Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
“Aykut hiç Tp TE— 11 AĞUSTOS — 1936 Gunç daha ziyade beklemeğe lüzum görmiyerek kılremı sıyırdı ve kapıyı — iterek içeriye girdi. Etrafa süratle göz ıg'ezdlrirken birdenbire sol tarafımndan — bir haykırış yükseldi: — Aykut! Dönüp baktı: — Gökbisem! Odada bulunan diğer üç kişi bu — manzara karşısında donup kalmışlardı. - Gökbigem yahut öbür ismiyle Güzide karşisında birdenbire Aykutu görünce /— heyecanma tahammül edemedi, Yüzü sapsarı, daha sonra bembeyaz oldu. Ve — boylu boyunca yere serilerek bayılıp, - kaldı. Aeykut bir an tereddüt etti. Sonra - kıltemmı savurarak: — Geri! diye haykırdı, Ve bir hamlede Güzidenin yanma Mustasım bu sırada kendini şaş kımlıktan kurtarmıştı: — Kim bu adam? diye Ubeyde sor. Pdik Ubeyt kekeliyerek cevap verdi: — Tammryorum. Halife bu sefer doğrudan doğruya yabancıya sordu: — Kimsin sen? Ve buraya ne sıfat- | Jla giriyorsun? — Kendimi sana cevap vermeie — mecbür tutmuyorum, Hem burada şim- - di söz sahibi siz değilsiniz, benim. Eğer |- sözlerime harfi harfine itaat etmiye«s cek olursanız, bu sizin için çok vahim neticeler verecektir. Şimdi atın baka- |— İrm şu bellerinizdeki kısa hançerleri! Bonra şu köşeye çekilip durun! Mustasım hiddetinden köpürlüyor, kendisini tutamıyordu. Ulur gib bağır- di: — Sen galiba benim kim olduğumu bilmiyorsun, Ben Bağdat halifesiyim ? Hayret! Yabancı bu sözler karşısm- — da kılmı bile krpırdatmadı. Bu ne 8ö« — ğuk kanlı admdı böyle., — Bu da bana vizgelir. Kim olur- — gan ol! Hele şimdi sözüme göre hare- “ ket et de! — Demek bana, koca halifeye isyan ediyox'sun. Benim sözlerimi hiçe sayıp benı tehdit ediyorsun! — Evet, fazla lâf söylemeğe lüzum — görmiyorum. Mustasım hiddetinden renkten rene /— ge giriyordu. Fakat neticede bir şey /|Oyapamıyacağına aklı eriyordu, Çünkü |— pek türetkâr ve lâf anlamaz bir kimse- ye benziyen bu adam tehdidini yapmak- ta da asla tereddüt edöceğe benzemi- yordu. Halife gayri ihtiyari: — Tutün şunu! diye haykırdı. Fa- /| kat nerede? Kim müdahale edebilecek, - Tatt;, acaba... tereddüt etmeden kılıcının keskin ucunu Halifenin boğazına dayadı şu kıltemı tutuşundan pek yaman bir ı*f AZAN: rx.f _V)k___,—L'ç)k__ (_rıı[ı.k SUL Hatıralarını anlatan * EFDA©& TALAT adam olduğu anlaşılan adamın savle- tine kim karşı koyabilecekti? Münec« cim Ubeyt mi? Yoksa şu hain vezir Müeyyedettin mi? Bu haykırış üzerine Aykut hiç te- reddüt etmeden kılıcınım ucunu halife«s nin boğazına dayadı: — Daha bir kelime söylersen seni bir köpek gibi geberteceğim. Kılıcının sivri ucu halifenin boğa» zını hafifçe zedelemişti bile. Mustasım bir anda işin hiç şakaya tahammülü ol- madığını anladı. Şaşkın şaşkın geri- ledi, Ubeyt de, müeyyedettin de her şe- yi unutmuşlar, bu fevkalde hadise kar- şısında şaşalamışlardı. Onlar