© Hatıralarını anlatan: Alman korsan gemisi — SÖ — Belki motör dairesini de görmek istiyecek- ler, bü takdirde alt ambarlara inecekleri cihetle toplarımızı görüp hakiki büviyetimizi anlıyacaklardı — Haydi bakalım Janet sira sende! Müracaat edeceğimiz hilelerden en| güvendiğimiz birisi de sahte bir ka- dımdı. İngiliz zabitleri kadınlara kar- $i nazik davranırlar, Sonra gemisine karısmı alan bir kaptanın vicdanı müsterih demektir. Kaçak eşya götü- ren bir kaptan yanına karısını almaz Alman kaptanlar gemilerine karıları- nı almazlar; fakat Norveçlilerde bu âdettir. Gemide bulunan on sekiz yaşınde bir tayfanın bu rol için çehresi çok müsaitti, Esasen gemiye almmasınm söbebi d6 buydu. Onun için kadın el- biseleri ve sarışın bir takma saç da almıştık. Çabukça tayfayı kadm kılı ğına soktuk. Her şey mükemmel ol- du. Fakat Şmid isimli olan bu tayfa- sm kocaman ayakları her şeyi altüst edebilirdi. Buna da bir çare bulduk. Janet bir şezlonga uzandı, dizlerinin üstüne ayaklarmı örtecek bir batta- niye attık. Şimdi asıl meseleye gelmiştik: Ja- netin Besini nasil inceltedektik? Diş! “ağrısı behanesinden başka bir tedbir bulamadık. Çenesine bir bez sardık bir de kocaman pamuk... Her sey ta- mam... Janeti hareketimizden evvel de bir kere bu kılığı sokmuş, bir fotoğrafı- nı alarak büyütüp kaptan kamarasına asmıştık, Tam rahat alacağımız sırada başka “bir müşkül ortaya çıktı. Uzun zaman motörü çalıştırdığımız için ortalık mithiş petrol kokuyordu. Kereste yü- kümüz dolayısiyle motör dairesini ha valandırmak kabil olamamıştı. İngi - izler bu kokuyu duyunca belki motör “dairesini de görmek istiyecekler, bu takdirde alt smbarlara İneceklerli ci- hetle toplarımızı görüp hakiki hüvi - yetimizi anlıyacaklardı. Ne yapmalı? Petrol dubasına bol bol petrol döke- va tüttürdük. Bu mesele de hâlledil- Her gey tamam olduğu zaman işare- ti artık görmemezlikten gelmek imkân sız bir hale gelmiş, kruvazör bize çok uyanan Yelkenleri kısarak dur - Gelen İngiliz gemisi harp dolayısile muavin kruvazör haline gelirilmiş o - lan 18.000 tonluk Evene gemisiydi. Bütün dürbünler bize çevrilmiş, topla- rmı da Üzerimize nişan almıştı. Bu kadar ihtiyata lüzum ne? Yoksa iha! nete mi uğradık? Sırrımız Uaş mı & -| dildi?, Gemi durdu, megafonla bir zabit bağımdı: — Sizi kontrola geleceğiz, bekleyi- niz, Sırtımdan aşağı bir soğuk duş ye - KABINLAR AİR AE / Hatice Süreyya diği Nakleden: Otomobilin içindeki kadın, bu inki- sarm Carkıma vardı. Pudrasız, allık sız, sürmesiz ve hiçbir iddiasız çehre- siyle müstehziyane güldü. Şüphesiz o, ihtiyarlamış bir kadın değildi. Fa- kat boşa gitmek için bir şey yapma» mış olması yüzünden hoşa gitmiyor- du işte... o Taksi ilerliyordu... Kadın, gelinle damadı düşünüyor. Birdenbire, tür) dükkânınm önünde Tadi. Düğün için hazırlanmış mü mel bir çiçek sepeti buldu ve ak; 7 “Deniz kartalı” nn süvarisi Kont Felika fon Lukner miş gibi oldum. Hemen kamaraya ko- şarak hazırlıklarımızı son bir defa gözden geçirdim. Endişemi bir türlü gideremiyordum. Acaba ihanete mi uğradık”? Kamarada, Hamburgdayken dostum büylik şarap tüccarı Konrad Pagerin verdiği bir şişe konyak vardı, üzerin- de “N” markasiyle 100 senelik bir Napolyon konyağı.. İngilizlere karşı harbederken Napolyona iyi gelen kon- yak, ayni düşmanlara karşı, bana da faydalı olabilirdi. Şişeyi açıp ağzıma diktim. Oh! Yukarıya çıkarak mürettebata da konyak verdim: — Sinirlerinizi teskin ediniz. Çarpış, uğımız düşmanı şimdi aramıza al mak mecburiyetindeyiz. Onları haki- ki birer Norveçli gibi sükünetie kar- şılıyalım. Salonda gramofon da çalmıya bas- lamıştık: “İt's a long vey to Tipperay.,, Bir tayfa salonun kapısında, elinde bir şişe viski ile beklemekteydi. Vel- basıl düşmanalrımızı tam bir dost gi- bi karşılıyorduk. Muavin kruvazörün mayna ettiği bir filika bize doğru suları yalıyarak yaklaşıyordu. Tamamiyle lâkayt bir tavır muhafaza eden bizimkiler filikanm gemiye yanaşabilmesi için hazırlıkla Omeşgul (o görünliyorlardı. Ben kıç tarafta durmuş efradımı Nor; veççe bir küfür sağanağına tutuyor. bağırıyor, çağırıyordum, Nihayet, fiz İikâ yanaştı ve iki zabitle birkaç nefer gemiye çıktılar: — Hayırlı Noel kaptan! — Sizinki de hayırlı olsun. Eğer kamarama inmek lütfunu esirgemez - seniz pekadar hayırlı bir Noel geçir. diğimizi görüp anlarsınız... — Fırtınadan mı bahsediyorsunuz? — Evet, mübareğin bir nefesini bi- le kaçırmadık. Nesi var, nesi yoksa, hepsini tattık. — Zavallı kaptan!.. Biz adaların ar kasmdaydık. Kendi kendime: — Evet, dedim. Fırtmada meydan da yoktunuz meşhur deniz kurtları!. Zabitin birisi atıldı: — Evrakınızı görmek isterim kap Kamarama indiğimiz sırada gramo fon deminki şarkıyı çalmıya başladı, Zabitler neşeli neşeli islıkla gramofo. na tempo tutuyorlar ve geminin ha » vasını kendilerine karşı pek dostça bu Tuyor olmalı ki, iri dişlerini göstere . rek sırıtıp duruyorlardı. /Devarm var) Hissi Roman dı. — Hem sürpriz, hem orijinal bir hareket! - diye düşünerek, iri harflerle boş bir kartın üzerine şu satırları yaz dı: la “Bayan Murada sandet temennileri. NE Fakat, kimin tarafından diye İlâve edecek? Evvelâ: i ' — “Enis tarafımdan... diye yaza- vim! - dedi kendi kendine. Fakat) “Ya Enis de ayrıca gönderdiyse.,. Aivevek tereddüt etti Sonra birden. bire: “Bu romantik hareketlere de ne! | lizum var, kuzum... Saçmalamiya- Enlellicens KAR 'Bi ip Hatıralarını anlatan : EFDAt TALAT —253 — ODY TURK 6 Yazan; İHSAN A Ne olursa olsun seni Türklere teslim etmeyiz. O dakikadaki heyecanımı bir türlü an latamâm, Kendimi odama zor atıyorum. Tüylerim diken diken olmuş, (o asabım gerilmiş, yüzüm kızarmış, odada dola- şıp duruyorum, Ben ne bedbahtım ki, şimdi onların arasında değilim. Onlar- Ja beraber bağırıp çağıramıyor, gülüp oyntyamıyorum. OBenimne günahım var. Biran, üzerimdeki İngiliz (askeri elbiselerini fırlatıp atmak, bu heriflere* — Ben sizden değil, onlardanım. Ben senelerdenberi sizi aldattım. Fakat ar- tık buna lüzum kalmadı, İşte maskemi çıkardım. Ben de kardeşlerimin yanına gidiyorum. diye bağırmak ve bu men- hus binadan çıkıp gitmek (o İstiyorum. Sevincimden gözlerimden yaşlar boşa- nıyor, Saadetinden ağlayan bir (insan gibi dakikalarca güle güle ağlıyorum. Oh., Bu ne güzel gün.. Bune © güzel saat. Bu kadar acıdan, felâketten sonra bu ne bahtiyarlık... O günkü sevincimi tarif ve izaha bir türlü muktedir olamam. o Hayatta her türlü sevinç ve şetaretlerimizin bir mana ve mahiyeti, bir hudut ve zamanı var- dır, O gün içimde kabaran ulvi his ler, her türlü duyguların, tecessüslerin fevkinde idi. Odanın içide kendi kendi- mi yiyorum. Ben dç aşağıya (koşmak, vatandaşlarımızn arasına (okatışmak ve emsalsiz tezahürata (o iştirak etmek arzuları içinde yanıyordum. Bu sırada Refet paşanın Fındıklı va- pur iskelesinde karaya ayak bastığı ha- vadisi geldi. Zaten bu haber gelmeden o taraftan doğru yükselen © şehametli bir uğultu bize kadar geldi. Adeta Kro- kerin penceresinden on binlerce halkın bir ağızdan haykırdığı (yaşa) sesletini duyuyorum... d Şehir telefonu mütemadiyen çalıyor. Heyecan içinde öteye beriye koşuyor. Telefonlara cevâp yetiştiriyorum, Kolo- nel Ballar da odasında bir aşağı bir yu- karı dolaşıyor. İhtiyar asker, bugün ga- rip bir asabiyet içinde. (Herhalde bu asabiyeti Türklere düşmanlığından ileri gelmiyor. Çünkü o da bizi zamanla an- ladı. Hakkımızı teslim etti, Uğradığı - mız haksızlığı, mağduriyeti o da mute- rif. Bu can sıkıntın: olsa olsa, koca İn- giliz İmparatorluğunun şarkta ilk dez mâğlübiyetini ifade eden vaziyetin bu tezahürü karşısindâ milli bir izzeti nefis meselesi duymasından ileri geliyor, O- nun yanma giriyorum. Yüzüme âdeta a- cıyarak bakıyor. — Türk askerleri şehre çıkmışlar de- ğil mi? — Evet kumandan! Refet paşa Fın- dıklıya çıktmış, — Sen bu hâdiseyi nasti karşılıyor. sun, — Siz nasıl karşılıyorsanız. — Ben bitaraf bir adamım, Sen bir Türksün, — Kolonelim! Bir Türk srfatile mem! leketimin iyiliğini elbette isterim. Fa- durduğu çiçeklere şöyle bir bakarak: — Enise veririm! Sevgilisine yol- lar! 4 Şimdi, otomobil, evine doğru ilerli- Yöru “ İsmet, düşünüyor: — Murad, evlendi... sayfası da kapanıyor... Derken, omuz silkiyor: “— Adam canım... Hassakiyete #ni kapılacağım?..... Römanin son Başı yukarda, dudaklarındâ bir gar kı mırıltısı, evine döndü. Biraz sönra, Enis de geldi. Oturma odalarında bu luştular. — Düğün de fevkalâdeydi. hani, büyük anne! diye ballandıra ballandı- ra anlatmıyn. başladı. — Gelin nasıldı? Güzel miydi bari? — Güzel... Pek güzel, İkisi dâ biri- yım... dedi, Kartı yırtıp