Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ka d a e Hd n —- — Oktavien Goga, Balkan paktı, Roma ve Berlin ve İilâh... Yazan : Goga kabinesi dış siyasadaki tema- yülleri etrafında ufaktefek fikirler ver- m.ğe başladı. Faraza Başvekil Oktavi- en Gaga tarafından, Başvekilimiz Ce- lâl Bayara gönderilen telyazısı ve Goga kabinesinde Hariciye Nezaretini üzeri- n: olmiş olan İstrate Micesko'nun ilk beyanatı, “Bükrekteki siyasi değişiklik- lerin Romanya tarafından Balkan Paktı çerçevesi içinde deruhte edilmiş olan vazife ve mesu'liyetler üzerinde herhan- gi bir tesir yapmıyacağını,, kabule mü- saittir Yeni Rümen kabinesinin şefi Oktavien Goga göndelmliği telyazısında, doğrudan doğruya Balkan Paktını mevzuu bahset- memiş olmakla beraber, “Türk milletine Romanyanın sarsılmaz surette muha- faza ettiği hararetli dostluk,, tan öyle hararetli bir ifade ile bahsetmiştir ki, bundarn, “değişen Romanya,, da Bal- kan politikasının — değişmemesindeki milli menfaatlerden asla tegafül edilmi- yeceği anlaşılabili-. Ruümen Haritiye Nazırı İstrate Mi- cesko'nün “Curentül,, gazetesinde neş- rettirdiği beyanat arasındaki şu cüm- leler üzerinde de dikatle durulabilir: “Memleketimizin evvelce yaptığı ta- ahhütire saygı gösteren ve ittifakları- mıza itimat eden bir dış siyasa takip e- deceğim, Dostluklarımızı göz önünde bulundurarak çalışacağım ve bütün dev- letlerle aramızda mevcut münasebetleri bir kat daha inkişaf ettirmek için iyi niyetler güderek uğraşacağım.,, Romanya gazetelerinden tatil edil- memiş olanlar ve bir çok diğer Avrupa gazeteleri Hariciye Nazırmmın bu gözle- rini, “Romanyada an'anevi dış siyasa- va devam edileceğine,, bit delil suretin- de aksettirmekteldirler. Hariciye Nazırının sözlerini hakikaten böyle bir manâda kabul etmek doğru olur mu?, İtalyada ve Almanyada yeni kabine- nin bir başka şekilde telâkki edilmekte olduğunu görüyoruz. Alman gazeteleri Oktavien Goga'nın yüksek tahsilini Budapeğte ve Berlinde ikmal etmiş ol- masına büyük bir ehemmiyet vermekte- Girletr, Italyada ise Goga'nın iktidar mevki- ine gelmesi “Belgrad — Roma,, anlaş- masına benzer bir “Bükreş — Roma,, anlaşması yapılabileceğine bir delil ola- rak kabul edilmektedir. Bu vesile ile İtalya Hariciye Nazırı Ciyanonun “Bel- grad — Roma anlaşması akebinde, sabık Romanya Hariciye Nazırt Antoneskuya, hükümetinin Romanya ile de “Yugos- lavya ile olduğu gibi bir anlaşma yap- mak arzusunda bulunduğunu ihsas et- miş olduğu kaydedilmektedir. Romanın | salâhiyetdar ağızları, “26 Mart" 1937,, de yapılmış olan bu teklife Bükreşin soğuk bir mukabelede bulunmadığını hatırlatarak diyorlar ki: “— Bükreşte Faşist ideolojiye daha yakın bir partinin iktidarı ele alması Romanın istediği Aanlaşmayı bir kat daha kolaylaştırmış olacaktır.., - Tribuna gazetesi bu fikirde olanları takviye ederek “yeni Rumen Hariciye Nazırının ayni zamanda İtalyan — Ru- men hükuk koömitesi reisi olduğunu,, hatırlatmaktadır. Eldeki bu muhtelif malümata dayana- rak biz