e, Zübeyde babasına anlatıyordu : — Ben'sarayda bir esirim. Öbür esir- lerle farkım şahane ıstırap çekmemdir. — Neden gülünç olsun ? Pekâlâ muh-| temeldir. Meselâ onun yerinde ben oj- sam, buna asla razı olmazdım, Mustasımın gözlerinden şimdi bir hiddet dalgası geçti: — Ne demek istiyorsun? anlayamıyorum Zübeyde! — Demek istediğim gey basit.. Me- gelâ ben genin kızın olmasaydım ve sen benimle evlenmek isteseyidin, im- Tânı yok buna razı olmazdım.. — Ya! — Senin karm olmaktansa ölmeyi bin kere tercih ederdim. — Neden? Ne sebepten dolayı? Öyle zannediyorum ki hiç de çirkin, ihtiyar, fena bir erkek değilim, — Bu başka bir mesele.. Nasıl diye- yim, belki kalıbm, harici şeklin fena değil; fakat için, ruhun çirkin.. — Ya! Hakkımda böyle düşünmek- te olduğuna katiyen ihtimal vermez. dim. — Ne yapayım! Bilirsin ki ben yalan söyliyemem, düşüncemi, fikrimi her zaman açıkça söyler bir insanım. Üze- rimde bırakmış olduğun, ve herkesin üzerinde bıraktığın intiba budur. — Acaip! — Orasını bilmem!.. — Sonra demin ağzımdan bir söz çık- tı. Bi la ne demek istediğini anla- mak istiyorum. — Hangi söz? — Eğer senin kızm olmamış olsay- dım dedin! — Evet! ği —,Bunu hangi maksatla söyledin? Onu anlamak istiyorum. — Hiçbir maksatla söylemedim. Rastgele hatırıma geldi de.. — Hayır, hayır.. Bursözlerinin altm- da muhakkak surette gizli bir şey var. Sözlerini © Yoksa senin hakiki baban olmadığımı mı ima etmek istiyorsun? — Keşke olmasaydm! Senin kızm olmaktansa alelâde bir adam, bir iş- ginin, hatta bir esirin kızı olmayı ter- © ih ederdim. — Neden böyle söyliyorsun Zübey- de! Bon senin için azmı fedakârlık yaptım. Neyin eksik? Neden şikâyet edebilirsin? Bütün dünyada hangi genç kızın senin kadar kıymetli ve güzel mücevherleri var? Hangisi senden da- he rahat ve daha gahane yaşıyor? Hangisi senin yediğin yemekleri yi-| yor? Hangisi senin giydiğin elbiseleri giyebiliyor? Ve sen, senin için yaptığım bu kadar büyük fedakârlıkları rağmen hâlâ bana tariz ediyorsun, hâlâ bana beni incitecek sözler söyliyorsun, — Bütün bu söylediklerinin ve feda- KABIN A Eğ bir yatakta ağlayıp kürlk diye saydıklarımın bence zerre kadar ehemmiyeti yoktur. Ben, bana vermiş olduğun mücevherleri, süslü, sırmalı, altın işlemeli elbiseleri sana derhal iade etmeğe hazırım. Evet, belki dünyada hiçbir kız be- nim kadar debdebeli, zahiren benim kadar rahat yaşamıyor, bu doğrudur. Fakat ben, altın kafes içinde yaşa- yan bir kuş gibiyim. Bütün maddi ih- tiyaçlarım fazlalasile temin ediliyor. Bunu inkâr edemem. Fakat manen İam manasile bir esirim. — Sözlerini anlayamıyorum. — Sözlerimde anlaşılmayacak bir şey yok. Burada bir esirden farksız bir ömür geçiriyorum. Dışım rahat fakat içim azap içinde.. İnsanlık hislerinden tamamile mahrum bir halde yaşıyo- rum, — Yine bir şey anlamadım. — Anlamak işine gelmiyor da onun için anlamıyorsun. Yoksa sözlerim çok basit ve açıktır. Meselâ benim için sevmek denilen şey memnudur, — Sözlerini şimdi anlamağa başla- dım. Galiba evlenmek istiyorsun! — Yine anlamağdm. Evlenmek baş- ka, sevmek başka şeylerdir. Esssen ben evlenecek olsam, beni kime vere- ceksin? Muhakkak surette ihtiyar, sa- Yak, budala bir vezirine, yabut bunla. Halbuki bence böyle birisile evlen- mek, ölmekten bin kat beterdir. Halife hiç ses çıkarmadan kızmın sözlerini dinli; devam Ule' 52 Tİ Kile in — İşte ne'derece betbaht olduğumu görüyorsun. Ömrümü körletiyorum. Öbür esirlerden farkım onlar müteva- zi bir yatak icinde ömürlerini geçiri- yor, için için ağlayıp ıztırap çekiyor- lar. Halbuki ben aynı şeyleri şahane bir yatak içinde yapıyorum. Benim için sevmek, benim için sev- diğim bir erkeğe kavuşmak, onunla evlenmek, evlenebilmek bir hayaldir. Bana bu yasaktır. Halife Mustasım hiç ses çıkarmadan kızmm gözlerinin içine baktı. Sonra sordu? 