7 Geçen kısımların hülâsası Girid adasına esir olarak getirilen- ler arasında ben de vardım. Yolda resmen hiristiyan oldum. Vaftiz e. dildim. Nişanlım ve nişanlımın oğ. Tu da vaftiz. edilmişlerdir. Şimdi, Girid adasında, hıristiyanlar arasın- da bulunuyoruz. Bisi istikbal eden vali, askerlerini teftiş ettiği sırada, bir arbededir koptu. Bir sürü süva- risiz atlar üzerimize doğru geliyor. du. .»». — 'Türk atları Girid adasına ayak bastığı,takdirde her gey mahvolacak- tir. Arfık bu ada, Türklerin eline ge. çecektir! diye bir efsane mevcuttur. İşte; bu “efsanenin dediği oluyor... da atları Giridde taşları, toprakları YOK Mali; /— Sersemler! , diye haykırdı. Bu adamlar, cidden sersemdiler. Süvarişiz Türk atlarına bile muksve- mietzedimiiyorlârdı. Mağlüp olüyorlar- de mühhezim oluyorlardı. ş— Türklerin. gölgesinden korkan afımaklar!,.. Ne oluyorsunuz?.. Utan. rizyör musunuz diye vali haykır. makta devam ediyordu.. “Manzara, ciğden * görlllecek manza. raydı. Çok İyi yetiştirilmiş, çok iyi beslenmiş've cok iyi cinsten olan at. lar, daha kalkıyotrlardr. Kendilerini tutmak istiyenleri tekmeliyorlar, dü- şürüyor, eziyorlardı. Birtürlü yola gelmiyorlarâr. Kişnemelerile, (o tepin. meleriyle biribirlerine gayret veriyor- lar, biribirlerini azdırıyorlarâı. O sırada, gözüme, bizim küçük Os- mana ilişti. İki kolunu göğsü üzerin. de çaprazlamış, yüzü gülüyor, bu manzaraya bakıyordu. Ve,sayhalar yükseliyordu: —'Türk atları... Topraklarımızı çiğ- nedi... Felâket... Mahvolduk. Girid el. den gitti. b Vali sordu: y — Nasıl oldu bu ig?... Bunları zap. tedecek kimse yok mu?... — Efendimiz, #ahile ayak basar basmaz, bizim seyislerden biri, içlerin. den birine bir kamçı vurmuş. O at azmış. Sonrs azgınlık diğerelrimğ sira- yet etmiş... Gemlerini koparmışlar. Kaptan, yolunuyordu: — Ah, ben bunları ve kadınları en iyi hediyelerdir diye getirdim. Böyle uğursuzluk doğuracaklarını bilmiyor- dum. Ne yapmalı? Bütün halkın ma. neviyatı bozuldu. Eğer Türkler hücum edecek olurlarsa... Vali; — Şunları zaptedecek bir kahra- man içinizde yok demek... Kalabalığı çiğnetecek misiniz?... Hıristiyan delikanlılar gayrete geldi. ler, Atlara hücum-ediyorlardı. Onları tutmak istiyorlardı. Fakat imkân var | mı? Atlar, hassastı, coşkundu. Nice nice muharebelere girmiş, dostla düş. manı farkedecek kabiliyette müstesna atlardı. İnsanlarla hayvanlar arasın- da adeta bir muharebe oluyordu. — Haydi Yorgi! Bari sen!,.. Bir sarı saçir delikanlıdan en fazla meded umuyorlardı. Bu, içlerinde en İyi ata binenmiş... Yorgi, teşviklete Aağanamıyarşik, i bir hamasettir gösterdi: — Panayamu!... - diye haykırdı. Bir ata atladı, > Elindeki uzun kırbace. sallıyarak ötekilere de hâkim “olmak iztiyordu, Fakat, ne münasebet? At şaha kalktı; Bir, bir, bir daha ikindi, Yergi, bü azgın hayvan