j  Woy Ü ” Ü Hmet exı.'-î*&ı*lv.n“ UNU YiM Çana %ğş' Y | 25 EYLUL —1936 9 gü " ÜRK Sevgilim, Bırakma beni yalnız bu canavarla! Kurtar beni! Kurtar beni! diye haykırdı Hüseyin, kalbinin gittikçe daha ge- Ti bir surette çarpmakta. olduğunu his- setti, ÂArtık itiraf etmek lâzımdı ki ya- tağında hâlâ derin bir uykuda imiş gibi muntazaman nefes alıp veren Zü- beyde Hüseyine fevkalâde bir melek- ten yüz bin kat daha güzel, daha se- vimli görünüyordu. Hele bu fevkalâde varlığın kendisi- ni sevdiğini, bu mini mini kalbin ken- disi için çarptığını tahayyül etmek, Hüseyine büsbütün büyük bir zevk ve- riyordu. Bu hayaller Hüseyini bir nevi sarhoş “etmişti, Hüseyin sarhoştu. Aşk ve sâa- 'et sarhoşu..- Kendisinden iki buçuk asır sonra Âmerikayı keşfeden Kristof Kolomb bile ilk karayı gördüğü za- man kendisi kadar sevindirmemişti. Hatta bu anda halife Mustasım bile ona biraz sempatik gelmeğe başlamış- | tı. | Mustasım boğuk bir sesle devam et- ti: — İşte, bütün mesele bu, Ve bu işte benim ne kadar haklı olduğum mey- dandadır. Şimdi sana son defa olarak müsaade ediyorum. Odadan derhal çık. Yemin ederim ki sana hiçbir fe- j nalık yapmayacağım. Bu küstahlığmı affedeceğim. Hüseyin acı acı güldü: — Ben, senin yeminlerini nasıl tut- tuğunu çok güzel biliyorum, Buradan çıkmam meselesine gelince bu da be- nim iradem dahilinde değildir. Zübey- de benim hayatımı kurtardı. Onun da hayatı demek olan namusunu kurtar- mak benim borcumdur, Bak, Zübeyde kendisine geldikten sonra bana: — Dırışarı çık! bile tereddüt etmeden dışarı çıkarım. Hem de bir daha asla geri dönmemek | gartile! O zaman beni istediğin gibi tevkif ettirir, istediğin gibi serbestçe işkencelerle gebertebilirsin! Fakat şimdi benim esirim bulunu- yorsun! Ve sözlerime her veçhile itaa- ta mecbursun! Bu esaretin de dediğim | gibi anctak Zübeyde kendisine gelince- | ye kadar devam edecektir. İşte sana D Son sözüm. | Hüseyin bundan sonra tek bir hece u konuşmadı. Esasen Mustasrm da ken-| | disine hiçbir şey sormadı. Ve böylece () | — Gakikalar sessiz sedasız biribirini ta- ' | kayıp edecek mi?endişesi kanmıştı. kip etti. Nihayet o zamana kadar san- ki derin bir uykuda imiş gibi hareket- siz yatan Zübeydenin nefesleri sıklaş İ tı. Göz kapakları titredi. Ve nihayet hafif hafif gözlerini açtı. Evvelâ hiçbir | gey hatırlayamadı, anlamadı. Etrafma | manasız bakışlarla baktı. Sonra gözü - birdenbire babası Mustasımla Hüseyi- Mustasım da, Hüseyin de Güzidenin Mustasım da, Hüseyin de Zübeyde inin kendine gelişini büyük bir heye | j can ve çekingenlikle seyretmislerdi. Hele bu heyecan Hüseyin de büsbü tün fazla idi. Esasen hayvaniyetden başka zerrece bir his taşrımamakta ola n Mustasım, en büyük katillerin bile ginden dolayı değil sırf “Zübeydeyi ileheycan Zübeyde birdenbire olan biten şeyi bir anda hatırladı. Ellerile yüzünü giz Hiyerek nefret ve istikrah dolu - bir Besle: — Katil! Canavar! diye haykırdı. " Sonra birdenbire ellerini Hüseyine doğru uzatt. — Sevgilim, bırakma beni yalnız Bu canavarla! Kurtar beni! Kurtar &91! diye yalvarır gibi bir sesle hay- Hüseyin insiyakt bir hareketle ile- rğŞı.tıldı. Zübeydenin kendisine doğru | Hzattığı elleri kavradı. Onları bir Bamlede ateş gibi yanan dudaklarma İyaklaştırarak öptü. Sonra: — Korkma, korkma Zübeydem! diye mırıldandı. Ben varken hiçbir şeyden,'hiçbir kimseden korkma! Diyecek olursa, o zaman