vaziyetin şimdilik şöyle hülâsa edilebileceğini sanıyoruz ; “Romanya eski dostluklarını muhafa- PAZARTESİ — İKİNCİKANUN — 1938 Hicri: 1356 — Zilkade: 1 Güneşin doğuyu 7,26 16,82 akit Sibah Öğle Ikindi Akşa. - vatar İmsahk 5,57 12,28 14,89 16,52 18,80 5,39 Güneşla batışı HALLLELEL DDD & viz; lüks barlar (bizde mevcut değil Şekip Gündüz zada devam etmek arzusundadır. Fa- kat bu arzu mevcut dostluklarla iktifa etmek manâsına alınamaz. Bükreş, iyi münasebetlerinin hüududunu çok daha genişletmek arzusunda bulunuyor. Goögayı Fransanın arabasına tama- miyle takılmış bir römork halinde gör- mek mümkün olamıyacaktır. Fakat bu şefi bir Alman veya bir İtalyan vasıtası gibi görmek te açık bir hata olur. Go- ganın Almanyada âli tahsil görmüş ol- ması, Romanyayı, umumi harpta Al- manya aleyhine tahrik etmesine mâni şlamadığı gibi bugün de açıkça Fransa ve Milietler Cemiyeti düşmanı olacağı mânasımna alınamaz. Esasen Goga faşist | değildir, nazi de değildir. Onun partisi ile Alman Nazi Partisi arasında iki ben- zerlik vardır : , 1 — Alâmeti.farika olarak haç, kullanması, 2 — Yahudi düşmanı olması, Halbuki Hitlerizmin kilise karşışın- da aldığı sarih cephe ile Goganın Ru- men Örtodoks Patrikliğine karşı gös- terdiği yüksek saygı biribirine taban “Gamalı tabana zıttır. Gene bunun gibi Berlin- de işliyen yeni ekonomik teşkilât ile Goganın, henüz bütün hatları ile malüm bulunmamasına rağmen ekonomik plâ- nı arasında dağlar kadar fark olacağı sezilebiliyor. Irkçı hıristiyan Oktavien Gogayı Romalı Musoliniden —ayıran telâkki farkları ise daha büyüktür! Faraza... Musolini ırkçı değildi. * * *& Roma.ıya sarayının büyülk: toprak sa hipliği, büyük maden işletmesi, büyük sânayi, biyük ihracatçılık gik' vasıflar dan yahudileri mahrum etmesini, Ro manyada geniş halk tabakaları ya bü- yük bir lâkaydi ile karşılayacaklar, yahut bun'dan az çok sevineceklerdir. Elverir ki sanayide, bankacılıkta, bü yük toprak sahipliğinde, büyük maden işletmesinde yahudinin yerini alacak o lan ekonomik kuyvet gideni aratmasın.. Şekip GÜNDÜZ FH GHUKU RERU SEURGGARAMUR Doğru Değil mi? Eğlence A “Bize ne>,, diyecekler belki bulunur ama, bizce hâdise büsbütün ehemmi. yetsiz değildir. Sabahtan akşama kadar ezici bir gayretle çalışan insanların, haftada bir olsun, biraz kafalarını din- lendirmeye ihliyaçları olduğunu inkâr edecek kimse bulunabilir mi? Birkaç arkadaşınızla şöyle birkaç lâf almak, zevkinize göre gazel veya musiki din. lemek üzere bir yere gilmiyeğgörün, ser- mayeyi kediye yükletmek birçoklarımız için muhakkaktır. Yazın, halkın tatil günü olan pazarla. rı, müşleri çoklur diye sizden diğer | günlere nazaran iki misli para alırlar. Kışın, bütün cazibesi külüstür bir caz- dan iharet barlarda bir şişe şarap için, esas fiatının tam yirmi beş mislini is- terler. İki gazel ve birkaç kadeh vakı- ya mukabil sizin bir haftalık kazancı- nızı elde ederler, Şişesi elli guruş olan bir şişe şarabın barda meselâ yetmiş beş kuruşa satıl- masını islemek belki insafsız, fakat on beş liranın fazla olduğunu iddia etmek haklı olmaz mı? “Parasi olmıyan gitmez,, dememeli- val!) gene yüksek para alsınlar, fakat hbunların haricinde diğer nevi barların ücretlerini mahul bir hadde indirmele- vi herhalde lâzımdır. G ee ” -.. TTULENK AM ihtikârı m : | Bittim.. GCeceyi — dışarıda y HABER'in etehi romanı : 38 — Yaşamak Hakkı ROMAN Nazım Hikmet Don Pavilo, sepetten aldığı bir ka- ranfili koklıyarak: — Hic, diye cevap verdi, eve gider- ken sana uğramak istedi canım, . Sonra kızgın bir sesle ilâve etti: — Çiçeklerinin ve etinin rengini, ko- kusunu duymak, görmek ihtiyacında- yım. Elindeki karanfili, bir daha kokladı;, sepete attı. — Donya | Mariyaya sokul- du; — Terlemişsin ve emin ol ki, dedi, bebekonua ağlamasından daha mübhim bir kokun var. Donya Mariya, Don Pavlonun arası- ra böyle acayip şeyler söylemesin: z- lışmıştı. Fakat gündüz, iş zamanı işlenen günahın mumları yakıldıktan sonra terinin kokusundan bahsedilmesi- ni doğru bulmadığı için Don Pavlonun yanından uzaklaştı ve bir rtır saksısının yerini değiştirirken: — Yarın kasap Don Rafaelitonun kızı evleniyor, dedi. Çiçekleri bana ısmarladılar, Kız güzeldir, fakat damat hastalıklı bir adam.. Eskiden çavuşmuş. Fasta yaralanmış. Hâlâ yarası kapan- mamış, diyorlar, Hem eski çavuşluğuna bakmadan, — cumhuriyetçiymiş. Halk cephesine rey vermiş. Halbuki kasap Rafaelito, bilirsin, şimdi uzak ellerde, dinsiz insanlar arasında San Sabastiyan gibi çile dolduran zavallı kralınızın hâ- dimlerindendir. Kızını çavuşa vermek istemedi.. Ama kız seviyor.. Ne deme- li? Açık yarasındar cerahat akan bir erkek te koca diye-sevilir mi? Hem üs tüne üstlük ki'lseye ayak atmıyor. Donya Mariya birdenbire sustu, Don Pavlonun damadı Don Pedro da kilise- | ye gitmezdi.. Don Pavlo; — Ben de kiliseye gitmiyorum, ide- — Ama sen halk cephesine rey ver- medin.. — Ben kimseye rey vermedim, Ben bir tek reyimi yaşamağa, kendi anlaür- ğım gibi yaşamak hakkına vermişim... Senin sersem kralın, kilisen, onların halk cephesi., Benim yaşamak hakkım.. Ben ne Don Rafaelitodan, ne Pedro- dan hiç kimseden, hiç bir cepheden, hiç bir şey istemiyorum. Onlar da beniden hiç bir şey istemiyorlar. Don Pavlo Alvarcs, sesini gitgide yükselterek başladığı nutkunu yarıcda kesti. Çünkü çiçekçi dükkânm kapısın- da Don Karlos, yerden biter gibi, bir an içinde peyda oluvermişti. Don kar los: — Seni arıyorum, Pavlo dedi.. Evine eçigrdiğini söylediler.. Rıhtıma gittim, yoktun, Bu- rada bulurum diye geldim.. Buradasm.. Don Karlos, mırıldanarak bir cenaze duası okur gibi konuşuyordu. Zaten bu zayıf, ufacık ihtiyarın başka türlü ko- nuşması gayri tabtf olurdu. Dön Ka:losla, Don Pavlo Madrid ü- niversitesini beraber bitirmişlerdi. İki- si de hukuktan diploma aldıkları halde ikisi de bu Akdeniz kıyısındaki limana gelmişler, mektep hocalığı yapmışlardı. İkisi de ayni zamanda evlenmişti.. Don Pavlonun kartısı beş yıl önce öl- müş, Dona Karlosun karısı ise yirmi yıl önce