Bana sorarsamız zenginlere grpta ve haset edecek yerde onlare acımak lâ- zım, Zenginlerin hayatı emin olunuz ki bizim hayatımızdan daha beter, dahaâ Ch Ellerindeki servet ve para çok defa onların başma bir belâ kesilir. Bütün hayatlarınca ellerindeki paraya dikkat etmek, bunu korumak mecburiyetinde- dirler. Hele bu paraların çalınması ve- yahut beşka bir felâkete uğramaması için katlammakıkları eziyetler yoktur. Geçenlerde bana böyle bir para hikâ. yesi anlattılar. Pek hoşuma gitti.. Sizin de hoşlanacağınızı tahmin ettiğim için anlatayım : Leningradda, Sisayev isminde bir a-. dam varmış.. Bu Sisayev arap gibi, ol- dukça esmaer bir adammış.. “Nep,, dev: rinde bunun bir berber dükkânı var- miş.. Fakat bu Sisayev anasının gözü müş. Saç sakal tıraşından başka şeyler- le de uğraşıyormuş.. Sizin anlayacağınız herif ayrıca ve gizlice para simsarlığı yapıyormuş.. Kaçak ecnebi parası alıp veriyormuş.. Daha bir takım gizli işler- le meşgüul oluyormuş.. Tebii her gizli iş gibi bu iş te günün birinde duyulmuş. Sisayevi enselemişler.. Onu, 1926 genesi yazında enselemiş- ler.. Bir müddet kodese tıkamışlar. Son- ta oradan çıktrıp uzak bir yere dehle. mişler! Neyse.. Ben bu gibi işlerden P"İ çakmadığım için daha fazla üzerlerin- de durmıyacağım. Hanlıkelâm, bu para muhtekirini Si- beryanımn uzak bir köşesine sürmüşler.. Herif tabil gitmek istememiş-. - Fakat zelgelelim gitmeğe mecbur etmişler.. Yoni ister istemez pönderimişler. üzerine çekmek hırıılıliklednh sa çakılacağın! bili) de her dakika tevkif 4 * Yünaden bir hafta önce at- Hattâ tevkilinden kadaşlarına Leningraddan 'Msı ik V4 eleceğini bile söylemiş. — Sisayev Ti S Yanları göz öaünde bulundurdu- gu için tedbirli davranmağa başlamış Her ihtimale karşı kendisine deri bir K / Ceketinin geniş kenarlı ya- lmış.. 1 :cı:ı"ı;lne ::ı şane altm rüble ile bir ta- altını dikmiş.. ncâor::y::'m gördükten sonre ken - ği î biraz emniyette hissetmeğe başla. * deri ceketi de artık sırtın- $4 Bakmız, az da- dis: mmıy-. Faka' dan çıkaramaz olmu: nutuyordum.. Msui:,î:; yalnız bununla iktifa etme - miş. Pantalonunun k_u;ı'tmı şh bir ıu rü kâğıt para yerleştirmiş.. Çizmelerini de unutmamış-. Daha geç Hâzım olacak dolar cinsinden ecnebi pırılı_rmı _çî_ı. menin tabanı arasına istif etmiş.. Bütün bunlardan sonrâ tevkifini — beklemeğe liğrene hş:il';ını beklemesine mahal kal- mamış.. Paralar yerli yerine yerleştik- ten kısa bir zaman sonra sırtında meşin ceketiyle onu enselemişler.. Sonbahara gdoğru da “mürettep yerine,, sevketmiş- Yer.. Sisayevin gittiği yerde ne yaptığı, maşıl vakit geçirdiği pek te malâm de- ğil....— Her halde hoşça vakit geçirmiş olsa gerek.. Çünkü yanında bir hayli miktarda para — varmış.. Yırtıklarınt, söküklerini dikmek vesilesiyle ©k sık pantalonunu ayağından çıkarır, parala- rı, teker teker çekermiş. 