1 7 li tedbir! ye Özcan, elinde çantasile, istas- h ireni bekliyordu. O, o gün Vila dö m mezuniyet almış, aile e- Snüyordu, Müsaade kâğıdını ki Miş pek sevindi. Bileğinde Malaya ak Trene yetişeceğini bal 5 Şantasını hazırlıyarak der fırladı. belecanla, onu evine ka- » Telgraf çekememişti. karısına sürpriz yapacaktı. vakit evinden içeri gire- geldim, karıcığım!” Haş arı açacaktı. onu uyku sersemi bu: Perişan, gözleri şiş- Ona rağmen gene güzel, tebebile Avsel'den ay iyordu. Artik sabrı istasyonun saatinden il z inn önüne nişanlan- geliyordu. Onun genç 1; f “ güm, onun gelin elbise: Yan anlonunda dansedi. a küçücük apartıman: , acemi, ev hanımlığı İşi... Yarabbi... Bütün HE j EEE fevkalâde emindi. O, “di. Fakat her nedense i ei gelince, delikanlınm 7 z 7 € de PER TAYYAR ti her .— nün a Waği âstalıkları ve ün aşçi pay e YARARI ; İNDE BEYLİK yonsa KELLEMİ VE. RİRİM... a olan “trenin gelmesini! i, onu daha fazla Evlendiklerinden beri! rahat bir hayat geçir.| zarafeti... Sonra, “mal fi im bütün şımarık a liğina rağmen kendisine! Sınıf Operatör mam canlandı. İnsan sevinir, koşa koşa yuvasına can atar. Ve bir saniye, bü tün saadetin bir zehir olmasına kâfi gelebilir. Gazetelerde okuduğu heyecanlı başlıklar, gözünün önünden geçti. “Bir koca, birdenbire evine gelerek, karısını dostuyla yakalamış.,, “Ansr- zın bir erkek...” Aman, ne ahmakça fikirlerdi bun lar... Fakât'ne olursa olsun, genç ada- mm icine müthiş bir sıkmtı basmış» Je. Bir ses, ona: — Ya senin de başından ayni vaka geçerse... » diye fısıldadı sanki, Özcan, bunu, nakarat gibi tek- rarlamağa başladı: -— Ya benim başımdan da böyle bir şey geçerse... geçerse... OF, yarabbi... Düşünmemek daha hayırlı... Artık, tren Sirkeci istasyonuna yanaşmıştı. Delikanlı bir otomobile doğru koştu, Atladı. Evin adresini verdi, Yüksek apartımanın önünde du. tunca dışardan binayı süzdü, Kapıyı çalmak için iki adım ilerledi. Gene içindeki ses: — Ya senin de başına gelirse... - diyordu. Uzaktan, kendi dairesinin pence relerine baktı. Zaman geç olduğu için her yer karanlıktı. Korktuğu başına gelirse hali ne olacaktı? Saadeti mahvolacaktı. O balde kadere meydan okumak doğ) ru değildi. Ne oluyordu?... Bu kadar gün da- ha sabretmiş, bir akşam daha sabre- derdi... verdi. Onca en akıllıca yaptığı hareket buydu. Hem, felâket varsa (ki in- şallah yoktur) onun önüne geçmiş! oluyordu. Hem de karısını gece ra-| batsız etmiyecekti. Sabahleyin onu! giyinmiş, yıkanmış, rahat etmiş bul- mak daha iyi olmryacak mıydı? O gece, delikanlı bir türlü rahat uyuyamadı. Sabahleyin saat dokuza! doğru, apartımenınm önüne geldi. Kapıcı merdiveni süpürüyordu. — Merhaba, Hasan! — Vay, beyim... Safa geldiniz... | Nasıl oldu böyle? — İşte, işimi uydurdum, izin ali dım... Karımın da haberi yok... | Bu sözleri söylerken, iki adım 6- | tede bir otomobil durdu. İçinden bir kadın indi. İşte o kadın Ayseldi... Bir delikanlının refakatinde evine dönen Aysel!... (Hatice Süreyya) Tonton amcanın İ Bekleyişi Tekrar bir otomobile bindi ve ol geceyi bir otelde geçirmeye karar Yediler arasında BiR ŞEYE TESAD 10 MEDİM:-. Çi DİRACA- ĞIM<. NE 'BİIR SES Yazan: Niyazı Anmet 16 sene evvel bugün Mili Türk Hükümeti Londra konferansına davet edildi Bir muharrir: “ Osmani murahhasları i titrek ve zayıf ihtiyarlardı. Reisleri üşü- memek için bacakları üstüne bir batta- niye örtmüştü. Anadolu murahhasları ise top ağzından çıkan mermiler gibi şiddetli... , diyor 1921 yalı 21 şubat günü, 16 sene evvel bugün Londrada müttefik dev ler muvahhasları ile Osmanlı ve Yu; nan murahhaslarından mürekkep bir; konferans toplanmasma karar veri- len gündür, Bu konferansta Türk milletnin mukavemeti dolayısile Sevr