3 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

3 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ İ zz Orüşler: YOl ortasında S©ssiz sedasız Seçen bir facia ğ îîî:î ı:*a[tâ iîinde_ yağışlı ve bazan dan kâlmseîîn günlerin arasında bahar- Neşli ve lîk T gün geçirmiştik; o gü'n'gü ile, Halic xı' ha:-'amn"u)"andırdığı dirilik diği ım_;ı Cf?'nıîazı süsliyen güneşin ver- Yoğluna ekkf)pruyu geçtim ve_lünell_e Be- erinde !îaln-—m: baktım ki, günlerdir ev- dökülmü" îj'm' kalan hallc. :-Z.ok..ıklara kağkk ]_ş' Caddeler adetâ geçilmiyecek b ma;ahhahk_ Hele kadın eşyası sa- kâ nlanğîızalıarla l::un'ğura_ct. şapkacı dük ın sevîrc_ıcdfnğkan önleri öbek öbek ka- ra, îanf 'I_EH ile dolu; ııp_e!.ılı kuümaşla- Sanki ila kUndur:şlam. cicili şapkalara | B *"'"' aşk ediyor gibiydiler, - v haliyle Beyoğlu adetâ canlı bir çi- ni L::ÇC'SI halini n!m:ştı. Etrafa bakın- ki '“;-l Tunel başı ile Taksim arasında- dim Yolu yarım saatte geçip gideme- e k sözlerim hem camekânın içindeki- ' Mem de dışındakilere kapılıyor, da. al ik ş ıal'ca olduğum yerde durup kalryor- Son vitri Etimi ö t:mış olan mafazalar, yılbaşı münase- Zeî"b— € de hakikaten daha başka bir gü- 'İğe bürünmüştü. : fikat Taksime yaklaştığım sıralarda ZUIIHE ilişen pek acr bir manzara ile q: * « vE * w* b hd îijmca içimde ne güneşli günden n:hwğum haz, ne de caddenin müstes- alinin verdiği zevk kaldı; ve o atı Iîzaîa karşısında irkildim. a Arsımda bir mahallebici dükkânının î“k hava dolabı. içinde sıralanmış 0- İ — Mahallebiler, sütlâçlar, üzeri üzümli 'e :D'fl?t.ıklı asureler, pembe Fembe kazan SÜ, favukröğsü, kaymaklı ekmek ka- Yılları, haşlanmış sıra sıra tavuklar daha neler neler... Bütün bunların ö- n müsabakası dolavyısiyle süs- Ve :ğ:lîînîf_! haşın"ı cama ğa?'amış altın sa- l or; b—._mde gür saçlı şirin, cana yakım, Re’-inmi—lr ?_“aşî"annda.. vaktinden .e_wei ir İ)irî- !lurlıuzleşmzş nur topu gibi fa- Izcağız! zu ıxı:ıı;:wı rrr:"ak'_tr-: entarisinin sol omu- İleç Ki K 0 d".l.""'î. için beyaz ve fakat kir- l_ICudu görülüyordu. _&Lînîı'e adım atamaz oldum; olduğum € mıhlandım; kaldım. “ZCatız bur stralanmış nefis — sevlere : ben de gözüm, gönlüm, ruhumla o ha dalmışımn. Bm'h_: nekadar kaldığımı bilemem: va: ç rîaı iki yaşlıca kadın belirdi: onlar da 5 Var; onlar da benim —— bu man- Atın fecaati önünde hoyunlarını bük- | î;"îakat kızca_-“îız hâıâ gözl.eri buz cgo- Tlüme IÇ!ncıle.. hâlâ ayni vazivettel! Ka- o an biri çantasından çıkardığı bir bir Şâ;usu "kızc:ı.î;:za uzatarak almanca ç ovler söyledi. Ilîfî?';îîî dibinde öten bu merhamet H, Şİ enıl-îızcagız. dükkân müstah- Erinden birinin kendisini azarladığr h _Zannederek adetâ titredi ve sonra '_'13 îmğğ;ıımn bîr_kfzhahz.ıt._ bir ayip olduî pkirm, Amıs gibi - kirli beyaz çehresi z oldu. kadın ayrılıp gitfikten sonra yanı- 4 Sai | Stldum ve ön kuruş da ben verdim. im ki: — TI yij K'ızım_ O gördüğün tavuk parçala- | ah ça ser kuruştur; haydi bir tanesini ” Yel ş £ Çemen aA Yesili rencindeki tatlı gözleri- M gözlerime dikerek: zz | Üa Âma ben bunlarla anreme iki ok- €kmek götürü : rüm! şaşa.'îî Cevab verdi. Şimdi bütün bütün Bun rE Süm; muhallebiciye girip tavu- Kün birin! ! * ni d:';nm bacağından tutup ona verme- qll j &ti . v A - mişim!