, HABER — AKIM Bostan Dünyanın en uzun boylu kızı halinden şikâyetçi Beni bir merdiven gibi kullanıyorlar ! Her önüme gelen Için yüksek raflardan kitaplar, kutular indirmeğe mecburmuşum gibi... Ve ilâve ediyor: Benim yarım kadar olan insanlar tara- fından kendi ölçülerine göre kurulmuş bir dünyada yaşamanın ne kadar zor olduğunu bir düşünün / Londrada ber gittiği yerde bütün görleri Üzerine çeken bir kız vardır. Halkın onunla bu alâkası, onun fevka- lâde güzel, yahut ta meşbur bir sinema yıldızı oluşundan ileri gelmiyör. Len » drada güzel kız pek çoktur. Sinema yıl dızları ise bulunmak Hind kumaşları değillerdir. Herkesi hayret ile kendisi- ne baktıran, onun vasattan çok iri olan cüşsesidir, Bunny Vaters adın: taşıyan bu Amerikalı kız o kadar güzel, vücu- du da o kadar mütenasiptir ki eğer mu. kayese imkânını verecek herhangi bir kimsenin yanmda durmuyorsa ondaki gayri tabilliği farketmez, onun güzel. Tiğine hayran olursunuz, Lâkin herkesin nazarlarını üzerinde toplayan bu kız zannedilmesin ki ha- inden memnundur. Bakınız oneler dü. - şünüyor: “Bugün boyum tamam bir metre * doksan iki santimdir. Boy uzatma ilâç. larından birinin reklâmını yapıyorum, sanmayın. Maalesef hakikati söylüyo- rum. Hattâ “bugün, dediğime de bak- mayın, Senelerdenberi böyleyim. En fazla sinirime dokunan, gayri tabii © lan boyum değil bu günün medeni şe. hirleri ve şehirleri dolduran “medeni,, insanlarıdır.. Sanki onlarm görmeğe a- bişe, oldu Seir, vasat , kadından otur santim daha urun oluşumun suçu, gü” alir benim imiş gibi beni hiç bir yerde rahat bırakmıyan bu insanlardan ne kadar nefret ediyorum bilseniz. İngiliz ve Amerikan şehirlerinde şöy- le bir faraziye hâkim: Katlmlar hep bir altmış beş boyunda, erkeklerde bir yetmiş beş boyunda olmalılar. Her iki taraf ta şişman olmamalı. Bu ölçülerin dışında gelenler gayri tabli insanlardır. Bugünkü ilerlemiş medeniyet için ne kadar geri bir düşünce değil mi?. Resme bakacak olursanız beni vasat cüssede bir kızın yanında göreceksiniz. Şimdi kendinizi benim yerime koyun ve sizin yarmız kadarları tarafından ken. di ölçülerine göre kurulmuş bir dünya da yaşamanın ne kadar zor olacağını bir kere düşünün. Meselâ bir çift çorap a- lacaksınız değil mi? Haydi bakalım gi- din de aradığınızı bulun. Daha dün bütün sabahımı bu işe hasretmek mec. tinde kaldım. Büyük ayaklar bul- madım değil, fakat hiç birinin koncu diz kapağımı aşmadı. En nihayet insaf- 1: bir mağaza sahibi çorabın jartiyere tallacak yerindeki kıvrımı söktürerek b için uzattırdı da birdenbire yır- tılan çorabımı hemen oracıkta değiştir. mek imkânı oldu. Yatak bulmak bir mesele Benim hazır bulacağım ve kullanabi- İeceğim yegâne şey nedir bilir misiniz? Mendil! Bana göre yatak bulmak ta bir meseledir, n Bir misafirliğe veya otele gittim mi muhakkak ayaklarım karyolanın dışın- da kalır. Bu yazın o kadar fena değil amıma kışın felâket.. İşin fecii hiç bir ev eşyası bana göre değildir. Sinema ve tiyatrola:da bir*türlü rahat oturamam., Çünkü diz kapaklarım önünmde otura- nın Sırtına dayanır, Ya aynalar? Onlar. dan çektiğimi bir Allahla, bir ben bili- rim. Başımı vücudumdan ayırmayan ayna hemen hemen yok gibidir. Hangi oynaya baksam ancak boynumdan a- şağısını