hayali göründü: — Yabancıları öldürdün mü? 286 — Uçan gemi bir takım kayalıkların üstü“ ne kondu. m — Sizi gören bir hazine arıyorsu. nuz sanır. Şu dinsizlerin okepazeliği pek hoş değil mi? Sesi kısılan gözleri kan çanağına dönen Moröver: — Ben de bu dinsizlerden arıyorum, Evet, iki müthiş mel'un hain! Bunların Tamplden çık. tıklafını gördüm. Fakat izlerini kay- bettim. Herhalde buraya gelmiş ol- duklarını saniyorum, dedi, — Ah,ah!. Kuru, bez bıyıklı, müthiş gözlü bir ihtiyar değil mi? — Evet, evet! — Öbürüne benziyen o fakat daha vahşi ve daha kuvvetli olan bir de genç değil mi? — Tamam, onlar.. — Evet, şimdi burada bulunuyor. Tar. Muhterem Dük dö Gizi daha vah. şileri olan o genç deli şurada binlerce kişinin arasında tokatladı. Monsenyör konağa sığınan bu çapkınları yakala- mak üzere elli kişi bıraktı. Konakta onları arıyorlar, Gidiniz, sizin burnu- nuz daha iyi koku alır Mösyö Morü. ver. Moröver, Bemin gösterdiği merdi. vene doğru bir ok gibi fırladı. Sevinç- le haykırarak gözden kaybouldu. Bem gülerek: — Yarabbi, ne kepazelik dedi. Avlıda bu şeyler geçerken iki Par- dayan merdivenden çıktılar. Bulun. dukları yer konağm sol tarafını teş. kil ediyordu. Ve öbür iki binadan ay- rıydı. Her katı dolaşın oPardayanlar kendileri için çıkacak hiç bir yer bu. - İunmadığını gördüler. Tavan arasına 244 — Evet, zehirledim. — Yalan söylüyorsun. Henüz ikisi de sağdır. 20 ARDAYANIN - ÖLÜMÜ vardıkları zaman aşağıda bir gürültü duydular. Kapı kırılmış olduğu için kudurmuş herifler de merdivenlerden çıkıyorlardı. — Fakat burada tilki gibi tuzağa düştük! dedi. — Mösyö, dikakt ediniz! İki saat evvel bizi ezecek olan demir bir kafe. sin içindeydik. Şimdi ona nisbeten cennette bulunuyoruz. Böyle söyliyerek ikisi de tavan a- rasında bulunan bir pencereye koştu- lar. Bu pencerenin karşısında başka bir açık pencere vardı ki bu da asıl konağa aitti, Amiralin konağı bu su. retle bir avlıda üç hinadan ibaretti, 1. ki bina, asıl konaktan dar birer ge- çitle ayrılmışlardı, Bu geçitle bahçe- ye ve konağın arka tarafıma gidilirdi. Baha ile oğul sol taraftaki binada bulunuyorlardı. İhtiyar Pardayan söylediğimiz pencereyi göstererek: — İşte yol! Bir tahta... Çabuk bir tahta?, dedi. Gözlerile etrafı araştırdılar Bu ta. van arasında hiç bir şey yoktu. Değil bir tahta parçası, hattâ köprü gibi kul lanılacak bir eşya, bir ip bile bulunmu yordu. Tekrar aşağıya inmek imkânsızdı. Kudurmuş herifler yukarıya çıkarak her katı arıyorlardı. İhtiyar © asker müthiş bir küfür savurdu. - İkisi de biribirlerine baktılar. Yüzleri sapsarı kesilmişti. , Birdenbire altlarında bir takım küfürler duydular. Bir saniye sonra, tavan arasına da çıkılacaktı. Şövalye'#oğuk kanlılıkla: 285 — Aelita süratle hava gemisinin hazırlanma 27 'Bümlar eski kral mezarları idi, sını emretti, PARDAYANIN ÖLÜMÜ 21 e — Sıçrayalım!.. İki o pencerenin arasında zannedersem altı kademden fazla aralık yok! — Sıçrayalım ha! Sıçramak imkânsızdı. Hız almak için dayanacak bir yer yoktu. Karşı- daki pencere vardı. Havada sallana- rak bu daracık aralıktan karşı tarafa atlamak, intihar etmek demekti. Fakat elli kuduz jantiyomun eline düşmektense bu tehlikeyi göze almak daha doğruyda. Çünkü ölmek bir şey değildi. Asıl mesele (o uğranılacak iş kenceydi. Babası: — Siçrayalım! Dur, ben evvelâ geçeyim! dedi. Ve hemen penecerenin kenarına çıktı. Alnı tere batan, boğazı! ıstırapla 5 şövalve o anda baba- “sının kendisini ileriye doğru bıraktığı. nı gördü. İhtiyar asker atlamıyor, kendisi» ni başaşağıya sarkıtıyordu. Bu son derece tehlikeli bir hareket, ancak yeis ve ümitsizlikle - kalkışılacak bir çılgınlıktı, ihtiyar Pardayan ayaklarını pen- cerenin kenarına İliştirerek ileriye doğ ru atıldı. Vücudü havada bir kavis çiz. di. Şövalye bir çığlık kopardı. Fakat bu çığlığa babasitiin sesi cevap verdi.: — İşte köprü şövalye! Haydi geç. Bu delice teşebbüs iyi sonuç ver. mişti İhtiyar Paradayanm elleri, karsı- ki pencerenin kenarma yapışmış ve a- yaklarmı da tavanarası penceresinin kenarma takmıştı. Bu o suretle bir pencereden ötekine havada (o canlı bir köprü kurulmuş oluyordu. | Bu iki adam giriştikleri (her işte delicesine bir cesaretle (o hareket edi yorlardı, Şimşek kadar hızlı, bir vahşi kedi kadar çevik olan şövalye dımağı. nın artık düşünemediği, kalbinin çar. pamadığı bu müthişanda sıçradı, ve a- yağını canlı köprünün ortasına basa- rak öyle bir fırladı ki, düştüğü odanın ortasına kadar yuvarlandı. Ayni zamanda babası da ellerile sıkı sıkıya tutunup ayaklarını bırak. tı ve kendisini kuvvetle yukarıya çe kerek pencereden içeriye girdi. Harcadıkları enerji o kadar büyük idi ki, bir ân kadar nefes nefese yer- de kaldılar. Kımıldanmadılar, ağızla- rm açmadılar, Terkettikleri tavan arası * gürül. tüye boğuldu. Sonra bir sessizlik oldu. Baba ile oğul, yere yatarak kulak verip dinlediler. Bir ses: — Her şeyi anl'yorum. Bakınız, biz yukarı çıkarken birinci katm pen. ceresinden geçide atlamışlar! dedi. Bir subayın sesi olduğu belli olan bir ses: — Öyleyse şimdi uzaklaşmışlardır. Haydi, biz de gidelim, ve monsenyöre, yetişelim! cevabını verdi. Pardayanlar çetenin uzaklaştığını ve tekrar aşağıya indiğini . gördüler. Şövalye avlıra bakan bir pencereye koştu. Askerlerin avlrya © İndiklerini Beme bazı şeyler sörlediklerini, onun omuz silktiğini, heriflerin o koşa koşs gittiklerini seyretti. Bem, işiyle ouğraşarık oavlıd3 yalnız kaldı. Şimdi başı bezlere sari” yordu. Sonra ellerini yıkamak (üzere Su aramağa gitti. Artık başı alarak