295 — İhtilâleilerin resi: ı 296 — İhtilâlciler müzakere salonundan çıkı- — İhtilâli bastırmak için şehri imha edecekler yorlar. dedi. 205 — Bütün şehir silâhlanmıştı; Yolda "aske- ri devriyeler geziyordu. m - ——-—. 22 PARDAYANIN ÖLÜMÜ birer beyaz sargı (o bulunduğunu gör- düler. Bu sargıları, oDeviniyerdeki bir kaç dakikalık zaman içinde Hüget a. <ele sarmış onlar da bunun farkında olmamışlardı. Şövalye hiddetle kolundaki sargı- yı çıkardı. Hügno değildi. Acaba ka. tolik miydi? Aslı aranırsa o iki dinin de emrettiği şeylerden habersizdi. Sar. gıyı atmak istedi, Babası bunu yere düşerken alarak cebine koydu. — Ne olur, bunu hiç olmazsa Hügno tin bir hatırası olarak sakla! dedi. İçinden oğlunu bu sargıyı takmağa kandıracağını umüyordu, Kendisi ise, onları gezip dolaştıkları yerde tehlike den uzak tutacak olan bu sargıyı ko- Tundan çikarmadı. Şövalye omuzlarmı silkti, İhtiyar Pardayan beyaz kumaşı cebine sokar- ken eline bir kâğıdın iliştiğini hissetti, — Bu nedir? dedi, — Hangisi? — Birşey değil. Hatırladım. Haydi yürüyelim. Hakikat bu bir şey değil, yahut büyük bir şey değildi. Onlar amiralin konağının avlısından çıkarılırken bü- yük Pardayan Bemin ayağının dibine düşen bu kâğıdı görmüştü. Hemen onu| yerden alarak cebine sokmuştu. Bu da! serserilik zamanından kalma bir âde-| tiydi. İlk bakışta her şeyi görmek, | ve hiç bir iz brakmamak,. Mammoransinin konağına varmak ğin eçmeğe wecbür o bulundukları San nehrine doğru sürüklenerek yol. larına devam ettiler. Fakat köprünün başında tekrar durdular, Burada iğ- renç bir manzarayı kalıkahalarla sey- reden sekiz on bin kişilik bir Kalaba. Tık toplanmıştı. Yukarıda o söylediği. miz canavar kadınlardan her biri sır. tındaki çocuk sepetini Sen o nehrine atıyordu. Acaba bu kadınların kalbi nedendi? Sonra sıra yük arabalarına geldi. Onlar da teker teker ( cesetleri nehire döktüler, Nehir bu cesetleria, lp götürüyordu. Sular kıpkırmızı kes silmişti. Halk bunu alkışlıyor, bağırı- yor, gülüyordu. Fakat cesetler ara da henüz ölmiyen, ve merhamet diliye- rek sahile çıkmağa çalışan bir yaralı bulunursa o vakit vahşice sevinçler P. sınırı aşıyor ve böyle yaralıları sırık» larla akıntıya itiyorlardı. Pardayanlar bu korkunç hayalden kaçmak istediler. Son bir ümitsiz dav. ranışla köprüyü geçmek için ilerledi- ler. Fakat bu kalabalığı biribirine ka- tan delice bir hareketle halk kenara çekildi. Çeteler Hügnoların bulun. duğu haber verilen başka Obir yere gitmek üzere toplandılar. Pardayan- lar, gene bu akıntıya kapılarak nereye gittiklerini bilmeden o sürünlenmeğe başladılar. Bu suretle bir saat kadar gittiler. Döndüler. Bir çok sokaklar- dan geçtiler, Gözleri dehşetle yerle. rinden fırlamış, beyinleri çan gürültü sile çığlıklarla dolmuştu. Birdenbire küçük bir sokağa can atarak bu belâ girdabından kurtuldu- lar. Nefes nefese, şaşkın şaşkın koştu. lar. Önlerine alçak (o duvarlı bir arsa çıktı. Parisin bu köşesi sakin, gürültü- süzdü. Burası kasırgaların etrafında 299 — Hükümet dü'releti dskerler tarafından muhafaza altına alınmıştı, 297 — İhtilâlcilerin kökünü kazımak en büyük işimiz olmalıdır. yorlardı. — Ahali ise nümayiş yapmakta devam edi. 1 my P#TNAYANIN ÖLUMU 23 —————- delice dolaşarak dokunmadan geçtiği bir vahaydı. . —0— vana Nerede bulunduklarını kendileri de bilmiyorlardı. Biraz nefes aldılar. Yüzlerinden akan teri sildiler. Bir kaç dakika kadar (etraflarında kan görmedikleri için çok büyük bir sevinç duydular, Burada ne kan, ne yerlerde sürüklenen cesetler ne de elinde bir hançer veya meşale tutarak koşan cellâtlar vardı. Duvarların üzerinden | yeşil yapraklarla süslü ağaç dalları sarkıyordu, Derin bir saadet içinde ol- dukları halde öten kumruları, çalıla. rm arasından sıçrayan o çekirgeleri seyrettiler. ©n adım kadar ileride solda geniş bir kapı vardı. Ve bu kapımın yanında da alçak, kulübemsi bir ev bulunuyor- du. Biraz sakinleşmiş oldukları halde etraflarma baktılar. Kapınm üzerinde beyaz bir salip vardı. Duvarın üzerin- den bakınca içeride bir çok (o salipler daha görerek burasının bir mezarlık ve kulübenin mezarcinn yeri olduğu.! nu anladılar, İ Pardayanlar, İnosan mezarlığına gelmişlerdi. Burası şehrin biraz gü- ney (cenup) tarafına düşüyordu. O- vakit Monmoransinin konağına git- mek için Sen nehrini geçmeğe karar verdiler. Nihayet şövalye şöyle bir plân dil şündü. Sen Polun arka tarafında bu- lunan Debarre koyuna gitmek orada bir sandala atlamak. Salın bulundu- Zu yere kadar nehri inmek ve Marşa. lin konağına yakın bulunan bir yerde tekrar karaya çıkmak.. Bu plânı babası Oda beğendi. Bu suretle, tam yürümeğe başlıyacakları sırada kendilerine doğru bir çocuğun gelmekte olduğunu gördüler. Çocuk, bir dal ile sarılı ağirca bir yükün altında eğilmiş olduğu (halde ağır ağır yürüyordu. Şövalye: — Bu çocuğu acaba nerede gör. müştüm? diye düşündü. Çocuk yükünü dikkatle yere bıra karak mezarlığı gösterip: — Ben oraya gidiyorum. Ah, sizi çok iyi tanıdım. Bir gün manastırm tunuz. Yaptığım ak diken ağaçlarının çok güzel olduğunu söylemiştiniz. Ben unutmadım. Siz öyle demiştiniz. Onla- rt bitirdim. Görmek ister misiniz? de- di. Çabucak paketi açıp safça bir gis rurla yaptıklarını gösterdi. Bunlar yapma ak diken dallarıydı. Beyaz çis çekler ve goncelerle süslenmişlerdi. Şövalye: — Çok güzel olmuş! cevabımı ver di. — Öyle değil mi? Bu ânnem içim ir... Şövalye, sesi hafifçe titriyerek 3 — Evet, hatırladım. Senin ismi neydi? — Jak Kleman. Bunu o vakit de söylemiştim. Hafızam çok kuyvetlidif? Dostum beni bundan dolayı her zama" tebrik ederdi. Bifiyor musunuz, © Şİ” di artık yok. Bir akşam gitti ve bir