attı. Otömobiline koy- birlerine son derece yakışmışlardı. İ kat, bugün için vaziyeti nasıl muhakeme edebilirim. Hem, ben bugün Kemalst- letin nazarında İekelenmiş, o mimlenmi$ bir adamım. — Vaziyetin böyle her zaman söylüyoruz, latamıyoruz, — Lâ anlıyorum. Fakat memleketter ayrılmak istemiyorum. — Mecbursun. — Evet. Bu mecburiyeti şimdi dahe iyi hissediyorum. — O halde harice gitmek hususunda seri bir karar ver, — Vereceğim.. — Her zaman vereceğim diyorsun, beni hayli atlatıyorsun. — Bugünlerde ruhi bir buhran için deyim, Hayatım, istikbalim vereceğim bu karara bağlıdı. Binaenaleyh derhal bir karar veremediğim için beni mazur görünüz. — Haklısın çocuğum. Ve biz burada kaldığımız müddet zarfında da sana bir şey olmaz. Ne bahasına (olursa olsur seni Türklere teslim etmeyiz. Fakat biz gidersek ne yapacaksın.? — O zaman mecbur kalarak ben de gideceğim. Telefon çalıyordu. Açtım, Galatada İngiliz polis kumandanı: , — Kolonel! Kemalist kumandan ve Askerler Fındıklıdan OoOGalataya doğru geliyorlar. Halk çılgın gibi bir vaziyet- te... Sokaklarda © kadar izdiham var ki bayılanları, ezilenleri arabalarla hasta - nelere kaldenyorlar;. (Halkın bir kısmı yoldaki yabancı renklere boyalı hristi- yan dükkânlarma taarruz ediyor. Vazi- yet vehim bir manzara arzediyor. --Ângiliz “polis kumandanı o kadar'he- yesanlı ki telefonda karşısında kim var onu bile sormadan boyuna © anlatıyor. Bir taraftan onu dinliyor, bir taraftan da söylenenleri kölonele anlatıyorum. İhtiyar kumandan şu direktifi veriyor: — Bizden kimse halkın arasma gir- mesin. Bir şeye müdahale (edilmesin. Yolda tesadüf edilecek düveli itilâfiye askerlerine de.derhal kışlalarına dönme İeri ihtar edilsin. Kolonelin sözlerini tekror ediyorum. Bu esnada yüzbaşı Defreytas telâşla |- geri giriyor. — Galatadan itibaren © Salıpazarın; kadar olan yol kıyametten bir (sahne. Ben ömrümde bu kadar kalabalık, bu kadar heyecan, bu kadar coşkunluk gör medim. Ballar piposunu çekerek murıldanı - yor: — Bir hoşnutsuzluk olmatın da kala balığın, coğkunluğun &hemsniyeti yok. — Şimdiki halde bir vaka haber al- madık. Halk Kömalist zabitleri el üstün de taşıyor. Ballar ikimizi de hâyrete düşürün bir eda ile söylendi olduğunu sana fakat lâf an Enis bunları mahzur görmüyor, Çünkü annesinin artık Murada karşı Kat'iyyen hassas! olmadığından emin... Ona, daha önce- den de, arkadaşının maceralarını #n- latmıştı: Bir Alman kadınıyle alâkâ- sı olmuş. Sonra, bir Macar artistiyle! birlikte yaşamış... Derkeh bu nişan lısma raslıyarak delice sevmiş... Nİ. hayet, evlenmişler işte... — Doğrusu bulunmaz kız! . diyg, $imdi de, büyük annesihe ballahdıfa ballandıra anlâtıyör. Hem güzel, höm de bütün möziyetler var köndidinde! İsmet, dalgın. susuyor. Benliğinde bir değişiklik olduğunun farkında: — Allah allah... Ne oluyorum? < âi- yerek silkinmek istiyor. « Fâkat, sonra, ieindeki ikinei şahel- yete hak verir gibi: — Eh... Ne yâparsın?”.. Böyle bir giinde bu kadarcık sarsılmadan ölma3- dı... Hem, canım, gidip bakmamalıy- dım... Gözleriyle görmek fena sev, İnsan ne de olsa hassasiyete kapılı söylemekte " hiçbir — Türklerin bunu yapmak hak dır. Tektar telefon çalıyor. Benetin ni tanıyorum. Telefonda beni tanı) esrârengiz bir sürette gülerek şv söylüyor: — Eh gözün aydın. Seninkiler £ — Alay mı ediyorsunuz? — Hayır! Ciddi söylüyorum. Ki Histler İstanbul tarafına geçiyorlsi — Bana ne? — Memnun değil misin? — Bunu tahmin ödemiyor musul — Çok iyi ediyorum. — O halde sözlerinize istihzadan ka mana veremem. — Pekâlâ öyle olsun. Sizin taraft vâr ne yok. — Sükünet var, — Halktan bir kol Beyoğluna $ cakmış. Göz kulak olun. — Bâşüstüne., Telefon kapanıyor. Hâlâ ayakta İ makta olan Köolonel Ballar yanıma lerek: — Biraz sokağa çıkabilir misin? — Çıkarım. — Hemen çıkarım deme. Acai karsan bir tehlike var mı diye düşl yorum. Yüzbaşı Defreytas söze karışıyo! — Üzerinde bir İngiliz (o ünifer varken bir şey yapamazlar. — Ya yaparlarsa. — Orasını bilmem. Fakat cesar€ demezler zannederim, — Şuurunu kaybetmiş olan bali her şey beklenir, Ben bu sözleri asabiyetle dinliyof Halkın şevk ve sururunu, kahramaf dunun mümessillerini görmek İçİn! atıyorum. Binaenaleyh; ne lursa olsun dışarı çıkmak (| istiyo” Defreytasın sözleri bana dostluğu” ziyade düşmanlığından... Bunu bi rum. Yolda bana bir şey olursa nun olacağına da eminim, Fakat onu düşünecek sıra değil, ne dip kapağı sokağa atmalı. Ballara © rum kis — Endişe buyurmayınız. Hiçbir olmaz. Ne emriniz varsa söyleyini” — Ben etrafı bir görmeni, va” bizzat tesbit etmeni istiyorum. — Başüstüne, — Fakat yalnız gitme, — Pekil bir polis alırım, — Polis olmaz. Başçavuşu al, FP“ ötomöbilime bininiz. Başımda fes, Üzerimde ingiliz 4 elbisesile böyle bir günde bu kadi” vük bir heyecana kapılmış ve int) hisleri galeyana gelmiş olan halkı sına girmek ne kadar tehlikeli bif Fakat, bunu düşünmek bile iste rum, Derhal her iki kumandanı yarak odadan çıkıyorum. Doğr/ çavuşun odana" gittim. Bizim ba” Rayt bermutat viskileri çekmişti. görünce: (Devamı var) yor... Lâkin, işte bitti, bitti. sonuncu ihtilâçlar... — Enis... — Ne var anneciğim? — Nereye gidiyorsun? —Hiç.. — Nasıl hiç?.. Benden gizlödi” var demek?.. Bu cebindeki M* ne?... Ceketinin Üst cebine parmak” uzatıyor. Orada, eliyde koymüf bir mektup bulup çıkartıyor. « — Seni gidi utanmaz... Bir & den gizliyorsun demek?.. Ben bilmiyor muyum seninkileri”” mektupları okumıya hacet bile dan anlıyorum... Kur yaptık! etrafımı alıyorlar. Bana da görünmek için ne diller döküydrinğ diller... Ben da, kayhanalığın ? 4) daha sen evlenmöden tatmağf yorum... Doğrusu, kâdınların yüzünden bana kur yapmalari". mem pek hosuma gidiyor... Eh» gil şam Necibeye mi?... (Devam