üze. inde tutunamıyarak, muvâzenesini kaybetti ve yere yuvarlandı. Bir vaveylâdır koptu. Zira, feci bir sahne cereyan ediyor. du. Arkadan gelen atlardan birinin a- Tarihi macera ve aşk romanı — 86 — “Türk atları Girit adasına ayak bastıkları gün, artik bu ada hıristiyanlarda kalmıyacaktır! ,, diye bir efsane vardı. Işte bu efsane hakikat oluyordu Yazan: (Vâ - Na) yağı Yarginin kafasına bastı. Kâadıhlar canhıraş surette hayku yorlardı. Değil onlar, hattâ ben bile kendimi tutamadım. Bağırdim, Zavâl. 4 delikanlınm beyni patladı. Gözleri korkunç surette dışarı uğradı. Kırmı. yı kanlar, Sarı saçları Üzerinde dalga- landı, Vali: — Atları öldürün! - emrini verdi. Mademki bunlarla baş edecek bir tek delikaniımz bile yok... Askerler oklarıma davrandılar, tü. feklerini hazırladılar, İşte O zaman ince, fakat inceliğine rağmen coşkun ve kuvvetli bir ses du- yuldu: ! Bu, Osmanın sesiydi. Çocük ileri atıldı: — Deli misiniz? Hayvan vurulur mu?.. Atlara ben hâkim olacağım. — Ceylân! - diye haykırdı... Atlardan biri, ondan tarafa baka. Tak kişnedi: — Ceylân'. Durl., Fakat, Ceylân da, esabi bir hrldey- di. Küçük Osmanın önünde şaha kal. kıyordu. Çocuk, orada bulunan bir a. gaca, bir kediçevikliğiyle tırmanarak, onun üstünden Ceylâna atladı. Okşamaklarla, boynunu sıvazlamak larla hayvanı sakinleştirdi. Sonra, e. Tindeki kırbacı sallrıyarak, kâh tehdit ederek kâh yatişlirerak, bir hayvan- dan öbürüne geçti. Sakinleştirdikleri, ni Türk esirlerinden bir seyise teslim etti, Bütün kasabalılar, bu manzarayı hayret ve takdirle seyrediyorlardı. Kaptan: — Sen asi korsanları da, asi hayvan ları a yatıştırmasını biliyorsun. Sen bir harikaşın Osman! - diye hay. kırdı, (Devamı var) (EL. A.) mzasyle bir ri (H. A.) imzasiyle gönderdiği bir mektupta başından geçen şu garip macerayı anlatıyor: “Yüzünü görmediğim bir kızla beni nişanladılar. Nikâhımız kıyılır” ken'de kızım arkasmda çarşaf ve yü- zünde peçe olduğu için onü gene gö. remedim. Ancak nikâh cüzdanı eli. me verilince oraya yapıştırılmış olan resmine baktım : Eyvah... Kız çirkin geçinebilmem imkânsızdı. Bunun geçinebilmem imkânsızdı. Bunun üzerine bir boşanma ve nişanı boz- ma davası açtım. Zile asliye hukuk mahkemesinde duruşmamız yapıldı. Boşandık. Hâkim benim iki sene ev- lenememekliğime de karar verdi. Fakat kanun bu kabil ahvalde bir se. ne evlenmemek cezası verilmesini muvafık görmüştür. Şimdi acaba hâkime müracaat etsem, bu cezayı bir seneye indirtmek ve bir sene bi. vince evlenmek kabil midir? Bana bir yol göstermenizi rica ederim. Bundan sonra yüzünü görmeden hiç bir kızla evlenmiyeceğim.,, CEVABIMIZ: Bu hadisenin 24-3-937 tarihinde cereyan ettiğini mektubunuzun bir kenarına ilâve etmemiş olsaydnız — a — Haber, okuyucuları urasında bir fıkra misabakam açmıştır. Gönderi, lecek fızralarm kısa ve hiç olmazsa nx İşitilmiş olmas Mzundir. Fıkralar, gönderenlerin imzaları yahut müstenr adlarla neşredilecek ye her ay © ây içinde çıkacakdarın €h iyilerinden beşine muhtelif ve KIy,, metli hediyeler verilecektir Bize bildiğiniz güzel fıkraları gönderiniz. " . Fal Yusuf Trabzondaki oğlundan, gele. ceğine dair, bir telgraf alıyor. Fakat haftalar geçtiği halde gecin yök. Bunun üzerine fâzla meraka düşen bay Yusuf bit çingene karısına giderek fal açtır yor. Falcı — Bayım, oğlunuz çıktıysa yol. dadır. Çıkmadıysa oradadır, Geldiyse buradadır. Falcının bu saçmalatma kı. zan büy Yusuf kaptan hiiliyor. Fakat de dn zn inin a iz 7 (eya Yemlihâ uykusundan 1937 de uyanan bir delikanlı ! sözlerinize inanamıyacaktık. Çün- kü, 1937 Türkiyesinde, burnunun ucunu bile görmediği bir kızla evle- nebilecek bir delikanlınm mevcudi- yeti, hatta düşünülemiyecek kadar garip ve şayant hayrettir. Böyle bir macera, ancak asırlarca evvel (yem Hihâ) uykusuna dalmış ve birdenbi- re 1937 dünyasına gözlerini açmış eshabı keyiften birine atfedilirse, belki kabili tasavvurdur. Çok yazık... Fakat size değil, bü. tün parlak hayallerinin bir anda çö- küverdiğini gören, yeisin ve ümitsiz- liğin uçurumlarma yuvarlanan za- vallı genç kıza... Biçare kızın taliini okörleştiren bir macera bahasına aldığmız bu ders sizi uyandırabilmişse ne mutlu, Fakat sanmıyoruz, çünkü gene ev- lenmekten (o bahsediyorsunuz. Şu farkla ki bu defa da sadece yüzünü görerek!... Mahkeme iki sene evlenemiye ceğinize karar verdiğine göre, bir se- ne sonra evlenemezsiniz, bu müd. deti beklemeğe mecbursunuz. Bu hadiseden böyle bir ceza ile kurtul. muş olmanızı taliinizin o yardımma borçlu olduğunuzu düşünerek uslu uslu oturunuz. Bu müddet bitmeden evlenmeği düşünmeyiniz... Ne yapacaktı Galatanın meşhur külhanbeylerinden biri, Yükkaldırımmn yüksek fakat dar yaya kalkdırımında yürüyordu. Karşısına yetmiş beşlik bir ihtiyar Şıktı, külhanbey hürmeten yol verdi, ih. tiyar yoluna devam ederken: — Hele inmese idin? dedi. Elini belindeki palaya dolayan külhan beğ hiddetle dordu: İhtiyar yoluna devam ederek? — Hiç. Ben inecektim?.. Cevabini verdi. GÖÇMEN İ fala yetişerek parasını isteyince — Parayı aldınsa sendedir. Almadın- sa bendedir. Wermedinse şu çantanın içindedir diyerek çantasını gösteriyor ve on para vermeden yoluna devam eği. yor, A F. KİNT Çeviren fa. lele deği İlk iş olarak Bruklin'in tenha bir ye rinde bir oda tuttu. Bu odayı Mister Button ismi ile tutmuştu. Sonri bir facia aktöründen hitabet dersi al - mağa başladı. Aradan bir hafta geçin. ce, zeki bir adam olan aktör dedi ki: — Mister Burton, zannedersem aktör ölmak niyetinde değilsiniz . — Hakkınız var, Böyle bir niyeti yok. " — Eğer bana bu dersleri almaktan maksadınız ne olduğunu söylerseniz, size daha çok ve daha iyi yardım ede - bilirim, — Pek güzel. Ben bir başka adam ol. | mak istiyorum. — Kim? — Kim olursa olsun. Bunun €hem » miyeti yok, . — Emin olunuz ki bunun çok ehem, miyeti var. Yoksa hiçbir netice alama yız. Eğer bir bâşka adam olmak İsti. yorsaız, kendinize bir model seçmeli , siniz. iv Cim düşündü. Hocasının hakki vardı, Kendine bir model bulmalıydı. Uzun tereddütlerden sonra Cim, dostlarından Falbinson. isminde birisini seçti. Yaşı belirsiz, kendisi şahsiyetsiz olan bu a - dam ne kadar mümkünse o kadar Silik birisi idi, Bleyk onu arasıra yemeğe davet € - der, onun huzuriyle biraz dinlenirdi. Yine böyle yaptı. Hocasiyle birlikte o. nu yemeğe çağırdı. Eski aktör, Falbin - sonu tetkkik'etti ve talebesine dedi ki: — Bundan mânasiz bir model seçe- mezdinir. o İşimiz pek kolay olmıya- cak. O günden sonra, Çim binbir vesile ile dostunu görmeğe başladı. Okadar ki, Falbinson bile farzına vârdı. Hay- ret etti. Cim onun hareketlerini, kö - nuşmasını tetkik ediyor, tetkikatı neti- cesini hocasına gelip söylüyordu. Böyle ce bir ay geçince eski aktör: — Azizim, dedi, eğer İsterseniz şim di mükemmel bir aktör olabilirsiniz. Sizdeki kabiliyete hayret ediyorum. Fâlbinson ile sizi görenler, ikiz kardeş sanırlar. Yajnız şeklen, bedenen biribi . Tinize benzemiyorsunuz. — Evet, doğru söylediniz. — Birde şekil, görünüş meselesi var. Falbinsona benzemek niyetinde değilim Amma, başka tedbirler de almak lâm. Bu tedbirler, zayıflamak tedbirleri idi. Cim eskrim dersleri almağa baş » adı, Perhiz yaptı. Bir müddet sonra on kilo kadar kaybetti. Yedi. sekiz yaş gentleşmişti. Bu arada da, bir sürü tip mecmua ve gazeteleri alıyor, bedii Cer - rahlık meseleleri erratında neşredilen makaleleri okuyordu. - Bu vadide en çok ismine tesadüfe , | dilen adam doktor Basil Grinşov idi ve Cim ona Burton ismi ile bir mektup yazdı. Bütün bü meşguliyetler. ONU Yazıha, neden uzaklara alıkoyuyordu. Bü iti - barla Miss Şarlot Hop'u sıksık göremi . “yordu, Fakat, diyordu, bu daha iyi de ğil mi?. mel kli Şarlot ise başka türlü düşünüyor. mustarip oluyordu, Cimin Sade işten uzaklaşmakla kalmadığını, fakat garip garip baller peyda ettiğini görüyordu. Acaba ne oluyordu? > Beraber bulundukları nadir zamanlar, Şarlot onu, yalnız seven kadınlara mah sub bir dikkatle tetkik ediyor ve bu kadar işini seven, azimkâr, faal bir ada inen nastl olup ta İşinden soğuduğunu düşünüyordu. Acaba bunun kaiki, sa. dece mes'ut olmayışı mıydı? Bazan. bundari şüphe ediyor, oha, bu işin altın da daha başka bir sebep. esrarengiz bir sebep var gibi geliyordu. Diğer ta. | raftan, Şarlot, önün hala karısını sevdi- inden de âdeta emin idi. Cim, bir gün. yâzıhaneye. kendini kaybetmiş bir vaziyette geldi. Birkaç gün evvel, Şarlot'â, yakında bir iş için eski | - şey mi var? diye soruyorsunuz. seyahate çıkacağını haber