Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
l D İ &iî wil Yazan. üü | Murad Sırî'ogîu D SĞ Mllyoıılarca müslümanın kendisini Allahın vekili addettiği Halife, gönlünü eğlendirmekle meşguldü —- (— Bağdat geceleri — Eymen! Eymen! — Benim, Hüseyin! — Ne var, ne İstiyorsun? — Gel! Bak dışarıda ay ne kadar güzel! Yıldızlar ne kadar parlak! Ya- vaşça pencereden atla! Seninle şu ağaç- hıklarım altında dicleye kadar gidelim. Bana aydan daha ak kollarını — uzat! Gözlerinin yanında sönük — ve donuk kalan yıldızların altında Diclenin koku- lu rüsgârlarını koklrya koklıya — sana seni ne kadar sevdiğimi anlatayım! - — Deli mi oldun sen? Ya nöbetçi- ler? — Nöbetçilerin hepsi sarhoş ve sızmış!| Halife bu gecenin şerefine, da- hâ doğrusu yeni satın aldığı cariyelerin şerefine hepsine bol bol para dağıtmış ve istedikleri kadar şarap içebilmeleri için kilerciye emir vermiş, Hepsi kör- klitük! — Fakat işimi biliyorsun! Bir a- dım dışarıya çıkamam, Halife Musta- sım yeni gelen cariyelerle meşgül ol- mam içit bana sıkı sıkıya tenbih etti. Şimdi nerede ise onları huzuruna kabul edecek, Benim de orada hazır bulun- mam İâzım. — Ah, sana ne zaman kavuşaca- Yım, bilmem ki... Hem nasıl olsa karım olacak değil misin ? — Öyle amma henliz şimdi karın değilim. — Olsun, bana halife bir hafta ev- — vel vadetti. Cariyelerimden istediğini |— < Sana vereceğim, dedi. Vakra ben senin /— ismini vermedim. Fakat hangisini is- tediğimi bana sorduğu zaman elbette seni haber vereceğim. — — Geliyorlar., Gidiyorum ben! — Ah! — Gene görlüşlrüz. Yarm tam bu vakif burada buluşuruz. Bu gece anla- şılağf eğlence sabaha kadar devam ede- cek. “Yarına herkes halsiz kalır. Ben de, fırsat bulursam geninle bir gaat ka- dar beraber bulunurum, — Hep yarrn! Hep yarm gecel — Ne yapalım? Evleninceye kadar böyle olacak. Allaha ısmarladık! Eymen elini Mustasımın en sadık muhafiz zabitlerinden Hüseyine doğru salladıktan sonra bir kedi hafifiğiyle sekerek sarayın kondorlırmdı kaybol- du., y VI Eymen ilerledikçe kuî.ığma çalman çalgı ve şarkr sesleri yükseliyordu. Halife eğleniyordu. Son Abbasi halifesi Mustasım ke- yif çatıyordu.. Milyonlarca müslümanın kendisini Allahın vekili addettiği halife gönlünü eğlendirmekle meşguldü. K Seslerin dışarıya sızmasına müm- /— kün mertebe mani olan kalın atlas kapı perdelerini aralayıp içeri odaya girelim: Yere.. Sağa, sola ipek şilteler se- — rilmiş. En orta yerde üzerinde ipek bir cübbe, kafasında hafif bir sarıkla halife Musta&rm bağdaş kurmuş oturuyor, Sol — tarafında bir sürü yarr çıplak, yüzle- — Tindeki — çizgilerden ve — derilerinin | Tenklerinden dünyanın her tarafından — geldikleri anlaşılan cariyeler, kimi elin- Halife iyiden iyiye sarhoş olmuştu. Bütün sahte vekar, asalet ve mevkiini unutmuştu. Kahkahalarla gülüyor, şa- rap getiren, şarkı söyliyen kızlara ka- ba