208 MARKİZ DÖ PAMPADUR * Altımları ise, olduğu gibi, yerli yerin. de duruyorlarmış.. Çünkü bunları boz- durmağe henür ihtiyaç hissetmiyor. muş. Lâfı uzatmıtyalım., Sisayev, bu min. val üzere bir sene kadar vakit geçirmiş. Fakat sonra, günün birinde kendisini çalıştırdıkları için soğuk almış.. Ciğer- lerinden hastalanmış.. Sizin anlayacağı- nız zatürree olmuş.. Öksürük başlamış.. Ateş yükselmiş.. Nezle, şu, bu - falan hepsi tamam.. Velhasıl, sol böğründe sancılar da ar: tınca bizim altın bobası son günletrinin yaklaştığını hissetmiş. Derhal içine bü- yük bir act çökmüş.. Öyle ya, öldükten sonra, ceketini alacaklar, sevgili altın . cıkları da kendinden uzaklaşmış olacak- Olümden CİEAGMWLE Mib Zosçenko Buna meydan vermek istememiş.. Bir gece ateşine falan aldırmaksızın meşin ceketini sırtından çıkarmış. Yakasını sökmüüş, altınları almış ve “anca bera- ber, kanca bereber,, diyerek teker teker yutmağa başlamış.. Altınlardan beş ve yahut altı. tane ya yutmuş, ya yutmamış, odanın için » den bir feryat yükselmiş.. Meğer oda arkadışlarından birti uyumıyormuş.. Si- sayevin altınları yutmakta - olduğunu görünce feryadı basmış.. Diğerletini yutmasına meydan vermemiş.. Sisaye. vin ellerinden yakalamış! — Aman birader, ne yapıyorsun, de- miş? Altınlarında gözüm yok.. Onları almak niyetinde değilim.. Fakat sana | acıyorum.. Çünkü insan zatürreeden pekâlâ kurtulabilir. Bu suretle boşubo- şuna paracıklarını ziyan etmiş olursun ! Hem sonra mideni de bozarsın.. Sisayevin arkadaşı pek te yalan söy- fememiş.. Altın babası, hakikaten az za- man sonra iyileşmiş! Sancıları geçmiş!. Fakat gelgelelim yeni bir felâket başgös termiş.. Midesinde bir sancı başlamış .. İştihası, ifrazatı kesilmiş.. Herif iyi ki altınların hepsini yutma. mış.. Böyle bir halt karıştırsaydı işte o zaman işi, işti.. Sisayev olmayıp ta bir başka adam olsaydı, bu dertten kurtulması işten bi- le değildi.. Küçücük bir ameliyat her geyi halledebilirdi.. Fakat Sisayev, böy- le bir ameliyattan şiddetle kaçınıyor - muş.. Evvelâ sıhhati müsait değil.. Sa- niyen ve en mühimmi, profesörlere iti. madı yokmuş... Öyle ya ,kendisi baygın olarak yata- kuüvvetil Cdi için ameliyatı yapacak profesörün midedeki Aaltınları aşırması ihtimali VAr.. Fakat mide sancılarına da tahammül etmek imklnr olmadığı için altınlara bir başkka cihetten yol bulma çarelerine baş vurmuş.. Binbir çeşit amel ilâcı kullan - mış.. Nihayet bunların tesiri görtülmüş.. Altınlar teker teker sökün etmişler.. Fakat gelgelelim, altınlar noksan çıkmış! İş burada çatallaşmış.. Midede başka altın kalıp kalmadığını anlamak bir mesele olmuş.. Öyle ya: Burada iki ihtimal var.. Ya altınları paturtlı ara- sında aşırılmış ve mideye noksan git- mişti.. Yahut buhlardan bir kaç tanesi midede kalmıştı. Midede hiç bir $ey kalmadığını hesa. ba kattığına göre, Üç altın noksan çıkı- yormuş, O takdirde işin içine hırsızlık girmiş olacaktı. O zaman da ilâcı ve ma- sajları durdurmak lâzım gelecekti. Arkadaşlarını itham edebilmesi için elindle kuvvetli bir delil yokta... O tak- dirde, altınların midede bulunduklarını kabul etmek lâzımdı.. Uzun düşünceler den sonra bunların midede kalmalarına karar verdi.. Öyle ya, bundan ne zarar olabilirdi?. Altınların paslanmak ihti- malleri yoktu.. Binaenaleyh bunlar ilâ nihaye midede kalabilirlerdi. Yalnız paraların böyle hareketsiz ola. rak midede durmaları Sisayeve çok acı geliyordu. Maamafih, belki de bu paralar şunun bunun elinde, dolayısiyle de harekette idiler. Kimbilir?, > Rusçadan çeviren: Ferah FERRUH MARKIZ DÖ POMPADUR 205 ——— — . . —..———. öldü:dükten sonra, bu defa da saadet- ten öldüreceksiniz.. — Ölmek mi?. Jülyet güzel bir jest yaparak bağır. d — Evet ,sir! Eğer beni istihfaf etsey- diniz, eğer bana kızsaydınız, mabhvol- muüştürr? Siz gider gitmez, ben de. — Ne yapacaktınız, madam?. n Jülyet sür'atle ayağa kalkarak — bir dolaba koştu. Çekmeden küî:lkü" bir işe çıkardı ve ateşin bir sesle: şışe—çl-leı şeyi mukadderata hı:ıh:ılf. büyük bir cür'etle elde etmek — istedi. Him bu saadet anını, hayatımla ödeye - cektiral.. Siz gider gitmez, bea do ken- dimi zehirleyecektim ,sir! Ümitsizlik ve hicabımı banunla dindirecektim! — — On beşinci Lüi, ürkek ve seri — bir jestle küçük şişeyi onun elinden aldı. Jülyet, bir dehşet çığlığı kopardıi — Açmayın, Sit! Bu zehrin kokusu dahi öldürmeğe kâfidir!.. Genç kadınm çehresindeki solgunluk üreprtisi, ve besbelli olan dehşeti, sör lerinin başladığı işi ikmal etti.. Kral pencereyi açarak, şişeyi hurla dışarıya fırlattı ve şişe duvara çarpa - rak parçalardı. » Jülyetin çehresinde, ademi memnu- niyet ifade eden bir hal belirdi.. Çün- kü dramatik gösterişini sonuna kadar yapamıyacaktı.., Filhakika, bu küçük şişenin #adece su veya zarar vermiyecek — bir » mayi bulunduğunu zannetmek, Jülyet- le, onu idare edenleri anlamamak olur. Bu şişe, hakikaten müthiş bir zehri ihtiva ediyordu.. Evde küçük bir köpek vardı. Jülyetin plânı, bu köpeği kralın gö- zü önünde mahvetmek ve böylelikle, yapmak istediği tesiri, en yüksek dere- ceye çıkarmaktı. Fakat, mademki, kral tamamiyle ko> ni olmuştu.. Her şey yolunda gidiyor, demekti.. içinde İ l l | Çük köpek, Gddün ücüz kürtul- muştu!.. Kral, gelip tekrar yerine oturarak, göyle dedi: ÇEÇE — Görüyorsunur ki, ölmenizi iste, miyorum!. Jülyet merıldandı: — Sir, bw zehri majesteleri beni ter. kettiği gün için saklamak iı:'yoıduıîı. Genç kadın, bu defa, cür'etinde belki de fazla ileriye gidiyordu. Lüinin istikbali düşünmek istemediği ve ancak halihazırla alâkadar - olduğu besbelliydi. Çünkü cevap vermedi ve Jülyet alelâcele devam etti : — Bana, kalbimin hikâyesini sordu- nuz, Sir.. Bu hikâye gayet basittir.. Ar- rzüm hilâfmma olarak, hiç bir raman sev. ” mediğim ve sevmiyeceğim bir adamla evlendim.. On beşinci Lüi gülümsiyerek: — Bu savallı kont! dedi.. — Kıtkanç, sinsi, haşin- İşte kont dü Batri ,sitl.. — Vükia hiç te hoş bir tablo çizmedi- niz, fâkat bunum, aslına mutabık cldu- funu tasdik etmek — mecburiyetinde- yim.. — Ah! Sir, bilseniz ne kader mtırap çektim! Taşrada bir şatoda kapalıydım, beni âdeta nezaret altımda bulunduru. yorlardı. Bunun için Parise gayet sey- rek gelirdim, geldiğim zamanlarda kont gene beni mütemoliyen nezert altında bulundururdu.. Kral; —- Bakın bunu unutuyordum, — de- di. Fakat kont bunun pekâlâ farkına va- lit ... » l'lh'-ı- Hayır, Sir.. Kont beni hâlâ Pını. te, Sen * Lüldeki konağımızda zannedi- yor.. Versayda beni ancak yarın veya öbür gün bekliyor-. ; obl;ı"ı;'m üzerine kral, dü Barrinin, mek esnasında söylemiş olduğu şey- leri hatırladı ve orakla bulunan altı şamdanı sırayla yaktı. Yaptığı bu hareket cidden büyük bir cür'etti. Jülyet altı