da geri- lediler. Aykutun sesi tekrar gürledi: 1 — Yüzünüzü duvara çevirin! : Vaziyet müthiş! İtaatten başka çae re yok! Hepsi birden ağır ağır başlarını du var cihetine çevirdiler, Bunun üzerine Aykut Güzidenin yahut asıl ismiyle Gökbigemin yanma yaklaştı. Saçlarını okşıyarak onu kendisine getirmeğe ça- lıştı. Biraz sonra Gökbigen kendisine gele di, Gözlerini açtı. Aykut diğerlerinin anlamaması için Türkçe olarak: — Vaktimiz yok, Gökbigem! Çabuk kendini topla! Kaçacağız. — Hayır, bu doğru değil. Gördüğü- me inanamıyorum. Aykut, hakikaten gördüğüm sen misin? — Evet, benim! Yalnız yalvarırım | gana, vakit geçirmiyelim, — Ben hazırım Aykut! * — Düur öyleyse, ben bunları gürül- tü edemiyecek bir hale getireyim! Aykut ilerledi, Sıra ile birer birer halifenin, müneccim Ubeydin kollarını bağladı. Sıra Müeyyedettine gelince türkçe olarak Aykuta hitap etti: — Yiğitim! Eğer kalbinde zerrece merhamet varsa beni burada bırakma! Beni de kaçır. Çünkü Mustasım denilen bu canavar adam beni parçalıyacak, mahvedecek beni! — Kimsin sen? — Bana vezir Müeyyedettin derler. Bu müstebit adamı mahvetmek için ça lışıyordum. Fakat tuzağa düğştüm. İ- timat ettiklerim beni ele verdi. Ve sen tam buraya geldiğin anda benim için idam hükmünü vermiş bulunuyordu. Eğer bana merhamet etmiyorsan, o halde beni öldür de öyle git, İlle beni bu adamların elinde sağ bırakma! Aykut bir dakika tereddüt etti. Fa - kat nihayet Müeyyedettinin yaşlı göze leri merhametini kâfi derecede tahrik etmiş ve ona itimat vermiş olduğun- (Devamı var) w *cmm —3 — Adamcağız biraz düşündü, bhirden« bire sordü: — Bu penbe evin hanımı ceza yiye- cek mi? Bu sual delikanlıyı yerinden sıç- Acaba herifin bir bildi- — ğimi var? Şadiyeyi kurtarmak kabi! c« |- Tacak mı? Hemen telâşla cevap verdi; — Yiyecek gibi, zavallı kadm, &- ğer masumsa ve bunu bilenler var da susuyorsa, dünyanın en büyük günahı- nı işliyorlar... Öbür dünyada yerleri cehenremdir. Korucu şaşkm şaşkın bakındı, son- |— Ya efendisine yaklaştı, kimsenin işitti. - ğini istemiyormuş gibi yavaş sesle: 4 ü "—Benogeceperüerini gnrdüm.. _V D Ssöyvle, . > — H -! Bi AU Çd KTT : BŞ t —A mma beni ele verme beyim, büe yüklerle uğraşmak doğru değildir. İn-| sanım başına belâ gelir. Ben sana söy- lerim, Çünkü uykum kaçıyor, içim ra- hat değil. Sen bildiğin gibi yap, amma, benden bilmiş olma! — Söyle, söyle.. Merak etme, seni ele vermem, Bilirsin ben sözümün eri« — Bilirim beyim. İşte o gece dola- şıyordum, Saat ona döğrü Ferruh be- yin hanımının gizlice harap değirmene doğru koşarak seğirttiğini gördüm... —BSonra, sonra... : — Bitaz arası geçti, arkadan da Mahir bey çıkageldi, doktor evine git- mek için kestirmeden bu yolu takip et« Herhalde ( da onlara rula.ımı ll A L a. | idi. Ve ancak şu bir kaç cümleden iba- İstanbulda vekayiden Bu sözleri tercüme ettiğim — zaman Balların memnun olduğu — yüzünden belli oluyordu. — Koltuğundan — doğ- rularak dedi ki: — Ben zaten Esat beyin bu cevahı vereceğinden emindim. Teşekkür ede“ rim, Gene çok samimi bir surette ayrıldı- lar. Esat Bey gittikten yarım saat son“ ra, motosikletli bir postacı Harbiyedeki umumi karargâhtan kolonel — Ballara hitaben bir mektup getirdi.Ballara mek tubu vererek odama döndüm. İki daki" ka geçmemeişti ki kumandan zili çala- rak beni çağırdı. Gözüyle masanın üze” rinde duran mektubu işaret ederek: — Efdal! dedi. Bu kemalistler işi a“ zıtmışlar. Bilmemezlikten geldim: — Gene ne var kumandanım. — Oku da bak:.. Kâğıdı alarak okumağa başladım. Mektup gene Yunan orduları nezdin- deki İngiliz irtibat zabitleri grup amir“ liğinden geliyordu. General Haringto" na hitaben yazılan raporun bir sureti retti: “Türk taarruzu büyük bir sürat ve şiddetle devam ediyor. Afyondan sonra durdurulamıyan bu taarruz galiba de“ nize kadar devam edecektir.,, Ben seviçten âdeta titremeğe başla" dım, Fakat karşımda bana bakan Balla rın yanında hislerimi belli etmemeğe çalışıyordum. Kâğıdı okuduktan sonra erine söyleme- ğen boyk:u;uüığâ _ m. ğe ıtf; liyebilirim ki.. El çırpıp gobek atamaz" dım. “Neye Yünanlı dostlarımızı yeni” yorlar. Böyle iş mi olur?,, diye de atıp tutamazdım. Riyakârlığın bu kadarma da hiç lüzüm yoktu. Bunun için selâme- ti susmakta buldum. Kolonel Ballar birkaç dakika — derin derin düşündükten sonra: — Sen ne diyorsun bu işlere? — Bilmem ki... — Evet; ne yapılabilir. Bu bir harp ti. Ve bir taraf kazanacakt. Bakalım, vukuata intizar edelim. Sen, mümkün mertebe polis müdürünün — harekâtını kontrol et ve beni vaziyetten sık sık haberdar etmeği unutma... Koloneli selâmlıyarak düm. odama dön" YILDIRIM SÜRATİLE DEĞİŞEN VAZİYET Ben, ne yapacağımı âdeta — şasırmış gibiydim, Vaziyet, yıldırım. süratile de“; olacak... Remzı bey Ferı'uh beyin ar- kadaşı eğer hanımı yakaladıysa, söy- ler diye korkmuşlardır. Mahir beyden her şey umulur. Sen ne dersin beyim ? Ahmet, helecan içinde bağırdı: — Peki, bunları şimdiye kadar ni- çin söylemedin, Müddefumum? sorduğu zaman neye sustun? — Beyim, gözümle gördüm... Fa« kat o saatte oralarda dolaşan onlardı. Hem dedim ya, bizim gibi fakirler bü- yüklerin işine karışırsa başları belâya girer... Amma gene dayanamadım, iste sana söylüyorum, beyim! — İyi ettin. Her halde bu işi aydın- latmak boynumun borcu. Sen merak etme, sana bir şey olmaz... Ah! Bir Şadiyeyi kurtarsam! Telâşla giyindi, hemen koşarcası- na Mahirin evine vardı. Bu bakımsız bahçe içinde, boyasız harap bir köşke tü. İçeri girdi, ev sahibi onu hayretle karşıladı. Zira birbirlerinden zerre ka- dar hazzetmedikleri için kat'iyyen gö- rüşmezlerdi, sokakta bile zoraki selâm- laşırlardı, H Ahmet oturur oturmaz söze başlam - — Sizi sabah sabah rahatsız etti- LN | 4 “ düşünmeğe vaktim yok. şahsen ben mesulüm ğişiyordu. Daha bir hafta evvel mukad deratrmız ne kadar karanlıktı. Bir hafta sonra ise, ümit ve kurtuluş bir güneş gibi içimizi aydınlatıyordu. Yarın, ne haber alacak, neler görecektik. O gün öğle yemeğini başcavuş Rayt ve tercü- manlarla birlikte yedim. Onları da bir telâş almıştı. Rayt bir aralık sordu: — Yahu, bu haberler doğru mu aca" ba? üi — Hangi haberler? — Halk arasında Kemalistlerin bü" yük bir zafer kazandıkları hakkında do laşan şayialar. — Doğru! Bu kısa cevaplarım, sofradaki Rum ve Ermeni tercümanların lokmalarını bor fazına tıkadı. Fakat bir tanesi tinctin": deki küstahlığı göstermekten geri kal") madı: : — Doğru olduğu ne malüm! Herife gözlerimi diktim. Fakat bir şey hissettirmemek için soğuk kanlılık la şu cevabr verdim: — Onu da yarın anlarız. Rayt konuşmağa devam etti: — İşin bu şekli bize dokunuyor. Çün kü şehirdeki Türk halkı kabadayılığa başladı.Bize karşı garazkârlıklarını a- lenen göstermeğe başladılar, ŞEHRİN DEĞİŞEN VAZİYETİ O gün öğleden sonra polis müdüri" yetine giderek Esat beyi gördüm. Mer" hum, Ballar ile mülâkatından avdet et- tiği zaman Anadoludaki zaferin esaslı ve devamlı bir mahiyet iktisap — ettiği müjdesini Aalmıştı. Sevinçten - yerinde duramıyordu. Her zaman — görüştüğü" müz küçük odada, iki elimi avuçları içi" ne alarak: — Oğlum, dedi. Cenabıhakka şükürler olsun... Tam bir haftadır ki hayırlı ha- berler devam ediyor. Bu — sabah yeni bir müjde aldım. Ordumuz büyük bir taarruza geçmiş ve İngiliz raporlarının da bildirdiği gibi yıldırım süratile İz- tım neticesini sabırla, lemekten başka yapacak bir şey yoktü: O gün akşam Krokere döndüm. Bal" lar beni bekliyordu. Polis müdürünün asayiş için icap eden tedbirleri almak ta olduğunu söyliyerek kendisini tat" min ettim. Bana şu direktifi verdi: — Maksim de dahil olduğu halde bil geceden itibaren bütün eğlence yerl saat on ikide kapanacaktır. Geceyarısı! w dan sonra sokakta görülenler sıkı bif kontrole tabi tutulacaklardır. İstan'bul tarafındaki polis kumandanlığına yaf | dımcı olarak beş altı İngiliz polisi goü deriniz. — Başüstüne! diyerek mekte idim ki seslendi: — Siz bü gece de buradan aynlrnl' yınız. Odamda bü talimatın icap eden emirleri verdikten sonra, lis Selâmiyi çağırdım; bizim istihbarat için hazırladığım taporu vererek: — Bunu şimdi Aziz Hüdaiye odama dön” mıyacağımı da söyleyiniz, dedim. Polis Selâmiden başka gene benimle | beraber çalışan hamiyetli iki Türk po” si daha vardı, Bunların biri Üsküdar? Saip, diğeri kömiser muavini Ali Saipı (şimdi İstanbul emniyet müdurlügünd' ' birinci şube dosya kısmı şefidir..) İkisini de odama çağırdım ve şu söyledim: — Şimdiden eve haber gönderini” Belki birkaç gün daha Krokerden aytf lamıyacaksınız. Çünkü bana çok lâz!i sınız. Böyle mühim günlerde her 'f_cdgf?