23 Ağustos 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Y İn | / yi %ı..'_"i'_lıı-ı* Wtdüben .| —e M 23 AĞUSTOS — 1934 d.ı“lu. yürüyerek Köprüye indi. A- hhlulnde arkadaşı Cemile ile bulu- Naklardı. Ne bahtiyarlık... Bugün an- ı:;'hln elinden güçbelâ kurtulabilmiş bi Genç kızlar için hürriyet, bekle- bi Sevgili kadar şiddetle arzu — edilen $eydir. 'îâlg.“dm tepeden konuşuyorlardı. Ce- ı_;; Ada plâjr herhalde — kalabalıktır, Yandan çarklı bir vapur onları Bü- ğîrdlyı sanki çarklarının — arasından t th atmış gibi yorgun olarak bırak- Ürüyorlardı. Çok yakınlarından ge- bir arabada, kendilerine bakıp bakıp iki delikanlr gördüler. — Onlar da O ,, Yere gidiyorlardı herhalde! Kızlar plâja denize girmek — değil, N“mzk için gelmişlerdi. Ali ile Hay- r"n. söz verdikleri halde, — köprünün | h.î' iskelesinde bulunmayışlarına fena de canları sıkılmıştı. Plâja yaklaştık çş' heşe taşan cazın canlı terennümleri H, tempolarını duyuyorlardı. ile; — Haydi, girelim! dedi. Oynanmakta olan dans bitmek üze- iliştiler. Tam o sırada *Ydi. Bir yere e selâmladı, ve bi delikanlı yaklaştı, te—— Gelecek dânsr benimle yâpmak is- Mez misiniz? dedi. hı,Genç kız onu şık, ve dansa — yakışır kıyafette bulmakla beraber, derhal Vap vermedi. — Bana hâlâ mı kızgınsınız? €vser şaşırarak: — Niçin, sebep? îr;; Biraz evvel,, yanımızdan geçen bir âda size gülenler bizdik. Urdu ve tekrar devam etti: hl— Anlaşılıryor ki siz de bizim gibi ar- IZsınız |... hnüetlf.lz konuşmayan diğer — delikanlı .."!'-mî fanilâ kumaştan güzel bir elbi-| Üü Eğmiıti. Caz epeydenberi çalmıyor- K, hbap oluverdiler. Arabadaki gül- * hâdisesinden bahsedildi. Urşuni elbiseli delikanlı: — Ben, diyordu, mesleğimde — yeni- M Ankarada hariciye memuruyum. he aç ay izinle İstanbula geldim. Gün- İz ekseriya yapayalnız, plâjları do- Smakla geçiyor.. ııE_"lîîlı:yı.e istifhamlr bir tarzda baka- —'_ Ve daima arkadaş$ız... iİr danstan s&orira oturdular. Kürşü- tlbiseli genç, bira 1smarladı, içtiler. Ci dansta damlarını — değiştirdiler. Tab Mitatla, Cemile de Rıfatla be- *rdi. İki kız arkadaşların kendi ken- .“_'hıe: “Onları nasıl buluyorsun,, su- :_ı"“ Sormağa vakitleri vardı. Ve onları ıgigbul“yoîl_aîdx.Atlı bir arabaları vardı ej T muhitin çocukları idiler. Mükem hgdtdinledîyor. mükemmel konuşuyoör- - Bu meziyetlere sahip delikanlıla- Iurıîanmda genç kızlar zevk duymaz o- hiı-n: Mi? Bir zaman — geldi ki, içilen Tın tesirile ayaklarını —sürümeğe N slayan kızlar, artık dansedemiyecek - söylediler, Rıfat derhal: , İSterseniz, araba ile bir gezinti ya- Palım! dedi, BN İçin eEVet. Saat — altı, araba ile gezmek Ilran Münasip ve zevkli bir saat.. tatlı ? ediyorlardı. Bakışları parlak ve bir «, * Kevserin — dudaklarından tam da €vet,, çıkacağı sırada Cemile arka- “ün kolunu sıktı. Cemile, annelerine ni *rtkence dönmek için söz verdikleri ü Sonunda, gelecek pazar için Şitla bif' yerde buluşmak üzere rande- © ““diler, Delikanlılar, iki saatlik ar-| İ çadü ll A v D eli 0 GÜL Dd a di Ü eli e Zağğ kadaşlarını vapur iskelesine kadar gö- türdüler. Ve uğurladılar. . Kevser, sinirli bir sesle: — Ne diye istemedin, sanki, Cemile? diye sordu. Vapur Adalar arasında biriken suları ellerile boşaltmağa — çalışıyor, ara sıra| yoruluyor; gene başlıyor. Ve emekle- meğe çabalryordu. Bir aralık Kevser ar- kadaşının kolunu sıktı: — İşte, bak onlar! dedi. Vapurun arka tarafında iki — saatlik arkadaşlarr oturmuşlar, ellerinde siga- raları, dostlarına mütebessim bakışlari- le bakmakta idiler. Bu sırada — vapür Kımnalradaya yaklaşmıştı. İki delikanlı kalktılar, dostlarının yanından geçer - lerken Mitat, Cemilenin kulağma; — Gelecek pazara! diye mırıldandı. Gözlerile bir “evetl,, işareti yaptı.De- likanlılat indiler, iskeleden — dostlarını mendillerini sallayarak uğurladılar. Cemile: — Deli bunlar! İçki başlarına vur - muş, dedi. İki kız arkadaş hiçbir şey konuşmadı- lar. Kafalarındaki tatlı —hülyalarla, iki saatlik dostlarının hoş kelimelerini ha- tırlamakla meşguldüler: Gelecek paza- ra. Vapur köprüye yanaşmıştı. — İndiler Köprü üstünde yürürlerken, yanlarında bir otomobil durdu. Cemile: —A! Hayret.. Kevser, bak! — Rıfatla Mitat! Ayol, siz Kınalıadada inmediniz mi? Mitat tatlı bir tebessümle: — İndik ama, fikrimizi — değiştirdik, ve gene bindik. Bu defa Kevser aksilik etti: — Peki, ne diye geldiniz. Size gele- cek pazara demedik mi? Bu kadar sabır sız Olanlardan beri. . Rıfat derhal atıldı: — Hoşlanmam, diyeceksiniz. Hayır, hayır! Düşünün ki, bizi buraya getiren sebebi siz de anlamış olmalısınız! Mitat lâkırdıyr kesmek, ve münaka- şaya yol açmamak için, otomobilin ka- pısimı açtı. Fakat iki kız arkadaş bu tek- lifi kabul etmediler. Yürüdüler. Otomo bil de uzaklaştı. Kevserle Cemile, tram- vaya bindiler. Önlerindeki — sırada iki kadın konuşuyordu. Kırsaçlı olanı: — A, ben Kevserimden eminim. Yap- tığını o kadar iyi bilir, ve o kadar düşü- nür ki... Hiç bir kıza değişmem.. Sev- gili yavrum! Belki şimdi evde bekliyor dur. Tramvay da ne kadar yavaş - gidi- yor. Yavrumun karnrı acıkmıştır. İki kız biribirlerine hayretle bakıştı - lar, ve tramvayın arkasından yetişmiş olmalarını bir keramet saydılar, kalaba- İrğr yararak, evlerinin istasyonunda her kesten evvel indiler. Yolları — üzerinde bir iki kere şeytan gibi beliren iki gen- ci tekrar kafşılarında görecekler mi di- ye ödleri patlryordu. Fakat, öh, yarabbi şükür!.. Yoklar.. Koşa koşa, annelerine görünmeden sokağın dönemecini saptı- lar; evlerine gittiler... Çabucak soyunup)| | uslu birer kız oldular.. Büyük bir tehli- ke atlatmış kadar memnundular.. Yüreklerinin çarpıntısı bir. —müddet devam etti. O gece karışık, korkulu rü- yalar gördüler... Ve yılgınlıkları o kadar sürdü ki, ertesi pazar, randevuya gitmi- yeceklerini sandılar... İstemez: Ne ara- baları, ne biraları, ne şıklıkları, ne de.. Bu zan, cumartesiye kadar sürdü... Fakat, ertesi pazar, — ikisinin de kalbi vık vık etti. Büyük tereddütlerden son- ra itiraf eden Cemile oldu: — Bugün ne yapacağız? Gidelim mi acaba?... Kevser, ağır bir yükü sırtından at- mış gibi. neşe, sevinç içinde — yerinden fırladı. Arkadaşının — boynuna sarılılp onu iki yanağından öptü: — Ben de öyle istiyordum ki... Fakat, cesaret edemiyordum... Gidelim, gide- .** Annelerinden izin koparabilmekten mermanun, ateşe — koşan pervane gibi, gene, delikanlıların — cazibesine doğru uctular... Tenton amca .—. ..- .? 4 Ho ea <A | A.ı’l:.f-"îı | .- - * Wr—- i 4 Nuh CEM AKSAM POSTASI IDARE EWVi İstanbul Ankara Caddesi Posta kutusu ! İstanbul 214 Telgraf adresi : Istanbul HABER Yazı işleri telofonu : 2387? idare vellân .9 .24370 ABÖONE ŞARTLARI Türkiye Eenebi Senelik 1400Kr. 2700 Kkr. 86 aylık — 730; « B ayük dooli" '333 KÜ 1 aylık 150 /« 200 » * Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us , Basıldığı yer (VAKIT) matbaası YN Yazan Niyazi Anmet OESPEYN KS MA — M C O A O Z 422 sene evvel bugün Meşhur Çaldıran muharebesi başladı Bir kılıç vuruşta Türk süvarisini eğerine kadar ikiye biçen Ismail iki yerinden ya- ralı olduğu halde arkasına bakmadan kaçtı 23 Ağustos, 1514 yılı... 422 sene evvel bugün Sultan Se- lim, Çaldıran vadisine indi. Şarkta Şah İsma!lin çadırları gözüküyordu. Selim bir harp meclisi topladı: — Askere yirmi döri saat istira- hat mı verelim ,yoksa şefakla beraber muharebeye başlıyalım mı? diye sor- du. Bütün vezirler istirahat istiyor- lardı. Defterdar Piri paşa: — Hayır, dedi, derhal hücum et- mek lâzım. Askerlerimizin içinde düş- manta mezhebine salik olanlar var. Onlara düşünmek fırsatını vermiye- lim. Selim: — İşte yegâne rey sahibi adam, yazık kâ vezirim olmamış! dedi ve der- hal hücum emrini verdi. İsmail, ordusunu kurmuş bulunu- yordu, Türk askerlerinin ovaya doğru indiğini ğörünce, burada barbe başlı- yacak kadar cesaret göstereceklerine ihtimal vermedi. Askerin ilerlemesi- ni seyre daldı. Adamlarmın esir etmiş oldukları bir süvariyi yanma çağırdı. İlerliyen kollar hakkında sualler sordu. — Kan ırmağı gibi tepeleri saran bu kırmızı sancaklar nedir? Esir'süvari cevap verdi: — Bunlar Niğbolu süvarileridir. — Ya şimdi ovaya inen bu yeşil | blyl'lkl&r?..' l y * — Bunlar Esfendiyar oğlunun ku- mandasında bulunan Bolu ve Kasta- monu süvarileri, Süvarilereden sonra piyadeler sel gibi akıyordu. İsmail, Karaman, Anadolu ve Ru- meli beylerbeylerini görünce her biri- ni padişah sanmış ve ayrı ayrı üç de- | fa aldanmıştı, Silâh şakırtıları, at nalları etrafı inletiyordu. Nihayet kırmızı ve yeşil sancak- lar arasında Selim gözüktü. İsmail, tasavvur edemediği bir heybette toplanan askeri görtünce de- rin derin içini çekti. Fakat cesaretini muhafaza ediyordu. Selimin kuvveti, seksen bini süvari olmak üzere yüz yirmi binden fazlay- dı. Yalnız atlar, yemsizlikten bitkin bir hale gelmiş, ayakları kırılryordu. Asker-de iyi gıda alamanaktan mus- taripti. İsmailin süvarileri de seksen bin kadardı. Fakat bunların ne atları yo- rulmuş, ne de piyadeleri xıdasızlıktan şikâyetçiydiler, Bilâkis, günlerce is- tirahat etmiş, beslenmiş bulunuyor- lardı, Daha fazlası vardı. Miğferleri parlak çeliktendi ve kırmızı tuğlarla süslenmişti. Silâhla- rı, demir topuzları çok mükemmeldi. Çevik atlara çelikten yapılmış eğerler vurulmuştu. Ismail bir şeyden korkuyordu: Selimin toplarından! ll Fakat kurduğu plnâlar sayesinde yüzde yüz muvaffak olacağını umu- yordu. Plânı şuydu: Kesadisi düşma- nının sol cenahı, Ustaçlı oğlu sağ ce- nahı üzerine yürüyecek ve açılan saf- ları yan taraftan saracalklar, yeniçeri kollac: üzerine arkadan hücum ede- ceklerdi. k İlk hücumu İsmailir süvarileri yaptılar. Bir taraf askerleri; — Şah.. Diğer taraf- — Allah.. Diye bağırarak saldırıyorlardı. İsmail, kendi hissesine isahet e- den Türk cephesini bozmuağa ve ilerle- meğe muvaffak oldu. Fakat Sinan pa- muştu. Sinan bu hareketinden sonra askeri saflarını açacak yerde süratle geri cekildi. Birbirlerine karışan İs- mail askerleri birdenbire kendilerini topların önünde buldular, “Ölüm ta- neleri,, diye adlandırılat mermiler, birkaç dakika sonra etrafı ölüme boğ- du. Biraz sonra arabalar arkasında siper almış olan yenieçriler desedleri yıkarak tüfek ateşi açtılar. İsmail, kolundan, ayağından ya- ralanarak atından düştü. Selimin bir süvarisi üzerine yürüdü. Fliindeki mız- rağı havaya kaldırdı. İndirirken bir ses duyuldu: — Şah benim.. Büunu aynen İsmail gibi giyinmiş olan Mirza Ali söylüyordu. Süvari: — Şah sen isen buraya gel!. .diye üzerine atılarak onu esir etti. Bu esna- da Hızır adında bir seyis hayatını teh- likeye koyarak kendi atını İsmaile ver- di. Yaralı şah ,ata atladı Muharehe- nin kazanılmak ihtimali olmadığını görüyordu. Atını mahmuzladı, Arka- ya bakmadan uzaklaştı. Bir kılıç vu- ruşta bir Türk süvarisini eğerine ka- dar ikiye ayırnıış olmakla 'ftihar eden İsma!, payitahtında da kendisini em- niyette görmedi. Atmdan inmeden yoluna devam etti. » x» & İsmailin ordusundan ön dört han, Selimin ordusundan on sancak beyi harp meydanında ölüp kalmışlardı, Şahm en sevgili karısı da esirler arasındaydı. Gandinin yerini kim alacak? Arkadaşları tarafından hiyanete | uğradığına kanaat getiren Ganidhi, si- yasetten sessiz bir köşeye — çe- kilmiştir. Onun yerine geçen ince ve uzun boylu Pandit Javar Harlal Neh«s ru, sabık Üüstadın nazariyelerini öğretmeğe devam etmektedir. İngiliz memurları onun bu hareketini hoş gör- medikleri için ikide birde yakasına ya- pışarak hapse tıkmaktadırlar. Bu yeni ulusal lider Mahatma'nın yerini tutacaktır. Göz Hekim: Dr. Sükrü Ertan Cağaloğlu Nuruosmaniye cad. Nu 3i (Cağaloğlu Beczanesi yanında ) Salı günleri meccanendır Telefon. 22566 şa d.ı_ Ust_ıçlx oğlunun terti " İ yi K bini boz- a y PWA, - IĞT sunNnUNEe Fiki j | i H | İ | ; i | | | | ! |

Bu sayıdan diğer sayfalar: