— Ben de tamamiyle ayni fi -| kirdeyim. l —Vebu sabah erkenden hiç bir malümat bırakmadan bir adam acele ve habersizce Romayı ter. ketmiş bulunuyor. — Evet! — Bu adam dün akşam, vefat e- den Fernando ile uzun uzadıya konuşmuştur. We kardinalin da- iresine ondan sonra hiç kimse gir memiştir. — Bu da doğru. Ben de ayni fi- kirdeyim. — Bütün bu hâdiseler bu cina- yette Fariyaninin alâkası olduğu- nu meydana çikarmaktadır. — Evet! — Bunun için hekimbaşınızı e- le geçirir geçirmez kendisini. — Tevkif etmeniz lâzımdır. Öş- e mi? — Pek âlâ! Sana bu salâhiyeti de veriyorum. — Benim de öğrenmek istedi - ğim buydu. Masmafih bir defa da Fariyaninin içerisine girdiği şu - esrarengiz konağı aramak lâzım - dır. Belki burada da bir ip ucu ele geçiririz. Onun için müsaade eder- “eniz derhal gideyim. — Gidebilirsin. ... Şimdi dekor esrarengiz marki- nin evinin karşısında, altında bir şarapçı dükkânmın bulunduğu iki katlı bir evin üst odasıdır. İçeri girer girmez sakın hayret etmeyin, şaşmayın! Fakat doğru sunu söylemek lâztmsa şaşmanıza hak vermek lâzımdır. Çünkü insan daha sabahleyin Kardinal Borjiya - ile birlikte şehri terkeden Jülyetto ile Ancello ve Roberto tesmiye e- - — dilen iki serserinin burada tahta © birmasanm başında şarap içerken ç görür de nasıl hayret etmez? Bu sırada Jülyetto ayağa kal- karak pencereye kadar ilerledi, Ve sımsıkı kapalı duran örtüyü ara- — İuklıyarak bir saniye kadar esra- © trengiz markinin evini gözden ge- çirdikten sonra tekrar yerine av- » detetti: 5 — Köşkte düğün var galiba! “iye homurdandı. Ancello cevap verdi: — Bana öyle geliyor ki bu kar- dinal Borjiyadan daha kurt, daha kurnaz kimse yok. — Doğru.. Vakıa eski efendi - miz rahmetli Fariyani de doğrusu! şeytana taş çıkartacak derecede i- di amma, bunun yanında solda $r- fr kalır. Yalnız benim şahsan an- © İyamadığım bir nokta, bizleri ni- — — çin öldürmediği, ve niçin yanında © alkoyduğudur? İtimat edecek a- © damı mı yok? b — Böyle düşünürsen aldanır - osın. Kardinalın kendisine tama - miyle sadık pek çok adamı oldu - Şu muhakkaktır. Bizi muhafaza © etmesinin yegâne sebebi, bize ro! © Oynatmaktır. i — Nasr) rol? 7 — Basbayağr.. Dikkat edersen — sabaha karşı tıbkı Fariyani gibi bir rahip elbisesi giyerek bizimle be- © raber kapı kumandanma papa ta- rafmdan imzalanmış kâğıdı gös- terdi. — Evet! — Sonra ne oldu? İki saat yol aldıktan sonra geri döndük ve sö 15 SA e kene Tefrika No. 75 Yazan: Murad Sertoğlu ne Romaya girdik. Yalnız bu sefer başka bir kapıdan ve bir arabanın içinde olarak. Vakit de gündüz ve kapılar açık olduğundan kimse bize vesika ve kim olduğumuzu sormadı. — Bu da doğru! — Binaenaleyh papa tahkikat yaptırırsa nihayet ne öğrenebile - cek? Fariyaninin iki serseri an - gaje ettiğini, Roma içinde gece - leyin bir takım esrarengiz ve ka - rışık işler yaptıktan sonra nihayet sabaha karşı Napoliye gitmek ü - zere şehri terkettiğini.. Öyle de - gil mi? — Meryemin hakkı için doğru söylüyorsun. Haydi, burada şarap parasız. Birer kupa daha içelim! İçtiler... Ancello anlatmakta devam et- ti; — Dediğim gibi, eğer Borjiya bizi öldürseydi, hiç bir şey kazana- mıyacak, ve büyük bir tehlikeye düşecekti. Binaenaleyh bundan kurtulması için bize (fevkalâde muhtaçtı. Biz, onun teklifini ka- bul etmekle kendisinin hayatını kurtardık. — Görüyorum ki sen çok akıllı bir adamsın... Dalavereleri anla- makta büyük bir maharetin var. — Fakat şimdi artık bize ihti- yacı kalmamıştır. — Vay canına! Şu halde... — Hiç tereddüt etmeden söyli- yebilirsin. Hepimizin hayatı teh- likededir. Dikkat etmedin mi?. Bugün yolda iken sözde kurnaz: lıkla hepimize uzun uzadıya ter- cümei halimizi sordu. Bizi yokla- dı. Binaenaleyh şunu açıkça söy- hiyebilirim ki eğer Borjiya yeni bir plân gütmüyorsa bizi muhakkak surette ortadan kaldıracaktır. Çün kü müthiş bir sırrma vakıfız, — Peki, ne yapmalı? — Yapılacak şey fevkalâde dik. katli hareket etmekten, gayet ap- tal, parayi çok sever görünmekten ibarettir. Ancak bu manevra ile Borjiyayı kandırırak hayatımızı kurtarabiliriz. (o Yoksa içtiğimiz bir bardak şarap bizi saniyede ö- bür dünyaya götürüverir. (Devamı var) YP KOLALI İSHAK FERDİ EZAN: 82 “Peşimden koşan erkeklerin, kar- şımda öyle ezilip büzülüşleri, öyle bel ve gerdan kKırışları var ki.. Vallahi bunların hepsinden de iğreniyorum. — Sizi şerefimle temin ederim ki, ben Şerifin evli olduğunu bil. miyordum, Bana sizden ve çocuk- larından bahsetmiş olsaydı, emin olunuz ki, onun yüzüne bile bak- mazdım. Ben bekâr bir erkekle evlenmek, yuva kurmak, çoluk ço- cuk sahibi olmak istiyen bir kadı- nım. Vah vah, şimdi bilseniz ne kadar üzüldüm! Şerifin karısı yerinden kalktı.. Dizlerime sarıldı: — Allah aşkına, Leylâ hanım! Şerifi bana değilse bile çocukları- na bağışlayınız! Onları öksüz bi- rakmaymız! — Hayır.. Ben çocukları kadar sizi de düşünmeğe mecburum. $e- rif cidden çok alçak bir adammış. Sizin gibi güzel ve temiz yürekli bir karısı varken, her şeyi yıkıp da beni aldatması, benimle bekâr bir erkek gibi evlenmeğe kalkış- ması doğrusu affedilir cinayetler- den değil., Genç kadın bu cevabımdan o kadar memnun oldu ki.. oAyağa kalkarak boynuma sarıldı: — Sizin hiç bir kabahatiniz yok, Leylâ hanım! Yuvamızın pe rişan olmasına sebebiyet veren biz zat kendisidir.. Şeriftir.. Onu ba- na, yuvasına gönderirseniz, si?e e“ bediyen minnettar kalacağım. Ak- şam üstü çocuklarım pencerenin önünde ortalık kararmcıya kadar bekliyor ve: (Bu akşam da baba- mız gelmedi. Bizi neden aramıyor, anneciğim?) diye ağlaşıp duruyor- lar. Buna hangi ana yüreği taham- mül edebilir, hanımcığım? Siz be- nim yerimde olsanız çıldırırdınız! Genç kadını fazla söyletmek is- temedim. Sabahleyin kederle kar- şılaşmak hiç de hoşuma gitmez. — Size söz veriyorum.. Şerif bu akşam evine ve çocuklarına kavu- şaçak, Merak etmeyin! Dedim., Çocuklar ellerime sarıl- lar. Doğrusu