görebilirim. Her gittiğim yerde halk durup bana bakar, Fazla mütecessislerin peşime bi- le takıldıkları olur. İlk önceleri bundan © kadar rahatsız oluyordum, halimden © kağar utanıyordum ki, yürürken a yaklarım biribirine dolaşıyordu. Şimdi İ pek aldırmıyorum; alıştım. Maamafih bu meğeni!! insanların hareketlerine ne kadar alışmış da olsam, ufak bir oğla- nın tenha bir sokakta beni görür gör- mez büyük bir gayret endişlikle kemen koşup diğer arkadaşlarını da çağırma. sı ve sağlı sollu kaldırımda bu garip manzarayı seyre hazırlanmeları hâlâ sinirime dokunuyor. İçimden; “Ah şu yumurcaklardan birini elime bir geçir- sem!,, diyorum, Halbu ki zavalk oğ- lanların ne kabahati var. Onların ana ve babalar; sanki onlardan aşağı mı ka- yor? Erkekler hakkındaki düşünceleri Tuhaf değil mi? Ekseriya asıl kızan veya utanan ben değil yanımdakiler oluyor. Hele sokağa bir erkekle çıkmışsam böy le vaziyetlerde onun kızarıp morar. dığını görüyorum, O zaman ben ide ki- zarmağa, halimden utanmağa başlıyo- rum, Erkeklerin bir hali daha nazarı dikkatimi, celbetti: Daima beni tanıma- dıkları yerlere götürmek istiyorlar. Kendilerinden iri bir kızla dolaştık. Jarınm tanıdıkları taralından görülme. $ini istemiyorlar. Bu anlaşılan onların erkeklik gururunu kırıyor. Hele tuzun boylu erkekler bu işte pek hassa davranıyorlar. Çünkü onlar ken- dilerini bir çok insanlardan kocaman ve kuvvetli görmeğe ve yanlarınidaki kadınlara himayekâr bir tavır takınma- ğa o kadar alışıklar Ki bir kızm yanm. da cüce gibi kalmak, onların pek aza- metine dokunuyor. Ufak tefek erkekler ise büsbütün farkir. Onlar zaten bir çok kimselerin yüzüne başlarını hava- ya kaldırıp bakmağa alışık kimseler ... Bir kızın olara tepeden bakmasına al- dırış etmiyorlar, Herkes onu bir merdiven gibi kullanıyormuş! Sonra halkım iriyârı insanlar hakkım. daki telâkkileri de pek garip. Bir çok kimseler benim pek kuvvetli olduğumu ve hiç yorulmıyacağımı farzediyorlar . Halbuki uzun boylular kısalardan daha gok yorulurlar. Herkes beni bir nevi merdiven gibi kullanmağa kalkar. Her önüme gelen için yüksek raflardan ki- taplar, kutular indirmeğe, onları tekrar yerine koymağa sanki mecburumdur. Buna o kadar kızarım ki bu ufak tefek insanları kaldırıp o uranamadıkları raf- Jara dizmek isterim. Nedense raflardan her alınan şey de tozludur. Şimdi res- mime bir daha bakın; göreceksiniz ki geniş kenarlı şapka giyiyorum. Düğme. lerim gayet kocaman. Çantam da ufak bir bavul kadar büyük... Bunları neden böyle intihap ediyorum, biliyor musu- nüz?. Böylelikle kendi cüssem pek meyda- na çıkmıyor, onlar beni olduğumdan daha küçük gösteriyorlar. Garip değil mi, kambur durmak, u- zun insanları büsbütün uzun gösteri. yor, Onun için daima Hik durmak mec- buriyetindeyim. Korkarım ki ömrümün sonuna kadar pek sevdiğim parlak, çar- pıcı renklerde elbise giyemiyeceğim. Giyinişimde gayet sade olmak mecbu- riyetindeyim. Şimdikinden fazla göze çarpıcı olmama tahammülüm yok. Harekâtımda aptal olmağa, gayet makulâne davranmağa (çalışıyorum. Böylelikle de kimsenin lüzumündan Far. Ja gözüne batmıyorum. Kendim gibi © SÖMAYİSL TİE Yerden bir metre yükselmeden 48 saat 7 bin metre irtifada ! Dikkate değer tecrübeler yapılıyor Hava dışında uzun zaman yolculuğa insan uzviyeti tahammül edebilecekmi ? Tayyarecilik dev ağımlariyle ilerli. yor. Bütün dünya çabuk nakliyat ya- pabilmek hümmasına tutulmuş, tayyd- relerin sür'atini arttırmak çarelerini 3- rıyor. 'Tayyarelerin süratini arttırmak. için en iyi çare hava tabakasının drşarısma çıkarak, havasız göklerde uçmüâktır. Bu takdirde tayyare havanın ve dölayısile rüzgârin mukavemeti ile karşılaşmıyor. bütün hızını muhafaza ediyor, vasati sür'at saatte 470, hattâ 500 kilometre- ye kadar çıkıyor. Bu sür'atle Nevyork. tan Fransadaki Burge tayyare limanma 32 saatte gelmek mümkün olacak.. Gü- zel bir ülkü.. Fakat balledilecek bir me- sele var: Bu havasız muhitlerde uzun zaman yolculuğa insan uzviyeti tahammül €- debilecek mi?. Uzunca bir seyahatin devamı esnasında oksijenle, sun'! hava ile teneffüs ederek yaşamak vücutta ne gibi arızalar bırakabilir? Amerikada ve Fransada bu noktaların tesbiti için tecrübeler yapılıyor. Bu maksatla Bürge tayyare karar. gâhında ber tarafı kapalı demir küre şeklinde bir oda yapılmıştır. Bu odanın havası yavaş yavaş boşaltılıyor. Tıpkı tayyare yerden yükselerek hava tabaka, larmın dışarısına çıkıyo:muş gibi.. Bir tayyareci ve bir doktor bü demir odanın içerisinde kırk sekiz saat yaşamışlar - dır. Doktor, yazdığı bir makalede duy- duklarını şöyle anlatıyor: “— Burge hava limanında, Pol Ber paviyonunun mahizeninde bir kaç adamı gri renkli kocaman bir'demir- kürenin etrafında topalnmışlar. Bu, içerisinde tecrübeler yapılacak olan demir odadır. Bu odanın havasını boşaltarak yüksek irtifalarda rastgelinecek bayat şartları- nı temin etmek mümkün.. Biz bu odanın içerisine girecek ve 48 saat 7000 metre irtifaa muadil bir hava tazyiki içerisinde kalacağız.. Bürge hava limanı kumandan müuâ- vini benimle beraber bu odaya girmeğe ve 48 saat kalmağa razı olmuştur. Ora, da bulunan bir kaç arkadaşın elini sık- tıktan ve hava hıfzıssıhhası mütehassı- sı doktor Karsonun kiymetli nasibatle- rini dinledikten sonra yeni ikametgâhi- mıza girdik. İki buçuk ton sikletinde ağır bir kapı Üzerimize kapandı. Havayı boşaltma makineleri gürültü ile işlemeğe başlıyorlar. Olduğumuz yerdeğ ayrılmadan havada yükselmeğe başlıyoruz. Beraberimizde iki kanarya, bir ko- bay (Hind domuzu) ve üç tane kıtmı- gı balık var. Odamızda bir çok oksi- jen tüpleri ve bir hava seyahatinde kul- Janılacak bütün âletler mevcut. Bera- be: götürdüğümüz oksijen miktarı NİNO e e e e iğ e Mi 5.000 Htredir. gâyri tabit büyüklükteki diğer insan - larmi yaptıkları garip hareketleri tetkik ediyorum ve onların hiç birini yapma - mağa çalışıyorum. Bana variyetlerimde ve hareketlerimde herhangi bir kızdan farklı olduğumu kimse söyleyemez. Bazı uzun boylular o kadar sıkılgandır lar ki bu sıkılganlıklarını sahte bir gu- rur ve azametle örtmek isterler. Yü. rürken şişinirler, bir takım garip hare- ketler yaparlar, Şahsen ben bunlardan hiç birini yap- mam. Yalnız çok yemek yerim Ne yazık ki bir çok yerlerde cüseme göre yemek yiyeceğimi düşünmezler, bana vasat kızlara verdikleri kadar yemek verirler, Onun için utandığım yerlerde sofradan aç kalktığım çok olur. Vücuduma çok fazla itina etmiyo- rum. Şişmanlasam da boyum o kadar uğun ki bir kaç kiloluk şişmanlık ben. de pek farkedilmiycr. Onun için yiye- ceğime pek aldırmıyor, perhiz etmiyo- rum. 4,000 metrede yüzlerimize oksijen maskelerini geçirdik, Artık bu maskeleri bir saniye bile terkedemeyiz. İki saat sonra maskeler bizi fena halde sıkmağa başladı. Zaman çok yeknasak bir şekil- de geçiyor. Muayyen zamanlarda fenni tecrübeler yapıyor, kanımızı tahil e. diyor, damarlardaki kan tazyikini öl « çüyoruz. Nasıl yemek yedik ? Yemek zamanı gelmiştir; şimdi yeni bir mesele ile karşılaşıyoruz. Maskele - rimizi çıkarmadan nasıl yemek yiyece » ğiz?. Çatalı maskelerimizin altından 80- karak dudaklarımızın arasından geçir. meğe çabalıyoruz. Fakat ağzımızın bu- lunduğu yeri tahmine imkân yok ki. Çatal, ya üst dudağımıza, yahyt çene- mize, yahut ta yanaklarımıza dokunu « yor. Beş yaşında bir çocuk, üzerine reçel sürülmüş bir ekmeği yerken nasıl ağzı- nı, yüzünü tatlı ile bulaştınrsa suratı. mızm o halde geldiğini görmeden tah- min edebiliyoruz. Fakat biribirimizle alay ede ede bir iki lokma bir şey yemeğe muvaffak ol- duk, Vakit geçiyor, gece başladı. Bera- ber getirdiğimiz kırmızı balıklar çoktan öldü, Kavanozun içerisinde ve karınları havaya kalkık, hareketsiz duruyorlar « Odada iki radyo vâr. Bunlarla hem Ja- ponyayı, hem de Amerikayı dinliyor ve bir mikrofon ile dışarıdan bizi gözetli. yenlerle konuşuyoruz. “Biraz da uyumak lâzım,, dedik. Fa- kat ağzımızdaki maskeler bizemuziplik yapmağa başladı. Bazan sağa, bazan da sola kaçıyor. İkide birde düzeltmek 14- zım. Maskeyi biraz fazla sıkalım dedik. O vakit te yanaklarımızı sıkan kayışla” rn açısından uykuya imkân yok. Otur- mak ve iskambil oynayarak sabahı bek. Jemek daha hayır . Ertesi gün dâha neş'eli geçti. Oda mızın duvarlarındaki gemi pencerele- rine benziyen pencerelerden bizi taras- sut edenleri seyrediyoruz. Bu vaziyette tıpkı kavanozdaki balıklara benzedik. İkinci gece bize çok uzun geldi. Sa bahın saat dördüne doğru uyku bizi iyice bastırdı. Fakat maskelerimiz bi. takmıyor ki.. Anlaşıldı, uyku yok.. İşte gündüz oldu. Şimdi her şey düzelmi$ sayılır. Dışarıdan bize cesaret veriyorlar, İki gece uykusuzluk bahasma mühim bir şey öğrendik. 48 saat 7000 metre irti” fada bulunmakla uzviyetimiz hiç müte“ essir olmadı. İki buçuk tonluk kapı # çılıp, hürriyetimize kavuşunca bizi kar- şılayan ve alkışlayan dostlarımıza #9 sözleri söylemekte haklı idik: “Çok memnunuz. Gelecek defasıni daha uzun zaman havada kalmağa h* znzl., mm ———— m — Ona göre, otobüsler cücelef vi yapılmıştır! âyetlerimden biri de kapılardı” Bazı mimarlar nedense alçak İ yapmaktan zevkalıyorlar, Kafamı çarP” tığım yerlerin haddi hesabı yoktur. H€“ le otobüsler sanki cüceler için yapılm”*” tır. Hiç birinin içinde doğru dürüst dü” mağa veya oturmağa imkân yoktur» Bugünkü medeniyet iriyar: ini hiç hesaba katmiyor. Maamafik metis” de işin tadını gene bizler çıka: 'Londraya ilk geldiğim gün şerefime yi duns vermişlerdi. Orada boyumun araman şar çarpmak ve bir nevi espri yapmak Londra polislerini “nasl me sordular. Londra polislerinin hep rı insanlardan seçildiklerini biliyord#”” Hemen cevap verdim: , # — Pek ufak tefek olmasalar (608 yinmiyorlar!, İngilizlerin iftihar ettikleri 5 iz ler benim yanımda hakikaten de kalıyorlar,