ölmüase de Sardunya'da yaşamak hakkı var. dır. Bunu bir şaka olarak dinliyormuşum zannettirmek için: — Demek İspanya'da mezarı var, dedim, Annem; — İspanya'da her şey vardır, hattâ eski zaman İspanyolları bile, dedi. N Genç diplomat sözüne devam etti: — Sardunya kralı, bir hayli müşkülâltan sonra, baron dö Makumer'e bir pasaport verdi; fakat baron, nihayet Sardunya tabilyetine geçti; orada, her türlü beylik hukukiyle cesim ara, i Çeviren: Nurullah ATAÇ 05 ziye maliktir. Sassari'de bir sarayı vardır, VII inci Ferdinand ölürse Makumer, diplemasi hizmetine girer ve kendini, Torino hükümeti tarafından bir elçiliğe teyin ettirir. Genç olmasına rağmen... — Ya! genç midir? dedim. — Evet, madmazel, Genç olmasına rağmen İspanya'nın en güzide adamlarından biridir! 4 Ben bir taraftan kâtibi dinlerken bir taraftan da, sözlerine pek ehemmyet vermiyormuşum gibi, elimdeki dürbünle salonu seyrediyordum; fakat, doğrusu, mektubu yaktığıma pişman ol- muştum. Öyle bir adam, sevdiği zaman, acaba neler söyler? beni sevdiğinde de şiiphe yok. Gizlice sevilmek, perestiş edil. mek; Paris'in en ileri gelenlerinin toplandığı bu yerde, hiç kim- se bilmese de sırf benim olan bir kimse bulunduğunu bilmek... Arladım, Rene'ciğim, artık Paris hayatmı'da, balolarını da, İLAN ONORE 'DO“BAİLZAK ! E müsamerelerini de anladım. Gözlerim her şeyi hakikt rengi il€ görmeye bâşladı. İnsan birini sevdi mi öteki insanlara dö muhtaç: onları sevdiğine feda etmek için. Kendi 'benliğimdö bahtiyar bir varlık daha hissettim. o Gururum, İzzeti.nefsii. kibrim okşanıyordu. Düşes kulağıma iğilerek: — Seni çok bilmiş! deği. Evet, benim o pek kurnaz annem, gizlemek istediğim gevin” cimi halimden anladı ve ben, hiçbir şeyi gözden kaçırmıya 9 kodınm karşısında, yelkeni suya indirdim, Onun o üç keli bana, kibarlar âleminde yâşamak sünatı hakkında, bir senede?” beri keşfedebildiklerimden çok fazlasını öğretti; bir senedef* beri diyorum, bak, yine mart geldi. Bir aya kader Italyan Ü- yatrosu kapanacak, Gönlü aşk ile dolu bir insan o canım mW sikiden de mahrum kalınca, hali ne olur? Konağa dönlünce, Şoliyö hanedanından bir kıza yakışaca$ bir karar vererek hemen penceremi açtım, sağanağı #6! cektim. Erkekler, kahramanca hareketlerin kadınları neki teshir ettiğini bilseler hepsi de büyük İşler görür, en korkaki8- rı bile birer kahraman olmak ister. Bizim İspanyol hal öğrendiklerim bana bir ateştir vermişti. Onun yine pe! önünde olduğundan, bana bir mektup daha atacağından emi” dim. Fakat bu seferki mektubu yakmadım, okudum. İşte b nim aldığım İlk aşk mektubu, benim akıllı uslu madam dö LE” torad'cığım. Senin var da benim yok mu? (Devamı var),