bir Torerroyu sevip kaçmıştı. Bu hâdisşe Don Karlosun sadece mutad fe- lâketlerinden biriydi. DonKarlos, şans sızdı. Arkadaşlarının maaşları arttığı, mektep müdürü, profesör, büyük avu - kat, tüccar oldukları halde, yalnız o, bir de Don Pavlo oldukları yerde kalmış - lardı. Don Pavlo Alvaresin, olduğu yerde kalmasında ve öylece tekaljjide çıkmasın- ida vaktiyle anarşitme intisap etmiş bulunmasının dahli vardı. Halbuki Don Katlos hiç bir politika cereyamyla alâkadar olmamıştı. Zaten olmağa da vakti yoktu. Çünkü Pavlodan başka bü- tün bildikleri, muktelif bakkallar, ka- saplar, mektep müdürleri, muhasebeci- ler, kahvede kâğıt oynadığı insanlar, ilk fırsatta Ggnu aldatmışlar ve o ancak bu ihanetleri tesbit etmeğe vakit bula- bilmişti. Karısından evvel ve sonra kaç kâ- idınla yaşımışsa, hepsinden ufak tefek hastalık almış, yetiştirdiği — talebeler- den hiç biri, bir daha semtine uğrama- mıştı. Don Pavlo Alvares, bu bahiıtsız ihti- yarın sabah karanlığındanberi kendisi- ni aradığına göre, gene verecek kara bir haberi olduğunu sanarak sordu; — Gene kim oyun oynadı sana? Don Karlos ayni mırıltılı sesle cevap verdi: — Dündenberi Limseden — fenalık görmedim, .Sana Allaha ismarladık de- meğe geldim Pavlo. Sabahleyin her | halde limandaydın.. Kırmızı bacalı bir Hollanda gilebinin sularımıza demirle- diğini görmüşsündür. Onunla gidiyo- rum,, Don Pavlo Alvares, güldü. Altı yıl- danberi aıkadaşının para biriktirdiğini ve bu parayla ölmeden önce dünyayı dolaşmak istediğini biliyordu. Bu Ak- denize açılan İspanyol limanında kaç yılların gecesi, el avak çekildikten &on- ra beraber, yanyana dolaşmışlardı. Don Pavlow Alvares gökyüzünün yıldızlIı, yı'dızsız, karanlık, ay ışıklı bü- tün hallerini severdi., Don Karlos ise, yıldızlı gecelerde sehrin kemerli, merdi- 3 İKİNCİKANUN — 1938 | Hayata dair Çakama BFA Bıyık OKAK modası da elbetite bf gün gelecektir; biz o zamant erişecek miyiz bilmem ama dikkât ettinizse bıyığın gençler — araşınd$ baylı taraftarı — bulunduğunu göl“ müşsünüzdür. Gerçi onlara bakıp d? on beş yirmi seneye kadar erkeklt" rin çoğunun bıyıklı olacağını iddlâ edemeyiz; çünkü gençlerde görüld! bu heves, belki de yeninin — ve 4 bir zevktir. Bıyıkları daha yeni tef” liyor. *Yenice eleğim, — nereye asi' yım?,, derler; onun gibi gençleri! de bıyıklarına, sadece yeni olduğt için kıymet vermeleri kabildir. Helt bir uzasın, burulacak hale — gelsiik belki onlar da bizim gibi, dudakla* rinr kaplıyan o kıllardan — bıikip U#" turayı vurabilirler, Fakat hevesleri" nin devamlı olması da imkânsız de“ gildir, | Fena mı olur? Bence — hayır, İti* raf edeyim ki bıyığı severim, hattâ sokak da hoşuma — gider. Ama öyle Oharlot'nunki veya Hitler'inki gibi bıyık değil; hiçbir zaman hoşumü gitmedi. Flaubert'in, Nietzsche'nin: hiç olmazsa tarih kitablarında eski Gallilerin resimlerini görmüşsünüz- dür. İşte onlarınki gibi kaba, duda“ ğın iki yanımdan — aşağı sarkan bi- yık... Ona doğrusu bayılırım, Bir zâü- manlar ben de öyle bıyık bırakmak istedim; fakat bir türlü arzu ettiğini gibi uzatamadım; — sinirden midir? nedir? mütemadiyen çektiğim için de dudağımı şişirmekten başka bir ise yaramadı. Kesip — attım. Daha iyi oldu: bıyık bırakıp da her- kesten ayımlmanın ne lüzumu vardı? Montaigne'i okursanız onda, kokü lar bahsinde, bıyığın ne faydası ol- duğunu da öğrenirsiniz. Esals muv harriri güzel kokunun tiryakisi imiş, mendiline lâüvanta sürmekten de hoş lanırmış. Bıyıkları dolgunca — oldu- Gundan güzel kokuyu — zaptettiğini ve akşama kadar burnunun dibinde ; bir güzel koku kaynağı bulunduğu- nu hazla anlatıyor. Son zamanlarda tıb âlemi, güzel kokularım bir antiseptik hassası oldu ğgunu da keşfetmiş. Montaigne bunu da daha XVI moct asırda haber veri- yor, hekimlerin güzel kokudan isti- fadeye çalışmadıklarını da sitemle anlatıyor. Fakat Montaigne'in dörü asırdanberi gelen insanlara güster- diği yol bundan ibaret değildir ki! Les Essais bir dört yol ağzıdır, bu« günkü yolların hemen hangisini ter- sine gitseniz ona — çıkarsınız, Onun kokular icin söylediğinin çok doğruü olduğu anlaşıldı; kimbilir? belki o« nun gibi dolgun bıyık brrakıp da Ü- zerine lâvanta sürmek de belki moda olur. Ne yalan söyliyeyim? ben pek sevinirim, çünkü ben de güzel koku lara çiçeklerinkinden — ziyade sun'iİ kokulara, lâvantalara bayılırım. Nurullah ATAÇ venli eski sokaklarında ao_mmâwm. 3—“ cih ederdi. Bu sokaklarda, kemer lerin arasmdan yaldızlı mavi bir kumaş gibi zaman, zaman. parça parça gök- yüzü görünür, gece yarısı, birdenbire, dayak yiyon, yahut doğuran bir kadı- nın çığlığı duyülür, tatlılığı, âdiliğe kadar varan, fakat gene güzel olan gi- taralı kalın' sesler şarkı söylerdi. Don Karlos, kemerlerin arasından yıldızlara bakar, başı döner, sesleri dinler, sonra Don Pavloyla — beraber deniz kenarımna inerlerdi. Orada rıhtım boyuncasırayla dizilmiş ve denizle çö lü biribirine karıştıran hurma ağaçları vardı ki, onların altına geldikleri — 2a- man Don Karlos durur, daracık göğ- sünü gectenin altında uzanan Âkdenizle doldurarak: — Pavio, derdi, hak dünya ne güzel.. Bu kadar güzel bir dünya içinde insan- lar nasıl bu kadar fena, böyle yalancı, dolandırıcı, kıskanç ve mağrur olabili- yorlar. Don Paylo Alvares, Don Karlosa kendi meşhur yaşamak telâkkisini an- latmak isterdi. Fakat, o; — Don Pavlo Alvares, iderdi, sevgili, biricik ve şimdiye kadar bana oyun oy- namamış olan ihtiyar dostum. Ben talih siz bir adamım, fakat sen bedbinsin.. Sen bütün insanlardan Üümidini kes- mişsin, Benim daha ümidim var.. Ba- na öyle geliyor ki yalnız bizimkiler bu kadar kötüdür. Dünyayı gezip başka yerlerde yaşıyan başka insanları gör- mek istiyozum, Acaba onlar da, dünya- nın başka yerlerinde gökyüzünün baş- ka parçalarımı gören ve başka ağaçlar altında dinlenip, başka denizlere bakan başka insanlar da bizimkiler kadar Te- na mıdırlar? İşte bunu anlamadan ölür- sem gözüm arkada kalacak.. Yalnız dünyayı dolaşmak için para biriktir- mek lâzım.. « (Devamı var) e|