bir saniye Zübeyde ellerini kat'iyyen Hüsey- nin ellerinden çekmiyordu. Bilâkis o- na daha ziyade sokuluyordu. Bu so- kuluşlardan Hüseyin öyle bir zevk, öyle bir sevinç duyuyordu ki... Ooo00, bu sırada Hüseynin karşısında bir âciz halife değil de dünyayı fetheden muazzam bir ordu bile olsa, Hüseyne gene vız gelecekti. Hüseyne bu anda ölüm filân çok basit ve çok kolay bir şey geliyordu. Şunu da derhal ilâve etmek lâzım- dır. ki, Hüseyin ile Zübeyde tama miyle gayri meş'ur olarak biribirleri- ne — yaklaşıyorlar, — sokuluyorlardı. Hattâ Hüseyin niçin ve nasıl bir cesa- retle babasının gözü öününde Zübeyde- nin elini öpmüş olduğunu bile bilmi- yordu. Bu hareketinin farkında de- ğildi. Ayni şekilde olan biten bütün işlerden Zübeyde de bihaberdi. O da nasıl bir insiyaki sevki tabil ile Hü- seyinin elini öpmesine müsaade etmiş olduğunun, Hüseyne niçin ve nasıl bu kadar sokulduğunun farkında değil- di. İkisi de fevkalâde müteheyyiç ol- dukları bu anda, aralarında kuru bir çalı yığını gibi duran etiketi unutmuş- lardı, Zübeyde Hüseyne: — Bevgilim! Diye hitap etmiş, Hüseyin de Zü- beydenin birer güvercine benziyen beyaz ellerini öpmüştü. Bir an sonra ikisi de Mustasımın kendilerine dikmiş olduğu korkunç gözlerile karşılaştılar. Mustasım: — Benim önümde ha? diye boğuk böğuk söyleniyor, her fenalığı yap- muıya tam bir surette hazır olduğu hisgini sifade eden -gözleri garip bir ışıltı ile parlıyordu. (Devamı var) İr taşla Her şapkaya bir ad! İşte Parisin şimdi başarmak istediği iş budur. Adı Randevü olan bu fötr şapka çok satılmaktadır. Çevresindeki tül de ayrıca bir süstür. Tür istendiği zaman çıkarrlabildiği için hem süs hem de faydalı olmaktadır. Şapka pratiktir. hem de güneşli havalarda giyilebilmek- tedir. TEtyaaeatiEORİMMöygay ggi tygyyagyıİAA NM EyyagaggokEİİÜİM N gaygoyallUN Kadınlar beni anlar Tefrikamızı bugün dercede- medik Özür dileriz. Hatıralarını anlatan ©* EFDAtı TALAT —208 — Yazan: IHSAN ARİF lar, samimi hislerini ortaya koymuş-| İki kuş vurmak | Hem yağmurlu MMMI Türk milleti tecavüz etmez. Tecavüze karşı kendisini korur Başını salladı: — Haklan var! Biz de böyle düşünü- yoruz. Bizim bilfiil tedbir almamız ak- sülâmel yapacak, işi büsbütün karıştıra caktır. Fakat şunu da söyliyeyim ki, bi- zim müessif hâdiselere meydan verme- mek için gösterdiğimiz bütün hüsnüni- yet ve fedakârlığa rağmen, vaziyet bu- günkü şekilde devam ederse, Türk po- lisi bu hâdiseler karşısında aciz kalırsa, o zaman herçebaâbat zecri — tedbirleri tatbike mecbur olacağız. Fakat, yukarı- da söylediğim gibi bizler meseleyi bu raddeye getirmek istemediğimiz cihetle işi Türk polisine bırakıyoruz. Bilhassa, Türk polisinin başında bulunan ve dü - rüst hareketi, dirayeti — sayesinde hem millicilerin, hem de bizim — emniyet ve teveccühümüzü kazanmış oları Esat bey den, bütün kudretini sarfederek sükün ve huzuru muhafazaya çalrşmasını ve bi zi rencide edecek hareketlere — meydan verilmemeye çalışmasını rica edeceğim. Bugünkü ziyaretimizin sebebi de budur. Miralay Balların bugünkü konuşma tarzı nazarı dikltatimi celbediyordu. Halbuki daha birkaç gün evvel Esat Beyle Krokerde konuşürken ne kadar mütehakkim — bir edası vardı. Şehrin asayişi hakkında polis müdüründen te- minat isterken bir âmir vaziyeti takını- yor ve sözlerinin arasında gizli tehdit- ler bulunuyordu. Bugünkü konuşması ise büsbütün başka türlü idi. Esat Beyin ayağına gi- diyordu. Kendilerinin rencide edilme- mesi için mümkün olan tedbirlerin alın- masını rica ediyordu. Bu değişme ne- deri ileri geliyordu?. Onu fazla düşün- meğe hiç de hacet yoktu. O günün si- yast barometresi Anadoludaki harbe bağlı idi. Yunanlılar bir muvaffakiyet kazanırsa, karşımızdakilerin haleti ruhi- yesi derhal değişiyordu. OÖ zaman düş- man askerlerile beraber Rumların, Er- menilerin, Yahudilerin kabaca tecavüz- lerine, hakaretlerine maruz kalırdık. Fakat bizim taraf bir muvaffakiyet el- de ettiği zaman barometre yükselirdi. O zaman onlar derhal sinerler, gizli- den gizliye yaltaklanmağa başlarlardı. Türk halkı, kati zafere kadar vakarını müuhafaza etmiş, sükünetini, itidalini bozmamıştı. Nihayet artık Yunan or- dusunda panik başladığı tahakkuk ettik- ten sonra halk, gene vakar ve asaletile mütenasip tezahürata başlamıştı. Ballardaki bu değişiklik baromet- redeki temevvüçlerin tesirindendi. De- mek ordumuz daha büyük bir zafer ka- zanmıştı. Böyle olmamış olsaydı Ballar: — Halkın tezahürat yapmak hakkı- dır. Fakat bize tecavüz edilmesin. Dermi idi? Ona pek âlâ şöyle bir cevap verile- bilirdi: p — Türk milleti sebepsiz yere teca- vüz etmez. Tecavüze karşı kendisini korur. Eğer bugün ortada tecavüz ma- hiyetinde telâkki edilen bir şey varsa bu neden çok görülüyor? Senelerce bu toprakta hiç bir hak sahibi olmıyan | tufeyliler, Türk milletine bugün teca- vüz diye ele alımanlarla mukayese edi- lemiyecek derecede büyük ve ağır zı- lüm ve işkencelerde bulundukları zaman sesiniz neden çıkmıyordu?. ÖO zaman bütün bu ağır muamelelere mütevekki- lâne boynunu bükmükş, istikbali bekli- yen Türklüğe acımak neden aklınıza gelmiyordu?. O Türk ki, bugün bek- lediği istikbale kavuştuğu için mesüt- tur. Elbette saadetini kutlulıyacaktır. Size ne?. Burada işiniz ne?. İhtiyar İngilize bu güzel cevapları veremediğime müteessirdim. Çünkü ze- min zaman henüz bu kadar sert konuş- mama müsaade etmiyordu. i Son dakikaya kadar sakin maskemi çıkarmamağa karar vermiştim. Polis müdiriyetine gelmiştik. Ara- badan indik. Daha binadan içeri girer girmez kendimi bir bayram yerinde zan- nettim. Herkesin yüzü gülüyor, her taraftan neşe akıyordu. Biz asansöre doğru yürürken bazı me'>urların bilil- tizam yüksek sesle konuştuklarını işit- tim : — İzmir düşmüş, — Evet, ordumuz bu sabah girmiş, — Düşmanın yarısı denize dökül- Asansörde yanyana duruüyoruz. Ko- lonelin kulağına iğiliyorum : — İzmir sukut etmiş... — Evet, dün gece telgraf geldi. Yüzüne dikkatle bakıyorum. His- lerini belli etmemeğfe dikkat ediyor. — Haber demek doğru! — Doğru, Yunan mümessili de biz daireden ayrılmadan evvel bana telefon etti. Yunan ordusunun maalesef Ana- doluyu terkettiğini haber verdi. Sevincimden kabıma sığamıyorum. Sıra İstanbula, Trakyaya geliyor. Gün geçmez o günleri de görürüz. İhtiyar İngiliz kumandanını koluna girerek a- sansörden çıkarıyorum. Esat Bey bizi her zamanki gibi gü- ler yüzle, samimi bir eda ile karşıladı. Koloneli odasındaki en güzel koltuğa öturttu. Bana da yer gösterdi. Bana ''otur,, işaretini verirken de Türkçe ya- vaşça: — Müjde oğlum, Dedi. Haberim olduğunu işaretle haber ver- dim. Kolonel Ballar evvelâ son gün- lerde hadiselerden bahsetti. Anadoluda harbin neticesine hiç temas etmiyor ve eski otoritesini muhafazaya mümkün mertebe dikkat ediyordu. Esat Beye gelince; -o her zamanki vakur, babacan ve pişkin halini takın- mıştı. Felâket günlerinde ne kadar so- ğuk kanlı ve neticeden ümit var ise bu mesut günlerde de o kadar sakin ve ki- bar idi. Esat Bey, kolonel Ballarn artık rica mahiyetini alan bütün isteklerini serin kanlılıkla dinledi. O da Anadoluda de- ğişen vaziyetle mebsutan mütenasip o- lan Balların değişmiş olan tavır ve ha- reketlerinin farkında idi. Fakat, erkek adam eski hal ve etvarını hiç değiştir- medi. Neticede gunları söyledi: — Kolonel emin olabilirler ki işgal kuvvetlerinin bir halk tecavüzüne ma- ruz kalmamasrı için değil, hatta, şehir- İzmir de düştü. de münferiden olsun ufacık bir vakanın bile vuku bulmaması için geçeli gün- düzlü çalışılmaktadır. Zafer müjdeleri ile çılgına dönen Türk halkı eğer şim- diden sonra önünde hâlâ düşmarnı tanı- dığı insanları görürse işte o zaman iş çığırndan çıkmış olur. Ve bu felâketin önüne biz değil, hiç kimse geçemez. Bi- naenaleyh itilâf kuvvetleri eski nüma- yişkâr ve tehditkâr vaziyetleri artık terketmelidir. Ballar bu sözlerin tercümesini din- leyince başını salladı ve: — Doğru! Dedi. Zaten Harbiyede- ki son toplantımızda biz de bunu dü- şündük ve görüştük. Biz kendimize düşenleri yapacağız. Hattâ geceleri geç vakte kadar askerlerimizin sokak- larda gezmelerine mani olacağız. Dev- riyelerimizi çoğalttık. Fakat onlar da bizim mıntakada sırf bizi muhafaza ile meşgüul olacaklardır. Şehrin asayiş ve sükünu size aittir. Fakat, evvelce de söylediğim gibi, eğer, iş azır ve siz iz- harı aczederseniz naçar kalarak biz de tedbir alacağız. İşler üzerinde könuşma yarım saat- ten fazla sürdü. Bundan sonra bahis harbe intikal etti. Esat Bey vaziyeti itibarile Anadolu ile olan münasebat ve temaslarını daima gizli tutuyordu. Fa- kat o gün ilk defa olarak kolonel Bal- larla arasında geçen muhaverede kolo- nelin sözlerine karşı daha açık ve sami- mi davrandı. Ve Balların kendisinin Anadolu ile teması bulunduğunu bildikle ri hakkındaki sözlerine itiraf manasına gelir bir şekilde süküt etti. Balarn YKast Beye çok-itimadı varsa dı. Hattâ onun millicilerle münasebe- tini bildiği halde polis müdürlüğünden ayırmak istemezdi. Bu ihtiyar kolone- le gene bir asker olan Esat Beyin tel- kin ettiği hürmet ve mertlik hislerin- den geliyordu. O gün kolonel ile Esat Bey şöyle konuştular: Ballar —— Artık harp bitiyor. Esat — Hepimiz onu temenni ediyo- ruz. Hele benim memleketim.... Mü- temadi harplerden © kadar yorulmuş, ezilmiş ve kırılmıştır ki uzun bir sulh ve süküna muhtaçtır.. (Devamı var) Königsberg panayırındaki Türk pavyo Panayırdaki Hükümetimizin resmen iştirak etti ği 24 üncü Königsberg panayırı mem- leketimiz için çok kazanclı olmuştur. Çok mükemmel bir şekilde tertip edi- len Königsbergteki Türk pavyonunda ihraç malr nümunelerimiz n iyi bir şe ki'” Oeghiri neticesi - olarak serginin kapanm: 2ından sonra bir ok sips.” ler »lmr seçen sene - kicük mikyasta iştirak edilen Königsbergte- atır ki Türk pavyonu bu sene 300f metre Türk pavyonu , murabbalık vâsi bir yer işgal etmek- teydi. Başta Alman nazırları olmak üzere valiler ve büyük kumandanlar tara- fından ziyaret edilen Türk standıni 191,000 ziyaretçinin görmüş olmasI Türk-ihracat' için çok faydalı olmuş- tur. Alâkadar makamlar bunun fay- dalarını adım adım takip etmekte veE görmektedirler. Propaganda bakımm- dar da sergi ayrıca faydalı olmuştur: