| / | nr. / Bakkal « buldu, kapıyı iti. Piyanist arka- 131 (Nakili, Bundan sonra hep zihni define getiren periye münasip hava bul- mak için uğraştı. Bu hava değil, bir kaç ses olacak. San'atın yontma- dığı, inceltmediği tabii sesler. Sert olmalı, haşin olmalı. Ve bu iki sa- da muğlak, korkunç bir fırtına or”; kestrâsı arasmda mütemadiyen kendi kendini tekrar etmeli. Bu korkunç orkestra mutfağın dışın- dan işitilen fırtına olacak. Ve pe- rinin sesi... Buldu... Buldu. *Hafızasının bir köşesinde sıkı- şıp kalan iki, hayır iki buçuk sada. Bunu kaldırım yapan bir Arnavut amele çekiç vurarak taş kırdığı za- mani söylemişti. Nefes nefese Osmanm odaşımı sında siyah kadife eski iş ceketi, yakası açık beyaz gömleği, dağı- nık kır saçlariyle aşağı yukarı ge-! ziniyör. Piyanodan yazı ikdüdme;| yazı masasından piyanoya. “Osman, perinin define türkü” sünü buldum.,, Elleri dağınık saçlarını Mei mış gibi başına kalktı: “Su...şşatt! Kapıyı kapa, rk Zihnimi karıştırıyorsun.,, Sesi sabırsızdı, dürüsttü. Rabin gitmedi. Kapıya dayandı. Billâr sesi o iki buçuk sadayı söy- ledi. Biri çok pes, öteki çok yük sönra bir iç çekişi gibi yarım bir ön. Ş “İşte bu Oşman,... O. fırtma or- kestrasının arâsında bu iki buçuk! sesi çekiç vurür gibi bir düziye| vurmalr.,, Osman durduğu yerde dinledi. Kendisi bu sesleri tekrar etti. Piya. noya gitti, çaldı... Harikulâde. Piyanodan fırladı, yazı masası- nın üstünde darma dağmık duran nota kâğıtlarına yazdı, yazdı. Rabia, kıymetli bir emaneti sa- hibine teslim etmiş bir insan huzu" rile piyanonun arkasındaki koltü- ğa oturmuş, Osman şaşırtmamak için nefes bile almağa korkuyor. Nihayet Osman da geldi, karşi- sına oturdu. Rabiaya gözlerinde yepyeni bir ifade ile baktı, Şimdi- ye kadar kızın vücudunu değil, & tinin, kemiğinin arkasındaki varlı- ğını bu kadar derin ve vazıh his- karısı değil, Hayatı onun anladığı gibi anlıyan ezeli eşi.. Rabia konuşmuyordu, Oda 1oş-| tu. Osman eğildi, gözlerini aradı.| İl Yüzü karaltılar içinde, çekik, muz| tarip bir karaltı. Dudakları kısık, bal rengi gözleri kapana tutulmuş yara'ı dişi kaplan gibi. “Nen var? Haşta ii ö “Yocek...,, Alnınm soğuk ili kolayla sildi. Hiç şüpbe yoktu, Kız ıstırap çekiyordu. “Fakat henüz vaktin gelniedi! Bu, ağrı olamaz.,, “Sakin olalım efendim, sakin 6. lalım.,, Doktor Kasımın taklidini yapı- yor. İçini koparan, gelip geçen ağ- rının ne kadar korkunç olduğunu Osman anlıyamıyor. Kızın işi ala- ya vuran mukalisliği arkasında zihninde korku var, onbeş gün sonra karşı karsıya geleceği ölüm gölgesi var. Xx Birinci kânunun yirminci günü. tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur.) Osman Sinekli Bakkalm köşesini dönerken Sabit ağabeyle burun! buruna geldi. “Seni göreceğimiz geldi be, am- ca bey! Bu eve taşınalı yeminli uğramaz oldun.,, Osman tebessüm etti. Tılısımlı kuyuya o kadar dalmıştı ki Sinekli Bakkal mahalle kahvesinin mev- cudiyetini bile ünutmuştu. Yalnız onu ölsa.. Rabianın son günlerde- ki zaafı bile onda eski şiddetli me» rakını uyandırmamıştı. “Bugünlerde Rabia ablayı yalnız bırakâmıyorum, ağabey. Kusuru- ma bakma.,, “Hakkın var, amca bey.,, Ağa- bey koltuğunun altından tükürdü: “Eğer gece vakti hekim lâzım o0- Tarsa sen benim pencerenin altına gel, bir nara bas. İki elim kızıl kan. da olsa yetişirim.,, “Eksik-olma, ağabey. Zihnimi yalnız bir şey karıştırıyor. Gece yarısından sonra hekim getirmek içinaraba lâzım olursa; nerede bu- luruz?,, “Sen onu merak etme. Bizim e- vin arkasında ahır var. Sahibinin başıma camı çerçeveyi indirir, is- tediğin dakika uyandırırım. Beş dakikada araba hazır olur. Hay van yetmezse arabaya, bizim tu- lumba takımını da oyan. Yoksa sop apne, AMAAdİMAY: rp iğ Osman ağabeyin çarpık omuzu- nu okşadı. “Hayvan yeter; takımı uykudan uyandırmak lâzım değil..,, güldü ve giderken seslendi: “Bu akşam! kahveye gelirim, hepinizi görece- ğim geldi.,, z “Ben yemekten sonra uğrar alı- rim, amca bey.,, Eve dönerken Osmanın soğuk- tan dişleri birbirine çarptı Sokak- ta kimse yoktu. Soğuk, fakat dur gun bir hava, Gök yüzü damlara dokunacak kadar aşağılara inmiş. Düz, duman renginde madeni bir gök. Nerede başlıyor, nerede biti- yor? İnsanın içine ürperme veri- ye Muz (Devamı v2» l ADIN )5KO KOCALI YAZAN: ikm EKİ FERDİ amma anam —51— Ingiliz kadını, Prens ömeri yıllardan beri neden takip ediyordu? Leylâ bu muammayı halletmeğe çalışırken, ömerin hatıra defteri gözüne ilişti.. Leylânın yattığı oda, konağın) defteri idi Bir kaç sayıfasını ka - en büyük yatak odalarından biri idi. Leylâ burada yalnız yatıyor « du. Prenses Fatma, düğün olma - dan ayni evde oğullarının her! Ben sevmesini bilmiyen hir erkek hangi bir kadınla bir odada yat - malarına müsaade edecek kadar geniş mezhepli bir kadın değildi. Ömere: (Nikâhmız kıyılsın.. Ne| nunla pieşgul olamıyorum. Fakat yaparsanız yapınız. Fakat nikâh. sız olarak bir odada yatmanıza müsaade edemem!) demişti. Bir odada saatlerce oturuyorlar, gü gelince ayrılıyorlardı. O gece Leylâ soyundu.. Yata - ğma uzandı. Başı çok dönüyordu..| Nereye gittimse onu arkamda gör. Fazla düşünecek halde değildi. Başını yastığa dayar dayamaz uy- kuya daldı. Bu odanm bir köşesinde Prens| den başı döndü.. Yavaşça gözleri Ömerin büyük yazı masası duru - yordu. Saat üç buçuk vardı. Prens Ö.| sonra odasına gidip'yatacaktı.. Gi- mer, yavaşça Leylânm kapısını açtı. İçeriye girdi.. Kapıyı tekrar| yamaz uyudu, kaldı, kapadı.. Leylânın karyolasına ka. | dar sokuldu: — Ne çabuk uyumuş. Diye mırıldandı. Dişlerini gı -|. mıştı; Derhal yatağından fırladı. cırdatarak eğildi.. Dikkatle yüzü ne baktı. Ömeri bu halde görenler, /” koştu.