'oksa birisini mi seviyorsun? —. — Cevap versene! — Ne dedin? — Yoksa birisini mi seviyorsun di- ye sordum. — Ne için soruyorsun? — Öğrenmek istiyorum, — Öğrenip ne yapacaksm ? — Bu, benim bileceğim iş. — O halde öğrenmiyeceksin! Söyle- miyeceğim, (Devamı var) BENİ AN ölem Büyük hanımefendi koltuğa büzül müş susuyordu. Odanın içinde ağır ve asabi bir hava esiyordu. Kavganm kopacağını hisse. tanbul ne kadar değişti, Eski hay huy kalmadı, Güzel tuvaletlerde görülmez oldu, Herkes işin ucuz tarafında.. Ne yaparsın, ,kriz varmış, Dükkânlarda küş uçmuyor. Maamafih sıkılmazsın.' Arzu edersen bol bd davetler yaparız. Ahbapları dolaşırız! Tüyap kadm, kaşları çatık, asla tavrı bozmadan portakal soymakia| meşgul, Ah! Kizi ufak bir falso) da ağzmı açmağa vesile bulsa, neler #öylemiyecek neler. Zamanlardanberi içini kemiren şeyleri bir bir anlatacak. Onda hoşlanmadığı hareketleri tenkit *decek velhasıl adam akıllı çatacu .. Fakat İsmetin mahirane konuguş tar- xi O anı mümkün mertebe geriletiyor. Annesinden işiteceği (o nasihatlar | azarlar, paylar neye yarar? Bir saniye bile anlaşmalarma imkân var mı? Fakat artık Hacı Hüsnü paşanm ha- Teminin sabri tükendi. 'Ters bir sesle: — Düşündüm. Önceki niyetimden sarfı nazar ettim.. İstanbulda buluna» cağım müddetçe hep sende kalacağım. Hemşireye gitmekten vazgeçtim. Ne “dersin? * HABER — Akşam Postâsı Hatıraları anlatan ; EFDAS TALAT Oldüğünü tesbit ettiğim sekiZ vüz ellinci insan öldü li ğ — Sarhoş muydu onlar. — Sarhoştular. — Yaşıyor mu? — Bilmem. Onbaşı Kooper yerde (upuzun yatı- yordu. Gözleri açik ve hareketsizdi. Yü- zü balmumu gibi sararmıştı. Krokerde muntazam bir sıhhiye teşkilâtı © vardi. Fakat bu kısım İngiliz nakliye ve tele- fon bölüğüle işgal edilmiş olan şimdiki Novotni otelinin (o bulunduğu binada bulunduğundan doktor ve o sıhhiyenin gelmesi beş dakika kadar sürdü. Kooper Başçavuş Raytın fevkalâde samimi ar- kadaşı idi. Doktor gelinceye Kadar yara- ının başucunda tepindi durdu. Çünkü ikisi de İskoçyanm ayni şehrinden idi- ler. Bütün harp senelerini bir O kardeş| gibi beraber geçirmişlerdi. Bu itibarla onbaşımın vurulması o kendisini çılgına çevirmişti. İkimiz yaralmın & başında bekliyorduk. Polisler öteye beriye koşu yorlardı. Aşağıdan, bodrum (katından hâlâ sesler geliyordu. Gürültülerden nümayişçilere hâlâ da- yak atıldığını anlıyordum. Bu sırada derenin doktoru gözlüğü- nü tutarak koşa koşa geldi. (o Hepimiz heyecan içinde bekliyoruz. İçimizde on- başıyı kurtarabileceğimiz hakkında za- yıf bir ümit var. Belki öldü, belki öl mek üzeredir. Doktor yaralının nabzını tuttu ve kulağını kalbine koyarak din- ledi. Çavuş Rayt ile nefes almadan ne- mişti. Garip bir eda ile mırıldandı: —ölü! Ve sonra ilâve etti: — Son dört senede öldüğünü tesbit ettiğim sekiz yüz ellinci insan. Onbaşı Kooper öldü. Kendimi tutamadım; : — Zavallı Kooper diye bağırdım. Başçavuş Rayt kaybettiği hemşerisi- nin cesedi başında sessiz sessiz ağlıyor- du. Daha birkaç dakika evvel aramız- da dolaşan bu güler yüzlü, sıhhatli ve kuvvetli gencin birdenbire (o hayattan çekilip gidivermesi acmacak bir şeydi. Doktor tekrar ölünün üzerine (eğildi. Ceketinin düğmelerini çözdü ve göğsü- nÜ açtı. O zaman, tam kalbinin Üzerin- de aşağıya doğru derinlemesine açılmış büyük bir yara gördük. o Vücut, fışkı- ran kandan kıpkırmızı kesilmişti, Yara dan hâlâ azar azar kan sızıyordu. | Bu manzara tahammül edilir bir sey değildi. Baştmı çevirdim ve arkada du- ran polislere emir verdim: — Rahbstsız olacaksın ama ne yapa- Im! Hücum başlamıştı. Genç kadın İşi anlamamış gibi güler bir yiz ve sakin bir sesle cevap verdi: — Alay mı ediyorsun anneciğim? Burası senin evin değil mi? Seni çet mın altında görmekle ne kadar mem- Bun olacağımı bilemezsin! İhtiyar kadm yan gözle kızını süz dü. Bu sözlere pek inansmıyordu: — Malüm! Fakat benim içim rahat değil! Bu sabah ansızın geldiğim vakit seni müşkül vaziyete sokacağını ta- savvur edememiştim.. Tasavvur ede-| mezdim ki.. — Genç bir kadının zevkleri ve hir. leri olabileceğini değil mi? Lâkin bu bahsi bırak, emin ol ki doğru söyliyo- rum. Birlikte yaşamamıza hiçbir ma- niim yoktur.. Anladın mı anne.. Hiçbir mani yoktur.. — Olabilir, olabilir.. Lâkin bu İsmet de ne garip kız! Sa- bahki hadiseyi ne çabuk unuttu, Aman Allahım! Hacı Hüsnli paşanm çok muhterem haremi olup da böyle şey- Doktor onbaşının üze | rinden kalkarken yüzü tamamen değiş- 192 — 9 EYLOL — 1936 nlellicens fervij e i Biri UD Yazan; IHSAN AZ, — Doktor işini bitirdikten sonra cese di odaya alınız. Çavuş Rayt şaşkın ve elemli sordu: — Şimdi ne yapacağız.? — Sen git! Üzülme, ben icap eden etdbirleri alırım, —EHerifler aşağıda. — Onları ben görürüm. — Dayaktan öldüreceğim onları. — Ne lürimsa beraber yaparız. — Arkadaşıma kıydılar, — Evet, çok yazık oldu. — Hem de hiç yizünden... — Onları neden yakalamak istediniz. — Sokakta sükünu iblâl ediyorlardı. — Ne yapıyorlardı ? — Bağırıyorlardı. Ellerinde bir bay- rak vardı. Adeta nümayiş yapıyorlardı. Bir hâdise çıkmasından korktuk, onları yakalamak istedik. — Sonra? — Kendilerini müdafaa ettiler. Zorla içeri getirdik. Burada genc (o polislerle dalaşmağa, dövüşmeğe (başladılar. Bu sırağa Kooper etrafa yumruk atarak on- ları susturmağa çalışıyordu. Bir aralık nasıl oldu anlayamadık zavallı arkada - şım kalbini tutarak: — Vuruldum! diye bağırdı o ve yere yuvarlandı. Yerde bir biçak (o bulduk. Kim vurdu? O karışıklıkta farkına va- ramadık, — Kaçan oldu mu? — Hayır! — O halde mesele yok. “KATİLLERİN İTİRAFI Doğrü yukarı kata çıkarak hâdiseyi Ballara anlattım, Fena halde canı sıkıl- dı: — Görüyorsun ki korktuğumuz başı- mıza geliyor. Bize bile binamızda teca- vüze kalkıştılar, Miralayın bu vesile ile halkı tazyik edecek kararlar almasından korkarak dedim ki: — Bu bir iki sarhoşun işi.. Şarkı söy- liyerek, bağırarak yoldan geçiyorlardı. Bizim polisler bunlarn (hareketlerine mani olmakla kalmıyarak (kendilerini birer anarşist zannile yakalamışlar. Üs- telik içeride döğmeğe © kalkışmışlar.. Bu gibi hidiselerin her zaman tekerriir edeceğini ben pek tahmin etmiyorum. — Tahmin etmiyorsun ama olacak. — Ben de bir arkadaş kaybettiğimize çok yandım. Fakat böyle vakaların te- kerrür etmemesine çalışıfız, — Zavallı çocuk Ballar biraz düşündükten sonra de- di ki: lerle karşılaşmış olması doğrusu yeni- | lir, yutulur işlerden değil! Tekrar öf- ke ile yanakları kızardı. Gözleri alev saçmağaa başladı, dudakları büzüldü, Annesinin coştuğunu gören İsmet yemek mâsâsmdan kalktı: — Anne, havra güzel, İstersen kah- veleri balkonda içelim. Sigara paketini götüreyim mi? — İnşallah kimse gelmez! — Aman anne. — Ne bileyim? Belki bir beklediğin yardır! — Hayır bayır. Hep hayatları böyle gelmek ihtimali olan misafirin korkusile mi geçecek” Ne olur biraz kızının kalbini anlasa! İsmet, annesine bir genç kadının saafları olabileceğini telkin etse, ka- bul ettirebilse.. Lâkin; merhum Hacı Hüsnü paşanın heremi Zübeyde hanımefendi bunları ihata edeçek bir devirde, bir muhitte yetişmediği gibi, arlık saçları ağar- mış, eski telâkkileri icinde nuh der peygamber demez bir hale gelmiş ol- ağ İ başmı kaldırsa da kızmın halini dl —Sen aşağıya in de bu herifisfiği isticvap et. Sonra beni gör. Ballar o kadar hırsı oidiki durmağa gelmezdi. Cinayetin içinde olması onu çok kızdırmıştı. kü kendisine pekâlâ: 4 — Sen işgal kuvvetlerinin kum rısın ama, dairenin içinde cinay€t” yor. Bu nasıl idare? diye sorabili” Ben aşağıya mahpusların b kata indim. Vaka © kahraman!” kişi küçük meydanda ayakta lardır. Heriflere o kadar çok dayak #iştı ki bitkin bir halde idiler. isimlerini, hüviyetlerini (tahkik Sonra istevaba başladım; — Neye sokakta bağırarak ge” | dunuz, Biri cevap verdi: — Donanma yapıyorduk. d — Ne donanması? — Ne donanması olacak. Biz Tü ordumuz harbi kazandı. Esarette “1 tuluyoruz. Sevindik. Biraz keyileni Geziyor, şenlik yapıyorduk. Bir diğeri lâfa karıştı: pi — Hakkımız yok mu, burası” memleketimiz değil mi? Üçüncüsü de bir sual sordu: — Kime sataştık ki bizi yaka! tediler? Dayaktan çok canları yanmıştı. ta isyan halinde idiler. Onları, m”, bet, hürmet ve sevgi bislerile yordum, , im Yukatme”çare Kİ Karya mii giliz memuru olarak bulunmağı ” burum. Sert bir sesle onları sustur©” — Bırakın bu saçmaları.. Her rezaleti yapıyor, üstelik (sızlar nuz. Adam öldürdüğünüzün far” mrtınız? Üç tanesi birden cevap verdiz — Biz adam öldrümedik. — İngiliz polisini kim bıça! Kısa boylu, kıvrık sarı bıyıklı | bir genç dişlerini gıcırdatarak verdi: — Ben! Ben öbürlerine döndüm; — Doğru mu? Fakat cevap vermeden gene 9 — Ben diyorum be! Ne diye m” #E tik gibi çene yatıştırıp arkadaşlar" “4 yorsun, Herife bir bıçak salladım, * mü? — öldü. Şimdi ne yapacaksın? — Geberdiği iyi olmuş! Allah —Peki, neye yaptın bu işi? (Devamı ça) duğundan kendisinden hiçbir mw K ha beklenemezdi. İsmet hanım 58” sa affolunmayacağını anlıyordü gö Elini silip kahvesini içtikten “yi koltuğunda o kımıldamaksızın ” çekmeğe başladı. Biraz kısılıp © bir mana ile kızına dikilen nun modaya uygun kıyafetini i89 la slizüyordu. Etek fazla kalkık. Ir meydanda, dekoltenin de bU, cesi cuiz mi? Hele dudaklardalf naklardaki boyalar? Paşa m ti — İnanılır şey değil. İnsan de bu kadar değişirmiş demek” — Demek çok değişmişim. 7 lamış mıyım, güzelleşmiş mi? — Bilmem. Herhalde eski eser kalmamış, Bambaskâ olmuşsun. — Ben de bu fikirdeyim. Bu cümleyi ağzından kaçır” maz dudaklarımı ısırdı. Ok ya” gi Tamış, Zübeyde hanımın kalbin?” lanmıştı, d (Devami