muahe- desinde tadilât yapılacaktı. .Londra konferansında ya Mustafa Kemalin bizzat veya ondan salâhiyet alımış kimselerin bulunması isteniyordu. Bir müddet önce Türk milletine “asi çeteler,, ve Türk milletinin kur- tarıcısma “asi general,, diyen millet ler Türk milletinin kudretini tanıyor lardı. Gene bir müddet önce Fransa Hariciye nazını Milran “müttefik devletler Sevr muahedeşinde hiçbi tadilâta müsaade etmez,, «Ssmişken şimdi bu isteği kendileri ortaya atı- yorlardı. Çünkü Türk milleti Anka- radan bütün mehabeti ile doğuyor du. Londra konferansı Sevr müahe- desinde hicbir değişiklik yapmadı. Müttefikler bir heyulâ haline gelmiş) olan saltanat hükümetine kabul et- tirdikleri maddeleri yeni ve ebedi Türk milletine de kabul ettirmek isti yorlardı, Bu elbette olamayacaktı ve! olmadı. , Londra konfetansınm tarihimizde bıraktığı izi iki maddede toplayabi- Jiriz: I — Yeni Ankara hükümeti mu- rahhaslarnm konferansa daveti İs- tanbul yasıtasile yapılıyordu. Bu da- vete Mustafa Kemalin verdiği ceva- bin esasları şudur: “Mâlli iradeye dayanarak. Türki- yenin mukadderatını ele alan yegâne meşru ve müstakil hakim kuvvet Ankarada müstemirren münakit TE kiye Büyük Millet Medisidir. Türki yeye müteallik bilcümle mesailin hal lihe memur ve her türlü harici müna sebetlerde muhatap, ancak işte bu meclisin hükümetidir. İstanbulda her hangi bir heyetin hiçbir suretle meş- rü ve hakiki vaziyeti yoktur. Bü ösaslara binâen İstanbul hükü| i metinin ortadan çekilmesi ve mütte- fik devletlerin davetlerini doğrudan doğruya Büyük Millet Meclisi hükü metine yapmaları lâzımdır.,, 2-— Londra konferansr toplandığı gün bazır bulunan bir muharrir şu satırları yazıyor: “Osmanlı murah- hasları titrek ve zayıf ihtiyar adamla dı. Murahhaslarınm reisi olan beyaz sakallı bir zat üşümemek için bacak- ları üstüne birçok battaniye örtmüş- tü. Anadolu murahhasları tağlam, dinç, top ağzından çıkan mermiler gibi hızla ve şiddetle salona girdiler, Padişahm murahhasları klâsik “hasta adam,, m; milli murahhaslar AÂna- sında büyümüş genç ve gürbüz Türk devletinin hakikaten mümessilleri idiler. Osmanlı baş murahhası Tevfik paşa söz. sırası gelince “ben sözü Türk milletinin hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisi baş mu- rahhasma bırakıyorum... Türk mille- tinin murahhası Bekir Sami bey söz söylerken Osmanlı murahhasların- dan Mustafa Reşit paşa da: “Bekir Sami beyefendi, bütün Tükiye na» mma söz söyliyor,, demişlerdi. * #8 Birinci maddede yazdığımız satır« lar, Türk milletinin 16 sene evvel tuttuğu yolun esasları bütün dün- ya milletlerine, nasıl haykırdığnı gösteriyor. Türkü, lâyık olduğu mev kie getirmek için bütün kudreti bu- lan Büyük Şef, Osmanlı saltanatının sadrıâzamı vasitasile davet kabul edemiyeceğini bildiriyordu. Müttefikler, netice alamayacakla» rını anlar anlamaz, düşmanı cepheler — harekete getirerek taarruz ettirdi. r. Fakat milli Türk hükümetini tanı- yarak murahhaslarını konferansa kadar davet eden milletlerin Türkün harikalar yaratacağına henüz inana mamış bulundukları anlaşılıyordu. . Bunu da çok geçmeden gördüler, 23 sene aranan a kuş! Jeyms Chaplin isimli bir hayvanat âlimi 1913 senesinde Afrikada gördü- RU bir tüy yüzünden tam yirmi üç se- ne yeni bir kuş aramıştır. Avrupada hiçbir kimse bu tüyün gelmiş olduğu kuşun hüviyetini tesbit edememişti. z Mesele bunca zaman esrarengiz ksl- dıktan sonra nihayet geçen gün Brük- sel hayvanat bahçesine yapılan bir zi- yaret meseleyi helletmiştir. Orada Kongodan gelmiş bir tavus kuşu dur- makta ve bu cins tüyün sahibi olduğu» dolu yaylasının saf ve sağlam hava.) nu göstermektedir. öFESEYİ Tİ TAHMİNİM BOŞA ÇIKIYOR GALBA.İ| ER YER DOLV-,