Ömer hâlâ uyuyordu!” onun derhal elini kana bulayaca- ğına hükmedebilirdi. Fakat o so -| göz attı.. Ömerin hatıra defterini ğukkanlılığını mubafaza ederek! ve o gece karaladığı satırları gör- yavaş yavaş geriye döndü.. Yum'- ruklarını sıktı. Niçin kızıyordu? Bunu keşfetmek kolay bir iş de - gü -| Servisini parmağında oynatan bu Kip eğleniyorlar, yatma zamanı| mel'ünenin rıştırdıktan sönra, boş bir köşesi | ne şu satırları karaladı: “Beni neden kimse anlamıyor? miyim? Leylânm benden nefret ettiğini seziyorum, Hakkı da var Kahireye geldiğim gündenberi o bunun sebebini nasıl anlatmalı? Ah, benim başımı yâkan bu İngi .! liz kadını!... İngiliz Entellicens| elinden: kurtulmak için dünyayı dolaştım.. Beni pe - şimden bir gölge gibi takip etti düm. Yarabbi! Bep bu kadar'teh - İikeli bir adam.mıyım?,, Ömer bu satırları yazarken, bir- ni kapadı ve başını masanın kena-! rına dayadı... Biraz dinlendikten demedi.. Başmı masaya dayar da- Ertesi sabah Leylâ gözünü açtı. ğr zaman, Prens Ömeri yazı masa- $ı üstünde uyuyor. görünce şaşır - Masanrr ömrüne” kedi” Leylâ masanm üstüne şöyle bir dü.. Dikkatle okudu. Leylâ ayakta cansız bir heykel| gibi hareketsiz duruyordu. Demek ğildi. Ömer Kahireye geldiği gün.| ki, dün gece Zeynebin otelde söy: denberi gittikçe o muâmimalaşan| ledikleri boşuna değildi. bir insan halini almıştı. Kimi sev. “ — Ağabeyim o İngiliz kadı - diği belli değildi. Kalbinde hangi! nına siyasi bir zaruretle kompli . Kadınım aşkı yaşıyordu? Bunu ondan başka bilen yoktu. Leylâyı mı seviyordu? Jülyete mi kapılmıştı? Masanın önünde durdu.. Küçük elektrik lâmbasını açtı.. Çekmece. man yapıyorsa. Ya Leylâyı seyi . yorsa?!...,, Bu sözler Leylânın kulağında çinlıyordu. Leylâ elindeki defteri karıştı - rırken, şu satırlar üzerinde de lerini karıştırdı. Yeşil kaplı bir) durmuştu: defter çıkardı.. Bu, onun en mah : “İngilizler, hisseme düşen ser « rem duygularımı taşıyan bir hatıra veti müsadere etmişler. Şimdi an ağam. Min Yomra ovvgiiri, m i kü onlar zengindirler. Nam nem, kardeşim ve İbrdhim ban her zaman kafa tutabilirler Çü” Ve benin cebimde bir İsterlin bile yoktu” Bu vaziyet karşısında Leylâyı.N# sıl mesut edeceğim? O güzel ka” dıhı keşki tstanbuldan, vatanı” dan ayırıp getirmeseydim. Fak” onu seviyorum. Ondan — on pâ* rasız da kalsam — nasıl 8; lirim?,, Leylâ bu satırları okurken gör leri sulandı. Örnerin kendisini çök | ; sevdiğini anlamıştı. Defteri mass nın üstüne bıraktı.. Vaziyeti anl dıktan sonra, bu karanlık çi dan yakasını nasıl kurtara düşündü. Tekrar yatağının kens > rma geldi.. Sarı ipekli yorganın * | zerine uzandı.. Bir sigara yakit Dün gece İbrahim, onun yüzün” ik den ağabeyisini az mı tahkir etölt mişti? Leylâ, Ömer uyanmca 9” nun yüzüne nasıl bakacaktı? * © Bütün ömründe bu kadar d kül bir vaziyete düştüğünü hatı” lamıyordu. Leylâ, Prens Ömerin hat” defterini okumamış gibi day hk caktı. Ömer gürültü çıkarmak #” terse, Leylânm söyliyeceği ip” sözler'vardı: “Beni ihmal af” İngiliz kadmiyle sevişti! BU” göziyle gören bir kadın, senin nasız kaprislerine daha fazla 19, bhammül edebilir mi?,, di: Bunu demekle beraber, ipi kop” i mamağa da karar vermişti. İb hime güvenemiyordu.. O, pek © cuk meşrepli bir gençti. Aile sında Ömerin haysiyetini mak da lâzımdı. Leylâ bu ii leri herkesten iyi bilirdi. O, ye kadar