bu genç ve güzel dına acımamak kabil değildi. Akşam üstü masanın üstüne Şe- rife hitaben bir pusula birakarak eşyamı alıp gittim. Artık ondan da hayır yok. Zavallı kadın 13- tıraplarını sayıp dökerken kendi- sinin ne kadar talisiz bir insan ol- duğunu söyledi. Acaba ben on - dan çok talili bir kadın mıyrm san- ki?... Şerif yüzünden öteki koca" mı da kaybettim. Ve böyle aksi tesadüflerle az koca mı kaybetme- dim? Ben şüpbe yok ki ondan çok daha talisiz bir kadınım. O mus tarip olunca, göz yaşlarını çocuk- larınm sevgisiyle dindirebiliyor. Ya ben? Kulaksız duvarlara hitap etmekten, her gün kendi kendimi yiyip bitirmekten başka ne yapa- bilirim? İlk kocamdan bir küçük erkek çocuğum vardı.. İzmirde ba- basmın yanımda kaldı. Onu bir daha göremedim. Şimdi sağ ise kimbilir nasıl yakışıklı bir delikan İr olmuştur. Nevzat beyden do- ğan Nesrinim de benden daima u- zaklara kaçmak ister. Hakkı da var.. Kızcağız büyüyünciye kadar adamakıllı bir ana şefkati, ana ku- cağı görmedi. Nevzattan ayrıldığım günden. beri Nesrini sık sık göremez ol - dum. Beykoza da her zaman gi - dilmez ya, Şimdi ne yapacağım? Adam sen de.. Bu da üzerinde faz- la durmağa değer bir mesele mi? Peşimde ona yakın âşık var. Bun- lar arasmda doktor, zabit, mühen- dis, ressam, muharrir.. Hepsinden var, Elbet birini seçer, kendime çekerim. Fakat şimdi kendi ken- dimle, vicdanrmla başbaşayım ya.. Doğrusumu söylemek lâzım gelir- se, bu on erkeğin onunu da bir a- raya getirsem, istediğim gibi bir erkek olamaz. Uskumru (balığı gibi hepsini birden bir şişe dizip pişirsem, bir damla erkeklik kanı dılar.. Ne de sevimli şeylerdi on-| akmıyacak! Prsırrklrkta, kılıbık- KOCAMLA EE WA. / ğe Tetrika No.82 Bu biribiri ardı sıra sürüp giden öyle dalmıştık ki yemeğimi mâkinevari bir hareket Cüretle: — Ya:', Gözlerini gözlerime daldırdı. Sonra yavaşça söy” ledi: — Belki benim için yazık olabiliri.. Fakat sizin # düşüncelerle gin daha çok yazık|.. — Sizin için yazık dedim. KADIN lıkla birbiriyle yarışa elli Karşımda öyle bir ezilip büzülüş- | leri, öyle bir bel ve gerdan kırışları | var ki.. Vallahi bunların bepsin| den de iğreniyorum..!,, Leylâ, Şerif beyin Kadıköyün- deki evinden kaçtıktan iki ay son- ra, bir akşam Beyoğlunda Şerifle karşılaşıyor. Şerif, Leylânın peşi ni bırakmıyor ve onu Sıraserviler- de oturduğu apartımana kadar takip ediyor. İşte o gece ortadan kay*mlan ve yıllarca izi buluna « mayan Şerif bey hakkında yazıl-| mış olan şu satırlar Yılmaz beye eski bir cinayetin yeni vesikaları- | nı vermiştir: | “Apartrmanm kapısmı açtı « ğrm zaman, karşımda, karanlık « ta ışıldayan elektrik feneri gibi! parlak iki göz gördüm. Şerifin gözleri.. Kapıyı birden yüzüne kapamak istedim: (Burada senin işin yok.. haydi evine git!) Şerif rovelverini uzatarak bağırdı: (Ca- nın: yakarım! Kapıyı aç. Biraz konuşup gideceğim.) Korkumdan değil, merhametimden açtım. Şe- rif içeriye girdiği zaman, omuzu” nun üstünde sallanan başı, toprak altındaki haşarat tarafından di »! diklenen kuru bir ölü kafasma benziyordu.. O kadar çökmüş, o kadar zayiflamıştı ki. Oturdu. (Ne istiyorsun, Şerif?) diye sor- dum. İ Gözlerini yere indirdi. Rovel « verini avucunun içinde tutuyordu. Kısık bir sesle cevap verdi: “ Beynimin içinde bir yığm ateş var, Leylâ! bu ateşi içime bo- şaltan sensin! ben, sensiz yaşıya-. mıyorum, Beni Kadıköyündeki e- . vimde neden yalnız bıraktın?,, , “— Sen yalnız değilsin! Gü » zel bir karın ve sevimli iki çocu ğun var! Başka kadınların peşin « de koşmak sana yaraşır mı?,, (Devamı var) © a A m , — Bu sörü bana.. Gözlerime bakarak tekrar edir” niz O zaman yüreğinizin istemediğini ağzınız da söylemiyecek. Gözlerimi gözlerine dikerek! t — Yarın gitmeğe kat'i olarak niyet ettim dedim; " Boğuk bir sewle birdenbire: — Hattâ gitmemenizi rica etsemde mi? € ie yemiştim. Kocamın elini omuzuma koyması yeme ğimin çoktan bittiğini bana anlattı. — Koluma giriniz Samiye! Hakikaten bu kadar çabuk dönmeye şaşırmış bir sıçrayışta ayağa kalktım. Kocam bu sıçrayışımı görerek gülümsedi: — Düşüncelerinizi bozdum. Fikriniz büsbüs tün başka yerlerde idi. — Evet. Şöyle aya doğru bir yolculuğa çıkmış tum, — Ne güzel memleket. Fakat ne aldatıcı bir se rapl — Bütün hayaller yalandır! — Öyle mi buluyorsunuz? —Büna rağmen bazı defalar olur ki hülyalar haki kat olur. — Çok nadir!.. Hissiyat seraplarla pek az allka sı olan bir hakikattir. — Öyleyse ne kadar yazık! — Kim için yazık? Sustuğumu görerek ısrar etti, Yemeğin sonundaki düşünceler hatırıma gelerek istihfafla yüzümü buruşturdum. Tekrar ciddi tavrmı takınmıştı. Sormaktan ken- dimi alamadım: — Peki ne düşündüğümü zannediyordunuz? — Yarını.. Gitmek projelerinizi. — Hayır düşündüğüm bu değildi. İnanmadığını gösteren bir hareketle: / — Giddi mi? dedi. — Size yemin ederim. — Şu balde? — tik akşam: düşünüyordum. O akşamdan bugü ne kadar aramızda geçen şeyleri. Yani bu son akşa” ma kadar. — Son akşama kadar mı? Konusarak odasına bitişik küçük salona gelmiş» tik. Yavaşça beni kendisine doğru çekerek: — Samiye dedi. Bu “son akşam,, sözünü yürek” ten mi söylüyorsunuz? — Evet çok yütekten. — Gitmeğe karar verdiniz mi? — İyice karar verdim. — Hatta rica etseniz de. p Daha yavaş mırıldandı. Yüzünü yüzüme o kadar | yaklaştırmıştı ki nelesinin saçlarıma değdiğini his” sediyordum. — Matti.. Size sizi sevdiğimi o #öylesemde mi, Samiye? p c Bu sözü o kadar beklemiyordum ki bir kahkaha : kopardım: . — Hattâ. Ve bahusuş bunu #öylesenizde... |. Çehresi elemli bir ıstırapla kıtıştı. Acı 2 güler: rek; a — Oki dedi. Bu ses kalbinizin sesidir. Ni — Rica ederim Arif Bey dedim, Şuna ergin olu - nuz ki... Sanki benden merhamet istemiyormuş gibi gid detle elini kaldırdı: ' — Beni hor görüyorsunuz, i £ — Aldanıyorsunuz. a — Kendimi size sevdirmek istedim, . N — Her saman benim kalbimi kırdını8. , Db a Z R (Devamı var) j b vr