vermişti. Şar lot ta o gece rahat uyumamış idi, sinir- leri bozuktu. Bununla beraber kendine hâkim oldu, Cim'e : — Yine bir şey mi var, Mister Bleyk? Diye sordu. Cim başını kaldırdı: bi, dedi, hem niçin yine bir Ara. e gibi mızda artık ne olabilir ki.. — Rica ederim. Bana böyle telmihler. de bulunmayınız. — Affedersiniz. İçeri birisi girdi. Görüşemediler. An- cak, akşam üzeri yalnız kalabilmek fır « satı çıktı. Cim, uzun uzun Şarlotun yü. züne bakarak dedi ki; — Zânnedersem $iz de mes'ut değil — Bunun ehemmiyeti yok.. — Hayır, var.. Hiç olmazsa benim için var. Hattâ büyük ehemmiyeti var, — Merak etmeyiniz. Insan böyle şey ler için ölmez. — Evet, ölmez. Saat altt oldu. Gide. cek misiniz?. * — Hayir, derba) değil.. Bazı işlerim var.. Cim gitti. Şarlot yalnız “kaldı. Uzun uzun düşündü. Sonra, yazi makinesine * bir kâğıt koydu ve yazmağa başladı. Alelekser, bü çeşit mektuplar yazı ma. kinesi ile yazılmazdı. Bunu düşündü. O küğidi yırttı, başka bir kâğıt alarak “ el yazısiyle şu satırları yazdı: “Eğer beni istiyorsanız, eğer, mu « vakkat bir müddet için dahi olsa, ara « dığınız sükün ve saadeti size verebile ceğimi zannediyorsanız, arzu ettiğiniz dakikada sizinle hareket edebilirim. Bunun ne demek olduğunu anlıyorsu - Duz, değil mi? Sizi seviyorum. ,, Şarlot mektubu bir zarfa koydu. Ka- padı. Sonra, hususi yazıhânesinin çek mesine kilitledi. Bu mektup hiç bir zaman Cimin e. line geçecek değildi. Buna rağmen, Şarlot kalbindekileri, alelâde bir kâğıda olsun tevdi etmiş olmaktan bir nevi sü- künet buldu. Asabını teskin etti. Epey uzun bir zamandan sonra, Cim doktor Grimşov'dan bir mektup aldı. Gelip kendisini görmesini teklif ediyor- du. Cim sabırsızdı. Telefonu açtı Ona, * kendisinden ne istediğini söyledi, Fa - kat doktor, o tarzda sualler sormağa başladı ki, Cim tasavvurunun doktor taralmdar şüp'te ile karşılandığını an. ladı. Doktor diyordu ki: — Ne diye şeklinizi, görünüşünüzü değiştirmek istiyorsunuz?. — Bu, bana ait bir serdir. Söyleye » mem, — Ya!.. — Evet, öyle.. Bu iş için ne ücret ir- tiyorsunuz. i — Eğer kabul edersem, on bin dolar! « — Bu ücret içinde bütün uzuvların değişmesi, yani tırnak, saç, göz, yüzün şekli dahil mi?. — Evet.. Fakat sesinizi ve yürüyüş tarzınızı değiştiremem. Cim, derhal başka bir ses takınarak cevap verdi, — Bu ciheti ben düşündüm ve yap - tum bile, Telefonun öteki ucunda olan Öckter şaşırmıştı... Doktor kendine geldiği yakit, karşı - sındaki adam tabi sesini yeniden iktisap etmişti. Soruyordu: — Bu değiş kliklerin yapılması için ne kadar müddete ihtiyacmız var? — Dört ay kadar, Şayet ameliyatı yapmağa razı... er OUR olmaz size on bin doları, nakten ödeyeceğim. — Niçin nakten?. — Niçin olmasın?. — Zira bir çek verirseniz daha iyi... “Kim olduğunuzu sarahatle anlayabili . rim de... (Devamı var)