şamdanm yanmasi- le tahaddis eden bu anf vaziyetin kor. kunçluğunu kavradı ve korktu. Yüzünü hemen elleriyle kapadı, arkasını krala dönerek bekledi.. Bu onun için korkunç bir heyecan anı oldu. Soğuk bir hava, tepesinden ayaklarına kadar bütün vü- tudunu titretti. İğlal ettiği bu adam, bir tek küçük işaretle kendisini Bastiye gönderebilirdi. On beşinci Lüi, sevgilisinin birden - bire kollarından fırlayışını hayretle karşılamıştı.. Onun mumları yakmış ol- masını, kendisini daha iyi göstermek is- temesine hamletti. Bunun üzerine genç kadıma yaklaştı ve onun yüzünü kendi. sine doğru çevirdi. Ayni zamanda şu sözleri mırıldandı: — Mersi Jan! Ah benim biricik sev- gilim, zalim karanlığın güzelliğini gör- meme müni olduğunu nihayet anladın . Haydi güzelim, ellerini yüzünden çek.. Mademki ışıkları yaktınız.. Müsazde e. din sizi doya doya seyredeyim... Kral, Jülyetin ellerini yakalamış, yü- zünden ayırmağa çalışıyordu. Jülyetin mukavemeti birdenbire kırıldı. Yüzü tamamiyle meydana çıktı.. Ayni zaman, da dizleri üzerine düşerek inledi: — Merhamet!. — Janl., Sir.. Kimsiniz?. Kral bu sözleri ,tert ve başin ve ka- dınlara közgr hiç bir zaman sarfetmedi. ği vahşi bir tonla söylemişti. Bir an hayret ve hicap duyarak du- daklarını rsırdı. Çehresi müthiş bir hid. detin tesiriyle krpkırmızı oldu. Böylece, genç kadın dizleri üzerinde Gdehşet ve heyecan içinde ürpererek kral ayakta, kendisinin bir çocuk gibi alda- tılmasından doğan bir hicapla karışık hiddet içinde hareketsiz kaldılar . Bu, bir kaç gatliye sürdü. Fakat on - Tara saatler kadar uzun göründü. Niha- yet kral bir kaç adım geriledi. Yüzün- de Jülyetin farkedemediği bir tiksinti ifadesi dolaştı.. Bu anda yegâne düşüncesi, bu ka- dından izahat isteyememesiydi. Zih- ninden, — derhal buradan çıkmak, şa- toya koşmak ve bu meçhul kadını yaka- latmak geçiyordu.. Onun, erkeklik ve krallık gururunu rencide eden bu kadına karşı kat'iyyen bir merhamet hissi duymuyordu , He payni vaziyette duran ve bir tek kelime bile söyleyemiyecek kadar deh- şet içinde bunalmış olan Jülyet, onun çıkıp gitmek - üzere olduğunu hisset « mişti.. Bu süküt, bu hakaretâmiz istihfal, Jülyetin tahayyül ettiği şeylerden çok daha korkunçtu: Kral ona sırtımı çeyir- mişti.. Artık ona bakmıyordu bile.: Jülyet artık kral için mevcut bile de- Zildi.. “—Hareket etmek, yalvatmak, bit şeyler söylemek istedi. .Fakat felce uğramış gibi kımıldayamıyordu. Kral hazırlığını bitirdi, , Mantosunu sırtına attr, şapkasını başına geçirdikten sonra kapıya doğru yürüdü, Fakat, tam kapıdan çıkacağı sırada, birdenbire durdu ve çehresi sapsarı ke- silmiş olduğu halde sordu: — Ya, Jan?. Jan ne oldu?. Gururunun kırıldığı ilk anlarda, Ja- mıtamamen unutmuştu. Bir an Janın da bu komedi de rolü bulunduğu zehabıma kapıldı. Fakat bu ihtimali derhal red. detti, Bizzat onun da bir tuzağa kurban olduğu düşüncesine vardı. Bunun üzerine kendi variyetini ynu- tarak yalnız onu düşündü, sür'atle Jül. yete doğru döndü, onu bileklerinden yakalayarak ayağa kaldırdı ve gözlerini gözlerine dikerek bağırdı: — Madam 4'Etyolu ne yaptınız?. Bu sözler o ana kadar Jülyeti Sfelce uğratmış olan dehşeti birden — dağıttı.