-aunem?mlğlım ve yürümüş, g_ıt- Bir mui epısinitn.şmıf;ır.ur:ıc:. vitrinine ipeklilerin K “Stralıyabilir; bir kundüracı en sön v ;îk“m'“'"înin bin bir çeşidini alinde dizebilir; bir çorançı, bir Zi Gbiseci, bi ; Va Seci, bir şapkacı, daha S€vlere Glud ; ! bilmem V€ ne isterse yapabilir. Böyle e 21$1 içlerini çekenler kim ve ne A Pse S . Gka“?ınğ_unîar: beis yoktur. Fakat bir Yaş mm"—_? İT tatlıcı berikilerle kabili kı- ütler sokak önlerindeki bu dair , / fehirinin bi Cörey -- < VN vardı; düsünceler nerelerde kaldı yasak edileceğine Hüseyin RİFAT İst di anbul Cerrahpaşa Hastahanesinde bir saat Hariciye polikliniğine kimler Boynundaki büyük şiş yarılacağı gelir ? sırada, doktorların elinden kaçan adam, niçin “azan: HABERCİ ll lata el kalelelekaielakelekeLeka BüdüncücEREREREN GaHAEE AY ARARSAN A Cerrahpaşa hastanesinin göz klini- ğinden çıktıktan sonra, hariciye kovuş- larını da gezmek istedik.. Fakat bura- larda o kadar çok doktor, o kadar çok hastabakıcı dolaşıyordu ki, istediğimirzi yapamıyacağımızı anlamakta güçlük çekmeden uzaklaştık, Ve arka bahçeye açılan kapılardan biri vasitasiyle ayır bir bina olazak bir kaç sene evvel ya- prian dahiliye ve doğru ilerledik. asabiye kliniklerine Kâapıya yaklaştığımız sırada, birden * Djre orta yaşlı bir kadının âdeta koşa koşa, binadan dışarı fırladığını gördük.. Pek şaşk.n ve perişan bir hali olan bu zdvallı bir taraftan da hüngür, hün- gür ağlıyordu.. Bizi gözünce yanımızı geldi,'bir türlü dirmiyen hıçkırıklarını güçlükle zaptederek: — Ölmüş, ölmüş, diye söylendi ve tekrar hüngür hüngür ağlamağa başlı- yarak yanımızdan uzaklaştı, gitti. Bi- çare kadıncağızın nesi ölmüştü, bizi hiç tanıma'lığı halde gelip te ne diye bunu anlatmıştı, bilmiyorum. Fakat yanımda duran arkadaşım foto Ali: — Buradan vazyeçelim, dedi. Bir çok ağır hastalarla karşılaşacağız. Za- ten demindenberi gördüklerimiz sinir- lerimizi adamakıllı bozdu. Dostum haksız değildi, İtiraz etme- den istediğini yaptım. Tertemiz bah- çenin çakiıl döşeli yollarından hastane- nin ön kısmındaki bahçeye çıktığımız zamn, Âli gene beni ikaz etti: — Hariciye polikliniğini gezelim... Burada epey enteresan hâdiselerle kar- şılaşacağımıza eminim.. Cevabımı beklemeden önüme düş- tü, yol gösterdi. Bir dakika sonra, Cer- rahpaşanın zemin katındaki hariciye | polikliniklerinin önümde idik. Vakit yemek zamanı olduğu halde, burada gene bir çok hasta bekliyordu. | Koridorda bir boydan, öbür boya ka- dar gezdiğimliz zaman, çeşit çesit man- zaralarla karşılaştık. Anasının, babasının arasına oturmuş, etrafını memnun nazarlarla seyreden, ve arada bir, gözlerini, biri incecik ve kısa, diğeri de tabii cesametteki bacak- larmma doğru indiren zavallı bir kızca- ğız, daha ötede yüzü gözü sragılar için- de kolu bLoynuna asılr bir adam, onun yanında koltuk değneklerine dayanarak, sıralardan birinde boş yer aramak için ağır ağır yürüyen başka bir insan bu- ranın kasvetli dekoruna büsbütün hü- zünlü bir hal veriyordu. Muayene odasının önünde, kolunu boynüuna asmış, sıra bDekliyen bir mek- tepli gördüm ve hiç tereddüt etmeden kendisine sordum: — Futbolda mı başınıza geldi bu kaza?.. Çocuk şaşkın bir tavırla yüzüme ba- karken, baş nı salladı, tahminimi tasdik etti, Zaten yanılmadığıma ercindim. Çünkü vaziyetin tamamen düşündüğüm gibi olduğunu genç talebenin her ha- linden belli oluyordu; korkmuşlu — Nasıl oldu _'bu iş? diye tekrar bir sual sordum. O zaman, kısaca anlattı: — Ben Halkalı Ziraat Mektebi tâale- lerindenim. Bizim mektebin sahasınlda arkadaşlarla top oynuyorduk. Kolüumun üzerine düştüm, kemik kırılmış., Bura- da alçıya aldılar. Fakat sonra kolum şişti. Şimdi bu alçıyı açıp başka bir alçı yapacaklar, . Biz böyle könuşurken, elinde henüz yıkanmış bir rontgen plâğı ile telâşlı te- lâşlı başka bir biçare yanımıza geldi. Onün da bir kolu boynuna asılı idi. Ve haliriden çok ıstırap çektiği anlaşı- İryordu. Başındaki kasketini baktım. Posta müvezzilerine mahsus işaret vardı. Zavallı, kolu çok ağrıyor olacak ki, sıra bekledikçe sabırsızlık gösteriyor- du: — Nasıl geldi bu iş başına diye sor- dum, Bir an tereddüt etti. Sonra şöyle an- lattı . — Bizim büyük kamyonun kolunu çevirirken, motör tepti, galiba kemiği kırmış. Çok canım yanıyor., — İsmin ne senin? , — Hüseyin,, O bu cevabı verirken, ben de ront- gen plâğını aldım.. Aydınlığa tutarak baktım.. Bir kemik hakikaten yerinden ayrılmıştı. Vaziyet açıkça görülüyor- Gece hırsızı Suç üzerinde yakhkalandı; bir yıl hapse mahkhküm oldu Dün üçüncü ceza mahkemesi, entere- san bir davayı neticelendirmiş, Nafiz a- " dında hırsızlıktan süçlü birini bir yıl hap se mahküm etmiştir. Erzurumlu Nafiz, Halıcıoğlunda Top- çu nakliye okulunda garsondur. Ve, ev- velki gece, saat tam on ikide, mektep kantinini soyacağı bir sırada talebeler tarafından görülerek yakalanmıştır. Tonton amcCa Kavgacı du. Zavallı çocuk, ne söyliyeceğim diye | merakla yüzüme bakıyordu. Fakat ben bir şey söylememeği tercih ettim: — Hemen gir içeri, doktorlar sana vaziyeti anlatırlar, diyerek muayene odasının kapısını açarak, biçareyi sıra- ya filân bakmıyarak içeri soktum, : Artık buradan ayrılmak üzere idik.. | Fakat tam bu sırada, bahçe kapısından içeri, pek garip vaziyetli bir adam girdi, Ensesinin üzerine müthiş bir şiş vardı. Ve bu şişin ortasında da cerahatler içinde bir yara açılmıştı. Bu vaziyette, böyle açık yara ile buraya nasıl geldi- gini kafamın içinde hesaplamağa çalı- şıirken, O muayene odasından içeriye daldı. Kendisiyle beraber gelen arkaklaşı ise dışarıda kalmıştı. Biz bir şey sormadan o anlattı: — Şu zavallı arkadaşımdır.. Korktu, korktu, çıbana küçükken baktıramadı. Nihayet bu hale geldi. Belki daha fazla anlatacaktı.. Amma, biz birdenbire imdadı sıhhi otomobili - nin sesini duymuştuk. Hemen girdiği- miz dar kapıdan, tekrar hastanenin ön, bahçesine fırladık. İmdadı sıhhi otomobili içeri girmeden evvel dış kapının yanına vardık. İmdadı sıhhit otomobili nasıl bir has- ta getirdi? Bu arada bir hastanın, imda- dı sihhi teşkilâtında ne gibi mühim nok- sanlar gördük, bunları size ancak ya- rınki yazımda anlatacağım. Fakat bugünkü yazımı bitirmeden evvel, ilâve edeceğim bir nokta var, o | da şu boynu yaralı adama aittir. Kendisinin muayene odasına girdiği- ni gördüğümüzden 20—30 dakika sonra zavallıyı, gene ayni vaziyette,, açık ya- rasından cerahatlar aka aka, hastane- iden dışaı:ı fırlayıp bir taksiye atlarken, rastladık. Arkasından koşan bir hastabakıcı yetişicineye kadar, o arkadaşiyle be- raber, Aksaray istikametine yollanmış- tı. Merak edip tahkik ettik. Meğer bu zavallr, doktorlar, tam çıbanını yara- cakları zaman gene korkmuş, ve etra- fındakilerin mâni olmağa çalışmalarına rağmen, var kuvvetiyle koşarak doktor- larım önünden kaçmıştı. HABERCİ Ş YUKARIDA, Cöerrahpaşada yeni yapılan dahiliye kliniği. AŞAĞIDA: Haberci, posta memuru Hüseyinin kı- rık koluna ait rontkene bakarken. Tarihi diyor ki )öÖrt ineğe vî?ml dört bin lira KİNCİ Abdülhamit devri incele- necek olursa, bir çok acı, gü- lünç vakalarla karşılaşmamak kabil değildir. O devirde, ccnebi — mücsseseler, devletin başına bir kara belâ kesil- mişlerdi. Kapitülâsyonlar ise katmer li bir belâ idi. Bunlardan Refji, hü- kümet içinde hükümet gibi bir şeydi, “İnhisarı huhan Devletialiyci Os- maniye,, adını taşıyan bu müessese- nin Osmanlılıkla zerrece — alâkası yoktu. Devletin polis teşkilâtı gibi,_ e 4 Rejinin de bir kolcu teşkilâtı vardı. Kolcular, bir evde, bir köşede, bir köy kulübesinde kaçak tütün buluün- duğunu haber aldılar mı, hükümet- ten müsaade almağa lüzum görme- den orasmı basarlar, silâhla hücum ederler, icabında boğuşurlardı. Bu kanlı müsademelerde, ölenler de olurdu. Sayısı mı?,. Orasını Allah bilir.. Rejinin kolsularından — başka, bir de mübayaa memurları — vardı. Bunlar da kendi öz kardeşlerini Re- ji hesabına zarara sokmaktan zevk duyarlar, köylürün malını yok baha sına kapatmağa çalışırlardı. x Mübayaa memurlarından Haci Ev liya, bu işte gösterdiği faaliyete bi- naen, idare tarafından Mekke, Me- dine, Hüdeyde ve San'ada Reji na- mıma faaliyete memur edilmişti. Hacı, yılda üç dört ay bu mıntaka- larda bulunur, öteki ayları İstanbul da geçirirdi. Hacı Evliya, ayrıca kendi hesabı- na Hac mevsiminde — Mekkeye hacr nakliyatı işlerile de'uğraşıyordu. Hü kümetle, bu uzak yerler — arasında rabıta vazifesini görür, para değiş- tirir, mal alır, satar, komisyonculuk yapar, asker nakli işlerile de uğra- şırdı. Yaptığı bu işlere mukabil, hükü- — metten para aldığı olduğu gibi, ale madığı zamanlar da oluyordu. 1905 yılında, Hacmın hükümetten olan a- lacağı şu miktarı bulmuştu: 24 bin Türk lirası!.. Maliyeye başvurdu, alacağını iste di. Fakat, nezaret zorluk çıkardı. Bir metelik alamadı. Nihayet sadra- zama müracaat etti. İlüimaslar bul- du, rüşvetler teklifinde bulundu. Ni- hayet vükelâ meclisi karar verdi. Verdi ama.. Paranm — maliyeden — alınması için, bir de “iradei seniye,, lâzımdı. Aksi takdirde paraları al- mak mümkün değildi. İrade de bir türlü çıkmıyordu. Hacı Evliya bir mektup — yazarak — vaziyeti Yemende bulünan kardeşi- — ne ahnlattı. ) Aradan epey zaman geçtikten son - ra, kardeşinden cevap geldi. Karde- şi, dört tane de hörgüçlü inek yolla mıştı. Mektupta: “Her ne kadar pa- dişahın çiftliklerinde boynuzlu inek î varsa da, böyle hörgüçlüsü yoktur, o- — na hediye et, hoşuna gider, belki ira de bu suretle çıkar.., ; Diyordu. Hakikaten Hacı Evliya - nn kardeşinin dediği çıktı, hürgüç- lü inekler ikinci Abdülhamidin hoşu na gitti. Paranm verilmesi hakkında ki iradeyi imzaladı. Hacı Evliya da, ; maliyeden 24 bin lirayı aldı. : Hüseyin Rüştü TIRPAN

Bu sayıdan diğer sayfalar: