Radyofonik Operalar ! K “Enüz bi * Zamanl, *? Optramız mevcut — değil- 9 da bir v : Ve sistemli çalışma ile tabil ilik rîe”ı kurulmuş olacak; fakat Kü P!—_JL:' operaları katletmek *Daha teşkilâtı,, vücuda ge- , unuyoruz! Rü ,_m::'“' Barp musikisi kültürü- Tüzk ö Bbu kültür ile — yetişecek hli»e], T n Naslarına musiki :u:uzı işleterek kendimize Kartulmu, Ct “hey hey ve yalel,, den H yaraşı * YEPYeni ve orijinal bir musi- - TMak isterken ayni zamanda hal Tnj _;P Musikisinin mevcut şaheserle- lhı%'iî?ğk— Oonlara “alafranga,, deni- Tüdiğan, gUD tango ve rumba demek ol Türuyay Öğretmek mecburiyetinde bu- 'i'm:ı Bu musiki terbiyesi işinde %ml:d faydal olabilecek eserler de ""oıın_.: Ve bunlar hiç şüphesiz, ağır “C€N veya sonatlardan ziyade Yüler istifadeyi temin etmenin eserlerdir. millt " gelecek Bu vazt Olmadıy AİYette ve henüiz bir operamız Yödan DA Böre yapacağımız iş, rad- Ka p "liu“na İstifadeyi temin etmenin Tüş î.l.nm“îıunnakm, < İatanı Tinden *"_' Tadyosunun eski müdürle- p m.ı“î Çorlu bize yolladığı bir Höyle yazıyor: %hi:y evvel bir dostumun — şöyle < pa ÖNliyle karşılaştım : Men, Meşhur an”, sepl . _._*İi Olarak raviyata”, operalarının ko- Süttn nit #Oynandığını hayatında hiç ha Böyle bir tey dü di in ak. & Sİmiyı y dünyada kimsenin ak. svaç c*ği cihetle bittabi hayır,, a P verdim, O devam etti: nn_,:'"“ bu akşam bize gel! “ Çoun evine gittim. Radyosu- Ms, 'HK“lıl—lnnıu inanamadım, D Siçiirbir opera, şarkılarının güfe B traber tercüme edilmişti ve e —h-nhndq temsil edilmekteydi. di ve a aylardanberi devam etmek. Tüzda » Ütün şahesor oporalar radyo- Tit ile k.'.: ;'- sistematik bir inat ve (- * ş..'" olunmaktadır.,, ti 5 çPamına insanın İsyan etme- Ntez....,, ,',“îxe!—.ı, tiyatrosundan falanca artist, 5ç sar, n Halide, hakikaten değer- Tn ı';l_uânı,_»; fakat “Toska,, ope- für, ga Tima Donna rolünde yeri yok değerlidir, fakat o- b ürmen,, rolü temsil edemez; 84 “Don Joze”, Hazım “Tore- St Tolleri, Opera p #inde sadece & gülünç olurlar. "_"plg.i:m"i (yani güfteleri) meşhur î.[h..l veurlmnden alınarak veya ip *dir -_'ğ'îırak sırf musiki için ter- t “ir. Bunlar biç bir zaman ko- ha k“i“d'—' temsil edilemi ği İlemez. Bu basit BÜGü ae ee Npoe> Ü radyo idaresi nasıl idrak ede AYyreti... ı?"&ı:ği Manasız neşriyata katiyen ""inı;; tetmemek, programlarda böy e Te katiyen yer vermemek * Bu harekette ısrar sadeve bi- "'”lu. kııJu Nazarında gülünç düşür- N&’M. :Hl. Barbın meşhur eserleri V_qk aİkın tamamiyle yanlış fikir N, a “EDEp olarak musiki istikba. Tetieyal Tmindan da fevkalüde zararlı *? verir, k&,t_::“:_f Vatandaşlara garbın - opera Üngye hakkında fikir vermek ise Öz; — “ziyette yapılabilecek iş gu- ğiııîpî:hf Barptaen meşhur - sanat- tülaş Tafından plâklara alınmıştır. 'Ölün,, “kaç lira mukabilinde tedarik ?q Rogbi Ara tıra radyoda çalınır, Spiker Ve yay YAtlan evvel operanın mevzuu Zan . İtahaş _:Hîmcn.&: hâkkında * kısata BAA < Üyo idaresi bunü yapmazen.... “le,,_m!]d'* 'Gölge etme, başka ihsan #i Enmente H ER İst t ek, ::'d“" en çok xah(an hakiki H,,Bğ_kzn:zıuidi,. İlânlarını '© verenler kâr ederler. Şu gördüğünüz Kumbaracı yokuşunun baş tarafıdır. ki, burada on ayda 1Tİvatandaşın ayağı kayıp yuvarlanmıştır Lâleliyi dolaşırken, beni en çok şa. şırtan, geniş geniş, koca caddelerin sel yatağından farksız çukurlar'a dolu, top Hele Gençtürk caddesi diye yol seyrettim ki hâlâ unutamıyarum. Size oranın harablığını, berbatlığını uzun uzün anlatmaktansa, bu yazı ara. sındaki resme bakmanızı tavsiye ede - rim. Gençtürk caddesinin, İstiklâl caddesi kadar geniş yolunun ne acımacak bir va. ziyette olduğunu o zaman daha ivi, da. ha güzel anlamış olursunuz.. Biz dola- geirken Lâleli sokakları çok tenha idi. Arkadaşım ile beraber biraz evvel ayrıldığımız Fethibey caddesine tekrar çıktığımız sırada oldukça kalabalık bir çocuk grubiyle karşılaştık. Bu grup a. rasında fevkalâde zarif, ve nazarı dik. kati çeken bir elbise giymiş küçük bir kız vardı Ancak 10— 12 yaşlarında görünen bu yavrunun saçları muntazam atran - mış, Üzerine kırmızı beyaz — bir elbise giydirilmişti. Yanımıza çağırdık, hemen bize sokul- du. Erkek arkadaşları kendisini takip ediyorlardı. Küçlük kıza bir kere daha dikkatle bakınca, birdenbire şaşa kaldım. Çocuk baştan başa kâğrt elbiseler giyinmişti.. Evet inanınız bana, bütün elbisesi baş. tan başa kâğıttı. Bizim lâstikli kâğıt dediğimiz kâğıtlardan yapılan Elbiseye baktım, baktım, sonra : — Bunu sana kim yaptı, kızım? diye sordum. — Ablam.. — İsmin ne senin? — Mes'uda... . — Kaça çıktı elbisen?. Kırcağız burada kendi kendine söyle. nerek ve parmaklariyle sayarak şöyle hesap yaptı.. — İki beyaz küğrt: 10 kuruş, bir kır- mızı 5 kurüş, Hepsi 15 kuruş.. Sonra bana döndü: — 15 kuruş gitti amma, daha yarım kâğıt kadar da arttı ağabey, dedi.. Tekrar sordum: | — Kaç gün giyersin bu elbiseyi? — Bazan bir hafta, bazan on gün... Tabil yağmur yağmazsa... — Şimdi üzerinde bulunan elbise kaç günlük. — Dört Artik gözletim fal taşı gibi açılmış - tı. Hele kızın dört gündür giydiğini söy. lediği elbisenin henlüz yepyeni durma. & beni büsbütün şaşırttı.. Tam bu srrada etrafımıza alan erkek , Socuklardan birisi söze karıştı: | — O, dedi. Bütün yazı böyle kâğrt | elbiselerle geçirdi. Tabit bu eyede her | hafta da Başka çeşit bir elbise giydi. eg İstanbul konuşuyor ! 15 kuruşa şık bir elbise sahibi olmak istiyor musunuz ? « Evet » diyorsanız gidip Lâlelide bu işin mütehassısı olan küçük Bayan Mesudeyi görünüz! Haa ——— eee eee eee ĞĞ l'ı | ü Burası bir sel yalağına benser ama, biselerinden âdeta imrenerek bahsedi . yordu. Hele her hafta başka renk, baş- ka biçim bir elbise giydiğini söyler. ken, âdeta hasetini belli etti. _Bmün konuşmalar esnasında hep ay. ni soğuk kanlılığını muhafaza eden kâ. Brt elbiseli küçük Mesudenin bir res - mini almak istediğimizi söyledik. — Yo, dedi, burada erkekler arasında resim çektiremem.. Bu yaşta böyle bir düşünce bizi hay. retlere bırakmıştı. Maamafih bu mevzu. da daha fazla durmadık. Fo'ıoğn!;ı ar- Yazan : Haberci Ldlelilinin en geniş yollarından biri olan genç Türk caddesidir. kadaş, kızı sokağın başka bir köşesine götürüp resmini aldı. Sonra oradan uyrıldık. Semtin baf$ - ka taraflarını da gezdik. Dün yazdıklarımızdan başka bir şey- lere rastlamadık. Yalnız küçücük bir kahvenin sahibi bize o civardaki Taş Handan bahsetti. — Girin de bir kere gezin, sefaletin, pisliğin derecesini görün, diyordu. —— Peki, sen neye oturuyorsun, ora- da? diye soracak oldum. — Fakirlikten, parasızlıktan, cevabr. nı verdi.. Ve bize Taşhanın yolunu gösterdi. Hakikaten fevkallide denecek manza. ralarla karşılaştığımız bu handa, neler gördük, neler duyduk bunu yarımki ya- zımızda okuyacaksınız, 10 ayda 171 kişinin düştüğü yer Geçen gün Galatasaraydan Tünele doğru gidiyordum. Tam Kumbaracı yo. kuşunun önünden geçerken, bir patır. dı oldu, dönüp baktım. 12 yaşlarında bir mektep atlebesi kaldırımların Üzeri- ne yuvarlanmıştı. Ayağa kalkması için küçüğe yardım ederken, tam o sokağın başındaki dük. kânlardan birinin sahibi olan eski bir dostum yanıma geldi: — Onaydır. buradayım, bu tamam 171 inci defa oluyor, dedi. Bu sokağın biçimsizliği yüzünden, ayni yerde dü - şenlerin hesabını muntazaman tutuyo - rum. Tabil pazar günlerini ve geceleri burada bulunmadığım için hesaptan ha, riç tutmak lâzımdır. Hayretle yürüne bakakalmıştım. Ye. re düşen çocuk, acıyan yerlerini ovuştu- ra ovuştura yanımızdan uraklaşırken © da izah etti: — Beyoğlu caddesinin en işlek kaldı. rımr hizasınlda olan bu yokuşun ba - şındaki tümseği yapmryorlar ve Iştr her HABERCİ 3 815 sene evvel Bar AaRe A a ra e Ueaman Zorbalar Bütün bir ramazan, Istanbulu oynaya oynaya soydular ! Hüsrev paşa Lebbar, müstebit, z; bir vezirdi. Şöhreti, satveti, saltanat ve ihtişam sürmeği “etrafa velvele salmiş- tı,, Diyarıb'kirde — bulunduğu sırada, halka ve askere karşı yaptığı zulüm ve dolayı azlolundu. (1041) Bu nun üzerinde, sadaret budalası, mevki bir adam olan ricalden Retep an kendi adaml,; e, memleketin muh ını ayaklandırdı. telif köşelerinde isyanlar çıkarmıya teş vik etti. kırttı. Ayrtca Hüsrev paşayı da kış- Bu suretle emeline kavuşmak, sada- ret postuna oturmak istiyordu. v paşa, Dyarbekirde, — eski- sinden daha fazla — zulüm yapmıya, halkr soymıya, askerin istihkaklarını vermemeğe başladı. Eşrafı, köylüyü hapsetti. Ayaklarınt sopalattı. Onun bu zulmü, bü soygunculuğu hükümete ve saraya kadar akseti. İhtar ve itaba uğradı. Fakatb ne sadrrâzamım emrini dinledi, ne de padişah buyruğuna ehem miyet verdi. İkisini de sallamadı; iki- sine de metelik vermedi. Gene çaldı! Gene — soydu! Gene zulüm ve işkence yaptı. Dördüncü Murat, baktı olaca değil, Murtaza paşa adında bir vi gizli 'bir hattı hümayun verdi, Hüsr yolladı. Murtaza paşa, Diyarıbekire varmca, sureti Hüs- revle dost oldu, iyi geçindi, hürmet etti. Nihayet allem etti, kallem etti, İ punduna getirerek Hüsrevi yakalattı, astırdı. Retep paşa, Hüsrevi tahrik ve teş- vik edenlerden olduğu halde, bu akibe- te memnun oldu, sevindi. Tek ve rakip diler. Hatta daha ileri hın yüzüne bağırdılar — Bizim saffıf itimadımı: Şehzadeleri katledeceğinden korkuyo- yahut ruz. Onları bize göster, seni tahtından indireceğiz!. fın, dürüst muamelenin iyi n mediğini anladı. Şehzadeleri den çıkardı, göst iktifa et rtmiyeceğine dair sadrı. hülislâmr kefil aldılar, Birkaç g ra da, kafalarını istedikleri üç kişi yeniçeri ağası Hasan Halifeyi At mey- danmda öldürdüler. Ayaklarından sik- rüdüler, ağaçlardan birine baş aşağı as- tılar. Defterdar Mustafa paşayı da bir tarafta yakaladılar, clini ayağını bağla- dılar, götürüp tellâda teslim ettiler. Cellât, bıçağını çekti, evvelâ Mus- tafa paşanın kulağını kesti. Paşa hay- kırdı: — Bire ralim! Bire katil! Canrmr bir den al!... Sapla kalbime bıçağını da eziyetsiz öleyim! Fakat, cellât paşanm sözlerini d'u)'- muyordu bile... Bu sefer öteki kulağını kesti, sonra burnuna geçti, bir çırpıda atıverdi yere.. Mustafa paşa inliye inliye, canhiraş feryatlar içinde, celli- dın elinde can verdi. Recep paşa Musa Çelebiyi konağına aldı. Muhafaza edebeğini vaadetti. Fa- kat sözünde durmadı, kalleşlik etti. Zor balara haber yolladı, zorbalar konağa geldikleri zaman, — merdiven başından itti, aşağı yuvarladı. Zorbalar, hemen Çelebinin lstüne çullandılar. Parça par ça ettiler. Bunüun üzerine İstarbulda ne kadar baldırı çıplak, soyguncu, rezil, * ve uğursuz varsa, bunlar da zorbalar« dan cür'et alarak, bellerinde silâhlarla geceleri küme küme gezmeğe, semt semt dolaşmağa, ramazan olduğuna e- hemmiyet vermiyerek önlerinde davul zurna, ellerinde meşale, sokaklarda aşi- kâr bir surette içmeğe başladılar. Mi- narelere dev resimleri şeklinde mahya- lar kurdular, Bazıları da vezirlerin, ülemanın, ri- calin, zenginlerin kapılarının önünde davullarla, çifte nara 'le köçekler oyna- tarak, iktidarlarına göre, çuha, kumaş, akçe, istediler, Ahaliden seyir ve tema- şa parası aldılar. Vermiyenlerin evle- rini ellerindeki meşalelerle tuturturmu- ya kalkıştılar ve Naima'nın dediği gibi “Tâ bayrama kadar İstanbülü oynrya oynıya py_dulıpn #f 1 z