koynunda yaşadığı mi beş koca arasında, Ömer ne erkekler idare etmiş, ne ii nalar atlatmıştı. Ömer nihai vi prensti.. Temiz ve kibar bif içinde büyümüştü. Ömerin defterindeki notlar da L€ cesaret vermişti. b öle Tetirka No. 51 Gülümseyerek : — Gene şüphe mi ediyorsunuz? — Hayır dedi. Artık kat'iyyen şüphe etmiyo rum, Fakat karımın mağazadan mağazaya © yalnız dolaşması pek hoşum gitmiyor. Bu konuşmamız bana büyük bir sükün vermiş ve evvelki acı ıstırabimı unutturmuştu, o Arzusunu kabul ettim. Mağazaları dolaşmak ve provalar bir kaç gün sürdü. Bu zaman içerisinde kendi daireme tâmamen sahip olmuştum. Şimdi gardroplarımın bütün süsle, rini ve zenginliğini biliyordum. Dolaplar benim markamla işlenmiş bol ve lüks iç çamaşırlarile dolu olduğu gibi benden evvelki ka. dınm terketmiş olduğu gayet şık gecelik takımları, zarif Top dö şambrlar, korsajlar, o penivarlarla do. Tuydu. O kâdının kullandığı şeyleri kullanmak hiç he. şüma gitmemekle beraber yeni mevklimde (ihtiya. cım olan daha bir çok Şeyleri almağa küçük bütçem elverişli değildi. Arif Nedtete müracaat İse bana das ha çok nefret veriyordu. Bunun için birinci kadının bıraktığı bir kaç elbiseyi seçerek kendime göre yap» *rm. Ve bu bana oldükça şık ve koket olmak fırsatı: nı verdi. Kocamın bunu farkedeceği hiç aklıma bile gelmedi. Fakat iş düşündüğüm gibi olmadı. Bana karşı saygılr fakat azametli ve hâkim tav. rını muhafaza ediyordu. Arzularım, gustolarım, gidip gelmelerim hakkıti- da bana bir şey sormuyor, aramızdaki başlıca İlişik ten başka hiç bir şöyle alâkadar o olmuyor gibi gö- rünüyordu. Onun çatısı altında temamile ona yabâh-. cı yaşıyordum. Yalnız sofra başlarında karşdaşıyorduk.:* Ye: mek vakti gelince ilk akşam beni götürdüğü yermek salonuna iniyordum. O da hemen bürosundan .çıki” yor benimle birleşiyordu. Biribirimizi hergün gördüğümüz “ilk dakika öğle yemeği zamanıydı. Önümde nezaketle -eğilerek has trımı soruyordu: iç 2 — Bugün nasılsınız? Yahud da: — Bu gece iyi uyudunuz mu? Bu sorgulara ben de ondan'aşağı “kalmıyan bir ciddiyetle mukabele ediyor bazan da ya manalrkelikw meleri karıştırıyordum : “— Çok teşekkür ederim. Gayet nefis bir gece ge. nişilyorduz — Bugün hava ne kadar güzel, — Bu sabah hava çok fenaydı. Fakat konuşmanın bu uzaması yalnız.” Ke p lin şu klâsik haberi vermekte biraz # oluyordu. — Yemek hazırdır efendim. O zaman kocam merasimle kolunu yana bitişikteki yemek salonuna geçiyorduk. w 4 Yemeğimiz bütün genç evlilerin ide iy bir başbaşa içinde geçiyordu. a t Ben dalma karşısında oturuyordu” mizi açıyor, görünüşte tara bir Vâkaydi ile zin en küçük hareketlerini inceliyor, Se bıçak gürültüsünden başka biç bir. 89 e du. Bazı defalar başını yemekten ? e” al zülen bana bazı şeyler söylüyordu: — Sabahki gazeteyi okudunuz mü zel bir söylevi vardı. ye Yahud da: — Tarabyada işlenmiş cinayet si vi Şu-aşk cinayetleri kadar manasız #97. Sy wp versin ki-adalet bunlara karşı hiç DİK sMmiyor! Bu gibi cinayetler gittikçe