_ kârlığa katlanmak lâzım. Çünkü son kozlar oynanıyor. * İkisi birden: — Emredersin! dediler ve gîttîlüf' Onlar gittikten sonra, polis Üskü lr Saip ile İngiliz polisi onbaşı Kru yanıma alarak sokağa çıktım. EU” teftiş etmek üzere — Taksime doğf“ yürümeğebaşladık. mir istikametinde ilerliyormuş. — Evet efendim, ben de size yeni bir haber getirdim. Siz avdet buyurduktan sonra Kolonel Ballara general Haring” tondan bir mektup daha geldi. Bu kâ- ğıdda irtibat zabitleri — amirliğinden| geliyordu. Bu raporda ordumuzun sür' atle ilerledifini, Alfyondaki müdafaa"- nın akim kaldığını bildiriyor. — Tamam, tamam.. — İşittiklerimiz, tamamen teeyyüt ediyor. Esat Beyle daha bir müddet görüş” tük. Artık, Anadoludaki askeri harekâ gime her halde hayret ediyorsunuz, fa- kat mühim bir iş için geldim. Lütfen birkac dakikanızı bana vakfedin. — Buyurun efendim, dinliyorum. — Şadiye hanımın muhakemesi ne şekil aldığını duymuşsunuzdur, değil mi? — Evet, herkes kadar ben de işit« tim! — Siz ne diyorsunuz bu işe? Mahir omuzlarını silkti: — Ne diyeceğim, bana ait bir şey değil! Bin bir tane derdim varken onu — Garip şey! Lâkin müddelumumi- ye bazı şahısların ismi söylenmiş ol- saydı, belki bu kadın kurtulurdu, diye de mi hiç düşünmediniz? — ÜÖyle bir şey var mı? — Var? ) — Kimiş onlar? Siz biliyor musu- nüz? — Biliyorum. Hattâ katilin kim ols. duğunu da biliyorum! — Allah Allah, o halde mahkemeye gidip söylemek size düşer! — Elbeftte gideceğim, lâkin gitmez- den evvel kabahatlileri haberdar etmek isted.ım. Vicdan azabı çekip çekmedik- Fatihte F'atihte Kıztaşınde Sofular cag’" sinde üç tarafı murtazam cadde, © ze nazır, tramvaya ve çarşıya pek kın, civarı kâmilen mamur TÜ2 re mürabbar, kısmı âzamı mülk D:f; tatilüşşekil ve altı parçaya mufrez * acele satılıktır. Taliblerinin saaf * iB& | dan bire kadar HABER çazetes Bay Fethiye müracaatları. 0 vf lerini görmek arzu ettim... Işte on l çin geldim, Mahir bey! Şi Delikanlı hayretle sordu: — Ne demek istiyorsunuz? k,dl — Şunu demek istiyorum ki görenler olmuş! M Mahir sarardı, bütün vücudu di. O Nihali düşünüyordu, halin” “fevkalâdeliği gören Ahmet, W l. üstüne yürüdü: | sun! — Ben mi?” — Sen ya! » — Doktor Remzi beyi aıaaı!' ' miyım, sanıyorsunuz! — Öyley a, hem öldüren, £ parasını çalan! Bu ittiham Mahiri isyan © di. Ahmet beyin bir şeyler bildiğ niydi. Lâkin ne dereceye kadaf tı? Sükünla cevap verdi: — Benden nefret ediyorsun" liyorum.. Ben de sizi sevmem- beni bir katil sanacak kadar İ! menize hayret ediyorum. — Siz, benim soı'dııklaı'ttl“ı verin! BLA v (Devamı " Yazan İHSAN ARİF — hadis olacak hertürlü tevekülle bek” tatbiki içifi götür rünüz. Benim bu gece Krokerden ayrılâ | | — Alçak, sefil, nasıl da korkül — fDevqmı' ”îî.!-'ğ Acele satılık arsa | İ