18 Mart 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

18 Mart 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YAZAN: Edgar Wallace Ve Bellami bu şakasine gülerek u- zaklaştı. Bellami uzaklaşır uzâklaşmaz, Fitör | ceplerinde ne var ne yök baktı. Piğosu, kibrit, mendil ve silâh namına bir kü- gük çakı vardı. Her tarafı karanlıktı. El yordamile bir duvara kadar gitti. Sonra takiben bulunduğu yeri devret. meğe başlar. Fiter ihtiyatla ilerliyor ve her adım atışında, Savi çarpınaktan kor! edu, İbtiyar, olduğunu söylememiş & kimseye tesadüf etmeden bulunduğu noktaya avdet etmişti. Kâtip © nerede #di. Tam bu esnada bir ses duydu: — Kim 0? — Ben Fiter. Savini «en misin? — Benim. Fay da burada, — Neredesiniz. — Biz lüks taraftayız. Elinizi uzztır sanız, aramızdaki patmaklığı görürsü- nüz. Pittr elini uzattı ve biraz yokladık. tan sonra parmaklığı, sonra Fayın kü. çük elini buldu, bu (o küçük eli, eli ile ! sıkarak: — Zavallı Fay, dedi, sen de tuzağa düştün. — Evet, fakat hizli konuşmayın. Bel ki dinliyörldur. — Zennetmem. Koridorun sonuna kadar| yürüdüğünü duydum. Zaten sizin de burada olduğunuzu o söyledi. Nerede- | siniz? / — Bulunduğumuz yer madam Hek din uzun müddet mahpus kaldığı bir yer. — Orada değil mi kendisi? — Hayır, Böllami bizi buraya hap. şsettiği zâman boştu, kimse yoktu. — Zannedersem Bellami birini daha bekliyor. Orada sizden başka (Okimie yok mu? Birdenbire aklına Valeri gelmişti. Bunu Fay da düşünmüştü: — Mösy3 Fiter, dedi, mis oHoveti düşündünüz değil mi? Ben sizin yeri- nizde olsam böyle şeyler aklıma getir- mem. — Ne yaparsınız? © © JJ — Eğer üzerimde bıçak gibi bir şey varsa, demir parmaklığın gömülü oldu ğu çimentoyu kazmağa teşebbüs ede. rim, — Bende bir çakı var ama, bakalım bu işi görür mü? Fiter cebinden çakısını çıkardı fakat çimentonun taş gibi sertleşmiş olduğu- nu, bu İşin imkânsız bulunduğunu an- Tad. Bıraktı ve Faya sordu: — 'Tabit siz, Bellami şatodan gittiği nizi söylediği gündenberi buradasınız? — Şatodan gittiler diye mi etrafa. yaymış hmzır herif? Vay alçak (vay! Fakat Fiter, herhalde ondan © intikam alabileceğiz, zira mahpus: olduğufnuz yerin kapısını açtık. Yalnız kapak kal kir. Üst kapak yazıhanenin altındaki ka pak. ' Ve Fay ona bu gizli yere nasıl girile- bileceğini anlattı. Bu arakk Savini de yanlarına gelmişti. Fiter verilen izahatı acı ac; din'iyor. du. — Böyle gizli bir yer olduğunu dü. şünmeli idim, diyordu, zira : elimdeki plânda, kütüphanenin, eski adalet oda- sı olduğu bildiriliyordu. Her şatonun adalet odasın altında böyle gizli yer. Jer vardır. Ne diye bunu düşünüp bü- tün kaplama tahtaların: söktürmedim © vakit?1.. Savini, yanında silâh var mı? —- Hayır, vardı ama.. Herife kâptir- dım, — Ben de, Savini, ihtiyarla görüştü. Zün vakit, sana ne yapmak niyetinde olduğunu söyledi mi? Mis Hovetten bahsetti mi? Beni böyle tuzağa dü düğüne göre, artık maskesini att de- mektir, herşeyi yapabilir. — Bir şey bahsetmedi, möeyö Fiter, Şimdi yegâne ümidimiz, bulunduğu. nuz tarafa herifin bir âlet falan unut muş olmasıdır. Böyle bir şey elde eder sen, kapağı zorlıyabiliriz. — Evet ama, burası karanlık, Bir şey görmenin imkânı yok ki, — Bizim tarafta aydınlık var, Ben deliği Bellami farkına varmasın o diye örttüm. Şimdi örtüyü kaldırırım. Savini bunları söyliyerek parmaklı- Tefrika numarasr— 54 — ÇEVİREN: fa ğa kapadığı kalın örtüyü çekti ve terin bulunduğu mahzen © aydınlandı. Piter derhal etrafı © araştırmağa baş- Tadi, Bu aralik Fay'içeri gitmiş, ona sıcak” bir kahve hazırlıyordu. Kahveyi getirdiği vekit, Piter de mâhzendeki araştırmalarını bitirmişti. Bir şey bula- mamıştı, Fiter, orta kapıyı nasıl açabil- diklerini sordu. Anlattılar. Ayni usul ile demir parmaklıkları da eritmeği dü şündüler, fakat buna muvaffak olsalar bile, parmaklıkları açabilmek için ma. nivelâ gibi kullanabilecekleri bir âlet lâzımdı. Fiter: — Sabah olsun da, dedi, bir de yu- karıdaki parmaklıkları yoklarım. Fay: — Bu parmakirkları, dedi, ne diye yaptı bu herif, anlayamıyorum, Her. halde biribirimizle görüşelim diye de. gil, emin olunuz Fiter, bu parmaklıklar olmasa, daha az korkacaktım. Her gö züm iliştikçe &rtemdan buzlu o sular dökülüyor sanki? Sabah olmağa başlamıştı. Yavaş ya- vaş güneşin ziyası mahzete geliyordu. Fiter, gitti, merdivenin üst kısmındaki parmaklığa baktı. Bu, aşağıdaki demir. lerden daha kalım demirlerle yapılmış. tr. Kolunu aradan sokarak, kilidi mua- yene etti. Derhal bıraktı. Zira bu kili- din herhangi bir aletle açılmak imkân olmayan kilitlerden olduğunu derhal anlamıştı. Başın: biraz eğerek (baktı. Dış kapıyı götebiliyordu. Kapalı idi. Kalın olduğuda (o görülüyordu. Yani bağırsa bile, sesi, kapıdan öteyi geçe. mezdi, (Devamı var) kendilerine © yetişe i anlıyan Anderson dalları bükülüp yere kadar uzanan bir ağacın arasma 'Ceynle çocuğu gizledi. Bundan sonrada kadma dedi ki: — Buradan bir kilometre ötede bir köy vardır. Mösulalar bana ye- rini göstermişlerdi. Ben Rusu alda" tarak yollarını çevirtmeğe uğraşa- cağım. Bu sırada 'da siz köye » var mış olursunuz. Oranın şefi beyazla. ya karsı dost gecinen bir adamdır; bunu da Mosulalar bana söylemiş" lerdi.. Herhalde yapabileceğimiz, biricik çaremiz budur! Sonra size tavsiye ederim: Köyden dönerek de- niz kıyısına doğru * yol alın. Orada ilk günü kalmış olduğumuz Mosula- larda ıisafir kalırsınız ve Ugambi ırmağı ağzma demir atacak, ilk va- puru beklersiniz. Bütün kalbimle muvaffak olup, buradan kurtulma nizi dilerim. Allaha ısmarladık! .— Fakat sizne yapacakâmiz Anderson? Niçin siz de burada be- nimle” beraber * gizlenmiyorsunuz? Dan'z kıyısına hep birlikte giderdik. | — Eğer izimiz buralarda birden bire vok olursa, Rus bütün bu mın takayı arayıp tanıyarak “bizi bulur. Sizin ölmüş olduğunuzu kendisine söyliyeceğim. O vakit artık takip- ten vazgeçer, — Peki! Rusla konuştuktan sön ra” gelip sahilde bana ilihak ede mez misiniz? Anderson başını acmacak bir bir çimde önüne eğldi: — Öldüğünüzü bir defa Rökofa söyledikten sonra, artık hiç kimse ile görüşemiyeceğimi sanıyorum. — Sizi öldüreceğini mi söylemek İstiyorsunuz? ” Tarihi macera ve aşk romanı gis Di Mal “Yazan: (Vâ -Nâ) Yeniçeri zorbaları yalnız benim nişanlımı de şehrin bir çok kızlarını. kaçırıyorlardı ve b cinayetlerin failleri meçhul kalıyordu (Geçen tefrikaların hülâsası) Zavallı müzszin Anber Mustafa, pek kötü bir rüya görüp nişanlısı- nın evine koşuyor ve onun zorba yeniçeriler tarafından kaçırıldığım farkediyor. ... O da ağzmı biran kurtarıp: — Mustafa! dedi. , Beni kurtar. Düryanm neresinde ve hangi zaman olursa olgun sena rasilasam daima seninim, Eğer sen beni kurtarabilir ve beni alabilirsen.. Fakat fazla söylemesine kalmadı. Yeniçerilerden biri: — Söylemedim mi7. Bizim bu kız kaçırmamızla bir alâkası var.. İndirin kafasma matrağı! - dedi. Beynimin orta yerine mötliş bir #ops indirdiler. Emen oracıkta yıki. lp kaldım. Birkaç saat sonra, kendime geldi- ğim zaman, gün ağarmak üzereydi. Teyzemin evine girdim. Onlarm ka. çırma hadisesini ruhları bile duyma- mış. Yeniçeriler bu işi büyük bir me. haretle yapmışlar., Esasen o seneler zarfmda zorbalar gemi son derece azıya almışlardı. Bu gibi kaçırmalar pek çok oluyordu. Yazan : Edgar Rice Burroughs Çeviren: A.E. imkân Rus Rokof, kovaladığı Tarzanın karısile Isveçli ahçıya yetişmiş, kurtuluş çaresi kalmamıştı Çok geçmeden bu adamların İsveçli bu suale karşılık verme- di; Ceyn de rusun intikam almak için bu zavallıyı öldüreceğini'anladı. Bünün üzerine kadın tekrar ai» ze başladı: — Fakat benim için ölmenize müsaade etmiyeceğim. Bana taban- canızı veriniz. Ben tabanda kullar masmı pek iyi bilirim ve ikimiz bir- likte bu haydutlara, kurtuluş çaresi" ni buluncayaskadar pek iyi kafa tu- tabiliriz. — Kurtüluş çatesi kalmadı ki, karşı gelmeğe çalışalım. Bu sefer yalniz birimizi değil ikimizi birden yakalıyacak ve her ikimizde ayni akibete uğrıyacağız. Şu zavallı kü cük masuma acıyın. Onu kurtarmak için, dediğim gibi hareket etmek mecburiyetindeyiz. Size tüfeğimle cephanemi bırakıyorum. Lâzm © lursa kullanırsınız. Bu sözlerden sonra, Ceyn'in iti- raz ve protestolarına kulak bile ar maksızm"yürüyüp gözden kaybol du. Genç kadının ilk düşündüğü iş, kalkıp cesur arkadaşımı takip et mekti. Onu, yanmdaki tüfekle ko- rumak istiyordu. Ormanda öyle si- lâhsız ve vasıtasız, tek başına. git- mek çok tehlikeliydi. Tam kalka: cağı sırada gözü çocuğa ilişti. Za. vallı re de kızarmıştı! Nazik derisi cayır, cayır yanıyordu; müthiş ik“ Jim, yavrucağı yakarak eritiyordu. Ceyn yanık yüreğinden çıkan bir çığlıkla ayağa kalktı ve Ander- sonun kendisine göstermiş olduğu yola doğru yürüdü. o Kaybedilecek vakti yoktu; çocuğun kurtarılması Yâzum ise, bu iş ancak bir köyde ola” bilirdi; orada hiç olmazsa su bulu» nur, kendisinden çok daha tecrübeli | . Habisler şehrin içinde yapmadıkları. nı birakmıyorlardı. Nitekim, teyzem de, birkaç gündür, evinin tarassut altımda olduğunu hissediyormuş ama, bunu hırsızlık için sanıyormuş. Kızm kaçırılacağı hiç aklıma gelmemiş. Yandık, tutuştuk, ağlaştık. Öteki. ne berikine baş vurduk. İltimas, de. lâlet istedik. Fakat canavarlardan Ayseciğimi kurtarmanın imkânı bu. Yunamadı. Gitti gider, Dahi gider. Başkaca kaçırılan kızların alâkadar. ları da felâketzedeleri bulamıyorlar» dı. Birkaç gün hasta yattım. Sonra, Şehzadebaşı civarında dolaşıp yeniçe.. rilerin hareketlerinden bir mana çi, karmağa, bir iz bulmağa çabaladım. Ama, ne mümkün.. Zaten yüzlerini İyice görememiştim. “— miütecaviz bunlar mıdır?,, diye Borsalar da adamları karşıma çikar- salar müsbet bir şey söyliyemiyecek. tim. Velevki bulmuş olayım.. Onların elinden. sikârlarmı kim alabilir? Bi. Tibirlerinin rezaletlerini gizlemek üze re, aralarmda öyle kenetlenmişlerdi ki, ağalarma bile şikâyet etsem, is- yanlarından korkar, s6 çıkaramazdı. olan yaşlı köylülerden öğütler alır bilirdi. Uzaktan uzağa kulağıma birkaç kürşün sesi geldi. Aridersonun Rus- la karşılaşmış olduğunu anladı ve dudakları arasmdan kısa bir dua mr rildandı. Çocuğu bağrına bastırdı. Avcu- lardan ürken bir ceylan gibi, İsveçli nin söylemiş olduğu tarafa doğru, / bütün bıziyle-koşmağa: başladı. Bu yorgun ve yüreği kırgın kadın, şim- di sanki kanatlanmıştı.. Analık duy- gusu, çocuğun sevgisi ona, hiç w mulm sacak bir kuvvet veriyordu. Kapilmış olduğu büyük korkuyu u- nutmuş, bu kimsesiz yavrunun canr ni kurtarmak kaygısma düşmüştü. Yarım sast kadar böyle koştuk- tan sonra, ayakları kan içinde, solu- Şu tutulmuş olarak küçük bir köyün içine daldı. “Artık yorgunluğunden bitmişti; diz üstü düştüğü sırada, çevresine bir takım yerli “erkekler, çocuklar toplandılar. Korkmuş gör rünen bü yerliler kadına - yüzlerce sorgularda bulunuyorlarsa da, Ceyn bunların dediklerini bir türlü anlıya- mıyordu; Anlıyamayınca da cevap vermenin, başına gelmiş isi anlatma nm yolu yoktu. Elinden gelen iş, göz lerinden. yaşlar akarak kucağındaki mini mini Yavruyu köylülere göster mek oldu... Ceyn o sırada durmayın inliyen, ağlıyan bahtsız çocuğu kollerı ara. s#mda tutuyor, ağzından: — Hasta, hasta, hasta! Sözlerinden başka bir şey çıkmıs yordu. Yerlilerin bu sözleri anlamıyacak ları belliydi. Ancak onlar da, önle- rindeki akderili kadının kaygısı ve acısının neden iler geldiğini gözle. ,riyle görüyorlardı. (Devamı var) Mi v > ağir “ i X Be enn dd and lll di ze e ia ini elik inme köln kem ite ği mn di maki dr anem enli GL Vİ İşitmiştim: Biri, kaçırılan nerede ulduğunu keşif ağasına haber vermiş. Ağs d# — Benzetmiş olacaksın. On geyler yapmaz! . demiş. Daha da ısrar edince: — Haydi küstah müfteri.. ? diye kamçı ve muşta İle zavslin durmuş, : Doğru dürüst takibata muvaffak olsam, min yine bu olacağını anlı Diğer taraftan da, akima 7 fi diyen mahut rüya geliyordu tarafı tahakkuk etmişti: X“ felâketle, rezaletle 3 Arka tarafı da çorap söküğü #) decekti. Ancak teselli buldu cihet vardı ki, oda Ayseyle © luşmak.. (0 “— Velevki uçurumun dib sun!,, diyordum.. Yi bir acı vardı. Buna rağmen lik vazilemden ayrılmıyoru” sofya eamlinin kubbesi, bü 7 Ramazan ayında, matemli seri çın inletiyordum. O sıralarda, Evliyanın deri mide müezzit vardı. İkin simizin güzelliği ile meş zıları, hangimizi hangimiz : mek lâzım geldiğinde yorlardı. Şöhretimiz gittikçe şu Yol 'sdı. Onun neşeli bir sesi, ? J kederli hir gesim vard. Bur nasıni herkes anlayamaz #7 anlardım elbette: Evliya, hen) hate, hem şefaate, hem > (Mekkeye gitmeğe) muvaffak i tu. 5 xü Halbuki ben: Sefalet, Tet., Aman Allahım. gen m Hiç unutmam: 4 1045 Ramazan şerifinin cesiydi. d Ayasofya hıncahınç dolmus, anevi Kadir gecesi bütün deb yaşanıyordu. Ve bizim mesleğimizin en. ihti Şüphesiz. ki, bizden İTE. müezzinler vardı. Fakat bende heves ve iman P*“ Hele Evliya, hocası (EW den, hatmini de tekmilleps!#" daha büyük b; hevesle *€ tiyordu. Neşe, bu sesten Pi bi taşıyordu. Ben bile, 9 an ha neşelenecektim.. Fakat felâketli halimi w Tam o esnada, müezsinlei duğu mahfile zamanım m düncü Muradın yakınlar! tar bekçi Mehmet ağa, ile Si Ahmet ağa geldi. ' Evliya ile bana hitab p — Buyurun. Sizi gasâi hımız istiyor! - dedi. Tülmiz de tltrereğek nâ kelr'dik. Padişahın 9 tık. Yeri öptük. ” Padişaha, Evliya dahâ çi dü. Zira, gözleri zekâği aşti asıl eşıldıyordu. Bense safi, kaldın haf ve'boynu bükük b sebeple . kenarda onunla konuştu. 91 Kaç saatte ya tnedebili sordu. N Ğ — Pağişahımi. Eğe ui? ! yedi saate indiririme »” kaidelere riayet eders”* lâzımdır!.. ei Dördüncü Murad. Ote elek — İnsallah get MUSÜ yaz ne, yedi b'za gibi yedi ad edip müsahibim olursun” ” otel Doğrusu, © zamanli la, güzel sesimle ve emi raber, ârifliğim pek gel j ii arasdi Ğ dan bir şey çikar (Deve i m

Bu sayıdan diğer sayfalar: