SAA A, 4!. ÜND .fvmıı Çinili — Melekzad Çinili M ERKEK — KIZ ) lı L (Terecüme ve tktibas hakkı mahfusdur) — Numara 37 — 6 mahkemesi! kararını verdi AVUkat tutarız ama tBurada oturan- şartımız var ,, ahkeme bittikten sonra kadın eibisesi giymem isteniyoldu, ::"'— Mahkeme işine el koyacak, a- İütacak ve halletmiye — çalışa- 4a Pakat bir çartla.. Ben de artık & uracak sırtıradaki erkek elbise- KKŞ Fracak ve kadın kadıncık, hanım | !k evimde oturacaktım, $ Tn müsbet cevap bekliyorlar - *.% Vermezsem, yani erkek elbitesini P hanım elbisesi giymez, uslu us- N_. "'lam bu işlerle kat'iyyen alâ- aç m’-' bu büyük aile mahkemesinin ; V İRDU etmek zarüretinde kal- | .xu İL animcıik oturacağım, Yordum. O geceyi büyll İ’ı inde geçirdim. Bünler g:, Axlz'—dc en kü karar verdim, Koşularda sarfetmedi- p bir avukat beklemiye başladım. Eski mektep arkadaşla- e beni ziyarete gelmişti.. a Sonra — beraberce gitmelr üzere çık- ' P baktım, Hicran apartı- r!ı nda bir kaç kişiyle konu- 9 beni görünce: u, S r_“'ui talladı, Ben de: an, sen gel!. . Ktirdım ve yürüdün. * bu kudının — kim olduğunu 0.,. kısaca anlattım, Cemileyle vaş üşarak ilerledik, Tepeüstü, Arkaç, Saddesinden Kurtuluşa indik. , "-u Cizdan birinin koştuğunu İşi- P baktım. Hicranla karşı kar- “m Sinirli "ceketimin yakasına ağırdığım bal- “ ida arka daşım var, onü yal- zdim, dedim. Yakamı br- $A israr edereki li Toeklaş e Sokağın içine| Suna söy- Tİm var e tanın dedi. **ı D bi $ . Südmy , ** gekilde hareketi sinirime Ti Uttu : Ge) "'L “lemem, dedim.. Bırak şu yaka- İ eli, ch k “Iq, Rikı sıkı yakaladığı yakamı üğr y Uğtaşırken 0: &| a "ku G “İMiyor musun? - di Yüzüme dedi . ve | li h_ . Hisin müthiş bir tokat in- f%ı tut “TMş bir haldeydim.. E- kl"l Yor, “Ya çalışryordum. Nasıf ol toka- B ni .'J"'&qu*n e ikinci y tü "'ııı M n hş Kkoş; Mize girdiğimizi gö- k.:_ı; —!tıî:'“' Yatırmıza şeldiler. Bu İi ha yi Vaziyet kargısında ben | hıı üra, . EMiş bir haldeydım. tir î*ıh hanim, döğru yoluna gi- hede lâr., h satişryorsun! — diye | ada Cemil Syİ tamamen — unüt- | koşarak çıktık. Koridorda müthiş bir | kalabalıkla karşılaştık. ağlıyarak kabul ettimi muştum. . Birdenbire sesini işittim:? — Ne kakla vüruyorsunuz, diyordu. Hicran Cemileye cevap yetiştirdi: Siz ne karışıyorsunuz, kim oluyor- sunuz?. — Akrabasıyım... yanunda —önün — Ben de vaktiyle se basıydım.. diye bağırdı. nin gibi akra- Cemile, bt cümlesinden bir şey anla- marmiştı.. Sinirli bir halde bizi brrakrp Kurtuluşa doağru yi ü.. Hicran da koşarçasına evinin sokağına saptı. Ben ne yapacağımı, nereye gideceği- i bilmiyordurm. Caddenin orctası n oir halde duruyordum. Halk b İy unl..: İ e sana Allah için şahitlik ed Ben reslerini aldıktan sı iz. lardan bir kaçının isim — ve nra Pangaltı mer- € baş vurdum. Vaziyeti & anlattım. Karakol beni Galatasaraya, «abıta dok- | toruna muayeneye gönderdi. Doktor müayene ctti. Yüzümün Muhtelil yer- kerinde, kulağımım içinde dövülme ema- releri tesbit etti ve kulaâğımın bir mü- tehassıs döktor tarafından muayenesi için ertesi günü* Etfal bastancsine gön: derdi. Muayenemi yapan mütehasers on beş günlük bir raporla bir reçete yazdı ve bana tedavi için bazı tavsiyelerde bulundu . Neticede şahitlerin ifadesi alındı, ra- Poklar eklendi, evrax müdde umümllğe gönderildi. kez Bu hâdiseden bir kaç gün scüra Ce- mile tekıar bana geldi. Bu vak'ayı on- ların bulunan — İrfan Brmine anlatuğını avukatın bheni gi istedi umuml vekilleri İrfan Emin beyi, daha küçükker: ta- nırdım., Baba taralımdan bir akrabamın çok samimi bir arkadaşıydı. Kendisine gitmekte ve görüşmekte bhiç bir. mah- zur yoktu. Arkadaşım Cemileyle bera- ber kendisine gitltim ve lâzım gelen iza hatı verdim. Hayır seven, iyi yürekli avukat İr- fan Emine de umum! bir vekâlet ver- dim, Bu çekilde beni müJafaa edecekle- l ikiyi buluyordu. Avukaum İrfan Emine birindi avukatımdan da bahsetmiştim. O: — Zararı yok, demişti. Mahxeme günü galdı. Birlikte gittik. Gazetecilerin hücumuna uğramaktan | korkuyordum. Avukatım banâ soğük kanlı olmatar, kendisini müşkül bir va- ziyette bırakkemıyacağımı söylüyordu . Sıramız gelinceye kadar aşağıda otur- duk, mahkeme kapısında avukutımın kü- tibi bekliyordu , Nihayet kâtip geldi. Koridoru bir meraklı kütlenin doldurduğunu, gazete- cilerin beni aradıklarını, sıramızm gel- diğini haber verdi. İrfan Emin Bey bana: — Telâşa mahal yok, yürü, dedi. Beni elimden tutmuştu. Merdivenleri Tin adei Avukatım, beni görzden kaçırmak için siyah cübbesinin altına sakladı. Ka- labalığı kâtibi açtı. Bir yıldırım gibi içeriye girdik Mahkeme safhasının herkes, bilhassa gazeteciler tarafından duyulımasını — is- | temediğimiz için mahkemenin — gizli | yapılmasını, İstemiştik.. Mahkeme hey- eti bu talebimizi makul görerek mah - kemenin gizli yapılmasını kararlaştır- H Biz, salona girince, dinleyiciler dışa- rıya çıkartıldılar , (Devamı var) Istanbul konuşuyor Uzunçarşı caddesi üzerindeki Bahcelıhan tam bir seialet ;Iarın hali yürek- leri parçalaya- Cak derecede acıklıdir Mercandan, Tahtakaleye inen üzun çatşı caddesi Üzerinde her tataf hemen hemen tertemizdi. Bilhassa geçen — ya. zımda bahsettiğim hurdacı Sezainin evi ile ayni sıradaki kahve âdeta insanım yüsüne gülüyordu Sorduğum zaman, caddenin kenar- larını halkın blazat yaptığını, evvelce buraların balçık çamur - içinde berbat yerler olduğunu, fakat betor yapıldık. tan, ve ağaçlar dikildikten sonra, bu- günkü hale geldiğini öğrendim, Bura- dâ oturanların şimdi bir tek şikâyetleri vardı: Karanlık, . Civar soakakların hiğ birisinde lâmba yokmuş. Onun için geceleri geçmek mü- him bir mesele olutyotmuş : — Biz, tiyorlar. Bir çok noksanları kendi kendimize yaptık, gimdi de bele- diyeden bir kaç Mâmba bekliyoruz. Ayal tade üzerinde birar daha ilerle- yip te, Tahtakale semtine yaklaşmağa- başladığınız zaman vaziyet yavaş ya- vaş değişiyor, eski temizlikten, yüze gülen manzaradan eser kalmıyordu. Burada “Bahçelihan, diye, bütün İstanbul hanları gibi, berbat bir sefalet yuvası vardı, Bahçeli hanın içini germe- den evvel, kapısının önünde eski elbise- ler eski ayakkabılar ve eski şapkalar satan bir adam ile konuştum. Bir kırsenı- nı yere dizip, bir kısmanı da hanın harap duvarına astığı mallarından başkâ, bir camekân içinde ayrıta şekerleme de sa- tan ihtiyar! — Eski alıp, eski satıp geçiniyoruz.. Ben de 25 kuruşa ceket, 10 kuruşa pan- talon, 40 kuruşa ayakkabı vardır. 45 kurüşa takım elbise sattığım olur, Bu malları bazan fakir fıkara getirip bize satarlar, bazan, mahalle aralarında boş şişeler, ve eskiler satın alan eskiciler getirirler, © anlatırken, bahsedilen — ceketlere, pantalonlara şöyle bir baktım, hepsi de- ğil sırta giyilecek, ele alınamıyacak ka- dar harap bir halde idi. Daha doğrusu artık elbiselikten çıkmış, paçavra ha- line gelmişti. Adam, benim aklımdan geçenleri anlamış olacak ki henlüz ben #ormadan cevap verdi: — Bakmayın onların eskiliğine, fakir fikara ne yapsın.. Parası atcak bunlar- dan almağa yeter.. Karda «ışta ceki fi- Vân amma, bu mallarla pekâlâ ıtınım gi- derler... Bu sırada ufak bir çocuk geldi. İhti- yardan kırk paralık şeker istedi. Eskici onunla meşgülken, ben de yanımda foto Ali olduğu halde, Bahçelihandan içeri girdim . Burasr, tek bir kelime ile cidden ber- bat bir yerdi. Kapıdan girer girmez, in- sanın önüne çıkan dar bir koridorun Çamur ve su birikintileri ile dolu yolun- Bahçelihanda oturanların sefaletini anlamak isterseniz bu resimlere bir kere bakmak küfidir da beş ön adım yürüyünce kırık bir mer divenden 6 basamak çıkılıyor ve insan kendini hanm avlusunda buluyordu. Bir tarafına harap tenekeler, bir tara- fımma da hurda variller konmuş olan av- lunun etrafı bir sürü küçük küçük oda- larla çevrilmişti. Kimisij tahta, kimisi de tuğla ve taş- Jarla yapılmmış olan bu odaların Üzerle- B:hçılıhınıh kapısı onundı eski elbise sergisi ve Bahçelihanın avlusunda ateş yakıp ısınmağa çalışan zavallılardan bir grup.. rinde deki çinköo parçaları, dam vüzife- sini görüyordu. Bu pis hanın en büyük husnsiyeti gçocuk bolhuğu idi. Ne tarafa baksak, iri- K. ufaklı bir alay, yalır ayâak, başı ka- ban küçük çocuk görüyor, bunların' © günkü dondurucu soğukta nasıl olup ta böyle yarı çıplak doluştıkları halde üşü- mediklerine şaşryorduk. Hcle arkadlaşım Âli bir şey keşfetti ki bu hepsinden başkındı. Ufacık ve ka- rahlık odalardan birinde, belki 20 den fazla gocuk bir araya toplanmış, yemek yiyorlardı. Kapımın önünde duran bir kadına hayretle sarduk: — Bunların hepsi sizin mi? — Yok canım, ne münasebet.. Bir 4- dak adamıştım da komşu çocuklarma yeraçk veriyorum . Bu aarada Ali başını odadan içeri sa- kup küçüklere biraz dışarı çıkmalarını, kendilerinin resmini alacağımızı söyle- di, Fakat çocukların hepsi de biribirin- den açıkgöz şeylerr — Bahşiş de bahşiş, diye tutturdular. Yoksa çektirmeyiz resmimizi, diyorlar- d. Bu sırada, ben de avluda gerip bir tarzda ısınan zavallı bir kaç insanın ya- mına sokulüpı onlarla konuşmağa baş- Tamıştım. Bu biçareler, Sirkeci tren yolu Üüze- yinden topladıkları taş kömürlerini bir kovaya doldurmuşlar ve paçavra, talaş parçalariyle tutuşturarak ateş yakmış- lar, ve bounun etrafmma toplanarak sin- mağa çalışıyorlardı . Bu ateşi odalarına almalarına - çıkan dumandan dolayı imkân olmadığından, Devamı 8 ineide Ber HABE Istanbul radyosu İSTANBUL: 17 inkılâp dersi: Üniversiteden aaklen Malımut Esat Bozkurt tarafından, 18,30 Plâkla danx musikisi, 18,45 Eminönü halk evi neşriyat kolu pamına — Nusret Safa, 19 Raife ve arkadaşları tahulfından 'Türk Musikisi, ve balk yatkıları, 19,80 konfe- Eminönü halkevi — sosyal yardım Profesör — Doktor Osman nalıların öğrenmesi fay- dalı bilgiler), 10,55 borsa — haberleri, 20 Klâsik Türk müsikjisi: Okuyan Nurt Hahil, Keman Reşat, Kemençe Kemal Niyazi, Tan bur Dürrü Turan, Kanun Vecihe, Tt Bo dat, Nısfiye Salfihaddin Candat, 20,380 Ha va raporu, 20,33 Ömer Rıza — tarafından Arapça söylev, 20,45 Vodin Rıza ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları (Saat ayarı), 21115 — orkestra, 22,15 ajans haberleri, 22,90 plükla sololar, opera ve öperet parçaları, 22,50 son haber ler ve ertesi günün programı, 28 son, BUDAPEŞTE 18,15 plâk, 19,15 viyolonsel — konseri, 20 şarkı plâkları, 20,30 şarkılar, 21,15 şen fonik konser, 2245 Rumen havaları, BUDAPEŞTE: 19,20 plâk, 22,20 sigan orkesiramı, 23,15 piyano konseri, 24 cazbant. BERLİN: 19 müzik, 20,10 plâk, 21 yadyo orkestra- 61, 23,30 hafif müzik, ve dans havaları, SOMA: 20,80 halif müzik, 22 temsil nokli, VARŞOVA: 20,30 müzik, cazbant. rans: 21 radyo orkestraşı, 22.85