kaba şakalar yapryordu. Kulağına çalınan bu sözler karşısında başmı çe- virdi; > — Ben hayatımda senin kadar me- raklr bir adam görmedim Ebu Faruk. Amma attık vakit geldi. Şimdi hepiniz göreceksiniz. Çalgılar sussun! Eymen nerede? Eymen! Eymen! Halifenin gözdelerinden olan Ey- men tam bu &irada içeri girmişti. Süratle Mustasımın önüne gelerek yerlere ka- dar eğildi: — Emirinizi bekliyorum ya hazret| — Haydi haber ver! Esirci gelsin! Halifenin ağzından çıkan esirci ke- limesi üzerine etraftan hayvanca bir se- vinç homurtusu yükseldi. Sağ tarafta oturan adamların sarhoş gözleri yeni bir hırsla parladı, Sol taraftaki cariye ve şarkıcı kız- ların yüzünde de bir sevinç — dalgası geçti. Onlar böyle şeyleri biliyorlardı. Yeni esirler gelince bir müddet herkes onlarla meşgul olacağından kendileri bir nebze istirahat imkânmı elde edebi- leceklerdi. Eymen halifenin emrini dinler din- lemez hemen bir kapıya doğru gitti. Bir dakika sonra arkasında kısa boylu, kan- büur, seyrek sarı sakallı, yeşil sivri kü- lâhlr bir adamla geri döndü. Bu adam| meşhur esirci kanbur Reşit idi, Reşit halifenin önüne varınca çirkin kanburunu büsbütün meydana çıkaran bir jestle birçok defalar eğildi, — kalktı. Yere çöküp yer öptü. Sonra ellerini ka- vuşturmuş olduğu halde ayakta durdu. Mustasım homurdandı: — Hani getirdiklerin? — — Efendimiz hazretleri müsaade e- derlerse getirdiğim esirin yalnız bir ta- ne olduğunu söylemek isterim, — Bir tane mi? — Evet..; ' Bu söz üzerine herkesin soratı asıl- dr, Bir takımı manası anlaşılmıyan ho- murtular yükseldi. Halife sordu: — Neden böyle? — Müsaade ederseniz — arzedeyim. Evet, Yalnız bir tane getirdim. — Fakat bu getirmiş olduğum tek esir, elli cari- yeye bedeldir. Halife hiç ses çıkarmadan esirciyi dinliyordu: — Köleniz bugüne bugün —tamelli üç senedir bu İşle meşgul — oluyorum. Şimdiye kadar şarkın ve garbın en güzel binlerce kızı elimden geçti. Kadifeden daha nazlı tenli, ceylandan daha narin | vücutlu, ahüdan daha güzel gözlü sayı-| sız kız gördüm, Fakat kasem ederim ki size getirdiğim bu kız, hiç biriyle kabili (UF | | M*XX 3) AYA VA Hatıralarını anlatan © EFDA& TALÂT —132 — Yazan: İHSA:_ ceketimin altında idi. Onun süretini ben çıkaramadım. O halde sabah ka. ranlığında onu nereye götürmeli? Ki. me baş vurmalı. Ara sokaktan tünel başıma çıktım. Beynim çatlıyacak gibi. Kararsır'ık içinde çırpınıyorum. Cadde üzerinde durmuş, düşünürken birden — içinide bir ümit doğdu. YAHUDİ PANSİYONUNDAKİ ARKADAŞ Polis müdürü Esat Beyin emir ve tensiplerile, muhtelit sansür heyetirde bulunan Aziz Hüdai (beyi) bir kaç de. fa ziyaret etmiştim. İleride beraber çalışmalarımızı tafsilâtile anlataca- ğım, ÂAziz Hüdai (bey) bu ziyaretlerim. den birinde gene aynı Sserviste çalış. makta olan ve maiyetinde bulunan genç bir mülâzimi tanıştırmıştı. Âziz Hüdainin çok emniyet ve itimat gös. terdiği bu arkadaşın ismi Edip'ti. Ben kendisile çok çabuk arkadaş olmuş. tum. Esasen iş dolayısile sık sık bu- luşuyorduk. Bizdendi ve bizim gibi hizmet ediyordu. Edibin tünel başmda bir Musevi e. vinde pansiyon olduğunu ve evi bili. yordum. Onu gidip kaldırmak ve yardım istemek aklıma geldi. Edibe gider miyim giderim. Belki o bu işe çare bulur. Yoksa bu saatte kimden yardım istiyebilirim. Soluğu Edibin pansiyonunda al- dım. Kapıyı bir haylı çaldım. Çürkü o saatte ev halkı uykularınm en de. rin, ön tatlr yerinde bulunuyorlardı. Bir haylı uğraştıktan, kapıyı da halif tertip tekmeledikten sonra nihayet aç. tırdım. v sahibi gözleri fal taşı gi. bi açılmış, korkudan tir tir titrer bir halde karşıma dikildi. — Ne istiyorsunuz? .— Edip odasında mı? — Odasında. Fakat gelmek için bu saati mi buldunuz? Yüreğimiz ağ- zımıza geldi. — İşim acele de ondan. — Şunun şurasında daha bir saat bekliyemez miydin? — Şimdi seninle çene yaraştıracak vaktim yok.. Ev sahibini iterek içeri daldım., Ko. ga koşa merdivenleri çıktım ve Edibin odasma daldım. Gürültüye o da uyan. mişti. Gözlerimi uğuşturuyordu ki karşısma dikildim, — Allah müstahakkmı versin sen misia? — Benim!, Fakat gerinmeyi, es. nemeyi bırak da yataktan fırla, — Ne oluyorsun kuzum? mukayese olamıryacak derecede fevka- lâdedir. (Devamı var) I — Kalk da anlarsın. — Evden mi koğuldun? — Hayır canım. Uykudan daha ehemmiı]etli bir 1 var. Haydi yüzüne biraz su çarl — Mahallede yangın mı çıktı? — Sual sorma sevdasından vaz xgeç. Vakit yok. — Bir yere mi kaçıyoruz? — O da değil. Buradayız. Bu oda. da kalacak ve bir iş göreceğiz. — İş görmenin sırasını buldun. Ne tatlı tatlı uyüuyordum. — Uyxzudan daha ehemmiyetli bir iş var. Haydi yüzüne biraz su çarp. Arkadaşım hâlâ hayreti zail olma. mış bir halde yataktan atladı. Yüzü. nü gözünü yıkadı. Karyolanın ayak ucuna yan yana oturduk: — Fdip, ben bu gece şüu İngilizle. rin meşhur casusu yok mu, T.edi Düsmund. İşte o karı ile beraberdim. — Bunu anlatmak için mi geldin? — Acele etme! Kadımnla çok sami. mi olduk. Kendisinden ayrılırken ya. rın Londraya götüreceği bir haritanın kendisine gönderilmesi için Kolcrell Ballere benimle haber gönderdi. — Peki, sonra?, — Bu haritanm alelâde bir şey ol. madıgını zannediyorum. Çünkü ehem. miyetsiz bir şey olsa onu alıp Lond.a. ya götürmek üzere böyle maruf bir ra. sus gönderirler mi idi? — Doğru mu düşünüyorsun. Acaba ne dir?. Her halde bizi çok alâka'lar eden bir şey olmalı, — Evet öyle, — Sen haritayı gördün mü? — Evet! — Nerede gördün? — Biraz evvel Krokerde. na göstereceğim, — Nasıl? — Haritayı çaldım. Haritayi —göğsümden çıkararak, hayretten ağzı bir karış açık kalmış olan arkadaşıma gösterdim. Ö uzun müddet askerlik etmiş bulunduğu için elimize geçen bü matam kıymetini cok biliyordu. Şöyle bir göz gezdirdikten gonra: — Mühim! Diye mırıldandı. — Seyretmeyi bırak da Şşunün bir kopyasmı çıkar. — Sahi iyi akıl ettin bunu. — Yalnız vakit geçirme — Haritayı EKrokere acele götürmeğe mecburum. Arkadaşım kelktı. evrak çanta. sından ince bir kâğıt çıkardı Harita. yı masanm Üzerine serdik. İnce kâ. ğidi üzerine yerleştirdik. Bu sur-ile haritanm kopyası çıkartılmağa baş. landı. Edip, gaz lâmbasının zayıf ışığı al. tında çalışırken, ben odada sinirli si. nirli dolaşıyordum. Gözüm pencert . lerde. Ah bir sabah olmasa. Aksi gi- bi vakit de ne çabuk geçiyor. Buna nerede ise güneş çıkacakmış gibi ge. Onu t#a. vltyarak ceketinin altına yer liyor. Edibe bakıyorum. M zerine eğilmiş, dalgın dıılgll3 Kurşun kalemi ince kâğıt eğri büğrü çizgiler çızıyor ha harita yarılanmamış. pıya giderek dışarıyı dınliYofw Nihayet başını kaldıran şım tüyük müjdeyi verdi: — Bitti! ( Haritayı ve çıkarılan kopy4*” | Edip beni kapıya kadar uıdıı"u — Haydi kardeşim! Allah ? cm olsun. Dikkat et, ya Kopyasını da Esat (beye) Wn Bu gece mühim bir iş görmüs” yerek beni selâmetledi,. : Ara sokaktan koşa koşa P'| bulunduğu caddeye indim. | yaklaşınca ağırlaştım. ; bah gezintisi yapmış gibi bir F kımarak daireden içeri girdim * çinin önünden geçerken Y? tan bir esnedim. Bu esneyişl!? | çiye bütün geçe vazife dolay” | kakta dolaştığım hissini vermM” & yordum. ! Odama çıktığım zaman örtt den ıyiye ağarmış bulunuvordw altıya geliyordu. Henüz ortali şeyler yoktu. ) Haritayı çalıp kaçırışım, KÖ? çıkartışım ve Krokere dönü? | saat içinde olmuştu, $ Kolonel odasına geçilen arF” ya giderek içerisini dinledim. da yoöktu. Zaten kölonel ıaı ) dan, öndan evvel aşağıya inm" Fakat benim -haritayı iyid” sabah olmadan yerine ge 'ı şum yerinde bir ihtiyatkârlık” | Yavaşça kapıyı açtım ve 8” odasıma girdim. Günün ilk * içinde görünen eşyalar yerli V duruyordu. Ayaklarımın ucuna ba.'iıtl-!'J haneye yaklaştım. Gözüm P ilişti, Kolonelin masasınm göz!* rıştırdığım karşıki binalardaf *) bilirdi. Pencerelere baktım: nin perdeleri sım sıkı kapali İd!' ne olür ne olmaz. Her aksilik” etmek lâzım. Siyah muşaınb" yi ağır ağır kapadım. Oda t&f ranlıfa boğulmuştu. ı ATLATILAN BİR TEHİ" | Pencerenin altından sızan ” î, ışık altında çalışmağa başlat haneyi tekrar yavaşça il Arka tahtayı söktüm. Harit& ğım vaziyette yerine koyduıîl tahfayı yerleştirerek vıdalıuıı olarak yerlerine taktım. ’ (Deı'*ı . Nakleden : Sonra tatlı sesile: Genç kadın yavrularını çekti, — Haydi artık oynaym. Dedi ve sonra hayaline daldı. Bir iftira yüzünden | Aşk ve Macera romanı hararetle öptü. geçer, sonra sabretmek xolay, Celâlin son sözleri hâlâ kıılaklarmda . — Sabırlı ol karıcığım. Bu günler | ! Kendini ve yavrularımı iyi n Meziyet Ç_“'üırülksulu Haziran ayınm güzel bir akşamıydı. Bahçe. deki büyük çınarın altında iki çocuğu ile genç ka. dm oturmuş dalgmı dalgın düşünüyordu. Ikiz olan bu yavrucuklar, biri mavi, diğeri siyah gözlü «ltı yaşlarında çok sevimli kızlardı, Annelerinin hüz. nünü sezmiş olacaklar ki oyunlarını bıraktılar ve ona muhabbetle sormağa başladılar: — Ânne nen var?, Neye höyle duruyorsun?, Babamız daha gelmiyecek mi? Kadm şefkatle gülümsedi: — Gelecek yavrucuğum, Bir buçuk sene son- ra babanız da sizi göğsüne bastıracak! — Bize kucak dolusu oyuncak getirecek de. ğil mi? — Elbette şekerlerim, o benden daha iyidir.. Sizi daha çok şŞımeartıp oksiyacaktır. — de tuttuğu bir çalgıyı çalryor kimi yanık |— Besiyle baygın gözlerini süze süze şarkı- | Tar söylüyor ve kimi gümüş destilerle boşaları kadehleri ağız ağıza kan rengin- de şaraplarla dolduruyor. l Halifenin sağ tarafında mahrem a- — damları, içki ve sefahet dostları, dalka- vukları yer almış bulunuyordu. Bunlar " bir taraftan türlü türlü sırnaştıalarla | halifeyi pohpohluyorlar. — Bir taraftan da içki kadehlerini yuvarlayıp tesadüf ettikleri cariyeleri sıkıştırıyorlardı. Bir ara siyah sık sakallı ve siyah bı- yıklı zayıf bir adam Mustasıma doğru eğildi: — Yâ hazret! Bu gece vermek lüt- — funda bulunduğunuz ziyafetin sebebini Şadiye yirmi dört Yyaşlarında boylu zarif endamlı bir kadınaı, Açık alnında zekâ parlıyor- du. Halinde ciddiyet ve vakar vardı — Kocakıle sevişerek evlenmişierdi. Babasımdan kalan bu küçük köy evinden başka hiç servetleri yoktu. Lâ. kin delikanlı iyi yetişmiş bir mühendisti. İstikba. li parlaktı. Yükseleceği zamanı sabırla bekliyor- lardı, İkiz yavruları dünyaya gelince büsbütün sıkıntıya düştüler, Fakat her sşeye rağmen nese. leri ve muhabbetleri aynı coşkunlukla devam edi.- yordu. O sıralarda Zonguldak kömür madenlerind'n biri, bir müteşebbis tarafından işletilmeğe başlarn dı. Celâl de tayin edildi, Bu, küçük eve epey refah getirecekti. Yavrtlar büyüyor ve ihtiyaçları gün. - ları çatılmıştı. Sonra çocuklarıma hitâbw y den güne artıyordu. Onları düşünmek lâzım. İf. — Haydi eve gidin, odanızda beni söyliyeceğinizi vadetmiştiniz. Acaba he- — Ohi! Ne iyi anne, dua edelim de çabuk gel. tirak pek acı olmakla beraber bunu kabul etmek. — Şimdi geliyorum. uj) ten başka çareleri yoktu, Hem iki sene, göz açrp he zi " ADdanammt VA nhı bt saatl saadet gelmedi mi sin! “ kapaymcaya kadar geçer, Kalpler bir olduktan ç DA TC di CA ) i K Benim yegâne saadetim sizlersiniz, Unut” »] i Şimdi artık ömrü kocasıma mektuFf Neclâ ile Leylâyr büyütmekle geciyordu lar bu kadar küçük olmasaydılar. Ev! birlikte giderlerdi. Fakat ne çare, ya hatı her şeyden akdem!. Orada, medefl kulübesinde hep birlikte barınmalarına ır””g | — hanel, Annel, ' Bu telâşli feryat genç kadmı ayılttı. : ' meçhul bir tehlikeye karşı müdafaa eti / yerinden fırladı, Bir erkeğin kendıle*"ug | : ilerlediğini gördü: — A, Mahir Bey siz misiniz? Gene mi #4 Bu sözleri sert ve haşin bir sesle 8öY'